Finansal düzenleme ve denetimin tüm ekonomi açısından serbest bir mal niteliğinde olmaması doğal olarak etkinlik problemini ortaya çıkarmaktadır. Bu anlamda olmak üzere finansal düzenlemelerin yoğunluğu ile birlikte finansal düzenleyici ve denetleyici otoritelerin yapılanması, nasıl oluşturulduğu da önem kazanmaktadır.
Düzenleyici ve denetleyici otoritelerin temel fonksiyonları genelde 10 ana hususu içermektedir;
-
finansal kuruluşların mali yapılarının korunmasına yönelik düzenlemelerin oluşturulması,
-
ödemeler dengesinin istikrarı ve sağlamlığı,
-
finansal kuruluşların mali denetiminin yürütülmesi,
-
iş yapış kurallarına ilişkin düzenlemelerin oluşturulması,
-
iş yapış kurallarının denetimi,
-
tasarruf mevduatı sigorta fonu veya yatırımcıları koruma fonu gibi güvenlik sistemlerinin kurumları veya merkez bankalarının icra ettiği son kredi merci (lender of last resort) fonksiyonunun yürütülmesi
-
sistemik istikrarın sağlanması amacıyla likidite sağlanması (ödeme güçlüğü içinde bulunan finansal kuruluşlara likidite imkanı),
-
iflas etmiş kurumların tasfiyesi,
-
kriz çözümü,
-
piyasa güveni konusundaki fonksiyonlar
Dünya genelindeki uygulamalar ve süre gelen teorik tartışmalar göstermiştir ki, finansal düzenleyici ve denetleyici otoritelerin yapılanması konusunda genel geçer, bütün koşullar ve ülkelerde uygulanabilecek tek bir çözüm yoktur. Her ülkenin kendi koşulları çerçevesinde farklı bir yapılanmaya gittiği, aynı yapılanma altında sınıflandırılan kurumların dahi farklı özelliklere sahip oldukları görülmektedir.
Dünya üzerindeki finansal düzenleyici ve denetleyici otoritelerin yapılanmasına ilişkin sistemler incelendiğinde 4 temel yapılanmanın öne çıktığı görülmektedir. Bunlar
(1) kurumsal yaklaşım,
(2) amaçsal yaklaşım
(3) fonksiyonel yaklaşım
(4) tek düzenleyici otorite (entegre) yaklaşımdır.
Ülkelerde ve finansal sistemlerde söz konusu finansal sistemin yapısında bağlı olarak farklı ya da hibrid yapılanmalara rastlanmaktadır. Finansal düzenleyici otoritelerin, finansal piyasalardaki yapının niteliğine bağlı olarak yukarıda sayılan yaklaşımların dikkate alındığı katı bir yapılanma kadar, söz konusu yapıların uyarlanmış şekliyle oluşturulduğu da görülmektedir. Aşağıda literatürde genel kabul gören teorik yapılanma modelleri yer almaktadır.
1.Kurumsal Yaklaşım
Kurumsal düzenleyici yaklaşımda, finansal hizmetleri sunan kurumlara göre her kurum farklı bir düzenleyici ve denetleyici otorite sorumluluğunda bulunmaktadır. Söz konusu yapılanmada her finansal kurum için ayrı ve uzmanlaşmış bir otorite bulunmaktadır. Kurumsal yapılanmada, her bir kurumun karşı karşıya oldukları farklı riskler nedeniyle, düzenleyici ve denetleyici otoriteler tarafından aranacak yükümlülükler de farklıdır. Bu yöndeki bir yapılanma, finansal ürünlerin sunulmasının farklı kurumlar tarafından yerine getirilmesi ve söz konusu ürünlerin sunumunun diğer finansal kuruluşlar tarafından sağlanamadığı finansal piyasalar için geçerlidir. Bu sayede finansal ürünler ile finansal kuruluşlar arasında ve dolayısıyla söz konusu ürün, kuruluşlar ve otoriteler arasında birebir eşleme söz konusudur.
Finansal ürünlerin sunumu konusunda kesin çizgilerin kaybolması ve finansal kuruluşların farklı finansal ürünleri sunabilir konuma gelmeleri, aynı ürünü sunan farklı kurumların farklı düzenlemelere tabi olması, sonuç olarak da rekabet eşitsizliği ve düzenleme arbitrajı ile karşılaşılması muhtemeldir. Bu yöndeki bir yapılanmanın aynı tür kontrollerin tekrarlanmasının önüne geçilmesi ile düzenleme ve denetlemenin maliyetinin azalması yönünde faydaları mevcut olmakla birlikte, evrensel bankacılığın yaygınlaştığı, sektörler arasındaki geleneksel çizgilerin kaybolduğu günümüzde etkinlik problemlerine yol açabileceği değerlendirilmektedir.
Aşağıda kurumsal/sektörel yapılanma çerçevesinde oluşturulan finansal düzenleyici otorite örneği yer almaktadır. Literatürde Hong Kong, Çin ve Meksika düzenleyici ve denetleyici yapılanması “kurumsal yaklaşım”a örnek olarak gösterilmektedir.
2.Fonksiyonel Yaklaşım
Fonksiyonel yaklaşım olarak tanımlanan yapılanmada, finansal ürünleri sunan kurumlardan çok finansal ürünlere yönelik bir yapılanma söz konusudur. Bir başka ifadeyle denetim ve gözetim kurumlara göre değil, sunulan finansal hizmet veya ürünlere göre şekillenmektedir.
Fonksiyonel yaklaşım ile amaçlanan, hizmet veya ürünün kimin tarafından sunulduğundan bağımsız olarak, finansal hizmet veya ürüne ilişkin denetim ve gözetim faaliyetinin yürütülmesidir.
Gerek kurumsal gerekse fonksiyonel yapılanma esas itibariyle banka, sigorta ve yatırım şirketleri ile söz konusu şirketler tarafından sunulan geleneksek hizmetlerin tarihsel sınıflandırılmasından kaynaklanmaktadır. Finansal kuruluşların, gerek hukuki düzenlemeler gerekse piyasa yapısı itibariyle sundukları hizmetlerin sınıflandırmaya tam uyması durumunda, kurumsal yapılanma ile fonksiyonel yapılanma arasında neredeyse hiçbir fark bulunmamaktadır. Ancak finansal kuruluşlar ve sunulan hizmet veya ürünler arasındaki geçişkenlik arttığı sürece, her iki yapılanma arasındaki fark giderek önem kazanmaktadır. Aynı hizmetlerin farklı kurumlar tarafından sunulması arttığı sürece fonksiyonel yapılanmaya ilişkin en önemli problem, bir süre sonra farklı ürünleri sunan aynı kuruma ilişkin finansal yapının hiçbir otorite tarafından tam olarak algılanamaması olacaktır. Fonksiyonel düzenleyici otorite yaklaşımı, düzenleyiciler arasında koordinasyona ihtiyaç duyulması ve düzenlemelerin finansal hizmet kuruluşları için karmaşık hale gelmesi gibi sorunlara neden olabilecektir.
Kurumsal ve fonksiyonel yapılanmaya ilişkin olarak ortaya çıkan söz konusu olumsuzluklar, finansal piyasalarda yaşanan entegrasyon ve finansal hizmet ve ürünler arasındaki farkların niteliğini yitirmesi, farklı yapılanma ihtiyaçlarını da beraberinde getirmiştir.
Aşağıda finansal sektörlerin denetim ve gözetimine ilişkin olarak tipik bir fonksiyonel yapılanma örneği yer almaktadır. Uluslar arası uygulamaları incelendiğinde, düzenleyici ve denetleyici çerçeveye ilişkin olarak fonksiyonel yaklaşıma uygun yapılanmaların İspanya ve İtalya’da uygulandığı konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Yukarıdaki yapılanmada, sektörler itibariyle sunulan hizmetlerde tam bir ayrımın sözkonusu olması durumunda, ilgili sektörlere ilişkin otoriteler sadece ilgili sektörde faaliyet gösteren finansal kuruluşa ilişkin denetim, düzenleme ve gözetim faaliyetlerinde bulunacaktır. Finansal kuruluşlar tarafından sunulan hizmet ve ürünler arasında geçişkenlik olmaması durumunda her otorite tek bir tür finansal kuruluştan sorumlu olacaktır. Örneğin bankaların sermaye piyasası faaliyetlerini sunamadığı bir finansal sistemde, sermaye piyasası otoritesi doğal olarak bankalar üzerinde denetim ve gözetim yetkisine sahip olmayacaktır.
3.Amaçsal Yaklaşım
Kurumsal ve fonksiyonel yapılanmaya getirilen en önemli alternatiflerden birisi amaçsal yaklaşım olarak tanımlanan finansal düzenleme/denetim yapılanmasıdır. Söz konusu yapılanma temelde finansal düzenlemelerin amaçlarına yöneliktir.
Ülkeden ülkeye farklılıklar bulunsa da, genel kabul gören görüş finansal düzenlemelerin dört temel amaç çerçevesinde oluşturulduğudur. Bunlar, sistemik istikrar (systemic stability), mali denetim (prudential oversight) ve faaliyet denetimi-iş yapış kuralları (conduct of business) ve rekabetin korunmasıdır. Rekabetin korunması sadece finansal piyasalara yönelik bir husus olmaması nedeniyle konumuz açısından göz ardı edilecektir.
Sistemik istikrarın sağlanması amacı, finansal sistemin bir bütün olarak güvenliğinin sağlanmasının yanı sıra aynı zamanda ödemeler sisteminin güvenilirliğinin ve bütünlüğünün korunması olarak ortaya konulmaktadır. Temel amaç, bireysel kuruluşlarda ortaya çıkan mali problemler nedeniyle sistemin tamamının tehlikeye atılmasının önlenmesidir.
Mali denetim, bireysel kuruluşların mali problemleri nedeniyle tüketici veya yatırımcıların kayıplarla karşılaşmaması amacıyla, sistemik problemlerin olmadığı bir ortamda, finansal kuruluşların mali açıdan güvenlik ve istikrarının korunması anlamında kullanılmaktadır.
İş kurallarına uyum ise, bilgi asimetrisi, piyasanın bütünlüğünü ve etkinliğini bozan uygulamalar ile finansal kuruluşların hizmet veya ürün sunumunda, yatırımcı veya tüketiciler ile olan ilişkilerinde uymaları gereken etik kuralların denetlenmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Müşterilerin finansal sisteme ve finansal kuruluşlara olan güvenlerinin sağlanması hedefi ise aslen diğer üç hedefin sağlanması durumunda ortaya çıkması beklenen, ülke içindeki tasarrufların mobilitesi ile kaynakların zaman ve mekân arasında doğru tahsisi amacına hizmet edecek nihai bir hedeftir.
Düzenleme ve denetlemedeki yukarıda sayılan amaçlar çerçevesinde, amaçsal yapılanma her amaç için farklı otoritelerin oluşturulmasını gerekli görmektedir. Bu yapılanmada her amaç için farklı bir otorite yetkili ve görevli olacaktır. Örneğin bir otorite tüm finansal kuruluşların mali denetiminden sorumlu, bir başka otorite ise yine tüm finansal kuruluşların iş yapış kurallarının denetiminden sorumlu olacaktır. Söz konusu yapılanmada finansal kurumlar veya sunulan finansal ürünlere dayalı bir yapılanma değil, hangi kuruluş hangi finansal hizmet veya ürünü sunuyor olursa olsun, denetim unsuru bakımından aynı otoriteye karşı sorumlu olacaktır.
Ülkelerin ihtiyaçları ve düzenleme amaçları kapsamında uygulamada amaçsal yaklaşımın çok farklı türevleri görülebilmektedir. Düzenleme amaçlarının herhangi ikisinin birleştirilmesi suretiyle oluşturulan ikili yapılanmadan, düzenleme amaçlarını daha da detaylandırmak suretiyle yine amaçsal ancak çok daha fazla sayıda düzenleme ve denetim otoritesinin oluşturulması da söz konusu olabilmektedir.
Amaçsal yaklaşıma ilişkin olarak Avustralya ve Hollanda’nın düzenleyici ve denetleyici yapılanmasının bu model çerçevesinde oluşturulduğu görülmektedir.
4.Tek Düzenleyici Otorite Yaklaşımı
Son dönemde oldukça tartışılan bir konu niteliğini taşıyan tek düzenleyici otorite yaklaşımı, gerek kurumsal, gerek fonksiyonel gerekse amaçsal yapılanma yaklaşımlarının bir karşımı olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu yapılanmada, tüm finansal kuruluşlar ve hizmetler için tek bir düzenleme ve düzenleme ve denetim otoritesi bulunmaktadır.
Finansal piyasalarla ilgili tüm düzenleme, gözetim ve denetim fonksiyonunun tek bir düzenleyici organa verilmesi ile çalışma sahası net olarak belirlenmiş, başka bir düzenleyici organ ile yetki ve işlem çelişkisi yaratmayacak, mükerrerlikleri önleyecek, yatırımcılar için tek bir başvuru noktası oluşturacak bir finansal sistem hedeflenmektedir. Ancak tek bir otoriteye dayalı sistemin etkinlikten uzak ve bürokratik bir yapı oluşturacağı, birimler arasında çekişmenin etkinliği azaltacağı, yeni sisteme geçişin maliyetlerinin yüksek olacağı şeklinde eleştiriler mevcuttur.
Tek düzenleyici (entegre) yapılanma ise İngiltere, Almanya, Katar, Kanada gibi ülkelerde görülmektedir.
5.Düzenleyici ve Denetleyici Çerçeve Açısından Kriz Sonrasında Yapılan Değerlendirmeler
Son dönemde tüm dünyada yaşanan ekonomik kriz, doğal olarak gerek ulusal gerekse uluslararası bazda finansal düzenlemelerin ve denetimin organizasyonu açısından da değerlendirilmiştir. Kriz döneminde finansal düzenlemelerin ve denetimin niteliği kadar, organizasyonu da kritik edilmeye başlanmıştır.
Krizin etkilerinin bertaraf edilmesinin yanı sıra krizi tetikleyen etmenlerin tespiti de birçok çalışmada değerlendirilmiştir. Ulusal ve uluslararası bazda yapılan değerlendirmelerde finansal denetimde ve söz konusu denetimin organizasyonunda tespit edilen eksikliklerin ortadan kaldırılması amacıyla bazı öneriler ve hatta ulusal ve uluslararası bazda reform çalışmaları ön plana çıkmıştır. ABD Hazinesi tarafından Şubat 2008’de açıklanan Blue Print1, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından Avrupa Birliği içerisinde finansal denetleme organizasyonun değerlendirilmesine yönelik olarak Jacques de Laroisére başkanlığında yürütülen çalışma2, bu konuda önemli iki değerlendirme olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca G-30 tarafından Ekim 2008’de yayımlanan “Finansal Denetimin Yapısı - Küresel Piyasalarda Yaklaşımlar ve Zorluklar” isimli Rapor3 da dikkate alınması gereken bir çalışmadır.
ABD Hazinesi tarafından yayımlanan Blueprint’de (Rapor), ABD’de başlayan ve daha sonra tüm ülkelere yayılan ekonomik krizin kaynaklarına ilişkin değerlendirmeler sonrasında önerilen finansal düzenleme ve denetim yapısında, özellikle uzun dönemde amaçsal bir yaklaşım öngörülmektedir. Söz konusu Rapor’da mevcut fonksiyonel yapılanmanın özellikle sistemik açıdan riskleri kontrol edecek bir otorite olmamasının düzenleme ve denetimle, müdahale konusunda problemler yarattığı teşhisinde bulunularak ABD Hazine’sinin piyasa olumsuzluklarını önlenmesi amacıyla üç ana noktaya odaklanan bir amaçsal yapılanmayı önerdiğine yer verilmektedir. Söz konusu ana noktalar; i) finansal piyasaların genel istikrarına yönelik hususları dikkate alacak bir piyasa istikrar düzenlemesi/denetimi, ii) devlet garantisi nedeniyle piyasa disiplininde ortaya çıkan olumsuzluklara yoğunlaşacak mali denetim/düzenleme ve iii) iş yapış standartlarının uygulanmasına yönelik bir düzenleme/denetim olarak sıralanmıştır. ABD Hazinesi, söz konusu noktalar kapsamında uzun dönemde ABD finansal düzenleme ve denetim organizasyonunun bu noktaların denetim ve düzenlemesinden sorumlu birer otorite oluşturmasını öngörmektedir. ABD Hazinesi tarafından önerilen yapılanmada, merkez bankalarının krizde üstlenmesi gereken fonksiyonlar nedeniyle ABD Federal Reserve sistemin geliştirilerek, gerek denetim ve gerekse de düzenleme anlamında daha aktif bir yapıya kavuşturulması değerlendirilmektedir. Bu anlamda, önerilen sistemde Federal Reserve, kurulması önerilen diğer iki otorite tarafından yürütülecek denetim çalışmalarına katılacak ve sistemin geneline yönelik risklerin tespiti ve önlenmesi fonksiyonunu üstlenecektir. Önerilen sistemde mali otorite, garanti kapsamında olan finansal kuruluşların güveni ve mali açıdan yeterliliğine yönelecektir. İş kurallarının denetimine ilişkin otorite ise, finansal sisteme giriş noktasında anahtar rol oynayacak, tüm finansal kuruluşların faaliyete geçiş ve faaliyet esnasındaki iş kurallarına uyumunu düzenleyecek ve denetleyecektir. Hazine tarafından önerilen sistemde, finansal kuruluşların ABD finansal sistemine girişinde iş kuralları otoritesi tarafından yetkilendirilmesi gerekmektedir. Söz konusu yapıların yanında, Rapor’da Federal Sigorta Güvence Şirketi’nin kurulması ve söz konusu şirketin mali otorite tarafından denetlenen tüm kuruluşları içeren bir güvence fonu şeklinde çalışması öngörülmektedir. Federal Sigorta Güvence Şirketinin aynı zamanda mali açıdan zayıflayan finansal kuruluşların yönetim ve denetimini devralarak iflas ve tasfiye işlemlerini gerçekleştirme görevi bulunmaktadır. Ayrıca Rapor’da diğer düzenleyici otoritelerden ayrı şekilde halka açık şirketlere ilişkin esasların düzenlenmesi ve gözetimine ilişkin konular için Ortaklıklar Finansmanı Düzenleyicisi olarak SEC’in (Securities and Exchange Commission) görevini sürdürmesi öngörülmektedir. Rapor’da önerilen sistemin, gelecekte finansal piyasaların etkin işlemesi için en optimal çözüm olduğu ifade edilerek, sistemin düzenleme ve denetime ilişkin eksiklikleri ortadan kaldırarak yatırımcıların korunması anlamında en etkin sistem olduğu yer almaktadır.
G-30 Raporu’nda, ülke uygulamalarına detaylı olarak yer verildikten sonra düzenleyici yapının oluşturulmasına yönelik yaklaşım farklılıkları ile bu farklılıkların finansal krizdeki etkinliği arasında doğrudan bir korelasyon bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Tek düzenleyici otorite yaklaşımının benimsendiği İngiltere’de Northern Rock olayının, mevcut düzenleme ve denetim yapısında bazı problemlerin olduğunu ortaya çıkardığı; istikrar dönemlerinde oldukça başarılı bulunan tek otorite sistemin piyasaların çalkantı dönemlerinde yeterli etkinlikte çalışmayabileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Bununla birlikte, nispeten eskimiş ve karmaşık olduğu iddia edilen ABD düzenleme sisteminin ise bazı durumlarda zamanında ve daha kararlı adımlar attığı değerlendirilmektedir. Anılan Rapor’da söz konusu başarıda, ABD’deki düzenleme yaklaşımından ziyade finansal otoriteler arasındaki etkili koordinasyonun önemli rol oynadığına yer verilmektedir. Otoriteler arasındaki etkin ve hızla gerçekleştirilen iletişimin yanı sıra koordinasyonu güçlendiren, doğrudan Başkan’a bağlı “Finansal Piyasalar Çalışma Grubu” gibi yapılar düzenleyicilerin finansal kriz karşısında hızlı ve yerinde politikalar üretmesine zemin hazırladığı savunulmaktadır. Benzer şekilde, karmaşık bir yapıya sahip Fransa’daki düzenleyici otoritelerin Societe Generale’nin yetkilendirilmemiş faaliyetlerinden dolayı ortaya çıkan kayıplar karşısındaki reaksiyonun özellikle ilgili taraflar arasında sağlanan koordinasyon açısından Fransa’daki düzenleme yapısının başarısını gösterdiği değerlendirilmektedir.
G-30 Raporu’nda tüm örneklerin, düzgün işleyen bir finansal sistem için düzenleme yaklaşımı açısından tek bir doğru modelin olmadığına işaret ettiği sonucuna varılmaktadır. Bununla birlikte amaçsal ve tek düzenleyici otorite yaklaşımlarının son yıllarda finansal hizmetler sektöründe ortaya çıkan değişiklikleri ve yenilikleri düzenleme kapsamına alması bakımından daha rasyonel, etkili ve maliyet-etkin olduğu değerlendirmesinde bulunulmaktadır. Rapor’da ayrıca, koordinasyon ve iletişimin tek bir düzenleyici otorite yaklaşımı benimseyen ülkeler de dahil olmak üzere düzenleyici kuruluşlar açısından sıkıntı doğurduğunun gözlendiği, özellikle çok parçalı yapılarda koordinasyonun zorlaştığı ifade edilmektedir. Bu bağlamda, düzenleyici kuruluşların kıdemli elemanlarından ya da üst düzey yöneticilerinden oluşan iyi işleyen grupların ya da eşgüdüm yapılarının kurulmasının sadece kriz dönemlerinde değil istikrar dönemlerinde de fayda sağlayacağı ifade edilmektedir.
The de Larosiére Group tarafından hazırlanan Rapor’da ise, kriz, krizin nedenleri, krizin oluşumunda ve erken tespit edilememesinde düzenleyici ve denetleyici çerçeveye ilişkin aksaklıklara yer verildikten sonra Avrupa Birliği için önerilen sistemde zaman içinde amaçsal yaklaşıma (twin peaks) modeline yönelmenin daha doğru bir yaklaşım olacağı ifade edilmektedir. Uzun dönemde, finansal istikrar için bankacılık ve sigortacılık kuruluşlarının mali denetim açısından tek çatı altında toplandığı ve iş kuralları otoritesinin ayrı bir birim olarak yapılandırıldığı bir düzenleyici çerçevenin oluşturulabileceği hususu değerlendirilmektedir. Aynı çalışmada tek otorite yaklaşımı da değerlendirilmekte ve söz konusu yaklaşımın aşırı kompleks, maliyeti artırıcı ve özellikle politik bulaşma göz önüne alınarak bu yaklaşımın benimsenmesinin doğru olmayacağı sonucuna varılmaktadır.
The de Laroisére Group Raporu’nda AB için önerilen sistemde, 1nci aşamada (2009-2010), finansal piyasaların makro seviyede risklerinin tespiti ve değerlendirilmesi amacıyla, ulusal merkez bankaları, AB seviyesinde bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasalarının düzenlenmesinden sorumlu kurumların başkanları ile Komisyon temsilcisinin katılacağı bir Avrupa Sistemik Risk Konseyi (European Systemic Risk Council, ESRC) oluşturulması önerilmektedir. Anılan yapı, AB bölgesinde finansal piyasaların makro seviyedeki denetimi ile ilgilenecektir. ESRC, aynı zamanda, ABD Hazinesi tarafından yapılan öneride yer aldığı gibi, ulusal otoriteler veya AB seviyesindeki otoriteler tarafından yapılacak denetim çalışmalarına katılacaktır. ESRC’yi oluşturan tüm kurumlar AB finansal piyasalarını bir bütün olarak etkileyebilecek her türlü bilgiyi, talebi üzerine veya doğrudan ESRC’ye bildireceklerdir.
Grup tarafından, yine 1nci aşamada, AB seviyesinde bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasaları otoritelerinin düzenleme ve denetim anlamında daha güçlendirilerek mevcut yapıların (sırasıyla Commission of European Banking Supervisors CEBS; Commission of European Insurance and Occupational Pension Supervisors CEIPS ve Commission of European Securities Regulators CESR) Avrupa Bankacılık Otoritesi, Avrupa Sigortacılık Otoritesi ve Avrupa Menkul Kıymet Otoritesi’ne dönüştürülmesi önerilmektedir.
2nci aşamada (2011-2012) ise, oluşturulan üç otoritenin fonksiyonları devam etmekle birlikte, özellikle sınır ötesi işlemler ile AB seviyesinde faaliyet gösteren finansal kuruluşların denetimine yönelik olarak Avrupa Finansal Denetim Sistemi (European System of Financial Supervision, ESFS) nin geliştirilmesi hedeflenmektedir.
Dostları ilə paylaş: |