KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,39 Mb.
səhifə276/889
tarix09.01.2022
ölçüsü8,39 Mb.
#91610
1   ...   272   273   274   275   276   277   278   279   ...   889
Yıldız Demiriz, 1979

na sahip olma, lale için risaleler, kitaplar yazma heveslileri, 17. yy'ın ikinci yarısından başlayarak daha da arttı. Sultan İbrahim döneminde (1640-1648) Sarı Abdullah' ın(-») serşükufeciyân-ı hassa atanmasının ardından TV. Mehmed döneminde (1648-1687) de Meclis-i Şükûfe'nin çalışmaya başlaması, yeni dönemin ilginç gelişmeleri olarak saptanır. "Defter-i Lalezâr-ı İstanbul" adlı yazma eser, 17. yy'ın sonu ile 18. yy'ın başında istanbul'da yetiştirilen ve revaçta olan 1.108 lale çeşidinin adlarını ve özelliklerini vermektedir. Kentte, Meclis-i Şükûfe dışında, gündemi çiçek ve lale o-lan söyleşiler ve toplantılar saray ve konaklarda sık sık yineleniyordu. "Çiçek müzakereleri" ya da "çiçek üzerine musahabe" denen bu oturumlarda, sadece çiçek ve lale konuşuluyordu. "Medh-i Lalezâr-ı Kadîm" adlı yazma eser, yazarının ifadesine göre, bu söyleşilere katılan çiçekçi-başı Solakzade Çelebi'nin, Tezkireci Efendi'nin, Defterdarzade'nin, Serdar İbrahim-zade'nin, Arif Efendi'nin, Zeki Ali Efendi' nin, Eyyubî Efendi'nin, Davudpaşazade' nin, Yıldızzade Çelebi'nin anlattıklarından edinilen birikimle yazılmıştı. Sünbül Efendi Tekkesi Şeyhi Hasan Efendi, laleye öylesine düşkündü ki, her cuma günü, evinde bahçıvanları topluyor, ziyafet veriyor ve söyleşiyordu.

İstanbulluların bir zevki ise boş zamanlarında ve tatil günlerinde fulya, lale tarlalarına, bahçelerine gezmeye çıkmaktı. Laleler açılmaya başlayınca halk "lale küşa-yişi temaşasına" gitmekten zevk almaktaydı. Özellikle de Eyüp sırtlarına ve Kâğıthane Vadisi'ne gidiliyor, Mezarlardan alınan renk renk laleler, kavukların, sarıkların kıvrımlarına iliştiriliyordu. Bu gezilere İstanbul dilinde "lale seyranına çıkmak" denmekteydi. Şairler ise, her ilkbaharda yeni bir yarış başlatarak yazdıkları bahariyelerde lalelere övgüler sıralamaktaydılar. Bu aşırı ilgi, giderek 18. yy'ın başında bir lale çılgınlığına dönüştü. Rumî lale ve gi-ritlalesi dışında kalan ve birer şakayık türü olan kimi çiçeklere bile "lale-i nu'man", "manisalalesi", "Zağra lalesi" vb adlar veriliyordu. 18. yy'ın ortalarına doğru İstanbul bahçelerinde ve Mezarlarında yetiştirilen lale çeşidi, "Ferah-engiz" adlı yazma eserdeki kayda göre 1.588'e ulaşmıştı. Serşükûfeciyan (çiçekçibaşı) Şeyh Mehmed Lalezârî ise "Mizanü'l-Ezhar" adlı eserinde bir Menin değerli sayılmasıyla ilgili özellikleri anlatmıştır. Benzeri risalelerde de sıkça yer verilen lale tanımları ise uzmanlarınca yapılıyordu. Örneğin, "nize-i rümman" denen çok değerli bir lale çeşidi şu şekilde tanımlanmışti:'"Rengi dâne-i (e)nar renginde şeffaf, latif, berkleri bâ-rik ve nişleri beraberdir. Tığlaları sülûsâ-ni tığdır. Fitilleri siyah hurda ve tohum hanesinden bâlâ-terdir. Rengi agreb-i garâib nukuş ile mülevvendir..."

Lalenin, başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak düzeyde, İstanbul'da değer kazanması, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın(->) sadrazamlığında (1718-1730) doruğa ulaştı. Bir hat sanatçısı olan ve Topkapı Sara-yı'ndaki özel odasını (Yemiş Odası) türlü

çiçek ve lale motifleriyle bezeten III. Ah-med de (hd 1703-1730) İbrahim Paşa gibi lale tutkunuydu. Sonradan, bir döneme adını verecek olan lale, padişahtan kenar halkına kadar herkes için, servet, ziynet ve onur öğesi oldu. İbrahim Paşa'nın sadrazamlığına değin, Osmanlı'da ve Avrupa' da bir çiçeğin bu düzeyde rağbet gördüğüne bir başka örnek yoktur. Kuşkusuz bu tutkuda, uzun bir estetik gelişim sürecine bağlı olarak İstanbulluların eriştiği ince zevk, birinci derecede etkili olmuştu. Kısa zamanda kentin her tarafında Mezarlar düzenlendi. Lale eğlenceleri ve müsabakaları yapılmaya başladı. Bunları hayale değil gözleme dayalı olarak anlatan yabancılara göre, geniş lale tarhlarına kristal fanuslar, aynalar yerleştiriliyor, yer yer de vazolar ve kâseler içinde en değerli laleler konuyordu. Geceleyin yakılan ışıklarla lalelerin renkleri değişiyor, beride bir müzik faslı geçiliyordu. Lale tarhları arasındaki maketimsi pavyonlarda konuklara inciler, mücevherler, altın, gümüş hediyelikler, ipekliler satılıyor veya armağan ediliyordu. Özellikle zengin muhitler, rical konakları,, yalılar, düzenli bahçeleri ve lale zenginlikleri ile İstanbul'u bir gülistana çevirmişti. İlkbaharda, laleyle birlikte sümbül, fulya, karanfil çeşitleri için müsabakalar düzenleniyordu. "Reyhanî", "İbra-himî", "Hibetullah", "elmaspâre", "dilkü-şa", "zehebî", "hekimbaşı sarısı" adlı fulya türleriyle "sürh-i nâhid", "şahbânû", "peh-levî", "tutî-peçe", "dûşîze", "hürmüz", "sa-rıkız", "ebr-i şefik", "fevvare-i bahar", "şeh-hûbân", "sim-endam" laleleri arasında, herkesi heyecana boğan derece yarışları yapılıyordu. Lale, önceleri bir gündüz çiçe-

ğiyken, çırağan eğlenceleriyle(->) artık bir gece çiçeği de olmuştu. Bahçesi bulunmayan veya elverişli olmayan evlerde saksı çiçeği ve lalesi revaçtaydı. Boğaziçi ve Haliç sahillerini süsleyen kasr-ı hümayun bahçeleri, Topkapı Sarayı'nın iç bahçeleri, baştan başa Mezarlarla bezeliydi. Çırağan, Sa'dâbâd, Neşatâbâd bahçelerinde yetiştirilen "lû'lû-i erzak" adlı lalelerin, hava sıcaklığından ve güneşten renkleri uçmasın diye üzerlerine beyaz örtü çekilmesi âdetti. Dünyanın her tarafından İstanbul'a yeni lale soğanları getiriliyordu. İran'ın, lale-i duhterisine İstanbullular, "mahbub lale" adını vermişlerdi. "Tâc-ı kayser" ise soğanı Avrupa'dan getirilmiş bir başka değerli laleydi. Bu türün yitirilmesi üzerine İbrahim Paşa tellallar bağırttırarak, elinde bunun soğanından bulunanları sarayına davet etmişti.

İstanbul bu kısa dönemde dünyanın, a-lıcısıençok lale pazarı oldu. Meraklılar, yetiştirdikleri laleleri ya kıskanarak soğanından kimseye vermiyorlar veya kendilerinde bulunmayan tür soğanları ile değiştiriyorlardı. Kentteki çiçekçi esnafı ise, bu önlenemez tutkudan yararlanmak için ihtikâr yollarına başvurdu. İbrahim Paşa bunu önlemek için bir hükümle, her bahçede ve her esnafta bulunan lalelerin cins ve sayısının bildirilmesi zorunluluğunu ve lale narhı uygulamasını koydu. Şeyh Mehmed Lalezârî çiçekçibaşı atandı. O gün için lalenin günlük yaşamdaki önemini en doğru vurgulayan belge, III. Ahmed'in ağzından İstanbul kadısına yazılan hükümdür. 1728 tarihli bu hükümde, İstanbullu lann öteden beri çiçekperver oldukları, kentin havasının ve suyunun güzelliğinin ise


Yüklə 8,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   272   273   274   275   276   277   278   279   ...   889




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin