MEDRESELER
Arapçada "ilim öğrenilen yer" ya da "öğrencilerin içinde oturup ders okuduğu bina" anlamına gelen medrese, diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi Osmanlı eğitim düzeninde de orta ve yüksek öğretimi örgütleyen bir kurumdu.
Medrese eğitimi, verilen bilgilerin kapsam ve düzeyine göre iki kümede toplanmaktaydı. Birincisi, sıbyan mektebinden sonraki eğitim basamağı olarak köylere kadar yayılan genel medreselerdi. Programlarında İslam diniyle ilgili konular yanında "ulum-ı dahile" olarak anılan dindışı bilimlerin de yer aldığı bu eğitim aşamasını tamamlayanlar müftü, müderris olabilmekteydi. İkincisi, özel eğitim programları olan "darülkurra", "darülhadis" ve "tıp" medreseleriydi. Sıbyan.mektebi ya da ona eşit düzeyde eğitim gördükten sonra devam edilen darülkurralarda Kuran ezberleti-
lir, kıraat ve maharici'l-huruf öğretilirdi. Eğitim konularından anlaşıldığı gibi, bu kurumlar, din görevlileri (imam, müezzin) yetiştirmekteydi. Darülhadislere girebilmek için, genel medrese çıkışlı olmak ya da eş düzeyde ön eğitim görmüş olmak gerekiyordu. Bu medreselerde hadis ve ilgili konularda derinleşmeye yönelik, üst düzeyde din eğitimi veriliyordu.
16. yy'ın ortalarına dek, darüşşifalar aynı zamanda tıp eğitim merkezleriydi. Sü-leymaniye tıp medresesinin yapımıyla, bu konudaki dersler, darü't-tıbda(->) verilmeye başlanmıştır. Yerli ve yabancı hekimlerce yazılmış tıp kitaplarının okutulması şeklinde olan kuramsal eğitim, darüşşifadaki hastalar üzerinde yapılan uygulamayla desteklenmekteydi.
Medreselere verilen eğitimin düzeyine uygun nitelikte müderris atanır; medreselerin'derecesi müdderrisin aldığı gündelikle belirtilirdi. Örneğin "ellili" medrese denildiğinde, müderrisin gündeliğinin 50 akçe olduğu anlaşılırdı. Özellikle sultan külliyelerinde ve vezirlerce yapılan medreselerde yüksek ücret ödenerek dönemin en iyi müderrisleri istihdam edilmiştir.
Medrese öğrencisi eğitim kademelerinin her basamağını tamamladığında müderristen başarısını belgeleyen bir yazı alır ve üst kademede bir medreseye girme hakkını kazanırdı. Ortaöğrenim niteliğinde o-lan medrese basamaklarındaki öğrencilere "softa" denir, Fatih medreseleri düzeyine gelenler "danişmend" olurlardı. Her medresenin bir müderrisi bulunurdu; ancak birden fazla ve aralarında derece farklılığı bulunan müderrislerin eğitim yaptığı medreseler de vardı. Danişmendlerin çalışkan o-lanlan arasından müderrise yardımcı, dersi öğrencilere tekrarlayan "muid'ler seçilirdi. Medrese eğitiminin bütün basamaklarını bitiren kişi müderris olmak isteğinde, "Ruznamçe Defterf'ne kaydını yaptırır ve sıra beklerdi. "Mülazım" olarak geçirilen bu süre içinde yetenek gösterenler müderrislik ruusu alırlardı. Müderrisler medrese hocalığının en alt basamağından başlayarak yukarıya doğru ilerlerdi. İstanbul medreselerinde müderris olmak, önemli devlet görevleri için bir basamak sayılmaktaydı. Müderrislikten kadılığa geçilerek, kazaskerliğe, giderek şeyhülislamlığa yükselinebili-yordu.
Dini öğretim için önce camiler ve hocaların evleri kullanılırken, ayrı medrese binalarına gerek duyulmasının nedenleri, başka kentlerden gelen öğrencilerin barındırılması ve camilerin sesli çalışan öğrencilerin gürültüsünden kurtarılması olarak gösterilmektedir. Vakıf yapıları olan medreselerde öğrenciler parasız öğrenim görür, yiyecekleri imaretten sağlanır, ayrıca günlük alırlardı. Vakfiyelerden öğrenildiğine göre selatin medreselerinde her öğrenciye bir hücre veriliyor, ayrıca bazı durumlarda müderris, muid ve medrese hizmetlileri olan "bevvap" (kapıcı) ve "ferraş" (temizlikçi) için birer hücre ayrılıyordu. Yaptırdıkları medreselere birçok değerli kitap vakfeden vakıflar, bunların ödünç verilmesi ve korunmasıyla ilgilenmek üzere hafız-ı
kütübler görevlendirmekteydiler. Fatih Külliyesi'nde olduğu gibi ayrı kitaplığı olmayan medreselerde bu kitaplar dershanedeki dolaplarda korunurdu.
Kaynaklar ve Araştırmalar: Fetih sonrasından başlayarak 19. yy'ın sonuna kadar İstanbul'da 500'ü aşkın medrese yapıldığı, tarihi kaynaklardan öğrenilmektedir. Bu yapılardan günümüze ancak 80 gibi çok düşük bir oranı ulaşabilmiştir.
