KIRKLAMA
Doğumun 40. günü anne ve çocuğu hastalık ve diğer kötülüklerden korumak amacıyla evde ya da hamamda yapılan geleneksel işlemlere verilen ad.
Doğum yapan lohusa kadın 40 gün müddetle sokağa çıkarılmaz, doğumlarından itibaren 40 gün geçmemiş olan çocukların ve lohusalarrn karşılaşmamasına dikkat e-dilir, iki lohusamn karşılaşması halinde çocuklardan birini kırk basacağına inanılırdı. Kırk basması çocuğun büyüyememesi, cılız kalması demektir. Doğumun üzerinden henüz 40 gün geçmemiş lohusaların birbirlerini ziyaret etmemeleri bu yüzdendir.
Eskiden istanbul'da doğumları üzerinden 40 gün geçmemiş çocukların mecburiyet halinde bir yerde bulunmaları durumunda "kırkları karışmış!' denilerek çocuklar sırt sırta getirilir, lohusalardan her biri, diğerinin çocuğunu alır ve bu suretle çocuklar değiştirilerek kırk basmasının önüne geçilmiş sayılırdı. Ayrıca anneler birbirlerine topluiğne verirlerdi.
istanbul'da eskiden kırk hamamına(->) gidildiğinde çocuğu burada kırklama âdeti vardı. Çocuk ve lohusamn kırklanmasıy-la dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikenin önüne geçildiği kabul edilir ve bu nedenle doğumun 40. günü kırk hamamında veya evde, kırklama yapılırdı.
Kırk hamamında iki lohusamn karşdaş-maması esastı. Bu nedenle ya önceden hamamcı haberdar edilerek bir başka lohusamn hamama alınmaması temin edilir veya hamama girilmeden hamam içerisinde başka bir lohusamn bulunup bulunmadığına dikkat edilirdi. Durundan elverişli o-lan aileler kırk hamamı münasebetiyle hamamı tuttukları için böyle bir endişe duyulmazdı.
Kırk hamamında kırklama şu şekillerde yapdmaktaydi: Hamama götürülen çocuk temizlendikten sonra kurna boşaltılır, sıcak ve soğuk muslukların her ikisi birden açılarak kurnaya su akıtdırken çocuğun annesi sağ elini suyun içerisine sokar, 40'a kadar saymak suretiyle suyu eliyle dalgalan-dırırdı. Bu su, 40 tas olmak üzere çocuğun vücuduna dökülürdü.
Kaplumbağa kabuğunun içine miras kalmış altın konulur; kaplumbağa kabuğu de altın, 41 kere suya batırılır, kabuğun içerisindeki su çocuğun başından dökülürdü. Hamam tası yüzüstü kapatdarak çocuk üzerine oturtulur, su kalmış olmasın diye kulağı emilir ve tütsülenirdi.
Kırk hamamında ebe, çocuğu şöyle kırklardı: Taze bir ördek yumurtası bir tasın i-çerisinde çalkalanır, çocuk yumuşak ve sabunlanmış bir tülbentle sdinip ydcandık-tan sonra bu yumurta çocuğun vücuduna sürülürdü. Bu işlem çocuğu ördek gibi suya alıştırmak amacıyla yapılırdı. Biraz sonra ebe rubiye altınını kurnanın musluğundan akan suya çarpa çarpa üç îhlas, bir Fatiha okuyarak kırklama suyunu kurnaya akıtır, çocuk bu su ile yıkanırdı. Kırklamada esas, işlemin kırk sayılarak yapılmasıydı.
istanbul'da eskiden başta arpacık ve göze inen perde olmak üzere birtakım hastalıkların iydeştirilmesi amacıyla "kırklama" adıyla başka büyüsel işlemler de yapıldığı bilinmektedir.
Bibi. M. Z. Ora], "istanbul'da Doğum ve Çocuk Hakkında Âdetler ve inanışlar", HBH, S. 23-24 (Mayıs 1933), s. 251-257; M. H.^Bayrı, "istanbul'da Doğum ve Çocukla ilgili Âdetler ve inanmalar", HBH, X, S. 113 (Mart 1941), s. 97-103; ay, İstanbul Folkloru, 1972, s. 108; K. İlgaz, "istanbul'da Doğum ve Çocukla ilgili Âdetler ve inanmalar", TFA, IV, S. 84, 93 (Temmuz 1956, Nisan 1957), s. 1338-1339, 1481-1482; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 110-114; Paka-lın, Tarih Deyimleri, III, 269; Musahibzade, istanbul Yaşayışı, 1992, 35.
AYNUR KARATAŞ
KISIKLI
Üsküdar İlçesi'ne bağlı semt ve aynı adı taşıyan mahalle.
İstanbul'un tarihi yerleşmelerinden o-lan Kısıklı, Büyük ve Küçük Çamlıca tepeleri arasında yer alan vadi içi ile, tepelerin Üsküdar'a bakan batı yönündeki tatlı e-ğimli yamaçlara yayılmıştır. Bununla birlikte aynı adı taşıyan semt Kısıklı çevresindeki mahallelerin bazı bölümlerini de kapsar. Günümüzde Kısıklı Mahallesi, Altuniza-de'deki(->) Millet Bahçesi'nin bitiminden başlayıp Ümraniye Telefon Santralı binalarına kadar uzanmaktadır. Kısıklı Mahallesi, güneyde Bulgurlu ve Cumhuriyet, güney-
batı ve batıda Altunizade, kuzeybatıda Emniyet, kuzeyde Yavuztürk ve Ferah mahalleleri ve Darıcılar Deresi'yle, doğuda ise Ümraniye İlçesi ile çevrilidir. Kısıklı'nın ana ulaşım yollarını, Bağlarbaşı'ndan gelerek I. Çevre Yolu'nu aşan Kısıklı (eski Tophanelioğlu) Caddesi ve bunun devamı Alemdağ Caddesi oluşturur. Kısddı Meyda-nı'ndan Büyükçamlıca Tepesi'ne doğru yönelen Kısddı-Büyükçamlıca Caddesi, tepeyi sarmalayarak Kısıklı'ya ulaşan Çamlıca Caddesi, Alemdağ Caddesi'nden ayrdarak Ferah Mahallesi'ne yönelen Ferah Caddesi ve Nato Yolu Caddesi ile Kısıklı Mey-danı'ndan güneye yönelen Bulgurlu ve Kü-çükçamlıca caddeleri diğer önemli ulaşım arterleridir.
