Esas Yönünden
a. Başvurucu Aligül Alkaya’nın Müdafii Yardımından Yararlandırılmadığı İddiası
-
Başvurucu; Emniyet, Cumhuriyet Başsavcılığı ve sorgu ifadeleri sırasında bir avukatın hukuki yardımından yararlandırılmadığını ileri sürmüştür.
-
Bakanlık görüş yazısında AİHM kararlarına atıf yapılarak başvurucu hakkında hükme esas alınan tek delilin kolluk aşamasında alınan ifadesi olmadığı, başvurucu ve diğer sanıkların beyanları ile birlikte mağdur beyanlarına, teşhis tutanağına, çeşitli ekspertiz raporlarına; arama, el koyma tutanaklarına dayanıldığının görüldüğü, şikâyet konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
-
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
-
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“1. Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek…”
-
AİHM’e göre Sözleşme’nin 6. maddesinin asıl amacı, cezai kovuşturma söz konusu olduğunda isnat edilen suçlamalar ile ilgili olarak karar vermeye yetkili bir “mahkeme” tarafından adil bir yargılama yapılmasını sağlamak olsa da bu durum, 6. maddenin hazırlık soruşturmasına uygulanamayacağı anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bir yargılamanın adilliğinin soruşturmanın ilk safhalarında 6. madde hükümlerine uygun hareket edilmemesi nedeniyle ciddi derecede zarara uğratılması söz konusuysa 6. madde ve özellikle bu maddenin 3. fıkrası, yargılama öncesi durumlar için de geçerli olabilir. Buna göre Sözleşme’nin 6. maddesinin 3(c) paragrafında belirtilen hak, birinci paragrafta yer alan ceza davalarında adil yargılanma kavramının unsurlarından birini teşkil eder (Salduz/Türkiye, § 50).
-
AİHM, -mutlak olmamakla birlikte- cezai bir suçla itham edilen herkesin, gerekiyorsa resmî olarak görevlendirilen bir avukat tarafından etkili bir şekilde savunulması hakkının adil yargılanmanın temel özelliklerinden biri olduğunu belirtmekle beraber (Poitrimol/Fransa, B. No: 14032/88, 23/11/1993, § 34; Demebukov/Bulgaristan, B. No: 68020/01, 28/2/2008, § 50), avukat tayin edilmesinin tek başına sanığa yapılacak adli yardımın etkili olmasını garanti etmediğini de vurgulamaktadır (Salduz/Türkiye, § 51).
-
Özellikle hukuki düzenlemeler uyarınca sanığın soruşturma aşamasındaki ifade ve tutumu, kovuşturma aşamasında savunma açısından belirleyici bir rol oluşturuyorsa avukattan yararlanma hakkı, soruşturmanın ilk evrelerinden itibaren sağlanmalıdır. Öte yandan haklı sebeplerden ötürü bu hakkın sınırlamalara maruz kalabileceği düşünülebilir. Her durumda sınırlamanın haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı, eğer haklı sebeplere dayanıyorsa dava sürecinin bütününe bakıldığında sanığı adil yargılama hakkından mahrum edip etmediği tartışılmalıdır.
-
Sanığın müdafii yardımından yaralanması ile aynı zamanda kamu görevlilerinin haksız uygulamalarının önlenmesi, adli hataların oluşmaması, sorgulama veya iddia makamı ile sanık arasında silahların eşitliğinin sağlanması ilkesi başta olmak üzere 6. maddenin amaçlarının gerçekleştirilmesi de sağlanmış olacaktır (Sami Özbil, B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 63; Dağdelen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 1767/03…, 25/11/2008).
-
Bu bakımdan soruşturma aşamasında bir avukat yardımından yararlanma en az kovuşturma aşaması kadar önemlidir. Çünkü bu aşamada elde edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle geldiğinden sanık, kovuşturmanın bu aşamasında kendisini savunmasız bir durumda bulabilir ve ancak bu savunmasızlık ya da kendini suçlamaya karşı koruma hakkı bir avukatın yardımı ile gereği gibi telafi edilebilir (Sami Özbil, § 64).
