Yusuf Ali (English)
|
"But whoever believes, and works righteousness,- he shall have a goodly reward, and easy will be his task as We order it by our Command."(2433) *
|
M. Pickthall (English)
|
But as for him who believeth and doeth right, good will be his reward, and We shall speak unto him a mild command.
|
Kehf Suresi
89
ثُمَّ
sonra yine
|
أَتْبَعَ
tuttu
|
سَبَبًا
bir yol
|
Türkçe Transcript (*)
|
Śumme etbe’a sebebâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Sonra (yine) bir yol tuttu.
|
Edip Yüksel Meali
|
Sonra bir yol tuttu.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Sonra yine bir yol tuttu.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Sonra bir sebebi daha izledi.
|
Yusuf Ali (English)
|
Then followed he (another) way,
|
M. Pickthall (English)
|
Then he followed a road
|
Kehf Suresi
90
حَتَّىٰ
nihayet
|
إِذَا بَلَغَ
ulaşınca
|
مَطْلِعَ
doğduğu yere
|
الشَّمْسِ
güneşin
|
وَجَدَهَا
onu buldu
|
تَطْلُعُ
doğar
|
عَلَىٰ
üzerine
|
قَوْمٍ
bir kavmin
|
لَمْ نَجْعَلْ
yapmadığımız
|
لَهُمْ
kendilerine
|
مِنْ دُونِهَا
güneşe karşı
|
سِتْرًا
bir siper
|
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Hattâ iżâ beleġa matli’a-şşemsi vecedehâ tatlu’u ‘alâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.
|
Edip Yüksel Meali
|
Uzak doğuya varınca, güneşi, kendilerini güneşten koruyacak herhangi bir şeye sahip olmayan bir topluluk üzerine doğar buldu.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Nihayet güneşin doğduğu yere vardığında, güneşin kendilerini ondan koruyacak bir siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğmakta olduğunu gördü.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, güneşe karşı kendilerine siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğar buldu.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Bir süre sonra, Güneş'in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.
|
Yusuf Ali (English)
|
Until, when he came to the rising of the sun,(2434) he found it rising on a people for whom We had provided no covering protection(2435) against the sun. *
|
M. Pickthall (English)
|
Till, when he reached the rising place of the sun, he found it rising on a people for whom We had appointed no helper therefrom.
|
Kehf Suresi
91
كَذَٰلِكَ
işte böyle
|
وَقَدْ
muhakkak
|
أَحَطْنَا
biliyorduk
|
بِمَا لَدَيْهِ
onun yanındakini
|
خُبْرًا
ilmimizle
|
Türkçe Transcript (*)
|
Keżâlike vekad ehatnâ bimâ ledeyhi ḣubrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
İşte böyle, onun yanında 'özü kapsayan bilgi olduğunu' (veya yanında olup-biten her şeyi) biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.
|
Edip Yüksel Meali
|
İşte böyle... Onun her bulduğunu tamamıyla biliyorduk.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
İşte Zülkarneyn'in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.
|
Süleyman Ateş Meali
|
İşte (Zu'l-Karneyn) böyle (yüksek bir mevkie ve hükümranlığa sahip) idi. Onun yanında (daha) nice bilgi ve yetki bulunduğunu biliyorduk.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
İşte böyle! Biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.
|
Yusuf Ali (English)
|
(He left them) as they were: We completely understood what was before him.(2436) *
|
M. Pickthall (English)
|
So (it was). And We knew all concerning him.
|
Kehf Suresi
92
ثُمَّ
sonra yine
|
أَتْبَعَ
tuttu
|
سَبَبًا
bir yol
|
Türkçe Transcript (*)
|
Śumme etbe’a sebebâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Sonra bir yol (daha) tuttu.
|
Edip Yüksel Meali
|
Sonra yine bir yol tuttu.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Sonra yine bir yol tuttu.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Sonra yine bir yol tuttu.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Sonra yine bir sebebi izledi.
|
Yusuf Ali (English)
|
Then followed he (another) way,
|
M. Pickthall (English)
|
Then he followed a road
|
Kehf Suresi
93
حَتَّىٰ
nihayet
|
إِذَا بَلَغَ
ulaşınca
|
بَيْنَ
arasına
|
السَّدَّيْنِ
iki sed
|
وَجَدَ
buldu
|
مِنْ دُونِهِمَا
onların dışında
|
قَوْمًا
bir kavim
|
لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ
neredeyse hiç anlamayan
|
قَوْلًا
söz
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Hattâ iżâ beleġa beyne-sseddeyni vecede min dûnihimâ kavmen lâ yekâdûne yefkahûne kavlâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
İki seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiç bir sözü kavramayan bir kavim buldu.
|
Edip Yüksel Meali
|
İki seddin arasına varınca, ötesinde, nerdeyse söz anlamayan bir topluluk buldu
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Nihayet iki sed arasına ulaşınca onların önünde hemen hiç söz anlamayan bir kavim buldu.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Nihayet, iki set arasında ulaştı. Setler arasında öyle bir topluluk buldu ki neredeyse söz anlamıyorlardı.
|
Yusuf Ali (English)
|
Until, when he reached (a tract) between two mountains,(2437) he found, beneath them, a people who scarcely understood a word.(2438) *
|
M. Pickthall (English)
|
Till, when he came between the two mountains, he found upon their hither side a folk that scarce could understand a saying.
|
Kehf Suresi
94
قَالُوا
dediler ki
|
يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ
Ey Zu'l-Karneyn
|
إِنَّ
şüphesiz
|
يَأْجُوجَ
Ye'cuc
|
وَمَأْجُوجَ
ve Me'cuc
|
مُفْسِدُونَ
bozgunculuk yapıyorlar
|
فِي الْأَرْضِ
yeryüzünde
|
فَهَلْ نَجْعَلُ
verelim mi?
|
لَكَ
sana
|
خَرْجًا
bir vergi
|
عَلَىٰ أَنْ تَجْعَلَ
yapman için
|
بَيْنَنَا
bizimle
|
وَبَيْنَهُمْ
onların arasına
|
سَدًّا
bir sed
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Kâlû yâżâ-lkarneyni inne ye/cûce veme/cûce mufsidûne fî-l-ardi fehel nec’alu leke ḣarcen ‘alâ en tec’ale beynenâ vebeynehum seddâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Dediler ki: 'Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?'
|
Edip Yüksel Meali
|
Dediler ki, "Ey İki Nesle Sahip Olan (Zül Karneyn), Yecuc ve Mecuc yeryüzünde kötülük işliyorlar. Bizimle onların arasında bir engel koyman için sana bir vergi ödeyebilir miyiz?" *
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?"
|
Süleyman Ateş Meali
|
Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, Ye'cuc ve Me'cuc, bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?"
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Dediler: "Ey Zülkarneyn! Ye'cûc ve Me'cûc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set yapman şartıyla sana vergi verelim mi?"
|
Yusuf Ali (English)
|
They said: "O Zul-qarnain! the Gog and Magog (people)(2439) do great mischief on earth: shall we then render thee tribute in order that thou mightest erect a barrier between us and them? *
|
|
Dostları ilə paylaş: |