Karşi-devriMCİLİĞİn tasfiyesi


DOĞU İLLERİNDE SIKIYÖNETİM BİÇİMİ



Yüklə 438,18 Kb.
səhifə4/19
tarix07.04.2018
ölçüsü438,18 Kb.
#47700
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19

DOĞU İLLERİNDE SIKIYÖNETİM BİÇİMİ


1925 yılında, hem Genç İsyanı hem Şapka karşıtı ayaklanmaların yoğunlaştığı doğudaki illerde yönetim biçimi “sıkıyönetim”dir.

1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 86. Maddesi Bakanlar Kurulu’na bir isyan halinde sıkıyönetim ilan etme yetkisi vermektedir:

“İdarei örfiye (1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu)

Madde 86.- Harb halinde veya harbi icabettirecek bir vaziyet hududunda veya isyan zuhurunda veyahut Vatan ve Cumhuriyet aleyhinde kuvvetli ve fiilî teşebbüsat vukuunu müeyyit katî emarat görüldükte İcra Vekilleri Heyeti müddeti bir ayı tecavüz etmemek üzere umumi veya mevzii idarei örfiye ilân edebilir ve keyfiyet hemen Meclisin tasdikına arzolunur. Meclis idarei örfiye müddetini indelicap tezyid veya tenkis edebilir. Meclis müçtemi değilse derhal içtimaa davet olunur.

İdarei örfiyenin fazla temadisi Meclisin kararına mütevakkıftır.

İdarei örfiye, şahsi ve ikametgâh masuniyetlerinin, matbuat, müraselât (mektuplaşma), cemiyet, şirket hürriyetlerinin muvakkaten takyit [şarta bağlanması] veya talikı [askıya alınması] demektir.

İdarei örfiye mıntakasiyle bu mıntaka dâhilinde tatbik olunacak ahkâm ve muamelâtın sureti icrası ve harb halinde dahi masuniyet ve hürriyetlerin tarzı takyit ve talikı kanunla tesbit olunur.”

Bu maddeye dayanarak, Genç (Bingöl) ilinde başlayan ancak genişlemesi olası isyanın bastırılması için 23 Şubat’ta 1547 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “hârekatı isyaniye mıntıkalarında örfi idare” (sıkıyönetim) ilan edilmiş, Karar onay için Meclis’e sunulmuştur. Bu doğrultuda, Başbakan Ali Fethi Bey imzası ile TBMM Başkanlığı’na gönderilen yazı şöyledir:51

“Ergani Vilayetinin bir kısmında devletin silahlı kuvvetlerine karşı meydana gelen ayaklanma Diyarbakır, Elazığ, Genç Vilayetlerine de geçmiş ve genişlemeye müsait görünmüş olduğundan, Muş, Ergani, Dersim, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Siirt, Bitlis, Van ve Hakkari vilayetleriyle Erzurum Vilayetinin Kiğı kazalarında bir ay müddetle sıkıyönetim ilan edilmiştir. Anayasa’nın 86. Maddesi gereğince durumu yüksek Meclis’in onayına sunarım.”

Sıkıyönetim, şu illeri kapsamaktadır: Ergâni, Elâziz (Elazığ), Genç (Bingöl), Muş, Dersim (Tunceli), Diyarbakır, Mardin, Siverek, Urfa, Siirt, Bitlis, Van ve Hakkari illeri ile Erzurum ilinin Kiğı ve Hınıs kazaları. Bir gün sonra, 1547 nolu Karara ek olarak 1551 sayılı Karar ile Malatya ilinde de bir ay müddetle sıkıyönetim ilan edilmiştir.52 Bakanlar Kurulu Kararı, 25 Şubat’ta Meclis’de onaylanmıştır.53

Bir aylık sıkıyönetim, 22 Mart54 ve 20 Nisan’da birer ay,55 21 Kasım’da ise bir yıl uzatılmıştır.56 Kanunun geçerlilik süresi 2 yıl olarak belirlenmiştir.

Ayrıca, şapka karşıtı gösterilerin artması ile 19 Teşrîsani 1341 (19 Kasım 1925) tarih ve 6/5474 numaralı Tezkereye ek olarak çıkarılan Tezkere ile Erzurum ilinde sıkıyönetim ilan edilmemiş yerlerde de bir aylık sıkıyönetim ilan etmektedir. Sıkıyönetim, 24 Kasım 1925 tarihinde Erzurum Valilik makamı önünde Af Kanunu'ndan yararlanarak dışarı çıkan kişilerin başlattığı belirtilen isyana karşı hızlı hareket edebilmek amacıyla ilan edilmektedir. Karar 25 Kasım'da Meclis'de onaylanır.57 24 Aralık’ta Erzurum ve civarında ilan edilen sıkıyönetimin sona erdiği ilan edilir.58

Söz konusu sıkıyönetim, Cumhuriyet’in ilk sıkıyönetimidir ve 1925 yılında Doğu illerinde yönetimi anlamak için temel kavramdır. Sıkıyönetim, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasını geçici bir süre için sınırlayan ya da erteleyen ve mülki idare ve kanunların yerine askeri bir idareyi getiren yönetim şeklidir. Anayasa’nın 86. maddesinde belirtildiği gibi, sıkıyönetim halinde kişilik ve ikamet, basın, mektuplaşma, dernek ve şirket hürriyetlerinin şartlı olarak kullanılması ya da geçici olarak askıya alınması söz konusudur. Bu doğrultuda, 22 Nisan’da sıkıyönetim ilan edilen bölgeye girecek mektup, gazete, dergi vb. eşyaların sansürden geçirilmesi zorunluluğu getirilmiştir.59

Divan-ı Harb-i Örfi ve Divan-ı Temyiz-i Askeri’nin Kurulması


Sıkıyönetimde, acil durumun gerektirdiği yetkiler askere verilirken, “genel güvenlik ve asayişe ilişkin olan ve olağan durumlarda polisçe kullanılan yetkiler doğrudan askeri makamlara aktar[ıl]mamakta”ydı. Bakanlar Kurulu, askeri makamlara aktarılacak yetkileri saptamakta, askeri makamların kararnamesiyle alınacak kararların uygulaması kolluk güçlerine bırakılmaktaydı.60

Bu nedenle, sıkıyönetimde mülki yöneticiler görevlerinin başındadır. Sıkıyönetim ilan edildikten sonraki dönemde, sıkıyönetim ilan edilen yerlere mülki atamalar devam etmiş, azledilme ve göreve iade kararları alınmıştır. Örneğin 27 Mayıs’da Diyarbakır, Hakkari, Genç, Ergani Valiliklerine, 31 Mayıs’da Elazığ Valiliğine, 19 Haziran’da Çapakçur Kaymakamlığına, 28 Haziran’da Dersim Valiliğine ve daha bir çok yere atama yapılmıştır.

Sıkıyönetim ilan edilmesi ile eş zamanlı olarak sıkıyönetim ilan edilen her ilde “isyana karışanların yargılanması” amacıyla Divan-ı Harb-i Örfi’lerin (sıkıyönetim mahkemeleri) kurulmasına karar verilmiştir. İsyana karışan memurlar, siviller ve asker kaçaklarının davaları bu özel mahkemelerde yapılacaktır. Divan-ı Harb-i Örfi ilk kez 14 Aralık 1918 tarihli Meclisi Vükela kararı ile kurulmuştur.

Divan-ı Harb-ı Örfiler, 1 başkan ve 4 üyeden oluşmaktadır. Üyelerden 2’si askeri memurlar arasından Milli Savunma Bakanlığı tarafından, 2’si ise adli memurlar arasından Adalet Bakanlığı tarafından seçilmektedir. Ayrıca, bir müddei umumiye (savcı) bulunmaktadır. Divan-ı Harb-ı Örfiler, kararlarını kanuna dayanarak vermektedir61 ve kararları, Divan-ı Temyiz-i Askeri’de temyiz edilebilmektedir.

20 Mayıs 1922 tarih ve 237 sayılı Kanun’la kurulan Divan-ı Temyiz-i Askeri’ler, “Milli Savunma Bakanlığına bağlı olarak bir askeri başkan ile iki askeri, iki adli üyeden ve yalnız bir heyetten ibaret bulunmak üzere kurulmuştur” (md 1, vurgular bana ait). Divanların kararları sıkıyönetim kumandanının onayı ile idam hükümleri ise Meclis onayı ile yerine getirilmektedir.

31 Mart’ta kabul edilen 595 sayılı “Harp ve İsyan Sahalarındaki İdarei Örfiye Mıntıkalarında Müteşekkil Umum Divanı Harplerden Verilecek İdam Kararlarının Sûreti İcrasına Dair Kanun” ile harp ve isyan durumunda ve sıkıyönetim ilan edilmiş olan yerlerde Divanı Harp tarafından verilen idam cezalarının Meclis onayına gerek duyulmaksızın infaz edilmesine karar verilmiştir.

Bu kanun öncelikle Hükümet tarafından bir tefsir oluşturulmasına dair tezkere olarak Genel Kurul’a gelmiş, ancak Adliye Encümeni bunun bir tefsir olmadığına kanun şeklinde düzenlenmesi gerektiğine karar vermiştir.62

Kanun uzun ve sert tartışmalara neden olmuştur. Muhalefet, idam hükümlerinin Meclis’in yetkisinde olduğunu, bu nedenle idam kararlarının mutlaka Meclis tarafından onaylanması gerektiğini savunmuştur:63

“..her memlekette hukuku hükümranî unvanı altında ifade edilen bir takım hukuk mevcuttur ki, bunlar ne icra salâhiyetine ve teşrîî salâhiyetine ne kaza salâhiyetine kıyas edilebilir… Hukuku hükümranî doğrudan doğruya, memlekette milletin hâkimiyetini hiç kimseye ferağ etmeden [devretmek] istimal edebilmek kudret ve kuvvetidir… Hukuku hükümranî doğrudan doğruya Millet Meclisinin şahsiyeti maneviyesinde tecelli eder… İşte, mahkemeden sadır olan idam hükümleri de, hukuku hükümranidendir… Bu nedenle, hangi mahkeme tarafından verilmiş olursa olsun idam kararlarının Meclisi Aliye gelmesi ve Meclisi Alinin bu kararı tasdik etmesi şarttır.”

Feridun Fikri Bey (Dersim), “Heyeti Celilenizden soruyorum: Hakkı teşri kabili ferağ mıdır [yasama yetkisi devredilebilir mi], divanı harbi örfiye kanun yapmak salâhiyetini verebilir miyiz?”64 şeklinde soru yöneltmektedir.

Hükümet ise, tedbirlerin bir an önce alınması için hızlı karar almak istemektedir. Ruşen Eşref Bey (Karahisarısahip) tartışmanın dahi gereksiz olduğunu belirtmektedir: “Şeyh Sait hareket ediyor, biz müzakere ediyoruz.”65

Milli Savunma Bakanı Recep Bey (Kütahya) de eleştirilere sert bir şekilde yanıt verir. Meclis tarafından idam cezalarının onaylanması vakit kaybı olacaktır. Böyle bir zamanda bu gecikmenin yaşanması halinde isyanın yayılması ihtimali büyüktür.66 Recep Bey, içinde bulundukları dönemde bir takım ilkelerle hareket edebilmenin mümkün olmadığını ve Feridun Fikri gibi kişilerin de böyle yaparak hainlerin yanında yer aldığını söylemektedir:67

“Üç tür insan vardır: 1) vatan milletin refahı için bilfiil çalışan ve gerçeklerden hareket edenler. 2) Nazariyatçılar. 3) Hainler. Nazariyatçılar, hainler tarafından kullanılırlar…

Feridun Fikri Bey gibi, bütün söylenmiş olan hakikatlerin hiçbirisini nazarı dikkate almayarak, dimağındaki fikir ve noktai sabite ne ise, onu bir hakikat gibi her gün heyeti muhteremeye uzun sözlerle ve bir belagatı nazariye içinde yutturmak isteyen adamların dimağını bendeniz derbeder diye tarif ederim…

Fakat tekmil bir milletin kanının heder olması mevzubahis olduğu zamanda, icapeden insan kanının heder olmasına göz yummak, razı olmak değil; o ahkamı vaz etmek ve tatbik etmek vatanperverliğin en âli şiarıdır..

Namus ve namuslarının müttek’ası olan devlet bünyesini kökünden kal etmek üzere harici düşmanlara karşı zayıf bir zemin ihdas etmek tarikine girenlere karşı hürriyet değil, hayat yolu kapanmalıdır.”

Karar, teklif edildiği şekliyle kabul edilmiştir.


Yüklə 438,18 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin