BOBOS
keklere nisbetle çok yukardadır, baldır üstüne kadar çıkar. M. N.). Pantalonda astar ve'düğme kullanılmaz, kemer bir çıtçıt ile sıkılır, çocuklarda lâstik büzgü kullanılır. Dikişler üstten, kırmızı aplikle ve çifttir. Önü fermuarla kapanır, kadınlarda fermuar iki yandadır. Arkada ve önde ikişer cep vardır, arka cepler aplike, ön cepler ağzı açık ve içeriye doğru verev şekildedir. Erkekler 'solda, işçi tulumlarında olduğu gibi bir bacak cebi de bulundurabilirler; cepler köşelerinden bir bakır zımba ile tutturülmuşdur. Kumaş yıkandıkdan sonra çekmez cinsden olduğu için blucinler sıcak su ile yıkanabilir. Bu tarif ettiğimiz klasik blucin'dir» (Türk Ansiklopedisi, eild VII).
Blucin pantalonlar . önceleri aremikan idhal malı olarak giyilmiş iken beş altı yıl-• .danberi; yerli mâmûlât arasına girmiş bulunmaktadır, ve yerli blu cinler amele, işçi ve ayak takımı arasında revaçdadır. Yerli blucin'ler «kot» adı verilen bir çeşid ince çadır bezinden yapılır, 1961 de îiatlari 20-25 lira arasındadır, hâlen ne suretle geliyor kesin olarak söyleyemeyiz hakiki amerikan blucinleri de 100-150 lira arasında satılmaktadır, ve garibi şu ki bâzı gençler tarafından, avâmî tabiriyle can atılarak aranmaktadır. .Bu pantolonların hususiyeti, vurucu kırıcı kabadayı tipi olan kovboyları, hatırlatması, bıçkın: rneşreh gençlere onlara benzeyerek bir nevi «afi», «caka» satma imkânını vermesi, Türk Ansiklopedisinin de belirttiği veçhile, diz kapakları ile bel arasında vücuda yapışarak vücud hatlarını bütün keskinlikleri ile belirtmesi dolayısı ile. üstünde ruh hekimlerinin durması gereken bir garib nümayiş arzusunu tatmin edişidir. Blucin'ler îstanbulda ilk defa 1954-1955 arasında .Be-yöğîunda acılan' «Pieks» amerikan kantininin personeli üzerinde görülmüş, daha sonra amerikan eşyası satan muhitler vasıtasiyie ve süratle yayılmışdır. Yeni iken ingilizce «navy blue = donanma mavisi» dedikleri koyu mavi iken giyildikçe nıorlaşan yerli blucinlere karşılık amerikan blucinleri giyilip eskidikçe açık mavi olur, dayanıklılık bakımından şurası da bir hakikattir ki bir amerikan blucini ayni .bacakda en az beş altı yerli blucinin ömrüne bedeldir, 150 liraya kadar satılmalarının hikmetini de- burada aramalıdır, öyle ki 15-16 .yaşında-için-bir
amerikan blucinine şâhib olmak adetâ büyük mazhariyettir. Solda iç içe iki ve sağda tek olmak üzere önde üç, arkada da iki cebi vardır. Deri örgü kemerinin madenî tokasında at üstünde bir kovboy kabartması bulunmaktadır. Amele ve isçi için yapılan yerli blucinlerde, giyecek olanların isine gö-. re pek çok ceb bulunmaktadır, meselâ bacaklarda tornovida, madenî tel, ufak vidalar için daracık, mini mini cebler bulunduğu gibi, diz kapağından yukarı iki büyük cebe koca bir ingiliz anahtarı rahatça girebilir. Yerli blucinler,, amerikan blucinlerine nisbetle her nekadar dayanıksız ise de şâir kumaşlara nisbetle kıyas edilemeyecek derecede sağlam, vücuda yapışması bakımından da adetâ çıplakmış gibi bir hareket serbestisi verdiğinden işçiye ve ameleye pek uygun gelmektedir, .sırta bir ceket atılınca sokak pantâlonu da olabildiği için git gide fabrîka-larda, tamirhanelerde tulumların, yapı yerlerinde de, hepsi bekâr uşağı olan yapı amelesinin giye geldikleri ve pek çabuk yırtılıp
Blucini! Oğlan
(Resim; Hüsnü)
Blueinlî Kız (Eesim; S. Bezicah)
par ala" s" çeşitli kumaşlardan .külot pan talanların yerini almaktadır.
Aşağıdaki kıt'alar, seksenlik kalender halk şâiri Ali Çamiç Ağa tarafından hezel yollu yazılmışdır: Esmer, kara üzüm gözler cin gibi Girdi günlüme sanki perçin gibi Görmedim kimsede onun giydiği
Tokası kovboyln blucin gibi
* * *
Üç kız geceli önümden Güldüler sinsi sinsi Kurd kocamış nideyim Ömrün iki ellisi Horoz gözüm çöplükde Seçsem dedim hangisi Sordum şa pir gönlüme Cedi blucinlisi
Muhiddin Naibandoğhı
BLUM FAŞA. — Abdülmecid devrinin
son yılları ile Abdülaziz devrinde ve ikinci
Abdülhamidin ilk on yılı içinde Türkiye hiz
metinde bulunmuş bir alman askeri; 1851 de
İstanbula gelmiş, türk ordusunda vazife al
mış, git gide rütbeleri, yükselerek 1885 de
ferik, ve dâirei askeriyede, istihkâm ve in
şaat şubesinin istihkâm müfettişliğine tâyin
ediîmişdir, . ' *
Gaayet, hoş meşreb, babacan 'halli, türk-lere içden bağlı ve muhabbeti! bîr adam imiş. O devirlerde bıyıkları matruş kimseler îstanbulda mevcud değil, Blum Pasa ise ferik rütbesinde, yaşlı başlı adam plmasma rağmen sakalı da bıyıkları da tıraşlı, ayna gibi. So-kakda rastlayanlar durup bakarlar, akağaya
benzetirlermis.
Ailesini hiç İstanbula getirtmemiş; Galata Kulesi civarındaki Büyükhendek sokağında bir evde oturur, mutlakaa dağlı tipi olacak .Ilgazlardan, Yahud Kaz Dağlarından iri yapı, pençeli, zeberdest genç bir türk uşağı bulunurdu, o dağlı uşağının kılık ve kıyafetini aslaa değişdirtmez, yalnız pek temiz giy-dirtir, her iğini de has mutemedi olarak o delikanlıya gördürtürdü. Evinin kapusu dostlarına her zaman açık, ve onlara «çocuklarınızı da getiriniz, kısa bir misafirlik de olsa, çocuk sesi bir eve hayat zindeliği, ışık verir» , dermiş. On onbir yaşındaki çocukları «Buyurunuz matmazel!. Buyurunuz mösyö!..» diye hürmetle karşılar, pek nefis şekerlemeler, pastalar ikram edermiş. Küçük misafir dost-
larının hepsinin doğum tarihleri bir defterde kayıtlı:
-
Mehmed Bey, 3 oktober 1870 de doğ
du, bugün 15 yaş 4 aylıksınız...
-
Ahmed Bey 9 april 1874 de doğdu,
bugün 11 yaş iki ay, dört günlük oldu!..der
miş.
î'stihkâmeılıkda çok adam yetişdirdiği
söylenir.
Senaed Muhtar Aîus
BOCUBGAT YAPMA — Argo deyim: «burun karışdırma», hattâ burnu, parmakları iyice içine sokarak bütün gılzeti ile kanş-
dırma.
Bibi.; Ferid Develüoğlu, Türk Argosu
BODOS — 1875 ile 1880 arasında Eğri-kapu civarında, o devrin mesirelerinden olan Hançerîi Bostanda yanaşmalık yapan ve adı şâir Ne'bil Beyin bir manzumesi ile' edebî-yat tarihimize geçen yalın ayak baldırı çıp-lap, fakat eli ayağı düzgün, .kaşı gözü yerinde bir rum oğlan; Hançerîi Bostan o devrin kalender meşreb münevverlerinin, yaz akşamlan toplanub sohbet ve işret ettikleri yer olduğundan, bu Bodos oğlan da o zevâtin. mer-guubu ve makbulü sakileri imiş; hattâ kendisi de içüb sarhoş oldukda ayrıca köçeklik. de eder, oynarmış.
Hançerîi Bastona gelenler arasında Defteri Hâkaanî kâtiblerinden ve kibar evlâdı Ziya Bey adında bir .delikanlı varmış; hem. son derecede güzel hem de o devrin en şık gençlerinden imiş; yanaşma Bodos ile pek sıkı fıkı bir dostluk kurmuş, bir müddet - sonra da, şık küçük bey ile daltaban oğlan arasındaki dostluk bir münaferete kalbol-muş: yaran arasında türlü tahminlere yol açan bu münâsebetin aslı neden sonra öğrenilmiş; meğer güzel Ziya Bey Fenerde Izma-ro adında dilber,bir rum kızma âşık olmuş, gaayet mahcub olduğu için kız ile görüşeme-miş, derdini bir gün bostanda yanaşma Bo-dosa açmış, bıçkın meşreb Bodos da küçük beyin recasım kabul ile İzmaroyu yola getireceğini vaad etmiş ve küçük beyden hizmeti karşılığı bir mıkdar para çekmiş, fakat, İzmaroyu görür görmez pırpırı oğlan da âşık olmuş, ve kız ile kendi hâsabına konuşmuş, İzmaro da tığ gibi bir şehbaz olan Bodosu divâne gibi sevmiş.. Bodos türlü yalanlar ile küçük beyi oyalar iken, îzmaronun babası kızını bir akşam bostan yanaşmasının âgu-
BODOS (Sakızlı)
2840 -
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 2841 —
BODRUM HANI
uşi muhabbetinde yakalamış ve Fenerde bir rezalet kopmuş; fakat dilber îzmaro güzel Bodosundan vazgeçmemiş.
Vakıa Hançerli Bostan yaranı arasında da sohbet mevzuu olmuş. Bostandaki akşamcılar arasında sık sık görülen devrin şâirlerinden Müneccinıbaşızâde Nebil Bey de güzel Ziya Beyin ağzından şu manzumeyi yazmış-dır:
Bodosa virme bu rütbe yüz îzmaro
Milletindir iş olur sonra yaman îzmaro
Boşboğazlıkdır onun hilkati bî şermü haya
Seni hep halka ider bir bir ayan îzmaro
Gerçi bir mertebede ben Bodosa muhtacım
Çünki ol etti beni sana beyan İzmaro
Boclosu vâsıta ettimdi bu is.de amma
Seni iğfal ediyor rûzü şeban İzmaro
Ey gül goncei Meryem ki seninçün her dem
Bülbül âsâ iderim âhü figan İzmaro
Sana ben dil vireli yandı tutuşdu sabrım
Hâlime bir kerecik bak da inan İzmaro
Söyle lâyık mı a nahli emeli bâği vefa
Bodos olsun mu sana hâristan İzmaro
Bostanın adı Hançerli deyû şöhretli *
Semtimîzdir yürü gel servi revan İzmaro
Açayım kollarımı hemçü çelîpâ şöyle
Çekeni âguuşa seni hokka diban İzmaro
Bana nisbetse yeter ey büti dîrhânei aşk
Kalmadı hasret ile tabu tüvan İzmaro
Seni âşıklarına itmeli büti şekva
Bodosu ol zaman it setrü nihan İzmaro
Bana bir kere bak insaf ile bir de Bodosa
Dir idim benzese ger pardon hemen İzmaro i
Fahridersem yeridir şükriderek şâmü seher i
Lütfi Hakdır bana bu hüsn ile an İzmaro
Neyleyim etti beni sen gibi hunhara esir
Girmiyor gûşine hiç nâlei can İzmaro
Aradan çıksın o menhus Bodosun nâmı yeter
Boğacak hırsla beni çün hafakan İzmaro
Nâ müııâsfo mahale gitme aman Madmnazel
Belki bir kurt bulunur seni kapan İzmaro
Bibi: İhsan Hamamioğlu, Not.
BODOS (Sakızlı) — 1880 ile 1890 ara
sında Samatyada Büyük Kuleli meyhanesi
nin mahbub uşaklarından; Kalenderi adında
bir şâirin şu manzumesi ile övülmüşdür:
Sen Adalı Bodosumu gördün mü
O kiraz dudaklı gözü mürdümü
Alnına dokdüğü kara kâkülden
Başa belâ püskülleri ördün mü ;
Muğbeçeler içre yokdur emsali
Beni bend eyledi her tavrı hâli :
Bir gün firar ider hâli vahşetde Bir şeb incaz ider va'di visali
Tazeden tazedir Sakızlı gülüm Pâyi billuruna kaaliçe gönlüm Agyâre uzakdan bir selâmına Bir an iftirâka yok tahammülüm
Yatur âguuşumda rnestâne uryaıı Gün doğar denilmez ol şuha uyan Papas karasına şad hezar tahsin O kâfir mahbubu bu hâle koyan
Âferinler sana ey Kalenderi Âteşi aşkı rûmî semenderi Kuleliden çekdin aldın Bodosu
Nerm eyledin sengi hara mermeri
BODOSLAMA — Gemici terimi: «geminin iki başındaki omuzluk direkler ki onurga (omurga) bunlara bağlanır; birine baş bo'doslama, öbürüne kıç bodoslaması denilir» (Şemşeddin Sami, Kaamûsu Türkî).
Bu gemici terimi İstanbulun külhânîler, hâneberduş pırpırılar argosuna geçmişdir. Muhterem bilgin Ferid Devellioğlu «Türk Argosu» adındaki güzel eserinde bodoslamanın argo mânâsını «cebheden, önden, karşıdan» diye yazıyor ve: «Bodoslamadan bir iniş iniyor ki sorma..» misâlini veriyor.
Yanlışdır; bodoslamanın argo mânâsı: «hesabsız, ihtiyatsız, basiretsiz, kendisi için sonu hüsran, hattâ felâket olacak bir yolda körlemesine yürüme» dir. Dikkat edilirse F. Devellioğlunun verdiği misâlde de, kendi tarifine göre cümle argo olmaz, bir gemici ıstılahının teşbih yollu kullanılmasından ibaret kalır; argo mânâ, ayni misâlde, bizim tarifimize uyar.
Bu kelime, yine külhanı argosunda «burun» manasına da gelir; ve burunun mecazen gurur yerine kullandığı gibi kullanılır: «Ben senin bodoslamanı kırarım!.»
BODRUM CAMtt — İstanbul Ansiklopedisinde kalan arkadaşlığı bizim için muhakkak bir büyük varlık olan genç bir bilginin salahiyetli kalemine bırakılmış olan bu madde, en son âna kadar kendilerinden bir not alınmadığı için aşağıdaki satırlar ile yetinildi.
Hadikatül Cevâmi: «Lâleli Hamamı kür-binde; banisi Mesih Paşadır; altında bodrumu olduğu için bu isimle şöhret bulmuşdur, kiliseden çevrilmedir» diyor.
Bu ansiklopedinin mümtaz rüknü Ekrem Hakkı Ayverdi de «Fâtih Devri Mimarisi» ad-
h muhalled eserinde şunları yazıyor: «Sadı-râzanı Mesih Paşa tarafından camie kalbedil-mişdir (aslında Bizans yapısı Mirleon kilisesi) ; Lâleli Camiin hemen karşısında, Bâya-zıddan Aksaraya inen caddenin cenub tarafında olup harab ve metruk bir haldedir. Türk yapısı minarenin hususiyeti yoktur. Altında büyük bir sarnıç olduğundan Bodrum Camii ismi ile anılmışdır. Namaza kapalıdır».
BODRUM ÇIKMAZI — Fatihde Sinana-ğa Mahallesinde Haydar Caddesi ile kavuşa-ğı olan ibadethane Sokağındadır; bir araba geçebilecek genişlikde; evvelâ toprak yol olarak başlar, bir kaç kere sola kıvrılır; sonra kısmen asfalt döşenmiş, bir kısmı oldukça dik bir yokuşdur.
Çıkmaza adını veren ve kadimdenberi «bodrum» denile gelen yer, sütunlu, kemer -tonozlu kapalı bir bizans sarnıcı olacaktır; üstü hâlen ağaçlıklı bir arsa olup, vaktiyle bir konak yavrusu ev bulunduğu ne bu mahzenin de o meskene bodrum hizmeti gördüğü
Bodrum Camii (fesim; NeeiK)
söylenebilir; kabzımal Bay Mustafa Güngör'ün mülkiyetinde ve medhali kilidli olduğu için görülemedi. Kömür deposu olarak kullanılıyor imiş; hattâ 1951 yılında içinde yangın çıkmış, itfaiyeyi üç gün üç gece uğraştırmış, semt halkı da hayli korku geçirmiş; üstünde bir hava menfezi vardır; arsanın etrafına sahibi kabzımala aid boş meyva ve sebze sandıkları yığılmış bulunuyordu. (1961, haziran) .
Hakkı Göktürk
BODRUM HANI — Büyük Kapalı Çarşı hanlarındandır; Bayazıd tarafından gelindiğine göre çarşının Fesçiler kapusundan girince sol tarafda ilk sekiz dükkândan sonra gelen aralık, bu hanın medhalidir. kadim bir taşhandır; an'anevî han yapısı planında, bir avlu etrafında alt katı fır dolayı dükkân, üst katı da, kapuları, avluyu çevirmiş bir revak-koridora açılan odalardır. Halk ağzında bir bizans yapısı olup fetihden evvel bir manastır olduğu söylenir. Geçen asır sonlarındaki büyük zelzelede harâb olmuş, kaba bir tamir görmüşdür.
Hanın altı büyük bir mahzendir; 1940 yılında çarşılıdan iki delikanlı bu mahzene girerek 150 metro kadar yürümüşler, fakat ışıklar söndüğünden daha ileri gitmekden korkmuşlardır; bu mahze nin medhali, avluya girildiğinde sol tarafa düşen 53 numaralı tesviyeci dükkânının zemi-nindedir; hâlen üstü kapanmış bulunduğundan girmek imkânı bulunamadı.
Handa, daha ziyâde hazırcı tüccar için işleyen kunduracı ve terzi esnafı yerleşmiş bulunuyordu; 50 dükkân şöyle tesbit edilmişdir: 20 kunduracı, 11 hazır elbiseci - terzi, 5 terzi,
2842
BODRtMÎ CAMİÎ 'SOKAĞI
Cami tam. dört köse bir plan. 'üzerine inşâ edilmiş olup icden bir duvar ile bir dar, diğeri genişçe iki mustatile bölünmüşdür.
Avluya acılan kapıdan evvelâ 'birinci dar kısma girilir; burası da küçük bir pabueluk-taşlık ile bir odaya bölünmüşdür; pabuçluğun sokağa bakar bir penceresi, odanında bîri avluya, diğeri de yukarda tarif ettiğimiz muhteşem manzaraj'-a nazır iki penceresi vardır.
Küçük pabuclukdan ikinci bü3?ük muşta-' til kısma, asıl ibadethaneye girilir; mihrab, kapuda.fi girince sola düşer, mihrab, duvarın- • da iki. batı tarafındaki duvarda bir ve sokak, şimal duvarında da .bir olmak üzere dört pencere ile aydınlatılmışdır. Minareye camiin içinden girilir; minare ahşab olup, .bodur, ve külahı, şerefe kenarındaki tahta çubuklar ve petek üzerine oturtulmuşdur, • ayni zamanda şerefeye saçak olmuşdur.
Bibl,: B. E. k. ve General H. R. Ayyüdız, Gezi notu; Hakkı Göktürk, Gezi notu.
CAMİÎ; — Küçük.
Çamlıca yollarındandır;' 1934 Belediye Şehir Rehberinin 28 numaralı paftasında, Üçpı-nar Sokağı ve Kadıköy Yolunun teşkil ettiği dört ağzı ile Çilehâne sokağı.arasında bir dirsekli bir sokak olarak gösterilmişdir.
Yukarda kaydettiğimiz dört yol ağzından yüründüğüne göre sağı solu kır dikçe bir yol olarak başlar, az ilerde sağ kolda yarı kagir üç katlı har ab bir binanın duvarında okunmaz hâle gelmiş sokak-, levhası .vardır; daha ileride teker katlı, bağçesi iki villa görülür. Yol bir araba, geçebilecek genişlikde, mıcır'tas, çakıl ve toprak, insan ayağı ile açılmış görünür, sağ tarafta çukurda bostanlar vardır, sol yanı Çamlıca tepesinin (eski adı ile Bulgurlu Dağının) batı-güneye ba-•kan eteği, kırlıkdır. Sağa sola; kavisler çizerek uzanır, hafif dalgalı inişler, çıkışlardan, sonra bir az genişler; çok uzun bir sokakdır, nihayet sol kolda, yarı kagir, .geçen asır sonlarının yapısı ve hayli harabca iki katlı bir köşkün çift kanatlı bağce kapusu önünde bakımsız fakat sokak adını taşıyabilecek manzarasını alır, kır yolu olmakdan çıkar; bahsettiğimiz köşkün karşısında tek katlı harabca evi ile bir bostan, onun yanında da bu sokağa adını veren Bodrûmî Camii vardır (B.: Bodrûmî camii); camiin karşısında, sokağın sol kenarında mermer bilezikli bir ku-
BÖDRÛMİ CAMİÎ
3 marangoz, 2 camcı - aynacı, l mobilyacı. 2 karyola imalâtçısı, l tesviyeci, l demirci, 2 aşçı, 2 han kahvecisi (Haziran 1961).
Hakkı Göktürk
BODKÜMÎ CAMİÎ — Halk ağzında yanlış olarak Bodrum Camii de denilir; Küçük Çamlıca (Bulgurlu Dağı)'nm cenub eteği üzerinde, kendi adına nisbetle anılan sokak-dadır; dört kagir duvar üzerine kiremitli ah-şaî? bir çatıdan ibaret küçük bir camidir, tahta minarelidir; hicrî 1309 (milâdî 1891-1892) yılında Şeyhülislâm Bodrumlu Ömer Lûtfi Efendi tarafından yaptırılmışdır; kitabesi yol üzerinde olan yan düvarındadır, metni şudur (camii yaptıranın büyük sevab olduğunu bildiren arabca satırlardan sonra): Huââvencli muazzam hazreti Abdulhamid Hanı Şeriri saltanat da dâim etsün hazreti Mevlâ O sahi zilli Yezdâmn atâi M şümâriyle Ömer Lütli Efendi eyledi bu mescidi inşâ Düşer bindebir ancak Ee'fetâ böyle güher târih. «Yapıldı ravmi cennet gibi bir ma'bedi zibâ». İ309
Bu manzum kitabe, mermere, her satırı bir beyit olmak üzere, talik hat ile nakış olunmuştur, yazının kitabesi yoktur,
V
j „— — i ") 7^, — tHtr j
Tr^i^^i^^pj^ı^1; ııl
^——~^~=~ts^~. ~^:£-£r~£~^^ŞG~
Bodrûmî Camiî {Resim; B. Cantok)
İSTANBUL
Bodrûmî Camii
: Hüsnü)
Sokak kapusundan zemini taş döşeli küçük bir avluya girilir.
Hâlen mevzud olmayan abdest musluklarının kitabesi, küçücük bir mermer üzerine yine talik hat ile yazılmış olup, bu camiin târihini tesbit edemediğimiz bir tamirinde, avlu duvarının sokak yüzüne, ve avlu kapu-sunun sol tarafına konmuştur, metni sudurki altındaki rakamlı tarihden, abdest musluklarının, camiin binasından dört sene sonra konduğu anlaşılıyor: "Al abdesti bu aıescidde kıl nama;*
• Kabul olur eyle anda çok niyaz 1311
Yine camiin inşaasın-dan dört sene sonra; avlu kapusundan girince sol ta-rafda, Camiin karsısında, Ömer Lütfi Efendinin, zevcesi Fatma Hanım tarafından bir sibyan nıek-; tebi yapdırümışdır; her . satırında bir beyit bulunmak üzere talik hat ile yazılmış mektebin mermer kitabe taşı da, "hâlen, avlu duvarın sokak yüzünde ev suyu kesik bir çeşme üzerinde bulunuyordu, metni şudur:
Hazreti Lutfi Efendi kim o dur.
Şeyhülislâm ol ebi fazlü kemâl
.ANSİKLOPEDİSİ :; —2843
Zevcei ispetpenâlu Fatma Hanım
Oî sâîihei huri his âl
Fi sebîiillâh bu zîba mektebi
Eyledi inşâ zehî cennet misâl
Pâdişâhın ömrün efzûn. ide Hak
Hâce Hanım da ola mesrur; bal
Cevherin târihini yazdım Ee'fetâ
«Dâri feyzü mektebi zibâ ü, âl» 1311
Bu camii ziyaret ettiğimiz 1981 yılı eylül .ayında, mâbed susuz bulunuyordu; Camiin karşısında, sokağın öbür kenarında bulunan kuyusunun suyu kesilmiş, kuyu derinleştirmek için yeni bir kazıya başlanmış; kuyunun çok güzel yekpare mermer bileziği de yolun kenarında duruyordu. •
Sokak kapusundan avluya girince, cami ile mekteb arasında ve bu küçük avlunun ortasında camiin banisi Ömer Lutfi efendinin kabri vardır; büyük bir mermer sanduka üzerinde baş ve ayak taşları .ustuvâni mermer sütunlar olup: bas taşının üstünde bir •• nakşı tacı vardır; baş taşında güzel, bir sülüs hat ile yazılmış olan kitabesi-şudur; «Hüveî Hallâkül baki
Şeyhülislâmı sabık Bodruma Elhâcı Ömer
Lütfi Efendinin ruhine ve kâffei ehli imân ervâ-
hine Hilalli! Fatiha, 18 zîlkaade 1314; 8 nisan
1313» •
Cami ve meketb bir tepenin yamacında inşâ edildiği için, bu bina arasında bulunüb hayır sahibinin kabrini de ihtiva eden zemini taş döşeli avlunun cenub tarafı bir cihannü-mâ taraca gibiydi; geniş, gözün ala bildiğine yemyeşil ve dalga dalga arazi, üstüne îstan-buluh Anadolu yakası köyleri serpilmiş, Moda Burnundan, Fenerbağçeden Bostancıya kadar uzanan bir panorama, ve ötesinde gri-mavi'deniz ve adalar... Camii ziyaretimiz,. Edebiyatı Cedide şâirlerinin «samı gariban» dedikleri vakte rastladı; on üç yaşlarında, yeni abdest almış, kolları sıvalı, pantalon paçaları sıvalı, tertemiz çıplak ayaklarında takunya ve melek gibi güzel bir çocuk, zan ediyoruz ki bir Karadeniz uşağı, müezzin efendinin oğlu. imiş, berrak, tannan bir sesle akşam ezanı okudu. Semt ıssızlaşmış, beş evli bir köy dahi diyemeyiz; yarım asır evvel bir ilk mektebi dahi bulunan buraları, temenni etmelidir ki yeniden ümrana kavuşsun. Fatma Hanımın mektebi 1961 de imam ve müezzin meşrutası olarak kullanılıyordu,
BÖD&UM MBSCİDİ
~ 2844 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
2845 —
BOĞACA BAHŞİŞİ
Bodrum Mescidi (Resim: Hüsnü)
yu görülür. Cami geçildikden sonra sağ kolda Şekerkuyu sokağı kavuşağı yanından, yukarda adı geçen rehber haritasında gösterildiği gibi sola bir dirsekle kırılır; ve yine bir kır, dağ yolu olur, (evvelce iki yanında bağlar varmış, hepsi yok olmuş), ve böylece Çi-lehâne sokağına bağlanır; yolun bitiminde, karsı tarafda, hâlen kalın bodur minareli bir mescid olan büyük mutasavvif şâir Şeyh Aziz Mahmud Hüdâînin çilehânesi görülür; temmuz 1961 (B.: aziz Mahmud Efendi; Çi-lehâne Mescidi).
Hakkı Göktürk
OM a -
BODRUM MESCİDİ — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre, Kücükpazarda, Bodrum sokağını Saatçi Yokuşu ile olan kavuşağı üzerindedir; mescidin kapusu Saatçi yokuşu üzerinde olup Bodrum sokağı da bir merdivenli yokuşdur, ki mescide adını veren altındaki bodrum da o taraftadır; mescide Saatçi Yokuşundan düz ayak gerilir.
soclici
Hadikatül Cevâmi şu malûmatı, veriyor; «Süleymaniye kurbindedir, banisi Hoca Hayrettin Fâtih ulemâsındandır.
Vefatına «Hayridin» târihdir, hicrî 874 (milâdî 1489 - 1470), Eyyubda medfundur. Bu Mescidin mahallesi vardır».
Ekrem Hakkı Ayverdi de «Fâtih Devri Mimarîsi» adındaki muteber eserinde şu satırları yazıyor:
«Süleymâniyede Saatçi Yokuşundadır. Mahallinde banisi Hatib Muhiddin Efendi olduğu söyleniyor ise de Hadikada Hayrüddin Efendi olarak mukayyeddir. Tamamen yeniden yapılmışdır. Minaresi, kapalı son cemaat mahallinin köşesindedir. Belki ilk plânı da böyle idi. Namaza açıkdır».
Hadikatül Cevâmiin, bu mescidin yerini Süleymaniye nisbetle tesbiti hatalıdır; mescid Süleymaniyeye çok uzakdır. Ekrem Hakkı Ayverdinin Süleymaniye kaydi Radikadan mülhemdir; Saatçi Yokuşu bir meşhur semt olan Küçükpazarın göbeğindedir.
Mescid semt halkı ağzında «Sofya Hatib Camii» yahud «Saatçi yokuşu Camii» isim-lerile anılır; 1961 de, bir ikindi namazı vakti ziyaretimizde, mescidin yetmişlik bir pîr olan imamı da dahil, yirmiden fazla cemaat-; den «Bodrum Mescidi» adını taşıdığını bilen tek kişi çıkmamışdır.
Dört köşe planlı ve dört duvar üzerine kiremitli bir çatı ile örtülmüşdür; taş minaresinin kaidesi görülemedi, son tecdiden tamirinde minare gövdesinin büyük bir kısmı kapalı son cemaat yerinin içinde kalmış, üst kısmı da oyulmuş olan çatıdan çıkarılmış, sokakdan bakıldığı zaman, minare bodur ve cami duvarına oturtulmuş gibi görünür; şerefenin altı tuğla ile balık dişi tezyinatlıdır,
OMO, -.
Dostları ilə paylaş: |