İstanbul medreselerinin 15. yy ve 16. yy'da yapılanları ile ilgili temel kaynaklardan biri 1546 tarihli İstanbul Vakıfları TahrirDefteri'dir. Toplam 27 medrese, l darülkurra, l darülhadisin adının geçtiği, mahallelerin belirtildiği, müderris, talebeler ve medrese hizmetlilerine ödenen miktarların yazılı olduğu bu belge, medreselerin yapım tarihi, büyüklükleri hakkında ancak yaklaşık bilgiler verebilmektedir. Defter yalnız İstanbul Kadılığı sınırları içindeki vakıfları almakta, Eyüp, Galata ve Üsküdar'dakileri kapsamamaktadır; bu nedenle belirtilen sayılar tüm İstanbul için geçerli değildir.
16. yy'ın yarısını mimarbaşılık görevin
de geçiren Mimar Sinan'ın yaptığı medre
seler için başlıca kaynaklar Tezkiretü'l-
Ebniye, Tuhfetü'l-Mimarinve Tezkiretü'l-
Bünyaridır. A. Kuran tarafından bu belge
lere dayanarak yapılan listeye göre, Mimar
Sinan İstanbul'da 56 medrese, l darü't-tıb
(tıp medresesi) ve 7 darülkurra inşa etmiş
tir. Bu medreselerden 28'i, darülkurralar-
dan ise 4'ü günümüze ulaşmıştır.
15. ve 16. yy'larda Osmanlı medreselerini, kurumun örgütlenmesi, işleyişi ve tarihi gelişimi açısından ele alan C. Baltacı, söz konusu dönemde yapılan medreseleri, maliye, mühimme, ruus, tapu, vezaif defterlerine, kanunnameler, vakfiyeler ve diğer arşiv belgelerine başvurarak incelemiştir. Bu araştırma İstanbul'da 16. yy'ın sonuna kadar toplam 125 medrese, 13 darülhadis, 7 darülkurra ve l tıp medresesi yapıldığını ortaya çıkarmıştır.
17. yy'ın başlarına ait bir Rumeli Kazas
kerliği Ruznamesi'nde, o tarihte İstanbul'
da mevcut (yalnız Rumeli yakası; suriçi,
Eyüp, Beşiktaş, Kasımpaşa) medreseler, i-
simleri ve müderrislerine verilen gündelik
lerle yer almaktadır. M. K. Özergin tarafın-
Damat İbrahim Paşa
Medresesi'nin
avlusundan bir
görünüm.
Nurdan Sözgen,
1994/TETTV Arşivi
dan yayımlanan bu belgeye göre, 17. yy' in başında İstanbul'un Rumeli yakasında 131 medrese bulunuyordu. Bu medreselerden ancak 30'u günümüze ulaşabilmiştir.
17. yy için önemli bir tarihi kaynak o-
lan Tarib-iNaima'da medreselerle ilgili a-
çıklamalar, günlük olaylar veya yaptıran
kişinin ölümü nedeniyle verilen bilgiler a-
rasında kısaca yer almaktadır. İstanbul'da
o sırada mevcut 86 medrese, 6 darülhadis,
15 darülkurra hakkında isim belirleyerek
veya daha ayrıntıya inerek gözlemlerde
bulunan Evliya Çelebi'nin Seyahatname'
si, her zaman güvenilir olmamakla birlik
te, zengin bir kaynaktır. Evliya Çelebi'nin
sözünü ettiği yapılardan günümüze 35 med
rese, 2 darülhadis ve 5 darülkurra ulaşabil
miştir. Evliya Çelebi ile aynı dönemde ya
şayan Hezarfen Hüseyin Efendi, Tehlisü'l-
BeyânfiKavanin-iÂl-i Osman adlı eserin
de, İstanbul'da Köprülüler(->) döneminde
126 medrese ile 100 darülhadis bulundu
ğunu belirtmektedir.
18. yy eserlerinden Şemdanizade Fın-
dıklılı Süleyman Efendi'nin Mür'i't-Teva-
rih ve İnciciyan'ın 18. Asırda istanbul'u,
o dönemde İstanbul'da mevcut ve yeni ya
pılan medreselerden bir kısmı üzerine a-
çıklamalar içermektedir. 18. yy'ın sonunda
Hüseyin Ayvansarayî(->) tarafından hazır
lanan ve es-Seyyid Ali Satı tarafından ek ve
notlarla geliştirilen Hadîkatü'l-Cevâmi 19.
yy'a kadarki dönem için önemli bir kay
naktır. Aslında İstanbul camilerini tanıtma
yı amaçlayan bu yapıtta, camilerin yamsı
ra çevrelerindeki diğer yapılar, hazirede
gömülü önemli kişiler ve yaptırdıkları e-
serler konusunda da bilgi verilmektedir.
Hadîkatü'l-Cevâmi'de adı geçen 175 med
reseden bazıları yalnız adı ve yeri belirtile
rek, bir bölümü ise yapıldıkları tarih, yap
tıran ve bulundukları yer ile birlikte, daha
ayrıntılı biçimde tanıtılmıştır. Ayvansarayî,
o tarihte başka bir amaçla kullanılmakla
birlikte, ilk yapılışında medrese olan ve
ya tersi bir işlev değişikliği gösteren yapı
lar hakkında da açıklamalarda bulunmuş
tur.
Osmanlı tarihi üzerinde ayrıntılı bir çalışma yapan Hammer, Hadîkatü'l-Cevâmi' ye ek olarak Şeyhî Mehmed Efendi, Uşşa-ki, Nev'izade Ataî, Baldırzade, Taşköprü-
Dostları ilə paylaş: |