Karşi-devriMCİLİĞİn tasfiyesi


ŞAPKA İSYANI: “BU BAŞLIK DEĞİL BAŞ DAVASIDIR”



Yüklə 438,18 Kb.
səhifə3/19
tarix07.04.2018
ölçüsü438,18 Kb.
#47700
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19

ŞAPKA İSYANI: “BU BAŞLIK DEĞİL BAŞ DAVASIDIR”


Asıl mesele, kafanın içindeki batıl inanışları söküp atmak”tır,

bu nedenle “bu başlık değil, baş dâvası”dır.”40

Genç isyanı henüz bastırılmış ve davaları yeni sonlandırılmışken, yılın ikinci yarısında şapka aleyhine gösteriler ve ayaklanmalar baş göstermiştir.

Şapka, Mustafa Kemal Paşa’nın Ağustos 1925’de çıktığı gezi sırasında halka tanıtılmaya başlanmıştır. 23 Ağustos’ta Kastamonu’da; 27 Ağustos’ta İnebolu’da; 23 Eylül’de Bursa’da ve 10 Ekim’de Akhisar’da konuşmalarında gündem maddesi şapkadır.

Şapka, Bakanlar Kurulu’nun (İcra Vekilleri Heyeti) 2 Eylül 1341 tarihli ve 2413 numaralı kararnamesi ile memurlara zorunlu hale getirilmiştir. Ardından 25 Kasım’da 671 sayılı “Şapka İktası Hakkında Kanun” kabul edilmiştir. Kanunun 1. maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:

“Madde 1- Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin, Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi itiyadın devamını hükümet men eder.”

Kanun tasarısının görüşmeleri sırasında Genel Kurul sakindir. Fakat TCF Bursa Mebusu Nureddin Paşa’nın (Sakallı Nureddin) verdiği bir takrir tartışmalara neden olmuştur. Nureddin Paşa, verdiği takrirde konunun kararname ile düzenlemesi gerektiğini ya da Kanun ile düzenlenecek bir konuysa Bakanlar Kurulu’nun 2 Eylül 1341 tarihli ve 2413 numaralı Kararnamesi’nin hukuken yok kabul edilmesi gerektiğini belirtir ve böyle bir Kanun’un mebuslar hakkında uygulanamayacağını iddia eder. Çünkü mebuslar memur değildir, haklarında kayıt tutulamaz. Asıl olarak, Nureddin Paşa, Kanun teklifinin Teşkilatı Esasiye’ye aykırı olduğunu iddia etmektedir. Buna göre, Kanun, Teşkilatı Esasiye’nin 3. maddesinde “Hakimiyet bila kaydü şart milletindir”, 68. maddesinde “Her Türk hür doğar, hür yaşar” ve 75. maddesinde “[h]içbir kimse mensup olduğu din, mezhep tarikat ve felsefî içtihadından dolayı muâheze edilemez. Âsâyiş, âdâb-ı muâşeret-i umûmîye ve kavânine mugâyir olmamak üzere her türlü âyinler serbesttir” esaslarına aykırıdır.41 Bu takrir, Refik Bey tarafından 30 Kasım’da Erzurum ve Sivas’ta çıkan ayaklanmaların sebebi olarak gösterilecektir.42

Başbakan İsmet Paşa’nın 12 Aralık’ta Meclis’te iç ve dış durum hakkında yaptığı konuşmada, şapka karşıtı gösterilerin gelişimi şöyle özetlenmektedir: 14 Kasım’da Sivas’ta bir beyanname yapıştırılmıştır. Şapkadan bahis olunan beyannamede Meclis’te muhalif mebusların 170’e çıktığından bahsedilmiştir. 22 Kasım’da Kayseri’de ise Nakşibendî tarikatından Ahmet Hamdi Efendi, Şeyh Sait’in halife olduğu çerçevesinde propaganda yapmış ve Şeyh’in Mekkeli olduğunu iddia etmiştir. 24 Kasım’da Erzurum’da da Gavur İmam isminde bir hoca ile Hoca Osman’ın önayak olduğu halde valilik makamı tehdit edilmiştir. Aynı gün, 24 Kasım’da Rize’de “bir iki hocanın delâletiyle, orada dinsizliğe doğru gidiyoruz namı altında bir hareket ortaya çık[mıştır].” Yine 24 Kasım’da Maraş’da İbrahim Hoca camide halkı toplayıp isyan teşebbüsünde bulunmuştur. Son olarak, 4 Aralık’da Giresun’da “Şeyh Muharrem isminde bir hocanın delâletiyle hareket ortaya çık[mıştır].”43

İsmet Paşa, olayların halkın “dul kadınlar toplanıp Rusya’ya sevk olunuyor” ve “İsmet Paşa öldürüldü” gibi dedikodularla ayaklandırıldığını belirtmiştir.44 Ayrıca, İsmet Paşa, gösterilerin yapıldığı bölgelerde hariçten gelen bir takım adamların olduğunu, isyanların bunlar tarafından yönlendirildiğini iddia etmiştir:45

“…milletin yürümek istediği herhangi ıslâhat, teceddüt vadisindeki hareketlere karşı şurada burada vaki olan hareket ve propagandalar ve tezahürler harici âmil ile haizi irtibat olan bir takım muharikler merbuttur.”

