YÜRÜTMEDE GÜCÜN MERKEZİLEŞMESİ VE YOĞUNLAŞMASI
Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nda (20 Nisan 1924) kuvvetler birliği esastır, egemenlik Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde toplanmaktadır: “Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin yegâne ve hakikî mümessili olup millet namına hakkı hâkimiyeti istimal eder” (md 4). Yasama yetkisi ve yürütme erki TBMM’de toplanmaktadır (md 5). Yargı ise “[m]illet namına, usulü ve kanunu dairesinde müstakil mahakim tarafından istimal olunur” (md. 8). Buna karşın, yürütme erkinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu eliyle kullanılması (md 7), Cumhurbaşkanının tüm işlemlerinde Başbakanın ve ilgili bakanın imzasının zorunlu olması (md 39) ve Başbakan’ın Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi (md 44) nedeniyle hükümet sisteminde Meclis Hükümeti ile Parlamenter Sistemin ögeleri bir arada bulunmaktadır.
Yukarıda anılan düzenlemelerle, Meclis içerisinde gücün yürütme erki lehine ağırlık kazandığı görülmektedir. Sistemde yapısal bir değişiklik yapılmamakla birlikte, isyanla birlikte Cumhurbaşkanı’nın liberal karakteri ile anılan Ali Fethi Bey yerine, sıkıyönetim tedbirlerine yakın İsmet Paşa’ya Bakanlar Kurulu’nu kurma görevini vermesi sonrasında dengeler değişmiştir. İsmet Paşa Hükümeti’nin Takrir-i Sükun Kanunu’nu çıkararak birçok yetkiyi Bakanlar Kurulu’nda toplaması üzerine, güç Cumhurbaşkanı ve O’nun atadığı Başbakan’da ve Başbakan’ın Bakanlar Kurulu’nda yoğunlaşmıştır.
Hükümet Değişikliği: “Liberallere değil, devrimcilere ihtiyaç var”
Hükümet tarafından, Genç İsyanı’nın irticai bir hareket olduğu tespiti yapılmıştır, fakat gerekli tedbirler konusunda tartışma vardır. Kimi mebuslar, isyanın hızla sönüp gideceğini düşünmekte, bu nedenle bölgesel küçük tedbirlerle isyanın bastırılabileceğine inanmaktadır. Kimi mebuslar ise, isyanın karşı – devrimci refleksin çıktısı olduğunu düşünmekte ve buna paralel olarak ulusal düzeyde hızlı ve kesin tedbirler alınarak bölgede asayişin sağlanması gerektiğini savunmaktadır.
İsyan döneminde Başbakanlık görevinde bulunan Ali Fethi Bey, ilk eğilime yakın durmaktadır. İsyanın, kısa sürede küçük tedbirlerle bastırılabileceğine inanmaktadır. Falih Rıfkı’ya göre, Ali Fethi Bey, “Candarma var, polis var, kanun var, bunlar yeter…” diyordu. 68
Ali Fethi Bey’in söz konusu “liberal” tavrının Fırka içerisinde azınlıkta kaldığı Mart ayında ortaya çıkmıştır. Ali Fethi Bey, 3 Mart 1925'de Meclis'de yaptığı konuşmada, bir gün öncesinde CHF toplantısında, Bakanlar Kurulu’nun iç siyaseti hakkında yaşanan tartışmada Hükümetin azınlıkta kaldığını, azınlıkta kalmış Hükümetin çalışamayacağını gerekçe göstererek Başbakan olarak Bakanlar Kurulu’nun istifasını verdiğini belirtmiştir.69
1924 Anayasası’na göre Meclis kendi üyeleri içerisinden Reisicumhuru (Cumhurbaşkanı) seçmekte, Cumhurbaşkanı Başvekili (Başbakan) ve Başbakan da İcra Vekilleri’ni (Bakanlar Kurulu) atamaktadır (md. 44). Bu doğrultuda Mustafa Kemal Paşa, Malatya Mebusu İsmet Paşa’yı 4 Mart’ta Başbakanlığa seçmiştir. Başbakan sıfatıyla İsmet Paşa da Bakanlar Kurulu’nu kurmuştur (Bkz. Ek.2 Hükümet).70
İsmet Paşa, göreve geldiği gün Takrir-i Sükun Kanunu’nu çıkararak, isyanın bastırılmasında olağanüstü tedbirlerin alınacağını göstermiştir. Yine Atay’a göre, “iç tehlike büyüdükçe, İsmet Paşa devrinin herkesi rahatsız eder görünen sıkılık zahmeti unutuluyor, bütün gönüllerde “-ya devrim? Ya rejim?” kaygısı uyanıyordu.71
Takrir-i Sükun: Sessizliğin Sağlanması
İsmet Paşa Kabinesi güvenoyu alır almaz, Takrir-i Sükun Kanunu tasarısını Meclis’e getirmiştir. Kanun ile sıkıyönetimin ilan edildiği bölge dışında da iç güvenlik, huzur, emniyet ve asayişin korunması için Hükümete geniş yetki verilmektedir.
Kanunun amacı “[a]hval ve hadisatı fevkalâdei ahirenin gösterdiği lüzum ve memleket dahilinde emniyet ve asayişi huzur ve sükûnu ve nizamı içtimaiyi ihlâl edecek irticakarâne ve ihtilâlkarâne harekât ve teşebbüsata ve ifsadata [fitnecilik] karşı icap eden tedabiri ittihaz ile Türkiye Cumhuriyetinin nüfuz kudretini takviye ve inkılâbın esasatını tarsin ve masum halkı ızrar ve idlâl eden mütecasirlerin süratle takip ve tenkili”dir.72
4 Mart’ta kabul edilen 578 sayılı “Takrir-i Sükun Kanunu”nun 1. maddesi ile yürütme organına huzur ve güvenliği sağlamak üzere belli konularda tedbir almak için önemli yetkiler verilmektedir:
“Madde 1: İrtica ve isyana ve memleketin nizamı içtimaisini ve huzur ve sükununu ve emniyet ve asayişini ihlâle bais bilumum teşkilât ve tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı Hükümet, Reisicumhurun tasdiki ile resen ve idareten men’e mezundur.”
Kanun tasarısının görüşmeleri sırasında, TCF ile CHF üyeleri arasında sert tartışmalar yaşanmıştır.
İsyanın bastırılmasında bölgede sıkıyönetim ilanında Hükümete destek veren Kâzım Karabekir, tüm yurtta sıkıyönetim demek olan Takrir-i Sükun ile insanların temel haklarının sınırlanmasına karşı çıktıklarını belirtmiştir.73 Gümüşhane vekili Zeki Bey de Anayasaya aykırılık iddiasının altını çizmiştir: “Bu Kanunun mahiyeti asliyesiyle elimizde bulunan Teşkilâtı Esasiye Kanunun mahiyeti asliyesi arasında büyük bir tezat vardır.”74 Dersim mebusu Feridun Fikri Bey de Kanun Tasarısının Anayasa’ya aykırı olduğunu ve Kanun Tasarısı ile Anayasanın 70. maddesinde belirtilen temel kişilik haklarının75 Hükümetin yetkisi nedeniyle kısıtlanacağını belirtmektedir: “…bütün hürriyetlere taallûk eden, her nevî siyasi faaliyetleri, lâalettayin siyasî fırkaların faaliyetlerini, matbuatın neşriyatını… [v]atandaşların hürriyeti içtimaiyelerini ve bütün hususatı bu kanunun tahtı murakabesinde …ithal edebilir.”76 Topluca bakılırsa muhalefet, Hükümetin güvenlik ve asayiş adı altında keyfi icraatlarda bulunmak ve muhalefeti susturmak üzere bu düzenlemelere gittiğini iddia etmektedir: “Açın bütün dünyadaki hükümet tarihini, açın tarihi siyasiyi, dünyada bütün hükümatı keyfiye olanca icraatını, olanca yanlış harekâtını huzur ve sükûn kapısından, kaidesinden içeriye sokmuşlardır.”77
Hükümet ise, muhalefetin iddia ettiğinin aksine insanların temel haklarının bu kanun ile emniyete alındığına vurgu yapmaktadır. Milli Savunma Bakanı Recep Bey, gerçek hayatın gereklilikleri karşısında, hürriyet, özgürlük gibi kavramların bizzat kendilerine karşı silah olarak kullanılmaması ve “hakikatin bir takım nazariyeler içinde boğ[ulmaması]” gerektiğini belirtmektedir.78 Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey de, Feridun Fikri Bey’e doğu illeri irtica ateşi ile yanarken “asilerin karşılarına anarşizm hürriyeti ile mi” çıkılması gerektiğini sormaktadır.79 Başbakan İsmet Paşa da, bu Kanun ile gerekli ve yerinde müdahale yapılacağını ve bu sayede Cumhuriyet’in korunacağını belirtmiştir.80
Dostları ilə paylaş: |