Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə75/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   76

BOĞAZİÇİ

İSfANBÜl



2873
GECE

Kandilli yüzerken uykularda Mehtabı sürükledik sularda

Bir yoldu parıldıyan gümüşden Gittik, bahsetmedik dönüşden

Hülya tepeler, hayâl ağaçlar Durgun suda dinlenen yamaçlar

Mevsim sonu öyle bîr zaman ki Gaaib bir mûsikiydi sanki,.

SES


Günlerce ne gördüm, ne de bir kimseye sordum «Yâ Rab'!, hele kalb ağrılarım durdu!..» diyordum. His var mı ba alenide ııekaahet gibi tatlı Gönlüm o sevincin heyecâniyle kanatlı. Bir taze bahar âlemi seyretti felek de Mevsim mütehayyil vakit akşamdı Bebekde. Akşam, lekesiz, saf, iyi bir yüz gibi akşam,. Tâ karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam. Sakin koy'u, şen cebheli kasriyle Küçüksu, Ardında vatan semtinin ormanları kuytu. Bir neş'eîi hengâamede çebçevre yamaçlar Hep aynî tahassüsle meyiilenmiş ağaçlar Dalgın, duyuyor rüzgârın ahengini dal dal. Bakâım süzülüb geçdi uzakdan iki sandal. Bir lâhzada bîr paneur açılmış gibi yazdan Bîr bestenin engin sesi yükseldi Boğazdan. Coşmuş, yine bir aşkın uzak hâtırasiyle Aksetti uzanmış tepelerden sırasiyle Dağ dağ o' güzel ses bütün etrafı gezindi Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi Anî bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım. Her yerde o, lıem ayni bakış, ayni emelde, Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde. Her yerden o, hep ayni güzellikde göründü Sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü.

Eeşad Ekrem Koçu'nnn Boğaziçi şiirleri — Bu ansiklopedinin müellif ve müd-devini R. E. Koçu'nun bir kitab hâlinde toplanmamış şiirlerinden bir kaçı Boğaziçi sahneleridir, hemen hepsinde ne Boğazn ne de Boğazda herhangi bir semtin adı yokdur, fakat Boğazı bilen oranın atmosferini ve insanlarım bulur zan ederiz. Bunlardan biri "Kömür Gemisi" adını taşır, yazar yüzlerce kömür gemisinden birini bir yaz günü Paşali-manında görmüşdür, şöyle anlatıyor:

«Bir gün Çubukluya aziz dostum rahmetli Râtib Âşir'e gidiyordum'"(B.': Acudoğu, Râtib Âşir); Paşalimamnda bir kömür gemi-

si gördüm idi, kömür karası gemiyi içindekilerle beraber öylesine sarmış, öylesine boyamış ki uzun uzun seyretmekden kendimi alamadım, öyle bir ahenk ki kömür tozu, boyası insanlarda da, bütün teferruatı ile gemide de kir olmakdan çıkmış, sürme olmuş, nakış olmuş, süs olmuş. O akşam Çubukludan geç döndüm, götüren de getiren de arabalı bir dost, Paşalimamnda yine durduk, o saatlerde orası gaayetle tenhâdır, ancak yolcular geçer, hava sakin, deniz ayna gibi durgun, ve gömgök, tâ uzakda, karşı yakanın ışıkları, ve gömgök denizde yıkanan gemicilerin sesi.. Boğaz denizindeki bu sesler sabahki manzaraya eklenince o mısralar ortaya cıkdı». KÖMÜK GEMİSİ



Yelken kara,

Tekne kara,



Ve bak şu tayfalara, ,

Kimi civelek oğlan,

Kimi zehir korsan,

Yüz kara

Don gömlek kara,

Ayaklar kara..

Ama hayranım o yüzlerde ben

Gün doğarken gümüş

Ve gün batarken altın yaldızlara.

Ve gece yüzerken

Görünmeyen ellere, omuzlara

Görünmeyen ayaklara sarılan

Yakamozlara.

«Ayak izi güzelliği için» adını taşıyan bir şiir, yine bir yaz günü, yukarı Boğazda Ki-reçburnu rıhtımında bir duygunun eseridir, ki bu rıhtımın karşısında Boğaz öylesine görünür ki, hemen Karadenize çıkılacakmış gibidir :



Kıskandım denizi.

Kızgın rıhtım taşlarında

Büyük büyük ayaklarının

Nakşolması ile uçması bir

Taban îıi

Olabilen koca denizi.

Şu mısralar da yine yukarı Boğazda Poyraz Köyünün hâtırasıdır:

DENİZDE YÜZEN İÇİN

Onu

Deniz gibi öpmeli,

Bir dudak tutumunda her tarafını.

Onu deniz gibi beklemeli,

Onu deniz gibi sarmalı,

Ve ondan deniz gibi ayrılmalı:

ANSİKLOPEDİSİ



, Sırmalı saçında, Altın pullu derisinde, Altın kumlu ayaklarında Bengimiz, kokumuz, tuzumuz.

«BOĞAZİÇİ» —.1914 senesinde Şirketi Hayriye tarafından neşredilmiş bir târihçe-salname (almanak) bu ismi taşır; ki İstanbul Ansiklopedisinin kaynakları arasında, pek çok noksanları bulunmasına rağmen mühim bir eserdir; İstanbul Ansiklopedisi tarafından bilhassa kıymetlendirilen kısmı, şirket ile vapurları hakkında ihtiva ettiği mâlumatdır.

19X27 santim eb'adında 8 + 232' sayfa olan kitap Ahrned İhsan Matbaasında basıl-mıgdır; sonunda 28 sayfalık fransızca bir hulâsası vardır; şu malûmatı ihtiva etmektedir :

Şirketi Hayriyeııin kuruluş tarihçesi (13 sayfa; kitabın önemli bir kısmıdır; B.: Şirketi Hayriye) — Şirketin gelişme devirleri (50 sayfa; kitabın, şirket hakkında pek önemli bilgi veren bir kısmıdır; B.: Şirketi Hayriye) — Boğaziçi (73 sayfa); — Şirketi Hayriyenin nizâmatı umûmiyei esâsiyesi (42 sayfa) — Şirketi Hayriyenin talimatı esâsi-yei dâhiliyesi (54 sayfa).

Devrin pâdişâhı ve devlet ricalinin, şirketin kurucularının, şirket müdürlerinin, bâzı meşhur kaptanlarının, şirket vapur, müessese ve atölyelerinin resimleri ile tezyin edil-mişdir; resimlerin hepsi kuşe kâğıd üzerine basılmış ve metin dışı ilâve olarak verilmiş-dir,

Baskı sayısının çok az olduğunu tahmin ettiğimiz bu tarihçe - salname dayanıklı ve temiz bir cild içinde satışa çıkarılmış olup hâlen sahhaflar çarşısında tesâdif eseri bulunabilir.

Boğaziçi — Bu salnâne - târihçe de uzunca bir makaale olup Mehmed İzzet Bey ile Ahmed Rasim Bey tarafından kaleme alınmış olduğu söylenir.

Belediye mektubcusu merhum Osman Nuri Erginin bize naklettiğine göre. meşrûtiyetin ilk aylarında Dârüşsefa talebesi için bir Boğaziçi teııezzühü tertib edilmiş, Şirketi Hayriyenin bir ücret taleb etmeden tahsis ettiği bir vapur ile Köprüden kalkılarak Rumeli kıyısını takiben yukarı boğaza çıkılmış, Beykoz çayırında öğle yemeği yenildikten sonra ayni vapurla ve Anadolu kıyısı boyun-



BOĞAZİÇİ BOSTANLARI

ca dönülmüş. Dârûşşefakada muallim olan Ahmed Midhat Efendi bu geziye iştirak etmiş, Köprüden başlayarak, vapurun önlerinden geçdiği köyleri, yalı boyunda ve sırtlardaki binaları talebeye teker teker tanıtmıştır. Talebe tarafından kısmen zabtedilen bu uzun vapur konferansı metni Şirketi Hayri-yeye tevdî edilmiş, salnameye dere edilirken yine bir Dârüşşefalı olan Ahmed Rasim Bey ile Mehmed İzzet Beyin kalemleri ve şirketçe verilen bâzı notlarla ilâveler yapümışdır. Fakat bu metnin salnameye dercinde Dârüş-şefakalılarm gezisinden bahsedilmemiş, vapur konferansından nakledilen parçalar «Ahmed Midhat Efendi merhum diyorki...» diye belirtmişdir.

Makaalenin ilk satırları arasında: «Va~ kaayii siyâsiyei devletin aldığı şekillere göre Boğaziçi tarihî takallübâtı adîdeye uğramış-dır.Bu münâsebetle okuyucuları, vapurlarımızdan biri ile Boğaziçinde târihî, içtimaî, iktisadî bir tenezzüh icra etmeğe davet ediyoruz; vapurumuz evvel emirde Rumeli kıyısı çıkacak, badehu Anadolu sahilini tâkib ederek inecekdir» deniliyor. (Bu ansiklopedide Boğaziçi köy, semt ve binalarının kendi isimlerini taşıyan maddelere bakınız).

BOĞAZiÇi" BOSTANLARI VE ÇÎÇEK BAĞÇELEKİ — Asırlar boyunca İstanbul piyasasına en güzel sebzeleri, meyvaları ve çiçekleri Boğaziçi bostan ve bağçeleri yetiş-dirmişdir. Bu konuda değerli bir vesika olan hicrî 1254 (milâdî 1838) tarihli bir fermandan (ki bu ferman İstanbul piyasasına muhtelif yerlerden gelen ticâret emtiasından ne mikdar ihtisab (belediye) resmi alınacağım göstermektedir), İstanbul pazar ve çarşılarına, Anadolu kavağından Göksüya kadar olan köylerden ceşidli yaş meyva ile üzüm, kiraz ve vişne; Rumeli kavağından Büyükdereye kadar olan köylerden ceşidli yas meyva; Göksudan Üsküdara kadar olan köylerden keza üzüm, kiraz ve vişne; Ortaköyden üzüm ve bostan (kavun, karpuz), küfe ile değilde itinalı işporta ile sevkedüen ceşidli yaş meyva; Arnavudköyü ve İst-inyeden çilek; Sarıyer ve Büyükdereden ceşidli yaş sebze; ve hemen bütün Boğaz köylerinden çiçek gönderildiğini öğreniyoruz. •

Zamanımızda Boğaziçi bostanlarından pek az şey kalmış, çiçek bağçelerinin hemen hepsi yok olmuş, ve çilek tarlalarından da


2875

2874 -
BOĞAZİÇİ DALYANLARI

eser kalmamışdır; «Arnavudköy çileği» madrabaz esnaf ağzında bir tekerleme olmuşdur. BOĞAZİÇİ DALYANLARI —- Birinci Cihan Harbinden sonra Boğaziçinin değişen eski simasının bir çizgisi de dalyanlardır; zamanımızda Boğaziçinde dalyan kalmamış gibidir. Karakin Efendi Deveciyan «Balık ve Balıkçılık» adındaki ölmez eserinde Boğaziçinde, ikisi Boğazın liman ağzında olmak üzere 32 dalyan kaydediyor ki şunlardır:



  1. — Öreketaşı Dalyanı

  2. — Bağlaraltı Dalyam

  3. — Büyükliman Dalyanı

  4. •— Karataş Dalyanı

  5. — Mavromuloz Dalyanı

  6. — Sırataş Dalyanı

  7. — Otuzbirsuyu Dalyanı

  8. — Tellitabya Dalyanı

  9. — Pazarbaşı Dalyanı




  1. — Mesar burnu Dalyanı

  2. — Bülbülsokağı Dalyam

  3. — Barutcubaşı Dalyanı

  4. — Kirka Dalyanı

  5. __ Büyükdere Dalyanı

  6. — Çayır Dalyanı

  7. — Kefeliköy Dalyanı

  8. — Kalender Dalyanı

  9. — Yeniköy Dalyanı

  10. — îstinye Dalyanı

  11. — Bebek Dalyanı

  12. — Küçükbebek Dalyanı

  13. — Salıpazarı Dalyanı; Boğazın Rume
    li yakasında liman ağzında.

  14. — Üsküdar Dalyam; Boğazın Anadolu
    yakasında liman ağzında.

  15. Çengelköy Dalyanı

  16. — Vaniköy Dalyanı

  17. — Toptaş Dalyanı

  18. — Karâcaburun Dalyanı

  19. — Beykoz Dalyanı




  1. — Beykoz Kasırönü Dalyanı

  2. — Umuryeri Dalyanı

  3. — Anadolukavağı Dalyanı

  4. __ Filburnu Dalyanı

Bu ansiklopedide bütün bu isimlere ba-kınız (B.: Dalyanlar; Balıkçı).

«BOĞAZİÇİ KONUŞUYOR VE KANLICA TARiHÇESi» — Bu ansiklopedinin büyük kıt'ada intişar ettiği ilk devresinde yakın dostlarından olmuş Kanlıca eşrafından Abdurrahim Câbir Vada'nın sağlam bilgiye ve müşahedeye dayanan, küçük fakat pek de-

istanbul

ğerli eseri; Boğaziçi üzerine yazılmış en güzel kitablardan ve istanbul Ansiklopedisinin güvendiği bir kaynak, her aydın istanbullunun mutlaka edinmesi gereken bu eserin satış sahasında mevcudu tükenmiş olup belki sahhaflarda bulunabilir.

«Boğaziçi Konuşuyor...» 1942 de Yedi-gün Mecmuası yayınları arasında, küçük boyda basılmış olup 167 sayfadır; fakat metni 8 punto harf ile dizilmiş ve resimsiz olduğu için hayli bilgi ihtiva etmektedir. Yedi-gün Mecmuasının sahibi, Hürriyet Gazetesinin kurucusu ve başmuharriri, ve istanbul basının mümtaz sıması merhum Sedad Sima-vî'nin Kanlıcada yerleşerek bu Boğaz köyünde yarım asırdan fazla oturmakda olan Â. Cabır Vada ile tanışması ve onu bâzı hâtıralarını toplamağa teşviki bu güzel kitabın vü-cud bulunmasına tek sebeb olmuşdur; nitekim müellif kısa mukaddimesinde bunu ifâde etmişdir.

Bu güzel kitabın başlıca bahisleri şunlardır: I. Boğaziçi hakkında umumi bilgi (tabii, coğrafî notlar); Şimaldan Boğaziçine giriş; Sis işaretleri; Tahlisiye ve Roket mevkileri; Tahlisiye edevatı; Boğaz medhalin-deki köyler; Rüzgârlar; Boğazın uzunluğu ve köylerinin Köprüye (İstanbul Şehrine) mesafeleri; Boğaziçinin dağları; Boğaziçinin Dereleri; Deniz ve kara mahlûkaatı, kuşları.

II. Boğaziçinin inkişâfı, Şirketi Hayriye
Vapurları; bu vapurların bâzı ünlü kaptan
ları; Boğaziçinin nakil vâsıtaları, pazar ka
yıkları; Husûsî ve kiralık piyadeler; Corci
futaları.

III. Kanlıca, eski ve yeni hududları, ta


rihçesi; Âbideler: İskenpaşa Camii, Kanlıca
hamamı, Tekke; Kanlıca Çarşısı; Çeşmeler:
Sedli Çeşme, Babaali Çeşmesi, Mehmed Said
Efendi Çeşmesi, Orta Çeşme, Mescid Çeşmesi,
Dutdibi Çeşmesi, Çarşı Çeşmesi, Hacı
Veys Çeşmesi, Halepîi Çeşmesi, Mahmud
Aziz Bey Çeşmesi, Yeni Çeşme; Kır gezme
mahalleleri: Mîrâbâd, Saffet paşa bağı, ya
zıcı çiftliği, Kavacık, Necip paşa bağı, ana
nevi Yûşâ teferrücü, Körfez mehtâb âlemi,
Göksu âlemi; Kanlıca balıkçılığı: kılıç, lüfer,
levrek, uskumru, iskorpit, izmarit, istavrit,
ıstakoz, midye, balık avlama takımları; Kan
lıca yalıları: Mahmud Celâleddin Paşa Ya
lısı, Hüseyin Hüsnü Efendi yalısı, Fuad Pa-

ANSİKLOPEDİSİ

şa Yalısı, Kezzûbi Hasan Efendi Yalısı, Faz-li Paşa Yalıları, Mektubcu Ali Bey Yalısı, Rasim Paşa Yalısı, Âsaf Paşa Yalısı, Sahaflar Yalısı, Rifat Paşa Yalısı, Ders vekili Yalısı, Seher Hanım Yalısı, S.edad Simavî Yalısı, Saffet Paşa Yalısı, Nevres Paşa Yalısı, Mehmed Muhtar Bey Yalısı, Saraylı Hanım Yalısı, Şefik Bey Yalısı, Vecîhî Paşa Yalısı, Hurşid Efendi Yalısı.

Bu kıymetli eserde yalnız bu yalılar bahsi 30 sayfa tutmakdadır; ve pek kıymetli târihî malûmatı ihtiva etmekdedir. Boğazı-çinin her köyünden Abdurrahim Câbir Vada gibi bir âlî himmet sahibi istanbullu çıkmış olsaydı Boğaziçinin târihi, hiç olmazsa son asır için, gereği gibi tesbit edilirdi. İstanbul Ansiklopedisi, A. Câbir Vada ile Sedad Si-mavî,nin isimlerini bu sütunlarda rahmetle yâd eder; ruhları şad olsun.

Bu küçük kitabın müstesna kıymetini belirtmek için bir kaç parçayı aynen naklediyoruz.

Boğaziçi rüzgârları — «Boğaziçi rüzgârının isimleri, süratleri ve gözle görülen kudretleri :



  1. — Hafif, saniyede z metre, yaprak oynatan

  2. — Kmcık, saniyede 4 metre, sürgün dah eğen

3 —Fmşka, saniyede 6 metre, dal büken

  1. — Kuvvetli, saniyede 8 metre, ağaç sallayan

  2. — Sert, saniyede 13 metre, yaprak döken

  3. — Fırtına, saniyede 21 metre, dal kıran

  4. — şiddetli, saniyede 28 metre, ağaç deviren

  5. — Kasırg-a, saniyede 34 metre, ev deviren

  6. — Hortum, saniyede 40 metre, harab eden».

Boğaziçi köylerinin köprüye mesafeleri — «Boğaziçi köylerinin vapur iskelele-lerinin köprüye mesafeleri şunlardır:

Mil 'Metre

Üsküdar Z 3710,00

Kuzguncuk 2 3951,15

Beylerbeyi 3 6694,35

Çengelköy 4 7791,00

Vaniköy 5 8487,10

Kandilli 5 9367,75

A. Hisarı 6 11501,00

Kanlıca 7 13022,10

Çubuklu 7 13715,50

Pasabağçesi 8 16324,00

Beykoz 9 17527,75

A. kavağı 12 23558,50

A, Feneri 16 31442,25

Vapur iskelesi yok

«BOĞAZİÇİ KONUŞUYOR»



Beşiktaş

2

4359,25

Ortaköy

3

5936,00

Kuruçeşme

4

7605,50

Anıavudköyü

4

8331,30

Bebek

5

9367,75

B. Hisarı

6. '

11801,00

Emiı-gân

7

13356,00

İstinye

7

14469,00

Ycnihöy

8

15674,75

Tarabya

9

İ7900,;75

Büyükdere

11

20590,50

Sarîyer

11

21703.00

Yenimahalle

12

22232,15

K. Kavağı

13

24152,10

R. Feneri

17

31720,S§

Vapur iskelesi yok

lîusûsî ve kirâlik piyadeler — «Yeniköy-de Prens Halim Beyin yalısındaki kayıkhanede bir adedi bulunduğu rivayet edilen (1942 yılında) üç çifteden başka mevcudu kalmayan ve her türlü sitayişe şayan bulunan piyadelerin evsâfını hakkiyle îzah etmek ve bunları görmemiş olanlara tafsilât verebilmek hayli müşküldür.

«Dünyanın her tarafında türlü şekillerde inşâ edilmiş deniz vâsıtalarındaki güzellik, piyade kayıklarının zarafeti ve inceliği karşısında pek sönük kalacağı iddia edilebilir. Diyebilirim ki, denize piyade kadar yakışan başka bir nakil vâsıtası indirilmemişdir; ve indirilemez.

«Hâlen teki bile bulunmayan piyadeleri inşâ eden şalvarlı ustalar, bu kadar güzel ve narin bir vâsıta îcâd edebilmiş olmaları île ne derece iftihar etmişlerse tamamen haklıdırlar.

«Piyadelerin ihyâsı temenni edilemez (Niçin? İst. An). Çünki inşâlarından ziyâde onları sevk ve idare edebilecek ve muhafazası pek müşkül olan güzelliğini idâme ettirecek, ve hattâ kayıkhanesine çekip indirecek liyâ-katde hamlacı tedârikine bugünkü maişet tarzları müsâid değildir (Niçin? İst. An.).

«Piyadeler tek, iki, üç cifle olarak ıhlamur ağacı kerestesinden îmal edilirdi. Denize temas eden kısmına «küherbâ yağı» denilen ve Bebekde Mustafa isminde bir sanatkâr tarafından gaayet mahrem olarak ihzar edilen vernik sürüler ve küpeştesinin hemen alt tarafındaki boya tahtası dahi arzu edilen renk ile 5-8 santim arzında boyanırdı. Küpeşte ile baş üstü yine .küherbâ verniği



«BOĞAZİÇİ KONUŞUYOE»

2876


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 28T7

«BOĞAZİÇİ MEHTABLARI»




ile tılaa edilir ve kıç üstü düz renkli muşamba ile kapatılır idi,

«İhlamur iç astarı tabiî haliyle bırakılır, ve buraların gerek kir ve gerek çiğ ve yağmurlar tesiri ile beneklenmemesi için her gün keler ile silinirdi. Keler, bir nevi köpek balığının derisindeki sert ve zımpara gibi dişli tarafına denir. Keler kürek topaçları ve palalarının temizlenmesinde de kullanılır.

«Piyadelere harem bindiği zaman, mu-. samba ile kaplı kıç üstü, kamilen kapatılacak şekilde ve sahibinin iktidarı nisbetinde, klab-dan veya sırma işlemeli ve saçaklı, yün. veya ipekden mamul bir örtü ile tezyin etmek âdettir. Bu örtü kıç üstünün uzunluğunda ve mustatil bir şekilde olduğu ve kıç güvertelerinin gittikçe darlaşdığı cihetle, örtünün arka tarafa gelen iki ucu, piyadenin sağ ve sol küpeştelerinden denize doğru sarkar. Rüzgâr tesiri ile havalanıp, örtünün biçimini bozmamasını temîn için, bu uçların her birine 800-1000 gram ağırlığında pirinç ve nikelden ve hattâ gümüşden mamul mahrûtî toplar bağlanır. Bu örtü piyadelerin esas güzelliğini bir kat daha arttırırdı.

«Hamlacılara, biri çuhadan ve biri kali-kot patiskasından birer dizlik, çuhadan ipek fermene işlemeli yelek ve salta, bürümcük hilâli gömlek, uzun konclu sakız beyazı çorap, rugan gül fiyangolu yemeni ve fes verilmek mecburiyeti vardı.

«Beyoğlunda İstiklâl Caddesinde Melek Sinemasına sapılacak köşede büyük «Mir ve Kote.ro» Terzihanesi vardı. Bu terzihane zamanın vükelâsı ile vüzerâsına, mabeyin erkânına, çok zengin kimselerle mirasyedilere kumaş ve dikiş dahil olmak üzere 5 altına bir kostüm dikdiği tarihde bir hamlacı formasının kaç altına mal olduğunu anlamak pek faydalı görülmüştür:

Altın Kuruş

3 50 Diriik, yelek, salta için Lui çuhası

(S metre) w

l 20 Dizlik için kalikot patiska (5 metre)

3 40 Bürümcük hilâli gömlek (2 aded)
O 80 Güllü rugan yemeni (l çift)

O 60 Beyaz uzun çorap (2 çift) O 20 Fes ve püskül (l aded)

4 30 Çuha dizlik diktirilmesi ve fermene

işçiliği


IS 00 altsn

«Bu yekûn bir hamlacı formasının masrafıdır. İki ve üç çifte piyadeleri olanlar bu mikdarm iki ve üç mislini ödemek mecburiyetindedirler ki, piyade sahipleri, birinci sınıf terziye ısmarladıkları kostümlerini, kayıkçılarının formalarından daha ucuza tedârik ettiklerini rakamlar göstermektedir.

«Tek cifte piyadeler 30 ilâ 45; iki çifteleri ise 90 ilâ 150 altın mukaabilinde satın almak mümkin ise de bunları kürek, döşeme, örtü ile teçhiz edebilmek de 10 ilâ 50 altın sarfı ile mümkin olurdu.

«Piyade hamlacıhğı şimdiki kayıkçılık ve sandalcılığa hiç benzemez. Hamlacı ilk küreğini hangi tavır ve çalımda denize daldırdı ise, gideceği yere kadar ayni tavrı muhafaza ederek küreği çeker.

«Sahilde bulunan bir kimse, amûden yaklaşan veya kendisinden uzaklaşan iki ve üç çifte bir piyadenin küreklerine baktığı zaman yalnız bir çift küreğin hareket ettiğini görür.

«Kezâlik piyade seyrine cebheden bakan dahi, harekette bulunan küreklerin ayni seviyede ve ayni açıklıkda bulunduklarını görür. Güya küreklerin hepsi bir manivelaya bağlı olarak ileri, geri oynatıldığını zan eder.

«Yalı ve iskele piyadeleri isimleri ile iki sınıfa ayrılan piyadelerden, yalı piyadesi husûsîlere, ve iskele piyadesi de umumîlere (kira ile tutulup binilenlere) verilmiş adlardır.

«Yaz mevsiminde Boğaziçinde oturan ve her gün İstanbula gidip gelmek mecburiyetinde bulunan ekâbir ve agniyâ, 1851 (Hicrî 1267) senesinde ihdas edilen «Vükelâ Vapuru», ve 1854 (Hicrî 1270) senesinde faaliyete geçen Şirketi Hayriye vapurlarının sefere başladıkları tarihden evvel, kamilen; ve bu tarihlerden sonra kısmen piyadeleri gider, dönerlerdi,

«Yolculuk esnasında birbirine tesadüf etmeleri tabiî olan piyadelerin yarışlarını seyretmek ve yarış neticelerinin münakaşasını yapmak Boğaz halkının eğlenceleri arasında yer alan hususiyetlerdendir.

«Şirketi Hayriye vapurlarının çoğalması, piyadeleri tedârik, edecek ve daimî masrafı-

na tahammül göstereceklerin o nisbetde azalması, bunların birer birer ortadan kalkmasına sebeb ölmuşdur (B.: Beş Çifteler).

«Son piyadelerin sahiplerinden biri, nadide çiçek yetişdirmek, eşi olmayacak güzel-likde bağce 'süslemek, gaayet mahir av köpekleri beslemek, senede birkaç defa sürgün avı tertib etmek gibi meraklarına inzimam eden piyade meraklısı Subhi Pasa zade devlet şûrası âzasından Sami Beydir (B.: «Boğaziçi Mehtapları»),



«Bu zâtin iki aded üçer çifte piyadesinin zarafeti ve hamlacılarının formaları ile piyadelerinin döşeme tezyinatının fevkinde Boğaziçinde piyade mevcud değildi.

«Piyadesinin birini Kemahlı, diğerini Rizeli hamlacılar kullanırlardı. Her cuma ve pazar günleri bu piyadelere, bir zaman yaşmak, ferace, bir zaman pelerinli çarşaflara bürünen hanım ve kızlarının, Göksu te-ferrücüne gitmelerinin temaşasında güzellik ve asaleti tanzim edecek tantanaya cokdan veda edilmişdir.

«Ne çâre ki, felek bu ihtişamın devamına müsaade etmiyerek, tekmil Boğaziçini ve hattâ îstanbul halkını yeis ve kedere düşürecek felâketi ihzar etmişdir. 26 eylül 1902 (rûmî 1308) cuma günü mûtad veçhile üç çifte piyadeleri ile Göksuya teferrüce gideıı hanımlar, grub esnasında avdet ederlerken, oturdukları yalının alt tarafındaki sahil çıkıntısını dönmek için hamlacılar tarafından yapılan manevre tesiri ile, içinde kızları Se-niye ve Azizenin bulundukları piyade devrilerek Azize Hanımın boğulmasına sebeb ölmuşdur.

«Bu faciadan sonra mikdarları esasen azalmış olan.,husûsî piyadeleri Boğaziçinde görmek büsbütün seyrekleşmişdir .

BOĞAZİÇİ KÖYLERİNDE TELGRAF-IIANE — 1876 yılı nisan ayında bütün Boğaziçi köylerinde birer telgrafhane açıldığı, o devrin büyük günlük gazetelerinden Sabah Gazetesinde küçük bir şehir haberi olarak kayıdlıdır. Boğaziçi köylerinde daha önce birer postahâne varmıydı, telgraf cihazları bu postahânelere mi kondu, yoksa, postahâ-neler 1876 nisanında telgrafhanelerle beraber mi açıldı tesbit edemedik.


Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin