Müellitin Hayatı ve Eserleri 3
Üstadın Cenazesi 5
ÖNEMLİ KAYNAKLAR 5
Önsöz 6
Eserin Telif Tekniği 6
Konuların Tasnif ve Tanzim Yöntemi 6
İhlâs Suresi’nin Fazileti 8
Soru II 10
DİPNOTLAR 10
İhlas Suresinin Tefsiri 11
Ihlâs Suresi'nin Tefsin 11
Samed Kavramı ile İlgili Görüşler 11
Samed Kelimesiyle İlgili Hadisler 12
Kelimenin Türetilmesi 14
DİPNOTLAR 15
Ehadiyet ve Samedıyet Kavramlar 16
DİPNOTLAR 25
Yaratılış Olgusu ve Hz. İsa’nın (a.s) Yaratılması 26
DİPNOTLAR 28
Tevellüd Kavramı, Hz. Âdem 28
Hz. Havvâ ve Hz. Mesîh'in Yaratılışı 28
Yahudi ve Hristiyanların Allah Hakkında Söyledikleri Sözler 29
DİPNOTLAR 31
Arapların Tanrı Anlayışları 31
Hıristiyanların Allan İnançlarının 31
İncelenmesi ve Eleştirisi 31
Hıristiyanların Ulûhiyet Anlayışlarının Eleştirisi 33
DİPNOTLAR 37
Felsefecilerin Varlık ve 37
Tanrı Anlayışları 37
DİPNOTLAR 41
Yeni Kelamcılaın 41
Varık ve Tanrı Anlayışlar 41
Kur'an ve Sünnet Işığında Kelamcılann Eleştirisi 41
Bu Görüşü Savunan Grupların Eleştirisi 43
Cisim Kavramı ve Bu Kavram Üzerine Kelamcılar ve Sünnet Ehli Âlimler Arasındaki Tartışmalar 48
Cisim Kelimesinin Sözlük Anlamı 49
Kelamcıların Cisim Anlayışı 49
Cisimlerin Benzeşme Durumları 51
"Tehayyüz" Kavramı Üzerine Yapılan Tartışmalar 53
Akli Cevher Olgusu 54
İlk Neden (İllet-i Ûlâ) Kavramı 54
Gaybî Bilgi Problemi 57
Mütevâtir Haber 57
Yeniden Cihet ve Tehayyüz Kavramları 58
Allah'ın Dünya Semasına İnmesi 62
DİPNOTLAR 62
Kuranı Nassların 63
Yorumlanması Sorunu 63
(Tevil Meselesi) 63
Kelâm İnşâî ve İhbârî Olmak Üzere İkiye Ayrılır 69
Allah'ın Sıfatları ve îstivâ Meselesi 71
Tevil Meselesi ile İlgili Âl-i îmrân 7. Ayetinin Nüzul Sebebi 73
Kıır'an'da Geçen Biz Anlamındaki 73
İnnâ ve Nahnü Kelimeleri 73
Selef Ulemasının Muhkem ve Müteşabih 77
Ayetlerle İlgili Görüşleri 77
DİPNOTLAR 98
Bid’at Ehli Mezhebİerinin 99
İslam Açısından Durumları 99
Mezarların Kutsallaştırılmalarının Tarihçesi 103
Allah Rasûlü'nün Haccı 111
Akabe Biatı 112
Hz. Muhammed İle İbrahim’in Halil Olma Durumları 114
Allah Rasûlü'nün Kan Aldırması (Hacamat) 114
Kıble Meselesi 115
Fıtır Sadakasının Belirlenmesi 115
Sahabenin Kullandığı Savaş Malzemeleri 115
Harac Arazilerin Satılması 116
Rasûlüllah’ın Müellefe-i Kulûb'a 118
Ganimetten ve Zekat'tan Pay Vermesi 118
Rasûlüllah'ın Güneşin Doğma ve Batma Zamanlarında Namaz Kılmayı Yasaklaması 121
DİPNOTLAR 122
Müellitin Hayatı ve Eserleri
Şeyhülislâm, Takiyüddin, Rehber, alimler alimi, mücahid, öncü; bilgide, ileri görüşlülükte, hükümleri bilmede, meseleleri ortaya çıkarmada, zühdde, takvada, ibadetlere devamlılıkta, Allah'a dayanmada, toplumun ıslahına verdiği önemde zamanının biricik alimi Ahmed b. Abdülhalim b. Abdüsselâm b. Abdullah îbn Teymiye el-Harrânî, ed-Dımeşkî Hicrî 661 yılında Harran'da doğdu. 667'de yaşadığı yörenin Tatarlar (Moğollar) tarafından işgal edilmesi nedeniyle, henüz altı yaşında iken babası İle birlikte Dımaşk'a (bugünkü Şam) hicret etti. Bu işgal olayı ve olayın gerçekleşmesi sırasında müslümanların topraklarının gasbedilmesi, kanlarının dökülmesi, namus ve şereflerinin ayaklar altına alınması, henüz çocuk yaştaki îbn Teymiye üzerinde olumsuz etkiler, ömrü boyunca izlerini belleğinden silemeyeceği acı anılar bırakmıştı. Hayatının daha sonraki yıllarını, islâm ümmetinin toplumsal yapısının çürümesine ve çöküntüye uğramasına neden olan etkenleri tesbit yolunda harcaması ve insan gücünü aşan ıstıraplara göğüs germesi belki de sırf bu yüzden.
îbn Teymiye yaşı ilerledikçe bir yandan okuyup öğrenme etkinliğini sürdürüyor bir yandan da islâm ülkelerinde olup biten hadiseleri, müslümanların duçar oldukları siyasal bozulmaları,
ihlas ve tevhid
ahlâkî ve dinî yozlaşmaları bizzat gözlemliyordu. Müslümanların geri kalışlarının düşmanlarına karşı koyma ve ülkelerini savunma hususunda güçsüz düşmelerinin başlıca nedeninin Rasûlül-lah'ın (s.a) kendilerine emanet ettiği "Sırât-ı müstakîm"den sapmaları olduğunu erken yaşta idrak etmişti. İşte bu nedenle o, tüm müslümanların düşüncelerini egemenlikleri altına almış olan bid'atçılarla hurâfecilerin yalanlarını, hilelerini ortaya çıkarıp onlara karşı çetin bir savaş vermeye karar vermişti. Bu arada aynı dönemde, bütün bir İslâm aleminde terör estiren, İslâm ümmetini kasıp kavuran Tatarlara karşı savaşabilmek için maddi ve manevi güç hazırlama işini de ihmal etmemişti. Bu hususta kendisinin kayda değer pek çok kahramanlık örnekleri vardır ki bunlardan yeri geldiğinde bahsedilecektir.
Ibn Teymiye aklî ve naklî ilimlerde, hiçbir insanın ulaşamayacağı denli geniş bir bilgi birikimi edinmeyi başarmış ve sahasında, derinliği kolaylıkla tesbit edilmeyecek bir ilim deryası haline gelmişti.
Hayatı boyunca özellikle Kur'an okumayı, manası üzerinde uzun uzadıya durmayı, düşünmeyi aralıksız sürdürmüş, ve bu alanda bir fâninin ulaşabileceği en üst düzeye ulaşmıştı. Nitekim bu konuda da kendisi "Bugüne dek yüzyirmt kadar tefsir gözden geçirdim. Bunlarda kaydedilen sağlam görüşlerin nerdeyse tamamım hafızamda taşıyabiliyorum." demiştir. Ibn Teymiye'nin Kur'an sahasında sahip olduğu bu engin bilgi birikimi, tefsircile-rin görüşleri hakkında konuşmasını ve onların Kur'an ve sahih hadislere ters düşen görüşlerini eleştirmesini sağlıyordu. Ibn Teymiye Kur'an'ın herhangi bir ayeti üzerinde öylesine geniş açıklamalarda bulunuyordu ki, bunlara başka kaynaklarda rastlamak mümkün değildir. Tek bir ayetin yorumlanması bir iki haftayı alıyor hatta daha da fazla sürüyordu. Bu sırada o, ayetin en güzel manalarını birbir sıralıyor, diğer İnsanlara saklı kalan inceliklerini ortaya çıkarıyor, hiç kimsenin aklına gelmeyen nükteleri birer birer tesbit ediyordu ve bütün bu bulgularını da tatlı,
vr'dellifıv bayatı ve eserleri
kolay bir anlatımla; ikna edici ve hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir üslupla ifade ediyordu.
Şeyhülislam Ibn Teymiye savunduğu tezi kanıtlamak için ilk önce Kur'an'a başvuruyor, işlediği konu ile alakalı ayetlerin tümünü teker teker sıralıyordu. Kur'an'm bir konudaki ayetlerini ayıklama ve bunları ilgili oldukları konularda delil getirme hususunda, hiç kimsenin başaramayacağı bir hıza sahipti; ki bunun birçok örneğini, bu kitabında gözlemlemek mümkündür. Üstadın, Kur'an'la olan bu sıkı ilişkisi ömrünün sonuna dek sürmüştü. Nitekim Şeyh, son nefesini verdiği hapishanede, bu hususta şunları söylemiştir.
Cenâb-ı Hak bu zindanda bu kez bana Kur'an'm manaları ve ilmin esasları ile ilgili -pek çok alimin elde etmeyi umduğu- birçok şeyin sırrını açtı. Şimdi, zamanımın çoğunu Kur'an'm manalarından başka şeyleri incelemek için harcadığımdan dolayı pişmanlık duyuyo-
Hadis sahasındaki İlmi ve kudreti, Kur'an alanındakinden daha az değildi. Sözgelişi birçok ilim ehlinin güç yetiremediği sayıda hadis metnini ezberlemişti. Bir tartışma sırasında, tartışılan konu İle ilgili hadisleri, kaynaklarıyla birlikte getiriyor, sahihlik ve zayıflık derecelerini bütün detaylarıyla açıklıyordu. Kısacası o, aynı zamanda devrinde hiçbir ilim adamının ulaşamadığı derecede büyük bir hadis alimiydi. Bu özelliğinden ötürü, yaşadığı dönemde hakkında söylenen "îbn Teymiye'nin bilmediği bir hadis, hadis değildir" sözü bir gerçeği yansıtmaktadır.
Fıkıhtaki ve mezheb imamlarının görüşleri hakkındaki (mez-hebler tarihi alanında) bilgisi de aynı derecede idi. Bu konularda da yaşadığı çağda dengi yoktu.
İbn Teymiye o dönemdeki alimlerin gelenek haline getirdiği gibi belirli bir mezheb imamına bağlanmamış, kitab ve sünnetten getirilen sağlam deliller üzerine bina edilmiş görüşlere uyarak bunlarla fetva vermiştir. Bunu yaparken de hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamıştır. Usûl'üd-din fakâid) konusuna;
ıhla s ve tcvhid
Haricîlerin, Râfızîlcrİn, Mû'tezilc ve diğer bid'atçı sapık fırkaların görüşleri hakkındaki malumatına ve bu görüşleri çürütme yöntemlerine gelince; bu alanda da karşısına çıkma cesaretini gösterecek kimse yoktu.
Bu ilmî gücünün yanısıra üstad güzel bir ahlaka, dürüst ve düzgün bir yaşantıya İleri derecede cesarete ve dünyadan el etek çekmiş zâhid bir kişiliğe sahipti. Nitekim hayat hikayesini yazan ünlü biyografi alimi Zehebî kendisini şöyle tan mı la m ıştır. "Daima hakkı söyleyen, münkerden (şeriatın ve insan vicdanının hoş-görmediği flitlerden) sakındıran, sert mizaçlı, atak ve hiç kimseye boyun eğmeyen bir kişiliğe sahipti".
Yine Zehebî onun hayat hikayesini tüm ayrıntıları ile anlatmakta yetersiz kaldığını i tirat ile sözlerini şöyle sürdürmüştür:
İbn Teymiye; benim gibi aciz birisinin bayatı hakkında ortaya koyduğu vasıflardan çok daha büyük bir kişiliktir. Eğer Rükün ve Makam (Kabe'de bulunan mekan) arasında yemin edecek olsaydım "Ben bu gözlerle, onun gibi birini görmedim; kendisine benzeyen bir başka kimseye daha rastlamadım.11 diye yemin ederdim.
İbn Teymiye okuyup öğrendiklerini kavradığı ve tesbit ettiği tüm bilgileri mutlaka insanlara aktarır ve anlatırdı. Bu amaçla birçok faydalı kitap ve risale kaleme aldı. Ancak tüm aktîvitesini ilim ve fetva alanında kitaplar yazmaya, risaleler tasnif etmeye hasretme m iştir. Bütün bu çalışmalarının yanısıra Moğollara karşı verilen savaşa bizzat katılmış, sultanları ve emirleri onlara karşı cihada, İslâm'ın şeref ve haysiyetini savunmaya teşvik etmişti. Bu amaçla Şam'dan Mısır'a gitmiş ve ender rastlanan bir yüreklilikle Mısır'da ikamet etmekte olan sultanın karşısına çıkarak ona "Şam yöresinde yaşayan ve yönetimi altında bulunan halka gereken desteği verme hususunda ihmalkar davranması halinde, Allah'ın, yerine bu Vecîbeyi ifa edecek bir başkasını getireceğini ve Cenabı Hakk'ın bu konuda "Eğer yüz çevirecek olursanız, (Allah) yerinize başka bir toplum getirir de, onlar sizin gibi olmazlar" (Muhammed, 47/38) buyurduğunu söylemiştir. ibn Teymiye'nin bu nasihati üzerine sultan ordusuyla birlikte Şam'a sefere çıkmıştır. Onun bu cesareti tüm Mısır uleması -ki bunlardan birisi de şeyh ibn Gükayk el-îd idi- parmak ısırmıştı. O Allah'a en mükemmel manada İman etmiş, yalnızca O'na güvenip dayanmıştı; çünkü Allah'tan başkasından, ancak "sadece O'ndan korkmayı şi'âr edinenler" korkmazlardı.
İbn Teymiye'nin ne derece güçlü bir imana sahip olduğunu gösteren bir diğer örnek de -adından kralların dahi çekindiği-Tatar pâdişâhının karşısına çıkarak diplomatik bir ciddiyetle konuşması ve ona açık bir dille öğüt vererek müslümanlara işkence etmekten vazgeçip güzel nasihatlarda bulunmasını tavsiye etmesidir. Nitekim üstadın bu öğütleri kralın üzerinde olumlu etkiler bırakmıştı.
Cephelerde mücahidlerle birlikte olur, maneviyatlarını yüceltmek ve cihada teşvik etmek için onlara Kur'an'dan ayetler okur, va'z ve nasihatlerde bulunurdu.
Yine hakkı korkusuzca haykırdığının bir diğer delili de müs-lüman olduklarını açıkça ifade etmedikleri, islâm ümmetinin halifesine de doğrudan başkaldırmadıkları ve halifeye bir süre itaatten sonra başkaldırmış olmadıkları halde Tatarlarla (Moğol) yapılan savaşın hangi kategoride değerlendirilmesi gerektiğine dair sorulan bir soruya verdiği şu cevaptır.
Tatarlar, emirlik hussunda kendilerini daha layık görerek Muâviye ile Hz. Ali'ye başkaidıran "Hâriciler" gibidirler; zira Hâriciler hakkı üstün tutma hususunda, kendilerini diğer miislümanlardan daha layık görüyorlar, başkaldırdannı zulüm ve isyan oiarak tanımlayan müsİümanlan eleştiriyorlardı. 'latadarsa şu an onlardan kat kat büyük zulüm ve isyan içinde bulunmaktadırlar.
İbn Teymiye yine bu bağlamda müslümanlara "Beni o tarafta (Tatarlar içerisinde) gördüğünüz de başımın üzerinde Kur'an-ı Kerim dahi taşısam öldürmekten çekinmeyin!" demiştir.
Üstadın tahrİfçilerin sınır tanımayan isteklerine, bid'atçılarm sapıklıklarına karşı islâm'ın yüceliğini savunma konusunda verdiği savaşa gelince, bu hususta kendilerinden sonra gelecekler için parlak bir numune olmuş, benliğini yeni baştan dinî bir ıslahtan geçirmeyi amaçlayan herkesin uyması gereken örnek bir tavır sergilemiştir. Islâmî öğretileri bulanıklaştıran sûfîlerle mezarcılardan (ölülerden şefaat bekleyenler) oluşan bid'atçılara, dünyevî çıkar uğruna İslâmî kavramları saptıranlara karşı çetin bir mücadele başlatmış, her türlü sapmanın karşısına tek başına dikilip, iddia ve iftiraları çürütmüş, sığındıkları kaleleri ve surları yerle bir etmişti. Başlarını sokacakları sığmak bulmayıp bütün hile ve tuzaklarının açığa çıktığını gören bİd'atçılar, son çare olarak devrin padişahına ve yargıçlarına sığınarak onları İbn Teymi-ye'ye karşı kışkırtmak zorunda kaldılar. Üstad onların bu çabaları yüzünden büyük sıkıntılara uğradı, işkencelerden geçti Şam ve Kâhire'de birçok kez hapse atıldı. Ancak bütün bu olumsuzluklar aktivitesi üzerinde menfi bir etki yapmamış, onu hakkı açıkça haykırmaktan alıkoymamış ti.
Nitekim bir keresinde Şam'da bulunan kral vekili, "Ahmediye fakirleri" diye adlandırılan grup hakkında kendisiyle pazarlığa girmişti. îbn Teymiye kralın vekili aracılığıyla kendilerini eleştirmekten vazgeçmesini ve durumlarını onaylamasını isteyen bu gruba şu cevabı vermiştir:
Böyle birşey kesinlikle mümkün değildir. Müslümanım diyen herkesin söz ve eylem olarak mutlaka Kitap ve sünnet çatısı altına girmesi gerekir. Bu iki kaynağın sınırları dışına kim çıkarsa, reddedilmelidir.
Bütün bu bid'atçı ve hurafeperest gruplar fırsat buldukça onun karşısında bİraraya geliyor, avam ve havastan tüm insanları ona karşı kışkırtıyor bir sürü hile ve tuzaklar kuruyor hatta öldürme girişiminde bulunuyorlardı. O ise bütün bu yapılanlar karşısında, insanların en yüce şahsiyetlisi, en yumuşak huylusu olmayı ve peygamberlerin serdarı Hz. Muhammed'e (a,s) uymayı şiar edinmişti. Üstün geldiği ve kendilerini yenilgiye uğrattığı her seferinde onları affeder, kusurlarını görmezlikten gelir ve bağışlardı.
Nitekim Kral Nasır bir keresinde, aleyhinde konuşan kadıları sürgüne göndermeyi veya boyunlarını vurmayı önererek şöyle demişti:
"Daha önce onlar sana karşı çıkıyor, aleyhine mücadele veriyorlar, sana sıkıntı çektiriyorlardı, Şimdi dilersen onları sürgüne göndereyim ya da boyunlarını vurayım".
Üstad, kralın bu teklifini geri çevirerek "Bunları öldürecek olursan onlar gibisini bulamazsın." demiştir.
Buna karşılık kral sözlerini yineleyerek "Ama onlar sana işkence ediyor ve tekrar tekrar senin öldürülmeni istiyorlar." dediğinde verdiği cevap şu olmuştur:
"Bana işkence eden kimse güvenlik içindedir; ama kim Allah ve Rasûlü'ne İşkence ederse, Allah ondan intikamını alır. Ayrıca ben kendim için bir başkasından yardım talebinde bulunmam".
Görüldüğü gibi sultan kendisine böyle bir öneride bulunmasına rağmen o yine hasımlarına karşı yumuşak davranmış, suçlarını görmezlikten gelmiştir.
Üstadın bu konudaki tutumunu, karşıtlarından birisi olan kadı İbn Mahîûf el-Mâlikfnin, hakkında söylediği şu sözler daha iyi açıklamaktadır:
Doğrusunu söylemek gerekirse îbn Teymiye gibi birine rastlamış değilim. Biz sürekli üzerine saldırıyor ama kendisine bir türlü güç yetİremiyorduk. O daima bize galip geliyordu. Buna rağmen hatalarımızı yüzümüze vurmuyor, bizimle polemiğe girmeye tenezzül etmiyordu.
İşte sözler, üstadın şahsiyetinin yüksekliğini, güçlü olmasına rağmen yumuşak davranma ve bağışlamada ulaştığı derecenin kemalini gözler önüne sermektedir. Gerçi bu itirafta bulunan zat, Mısır ulemasından biri İdi. Şam'daki meslektaşları ise bu itirafla-n okumadıklarından sultanın huzurunda ona karşı dolaplar çevirme, söz taşıma etkinliklerini sürdürüyorlardı. Bu yüzden de üstad yine hapse atılıyordu. Ama o yazılar yazmak ve fetvalar vermek suretiyle cihadını burada da sürdürüyor, bid'atçıların başlarına bombalar yağdırmaya devam ediyordu. Bu şekilde de başa çıkamayınca, son çavc olarak tüm yazı malzemelerine el koyup yazı yazmasını engellemeyi buldular. Üstad vefatına dek (Hicrî, 728) hapishanede bu hal üzere kaldı. Allah'ın rahmeti ve rızası onun üzerine olsun; Allah, onu razı olduğu yurtta yerleştirsin! Amin!1
Üstadın Cenazesi
Üstada yapılan cenaze merasimi sadakatinin ve bıraktığı emanetin en büyük tanığı idi; çünkü ondan Önce hiç kimsenin cenazesinde bu kadar insan toplanmamıştı. Çevre kentlerde yaşayan tüm insanlar akın akm cenazesine koşmuştu. Cenazesine gelip de ağlamayan tek bir kimse yoktu.
Ahmet b. Hanbel ne kadar doğru söylemişti:
"Bİd'atçılara deyinki: "Bizimle sizin aranızdaki ayrılığın göstergesi cenaze m er as im ler im izdir."; çünkü bir bid'atçı öldüğünde ölümün farkına bile varmaz. Sünneti ihya uğrunda cihad eden bîr mücahid'in vefatının açtığı boşluk ise tüm dünyada hissedilir.
İbn Kayyım üstad Şeyhülislâm îbn Teymiye'nin şöyle dediğini naklediyor;
Düşmanlarım bana ne yapabilirler ki; ben cennetimi ve gülistanımı yüreğimde taşıyorum, nereye gitsem sürekli benimle birliktedir; benden bir an olsun ayrılmaz. Benim hapsedilmem halvet, öldürülmem şehâdet, sürgün edilmemse seyahattir.
Yine İbn Kayyım üstadı hakkında şöyle diyor:
Allah da bilir ki; sürekli karalama, saldırı ve tehdit altında bulunmalara, hapse atılmalara rağmen ondan daha huzurlu bir hayat yaşayanı görmedim. O her türlü olumsuzluk ortasında bile insanların en hoş yaşayanı, yürekçe en geniş ve en ferah olanı, kalb yönünden en güçlüsü, kişilik açısından ise en tutarlısı idi. Sahip olduğu bu nimetlerin parıltısı yüzüne yansırdı. Biz, şiddetli korkuya kapıldığımızda, şüphe ve endişeler taralından istila edilip de yeryüzü başımıza dar geldiğinde hep ona koşardık. Onu görür görmez tüm dert ve sıkıntılarımız gider; sıkılma ferahlığa, zayıflık güçlülüğe, şüphe ise yakın ve itmi'nana dönüştürdü. Cenâb-ı Hak ne kadar doğru buyurmuştur:
Dikkat edin! Allah'ın dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de!
Onlar ki inandılar ve muttaki oldular.
Dünya hayatında da ahirette de müjde onlara! Allah'ın kelimeleri değişmez. İşte bu, büyük kurtuluştur. (Yûnus, 10/62-64)2
ÖNEMLİ KAYNAKLAR
1- Zehebî, Tezkirat'ül-Huffâz, c. IV, S. 1496, Haydarâbâd, 1970.
2- Safdî, el-Vâfi bil-Vefeyât, c. VII, s.15-33, Viesbaden, 1982.
3- îbn Şâkir el-Kütbi, Fevât cl-Vefeyât, c. I, s. 73-80, Dar'ü- Sâdır, Beyrut, 1973.
4- tbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, c. XIV, s. 135-139, Mektebet'ül-Ârif, Beyrut, 1977.
5- İbn Receb, Zeyl-i Tabakât'ül-Hanâbile, c.II, s. 387-408; Matbaat'üs-Sünnet'ül-Mu-
.hammediye,1372 (Hicri].
6- İbn AbcT ül-Hâdî el-Hanbelî, d-Ukûd-üd'Düıriye min Menâkıb-ı Şeyhülislâm
Ahmed İbn Teymiye; Matbaat'ül-Medenî, 1983.
7- Hafız Ebû Hafs el-Bezzâr, el-A'lâm'üi-Aliyye fî-Menâkıb-ı Şeyhülislâm İbn Teymi-
ye.
Dostları ilə paylaş: |