-
Avukattan yararlanma hakkı esasen iddia makamının, sanığın arzusu hilafına baskı ve zorlama metotları ile elde edilen delilleri kullanmadan iddialarını ispat etmeye çalışmasını öngörmektedir (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006; Kolu/Türkiye, B. No: 35822/97, 2/8/2005; Salduz/Türkiye, § 54). Bir yargılamanın kendini suçlamama imtiyazının özünü yok edip etmediğini değerlendirirken AİHM'in özel bir ihtimamla gözettiği usul güvencelerinden birisi kovuşturmanın ilk aşamalarında avukat erişiminin sağlanıp sağlanmadığıdır (Jalloh/Almanya). AİHM, bu bağlamda, tutuklunun avukat yardımı almasının kötü muameleye karşı temel bir koruma olduğunu vurgulayan İşkenceyi Önleme Komitesinin tavsiyelerini dikkate almakta ve ağır suçlamalar söz konusu olduğunda bu ilkelere özellikle uyulması gerektiğini belirtmektedir (Salduz/Türkiye, § 54).
-
Bu açıklamalara göre adil yargılanma hakkının yeterince "uygulanabilir ve etkili" olabilmesi için Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca kural olarak her davanın kendine has koşulları ışığında bu hakkın kısıtlanması için zorunlu sebepler olmadıkça şüpheliye, polis tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması gerekir. Avukat erişiminin sağlanmamasına istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile böylesi bir kısıtlama -gerekçesi ne olursa olsun- sanığın 6. madde tarafından güvence altına alınan haklarına halel getirmemelidir (Magee/İngiltere, B. No: 28135/95, 6/6/2000). Avukat erişimi sağlanmayan sanığa polis soruşturması sırasında suçlayıcı ifadeler kullanılması durumunda prensip olarak sanığın haklarına telafi edilemeyecek şekilde zarar gelir (Salduz/Türkiye § 55).
-
Somut olayda, başvurucuya isnat edilen birçok eylem bulunmaktadır. Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde yasa dışı örgüt üyesi olmak, örgüt adına adam öldürmek ve yaralamak suçlarından aranan başvurucu, H. Ö. adına düzenlenmiş üzerinde kendi fotoğrafı yapıştırılmış sahte kimlikle birlikte 9/4/2003 tarihinde yakalanarak 4 gün gözaltında tutulmuştur. Başvurucu, müdafii olmadan 12/4/2003 tarihli kolluktaki ifadesinde, isnat edilen suçları nasıl ve kimlerle birlikte işlediğini ayrıntıları ile açıklamıştır. Anılan ifade tutanağında başvurucuya susma, yakınlarına haber verme ve lehine olan hususları öne sürme gibi usule ilişkin hakları hatırlatılmıştır. Tutanağın sonunda başvurucu; ifadesini kendi hür iradesi ile hiçbir baskı ve cebir altında kalmadan isteği ile verdiğini, yaptıklarından pişman olmadığını söyleyerek imza atmıştır.
-
Başvurucu, avukatı olmaksızın 13/4/2003 tarihinde çıkarılmış olduğu Savcının huzurunda ise kimlik bilgileri dâhil olmak üzere hiçbir beyanda bulunmayarak susma hakkını kullanmıştır.
-
Başvurucu, yine müdafii olmadan bir kısım şüpheliler ve onların avukatları ile aynı tarihte çıkarılmış olduğu sorgu hâkimliğinde ise suçlamaları kabul etmediğini, emniyette kendisine herhangi bir şey sorulmadığını, beyanları emniyet görevlilerinin yazdığını, kendisinin de imzalamak zorunda kaldığını, avukat tutmak istediğini söylemiştir.
-
Başvurucu, müdafii ile birlikte 14/4/2004 tarihinde vermiş olduğu Mahkemedeki savunmasında da özetle, iddianamede kendisine atılı suçlardan sadece MLKP üyesi olduğu ve ayrıca söz konusu evde yakalanan eşyaların da yine bu partinin ve kendisine ait olduğu yönündeki suçlamayı kabul ettiğini, bunun dışındaki suçları ise kabul etmediğini, kendisi ile beraber yargılanan sanıklardan Hatice Duman’ın eşi olduğunu, diğer sanıkların hiçbiri ile ilişkisi bulunmadığını, kolluk aşamasında işkence görmesi nedeniyle eylemleri üstlendiğini söylemiştir.
-
Başvurucu Aligül Alkaya'nın, başvurucu Hatice Duman ile birlikte örgütevi olarak kullandıkları tespit edilen ikametinde yapılan aramada çok sayıda silah ve örgütsel doküman ele geçirilmiş, silahların hangi eylemlerde kullanıldığı ekspertiz raporları ile ortaya konulmuştur. Ayrıca başvurucu, bazı mağdurlar tarafından teşhis edilmiştir.
-
Yukarıdaki tespitler (bkz. §§ 127-142) ışığında başvurucuya, talebine rağmen avukat yardımının sağlanmamış olmasının ihlal nedeni oluşturup oluşturmadığı ayrıca incelenmelidir. Gözaltında şüpheliye avukat erişim imkânının sağlanmaması yönünde bir düzenlemeye dayanan uygulamanın, müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlali sonucunu doğuracağı açıktır.
-
Nitekim başvurucunun gözaltında tutulduğu sırada DGM’lerin görev alanına giren suçlar yönünden 3842 sayılı Kanun’un 31. maddesi uyarınca kural olarak müdafi yardımından yararlanma hakkı ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olabilmekteydi. Dolayısıyla anılan tarihlerde ilgili mevzuat, gözaltı sırasında avukata erişim imkânını güvence altına almamıştır (Sami Özbil, § 71).
-
Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında güvence altına alınan soruşturma aşamasında bir avukat yardımından yararlandırılma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
-
Başvurucu Aligül Alkaya, gözaltında gördüğü kötü muamele sonucunda verdiği ifadesinin hükme dayanak yapıldığını, esası etkileyecek tanıkların duruşmada dinlenilmesi gibi bir kısım savunmaya ilişkin taleplerinin reddedildiğini, yeterince delil araştırması yapılmadığını, dinlenilmesini talep ettiği tanıkların dinlenmediğini ve yüzleştirme yapılmadığını, birleşen dosyaların ayrıntılı incelenmediğini, kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu nedenle silahların eşitliği, çelişmeli yargılama, davanın düzgün bir şekilde incelenmesi ve yargılamaya etkili katılma gibi ilke ve haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, diğer başvurucular da benzer iddiaları dile getirmişlerdir.
-
Bakanlık görüşünde özet olarak, Anayasa Mahkemesinin yerel mahkeme kararlarını gözden geçiren dördüncü derece bir yargı organı olmadığı, delillerin kabul edilebilirliği veya değerlendirilmesi gibi konuların öncelikle yerel mahkemeleri ilgilendirdiği, başvurucular Aligül Alkaya ve Hatice Duman’ın evinde arama yapıldığı, birçok silahın ele geçirildiği, başvurucu Aligül Alkaya’nın duruşmadaki ifadeleriyle bu durumun kabul edildiği, başvurucular tarafından ileri sürülen soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin duruşmada değerlendirildiği, gerekçeleri belirtilerek taleplerin bir kısmının kabul edildiği, bir kısmının ise reddedildiği, Mahkeme heyetinin reddi talebinin Mahkeme ve Yargıtay tarafından tartışılıp reddedildiği, son savunma için başvurucular ve vekilleri tarafından istenen sürelerin verildiği, dava sürecinde başvurucuların, davaya katılma hakkına riayet edildiği ve yargılama süreci boyunca haklarını savunmak için kendi görüşlerini sunma imkânı buldukları, başvurucuların iddialarının Mahkeme tarafından esastan dinlendiği ve incelendiği, gerekçeli kararda silahlar ve diğer delillerin değerlendirilmesinin yapıldığı ve başvuruculara isnat edilen eylemlerle iş bu delillerin bağlantısının kurulduğunun anlaşıldığı, bu konuda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
-
Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sundukları dilekçelerinde önceki iddialarını tekrarlamışlardır.
-
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
-
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
…
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;”
-
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
-
Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Bu hak, Sözleşme’nin 6. maddesinin diğer fıkralarında yer alan suç isnadı ile karşı karşıya bırakılmış kişilere yönelik asgari hak ve güvencelerle doğrudan bağlantılı olduğu gibi anılan fıkralardaki güvenceler, (1) numaralı fıkrada ifadesini bulan, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının somut görünümleridir. Dolayısıyla hakkaniyete uygun yargılama hakkı, Sözleşme’nin 6. maddesinin özellikle (3) numaralı fırkasındaki somut güvenceler bakımından tamamlayıcı bir fonksiyon ifa etmektedir.
-
Görüldüğü üzere, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ceza muhakemesini ilgilendiren boyutu, savunma hakkı ile ilintili olup özellikle yargılama faaliyeti kapsamında alınan önlemlerin, savunma hakkının gerektiği gibi kullanılmasını teminat altına alacak düzeyde olmasını gerektirmektedir. Delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi davanın tarafının inisiyatifine bırakılan konularda dahi mahkemenin, gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakları güvence altına alma pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 75; Kerojarvi/Finlandiya, B. No: 17506/90, 19/7/1995, § 42). Ayrıca delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının dikkate alınması gereklidir.
-
Sözleşme’nin 6. maddesinde, delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin ilkeleri düzenleyen açık bir kural bulunmaması, yargılama makamının, taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterilen delilleri gereği gibi inceleme zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemesine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın, bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir.
-
Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara, iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında gerekli imkânların tanınması şarttır. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü esas alınarak değerlendirilmesi gerekir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
-
Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
-
Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve “suç isnadı altındaki kişiler”e ilişkin olan “suçlamayla ilgili bilgilendirilme”, “savunma için yeterli zaman ve kolaylıklara sahip olma”, “bizzat, müdafii vasıtasıyla veya adli yardımla savunma”, “tanık dinletme ve tanık sorgulama” ile “çevirmenden ücretsiz yararlanma” hakları, 6. maddenin (1) numaralı fıkrasında koruma altına alınmış daha genel nitelikteki “hakkaniyete uygun yargılanma” hakkının özel görünüm şekilleridir (Benzer yönde AİHM kararları için bkz. Sakhnovskiy/Rusya [BD], B. No: 21272/03, 2/11/2010, § 94; Asadbeyli ve diğerleri/Azerbaycan, B. No: 3653/05…, 11/12/2012, §§ 130-132). Diğer taraftan 6. maddenin (3) numaralı fıkrasının (a-e) bentlerinde düzenlenen güvenceler arasında da bağ bulunmakta olup bunlardan her biri yorumlanırken diğerleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Pélissier ve Sassi/Fransa [BD], B. No: 25444/94, 25/3/1999, §§ 51-54).
-
Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde ilk olarak sanığın iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme hakkı güvence altına alınmıştır. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulmaları gerekir. Bu kuralın istisnaları olmakla birlikte eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Sözleşme’nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık duruşmada dinlenmeli ve sanık tarafından sorgulanmalıdır. Bu tanığın, sanığın sorgulama imkânı bulamadığı bir dönemde alınan önceki ifadesine dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Sadak ve diğerleri (no. 1)/Türkiye, B. No: 29900/96-29903/96, 17/7/2001, §§ 64, 65).
-
Yukarıda anlatılan ilkeler doğrultusunda, kural olarak tüm delillerin sanığın huzurunda ortaya konulması gerekmekle birlikte bu şart, uyuşmazlık konusu kovuşturmanın öncesinde ya da haricinde alınan ifadelerin kesinlikle delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde anlaşılamaz. Tanık ifadelerinin okunulmasıyla yetinilmesi kimi durumlarda, sanık aleyhinde beyanda bulunan kişilerin mahkeme huzurunda dinlenmesini imkânsız kılacak bir zorunluluktan (ölüm, adresin tespit edilememesi vs.) kaynaklanabilmektedir. Dolayısıyla savunma haklarına saygı gösterilmek kaydıyla bu ifadelerin yargılamada kullanılması, adil yargılanma hakkına ve özelde tanıkları sorgulama veya sorgulatma hakkına aykırılık teşkil etmez (Benzer yönde AİHM kararları için bkz. Asch/Avusturya, B. No: 12398/86, 26/4/1991, § 25; Buglov/Ukrayna, B. No: 28825/02, 10/7/2014, § 58).
-
Hükme esas alınan bir delilin, başka delillerle desteklenmemiş olması, mutlak biçimde her durumda adil yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturmaz. Delilin çok kuvvetli olması ve güvenilirliği konusunda herhangi bir şüphe bulunmaması, destekleyici delillere olan ihtiyacın yoğunluğunu azaltır. Buna karşılık gücü ve güvenilirliği konusunda birtakım şüpheler bulunan bir delilin, suçun sübutu konusunda ulaşılan vicdani kanaat bakımından belirleyici olması hâlinde bu durum, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturabilir (Güllüzar Erman, § 63).
-
İkrar içeren ifadelerin müdafi huzurunda alınmış olması da önemli olup müdafiin hazır bulunmadığı ifadelerin hükme esas alınabilmesi için kovuşturma aşamasında bu ifadelerin baskı altında alınıp alınmadığını kontrol edecek yeterli mekanizmaların mevcut olup olmadığı hususu önem kazanmaktadır. Ayrıca ikrarın kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının -kovuşturma aşamasında- çelişmeli bir usulle yargılama makamı tarafından irdelenip değerlendirilmiş olması da gereklidir. Dahası özellikle sanığın soruşturma aşamasındaki ikrarını, kötü muamele veya işkence altında verdiğini belirterek hâkim önünde reddetmesi hâlinde işin esasına geçilmeksizin öncelikle bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Aksi yöndeki bir uygulama, hakkaniyete uygun yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturabilir (Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91).
-
Somut olayda başvurucu Aligül Alkaya, bir avukatın katılımı sağlanmaksızın kollukta verdiği 12/4/2003 tarihli ifadesinde isnat edilen eylemleri kabul etmiştir (bkz. § 15). Başvurucu Aligül Alkaya, avukatı olmaksızın 13/4/2003 tarihinde çıkarılmış olduğu Savcılıkta susma hakkını kullanmış olup aynı tarihli sorgudaki ifadesinde ise özetle; suçlamaları kabul etmediğini, emniyette kendine bir şey sorulmadığını, beyanları emniyet yetkililerinin yazdığını, kendisinin de imzalamak zorunda kaldığını, avukat tutmak istediğini söylemiştir. Başvurucu Aligül Alkaya, müdafii ile birlikte 14/4/2004 tarihinde vermiş olduğu Mahkemedeki savunmasında ise MLKP üyesi olduğunu, evinde yakalanan eşyaların da yine bu Partiye ve kendisine ait olduğunu kabul ettiğini belirtmiş, diğer suçları ise reddetmiş ve kollukta kötü muamele altında ifade verdiğini ileri sürmüştür.
-
Başvurucu Aligül Alkaya’nın, işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilgili olarak müşteki sıfatıyla Cumhuriyet Savcılığında verdiği ifadesinde ilgili görevlilerden şikâyetçi olduğu, bu konuda yapılan soruşturma sonucunda beş kolluk görevlisi hakkında dava açıldığı, yapılan yargılama neticesinde bu görevlilerin beraat ettiği ve temyiz aşamasında davanın zamanaşımı nedeniyle düşürüldüğü anlaşılmıştır (bkz. § 33).
-
Öte yandan başvurucular Aligül Alkaya ve Hatice Duman’ın evinde çok sayıda silah bulunmuş ve bu silahların birtakım eylemlerde kullanıldığı hususunda ekspertiz raporları alınmıştır (bkz. § 29). Yine başvurucu Aligül Alkaya’nın bir öldürme olayına katıldığı hususunda da teşhis yaptırılmıştır (bkz. § 25). Başvurucu Ahmet Doğan’ın, katılmış olduğu bir bombalama olayı sırasında yakalandığı saptanmış; isnat edilen diğer eylemelere nasıl katıldığı ise Mahkeme tarafından yapılan değerlendirme ile ortaya konulmuştur. Başvurucu Hasan Özcan’ın örgüt üyeliği yönündeki kabul de başka sanık anlatımları ve diğer delillere dayandırılmıştır.
-
Ancak başvurucular, savunma tanıklarının dinlenilmesi taleplerinin hiçbir gerekçe sunulmadan geri çevrildiğini, yüzleştirme yapılmadığını, bu suretle silahların eşitliği ilkesine aykırı davranıldığını, 19/2/2003 tarihinde S.O.nun öldürülmesi ile ilgili olarak iddianamede ve Mahkeme kararında beyanları delil olarak kullanılan M.Z. ve R.K.nın duruşmada dinlenmediklerini iddia etmişlerdir. Yine başvurucu Aligül Alkaya, S.O.nun ölümünün Kadıköy ilçesinde meydana geldiğini ve kendisine isnat edilen başka bir eylemin ise aynı gün Beyoğlu ilçesinde meydana geldiğini, aynı anda iki eyleme katılmasının mümkün olmamasına rağmen bu durumun Mahkemece değerlendirilmediğini, ayrıca maktul A.Ö.nün ölümüne neden olan ve vücudundan çıkarılan mermi çekirdeğine ilişkin ekspertiz raporu alınmadığını, mermi çekirdeğinin hangi silaha ait olduğunun tespiti için bilirkişi incelemesi yapılmadığını ve bu konudaki taleplerinin de reddedildiğini, bu olay sırasında yaralanan polis memuru S. T.nin, aynı ekipte yer alan polis memuru S. A. K. tarafından vurulduğunu, bu nedenle bu kişilerin vereceği ifadeler önemli olmasına rağmen duruşmada dinlenmediklerini de ileri sürmüştür.
-
Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
-
Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde sanığın, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla “aynı koşullar altında” davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı güvence altına alınmıştır. Sanığa tanınan bu güvence, silahların eşitliği ilkesinin bir gereğidir. Tanıkların dinlenmek üzere çağrılmasının uygun olup olmadığının değerlendirmesi kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi, sanığın lehine olan bütün tanıkların çağrılmasını ve dinlenmesini gerektirmez. Bu düzenlemenin esas amacı, sanığın “aynı koşullar altında” ve “silahların eşitliği ilkesi”ne uygun olarak tanık dinletme talebinde bulunabilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin hangi nedenlerle önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için neden gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemesi gerekmektedir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 47).
-
Başvuru konusu olayda, başvurucu Aligül Alkaya'nın kolluk aşamasında müdafii olmaksızın ifadesinin alınması nedeniyle başvurucunun, Sözleşme’nin 6/3.c paragrafında özel olarak düzenlenen ve Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında güvence altına alınan “soruşturma aşamasında bir avukat yardımından yararlandırılma” hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Dosya bir bütün hâlinde incelendiğinde başvurucu Aligül Alkaya'nın mahkûmiyetine esas olarak başvurucunun yalnızca kolluk aşamasında müdafii olmaksızın alınan ifadesinin dikkate alınmadığı, kolluk ifadesindeki genel ve Mahkemedeki kısmi ikrarı dışında, bu ikrarı doğrulayan kamera görüntü kayıtları, banka çalışanlarının ve diğer mağdurların teşhisleri, bir kısım tanıkların anlatımları, sanıkların birbirleri aleyhine olan savunmaları, olay yeri inceleme raporları, başvurucuların ev aramalarında bulunan silahlar, bu silahların isnat edilen olaylarda kullanıldığına dair ekspertiz raporları, sahte nüfus cüzdanları ve başkaca birçok delile dayandırıldığı anlaşılmıştır. Ancak başvurucu Aligül Alkaya'nın kolluk aşamasındaki ifadesinin de dikkate alındığı, hâlbuki bu ifadenin müdafi olmaksızın alınması ve bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle gerekçe olarak dikkate alınamayacağı, ayrıca başvurucunun tanık olarak dinlenmesini talep ettiği bir kısım tanıkların dinlenmediği, bir kısmının dinlenmesi talebinin ise gerekçe gösterilmeksizin reddedildiği belirlenmiştir.
-
Sonuç olarak başvurucu Aligül Alkaya'nın müdafii olmaksızın alınan ifadelerin mahkûmiyete esas alınması, ayrıca tanık dinletme taleplerinin değerlendirilmemesi, bir kısım tanıkların dinlenmesi taleplerinin reddedilmesinde yeterli ve makul gerekçeler ortaya konulmaması, bir bütün olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucunu doğurmaktadır.
-
Diğer başvurucuların mahkûmiyetleri ise esas olarak başvurucu Aligül Alkaya'nın kolluk aşamasında müdafi olmaksızın alınan ifadelerine dayandırıldığı, o ifadeler dikkate alınarak mahkûmiyet hükmünün gerekçesinin oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere, başvurucu Aligül Alkaya'nın kolluk aşamasında müdafii olmaksızın ifadesinin alınması nedeniyle başvurucunun, Sözleşme’nin 6/3.c paragrafında özel olarak düzenlenen ve Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında güvence altına alınan soruşturma aşamasında bir avukat yardımından yararlandırılma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu durumda başvurucu Aligül Alkaya'nın kolluk aşamasında müdafii olmaksızın alınan ifadeleri, diğer başvuruculara isnat edilen suçlamaların değerlendirilmesinde tek başına kullanılamayacağı gibi bu ifadelerden yola çıkılarak diğer başvurucular hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi de hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Ayrıca başvurucu Aligül Alkaya dışında diğer başvurucular tanık dinlenmesini talep ettikleri hâlde Mahkemece bu konuda değerlendirme yapılmadığı, başvurucuların bir kısmının mahkûmiyetine esas olarak farklı mahkemelerce dinlenen tanıkların beyanlarının dikkate alınmasına rağmen bu tanıkların duruşmada dinlenmediği ve bir kısım tanıkların dinlenmesi taleplerinin reddedilmesinde yeterli ve makul gerekçeler gösterilmediği, bu şekilde tanık sorgulama/dinletme hakkının gereklerinin yerine getirilmemesi nedeniyle bir bütün olarak hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
-
Bu tespitler ışığında, başvurucular hakkındaki yargılamanın bir bütün olarak adil olduğu söylenemeyeceğinden başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
-
Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
-
6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
-
Başvurucular, ihlalin tespitini, ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
-
6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
-
Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvurucu Aligül Alkaya'nın Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında güvence altına alınan soruşturma aşamasında bir avukat yardımından yararlandırılma hakkının ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi, diğer başvuruların ise Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi nedenleriyle ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
-
Başvurucular tarafından tazminat talebinde de bulunulmuş olup mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlal sonucu yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği için tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
-
Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
-
HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
-
1. Başvurucu Aligül Alkaya’nın işkence yasağının ihlal edildiği iddiasının zaman bakımından yetkisizlik,
2. Başvurucuların Mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması,
3. Başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının kişi bakımından yetkisizlik,
4. Başvurucular Hatice Duman, Ahmet Doğan ve Hasan Özcan’ın soruşturma aşamasında müdafi yardımından yararlandırılmadığına ilişkin şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Başvurucu Aligül Alkaya'nın müdafii yardımından yararlandırılmadığına ilişkin şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
6. Başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
-
1. Başvurucu Ali Alkaya’nın Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında güvence altına alınan soruşturma aşamasında avukat yardımından yararlandırılma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
-
Başvurucuların, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
-
İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine,
-
Başvurucuların tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
-
198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
-
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
27/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Dostları ilə paylaş: |