Kısıklı isminin çevrede bulunan çok sayıda su kaynağıyla dişkisi olduğu söylenir. Buna göre, Kısıklı Türklerin dar kaya oyuklarından çıkan kaynak sularına verdikleri addan gelmedir. Ahmed Vefik Paşa(-0, Lehçe-i Osmanî'de bu kelime ile ilgili olarak "kayadan çır çır akan çeşme" demektedir. "Kısdc" aynı zamanda "vadderin dik ya-maçlı, dar kesimi" anlamına gelir. Hadîka-tü'l-Cevâmi'jQ göre, burası iki tepe arasında kaldığından Kısıklı denmiştir.
Kısıklı ve çevresinin Osmanlılar öncesinde de şehrin sayfiye alanlarından biri olarak kullanıldığı düşünülebilir. Bizans döneminde Damatris denen bu yörenin Bizans imparatorlarının avlağı olduğu bilinmektedir. Öte yandan Kısıklı'nın şehirden uzak uygun konumu nedeniyle burada manastır benzeri dini yapıların bulunması da akla yatkın görülmektedir. IV. Meh-med'in (hd 1648-1687) Büyükcamlıca'nın batı eteklerinde yaptırdığı saray ve çeşmenin daha önceden ayazma olması bu olasılığı güçlendirmektedir.
Kısıklı ve civarı, 14. yy'rn ortalarında Osmanlı topraklarına katıldıysa da, bir süre daha el değiştirmeye devam etti. Nihayet L Mehmed (Çelebi) (hd 1413-1421) tarafından 1420'de kesinlikle fethedildi. Bu dönemde, Kısıklı çevresinin avlak olarak kul-landmaya devam ettiği görülür. Büyükçamlıca Tepesi'nde gömülü olan ivaz Fakih'in bir tür avcı kuş olan laçin yetiştiricüiği ile uğraşmasından anlaşıldığına göre Kısık-lı'da saray için avcı kuş yetiştiriliyordu.
Kısddı'daki en eski köşk Sadrazam Öküz Mehmed Paşa'ya (ö. 1621) ait olup, Kısıklı Camii'nin (->) üst tarafındaydı. Bununla beraber yörenin asd iskânı IV. Murad döneminde (1623-1640) başladı, IV. Mehmed (Avcı) döneminde (1648-1687) devam etti. Bu dönemde Aziz Mahnıud Hüdaî'nin(-t) bir süre Bulgurlu'ya yerleşmesi, yörede Cel-vetî tekkelerinin kurulmasına yol açmış, 17. yy'm sonlarında Büyükcamlıca'nın Kı-sddı'ya bakan yamaçlarında Bektaşî tarikatına ait Tahir Baba Tekkesi'nin kuruluşuyla, civardaki tekke sayısında artış görülmüştü. Daha sonra, III. Selim'in (hd 1789-1807) annesi Mihrişah Sultan'ın Sarıkaya mevkiinde bir saray yaptırması ve kasrın sonradan I. Abdülhamid'in (hd 1774-1789) kızı Esma Sultan(->) tarafından yenilenmesiyle Kısıklı'ya yerleşmek bir moda halini aldı. Esma Sultan'ın kardeşi II. Mah-
Kısıklı'nın en ünlü konaklarından biri de Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'ya (ö. 1876) aitti. Millet Bahçesi'nin önünden geçen yolun üzerinde bulunan Mustafa Fazıl Paşa Köşkü'nde siyasi ve edebi toplantılar yapılır, maskeli balolar düzenlenirdi. Bugünkü Kısıklı Caddesi'nin üzerindeki görkemli köşk ve kasırlar arasında Hazine-i Hümayun Nazırı Mustafa İzzeddin Efendi'nin, Viyana Sefiri Galib Bey'in, Edirne Valisi Memduh Paşa'nın, Gureba Hastanesi Başhekimi Ahmed Paşa'nın, Topçu Kumandanı Mehmed Said Paşa'nın, Deli Fuad Paşa' nm, Hacı Arif Bey'in, Şehzade Abdürra-him Efendi'nin, Amasya Valisi İsmail Hakkı Paşa'nın, Tunuslu Mehmed Paşa'nın, Yemen Valisi Cemil Paşa'nın, Şeyhü'1-etib-ba Nafiz Paşa'nın, Ramiz Paşa'nın, Mısırlı Ahmed Paşa'nın, Sami Paşa'nın ve Şehzade Seyfeddin Efendi'nin köşkleri, Yusuf İzzeddin Efendi Köşkü'nün yakınlarında Abdülhak Molla'nın köşkü, Kısıklı'dan Bul-gurlu'ya doğru Rıza Paşa'nın köşkü vardı.
Kısıklı'daki en önemli dini yapı, Kısıklı Meydanı'ndaki Kısıklı Camii'dir. Selami Tekkesi Sokağı'na adını veren ünlü tekke
Kısıklı'da tramvay hatlannın kaldırılarak yeni yol yapımını gösteren 1967 tarihli bir fotoğraf.
Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu
Dostları ilə paylaş: |