İsmet Paşa’ya göre, aynı tarihlerde meydana gelen ve hepsinde yöreden olmayan adamlar tarafından yönlendirilen gösterilerin, “heyeti umumiyesi bir merkezden idare edilmekte oldukları kanaatini mahkemelere telkin et[miştir].”46

İşte bu merkez, İstanbul’da yerleşik “din adamları”ndan oluşmaktadır. 3 Şubat 1926’da yapılan duruşmada İstiklal Mahkemesi Savcısı, “olayı hazırlayanların başında 7 Aralık 1925’te tutuklanmış olan Hoca Atıf, Ali Rıza ve Süleyman”ın geldiğini belirtmiştir.47 Söz konusu isimler, 1925 yılının son günlerinde İstiklal Mahkemesi’nce şapka davasına dahil edilerek tutuklanmıştır.

İsyanı tetikleyen merkez çerçevesinde tutuklananlardan İskipli Atıf Hoca’nın tutuklanmasının nedeni, öncelikle Teali İslam Cemiyeti’ndeki konumu ve şapka isyanına katılanların birçoğunda ele geçirilen, 1924 yılında yazdığı “Frenk Mutallitliği ve Şapka” adlı kitabıdır.

“Frenk Mukallitliği ve Şapka” başlıklı Broşür’de; Batı’dan alınma kanunların ve özellikle giyim-kuşamın İslamiyet’e aykırı olduğu savunulmaktadır:

“Bir Müslüman, şiar ve alâmet-i küfür addolunan bir şeyi zaruretsiz giymek ve takınmak sûretiyle Gayr-i Müslimleri taklîd etmesi ve kendini onlara benzetmesi şer’an memnû ve yasaktır.”

Necip Fazıl,48 İskilipli Âtıf Hoca'nın bu kitabı Kanun çıkmadan önce (1924) yazdığı ve bu kanun çıktıktan sonra kitabı dağıtmadığını savunmaktadır. Öte yandan, İstiklal Mahkemesi’nde Savcının iddianamesinden anlaşıldığı üzere,

“Türkiye Cumhuriyeti’nin doğru yolda attığı ilerici adımlara engel olmak, halkı isyan ve irticaya teşvik etmek kastıyla” İstanbul’da 24 senesinde “Frenk Mukallitliği ve şapka” adlı bir eserin yayınlanıp, çeşitli yollarla ülkenin birçok yerine yollandığı, polis ve diğer resmi raporlarla da sabit idi. Ayaklanma çıkan yerlerde yapılan soruşturmada “Şapka” ile ilgili kanunun çıkmasından sonra da çeşitli yerlerde aleyhte propaganda yapanların üzerinde ele geçtiğini belirtiyordu. Bu broşür özellikle doğu illerinde dağıtılmıştı. Ayaklanmaların en büyük etkeni olduğu kabul edilen bu broşürü yayınlayan ve dağıtan Atıf Hoca[nın], 31 Mart Olayı’yla ve Mahmut Paşa’nın öldürülmesi olayıyla ilgili olduğu için Sinop’a sürgün edil[diği], Millî Mücadele’de, Batı Anadolu’yu işgal etmiş olan Yunan ordusuna direnilmemesi için başında bulunduğu Teali-i İslam Cemiyeti adına hazırlattığı beyannameleri, sonradan inkâr etmesine rağmen Türk köylerine attırdığı, Cumhuriyet’e kasteden son olaylarda maddeten ve manen ilgisi bulunduğu eldeki delillerle de doğrulan[mıştır].”49

Atıf Hoca, Ceza Kanunu’nun Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu tamamen veya “kısmen tağyir” suçunu düzenleyen 55. Maddesine göre idamına karar verilerek, 4 Şubat 1926’da idam edilmiştir. Bu nedenle, Âtıf Hoca, asıl olarak kitap yazdığı için değil, isyanların yönlendiricisi ve destekçisi olduğu gerekçesiyle idam edilmiştir.

Bu nedenle, F. Rıfkı Atay’ın deyimiyle, “[a]sıl mesele[nin], kafanın içindeki batıl inanışları söküp atmak” olan Şapka devrimi bir “başlık değil, baş dâvası”dır.”50 Baş davası halini almıştır, çünkü Hükümete göre, isyanlar Hükümet ve devrimler aleyhine din maskesi altında ulusal boyutta tehlike yaratacak bir hal alarak, karşı-devrimci karaktere bürünmüştür.



Yüklə 438,18 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin