FATİHSİN BİR GAZELİ
Bağlamaz Firdevse gönlünü Galatayı
gören
Servi anmaz anda ol serv-i dil-ârâyı
gören
Bir fırengî şivelü Isâî gördüm anda-kim Lebleri dirilmişi der idi îsâyi gören
Akl ü fehmin din ü imânın nice
zabteylesün
Kâfir olur mı müselmanlar ol tersâyı
gören
Kevseri anmaz ol içdüği mey-i nâbı
içen Mescide varmaz o vardığı kilisâyı gören
Bir firengî dilber oldığın bilirdi Avniyâ Beli vü boynunda zünnâr ü çelipâyı
gören Fatih Divam, s. 66
Constanza da Ferrara'nın yapmış olduğu II. Mehmed'in madalyonunun ön ve arka yüzü. Galeri Alfa
Başkentliği, ferman ve hükümlere "be-makam-ı Konstantiniyye", kesilen paralara da "duribe fi Kostantiniyye" (bak. Kostantiniyye) ibarelerinin konmasıyla vurgulanan kentte, Fatih'in uzun süreli seferler sebebiyle ayrılışlarında bir şehzadesinin saltanat naibi olarak oturduğu saptanmaktadır. Örneğin, 1472'de Akkoyunlu-Os-manlı ilişkilerinin giderek gerginleşmesi ve istanbul'a gelen elçinin oyalama çabalarına karşın, Üsküdar'da otağ kurduran Fatih'in Rum Mehmed Paşa'nın yerine Mahmud Paşa'yı ikinci kez vezirazam yaptıktan sonra, Şehzade Cem Sultan'ı, "Edirne ve Kostantiniyye'ye taht naibi" bırakıp sefere çıktığı bilinmektedir. Akkoyunlu seferiyle ilgili yanlış bilgiler istanbul'a ulaşınca, Cem Sultan'ın yakın adamları Süleyman ve Nasuh beyler harekete geçip Cem'i tahta oturtma girişiminde bulunmuşlar; istanbul'a dönen Fatih, bu kişileri idam ettirip oğlunu da sancağa göndermiştir. Bu sırada Venedik Senatosu'nun da İstanbul'a bir donanma gönderme tasavvurunda olduğu öğrenildiğinden deniz surlarının onarımı ve tahkimi bir daha gündeme gelmiştir.
Fatih'in son yıllarına kadar, fethedilen her yerden İstanbul'a nüfus göçünün devam ettiği, bunlardan Müslüman ve Türk olanlara "istanbul sürgünü Müslüman" dendiği, örneğin 1473'te Otlukbeli Sava-şı'nda tutsak olan Akkoyunlu ve İran ulema ve sanatkârlarının da İstanbul'a getirildikleri, bunlara mülknameler verildiği, devlet adamlarının ve varlıklı kimselerin, e-dindikleri mülklerin etrafına yeni binalar yaptırdıkları, bazı eski harap kilise ve manastırları onartıp camiye dönüştürdükleri ve kendi semtlerinde Müslüman nüfusun artmasına çaba gösterdikleri de anlaşılmaktadır. Belli bir bölgeden, kasaba ve köyden göç ettirilenler ise ekseriya kentin ayrı bir semtine yerleşmeyi tercih etmekte ve böylece doğan yeni mahalleler, örneğin Üsküp'ten gelenlerin iskân ettikleri Unkapanı-Cibali arasında "Üsküplü Mahallesi", Yenişehir'den gelenlerin yerleştikleri "Yeni Mahalle" vb gibi adlar almaktaydı. Yine Mora'da Yenişehr-i Fenar' dan gelenlerin oluşturdukları mahalle de daha o zaman Fener adını almıştı. Aksaraylıların yerleştiği semt, "Aksaray" adını alırken, Balat'tan gelen Kıptîler Balat Mahalle-si'ni kurmuşlardı. Arnavutlar Silivrikapı'ya, Amasra, Bayburt, Karaman, Tokat ve Sivas' tan gelen Ermeniler Sulumanastır, Langa, Kumkapı'ya, Karamanlı Hıristiyan Türkler Yedikule civarına, Manisalılar Macuncu
Mahallesi'ne, Bursalılar çoğunlukla Eyüp'e, Karamanlı Müslüman Türkler Büyükkara-man'a, Konyalılar Küçükkaraman'a, Çar-şambalılar, Çarşamba Mahallesi'ne, Kastamonulular Kazancı'ya, Gelibolulular Tersane civarına, İzmirliler Büyükgalata Mahallesi'ne, Frenkler Küçükgalata'ya, Sinop ve Samsun göçmenleri Tophane'ye, Argoslular Samatya'ya, Trabzon'dan özel olarak seçilip getirilen gençler Fener'e, Ak-kâ, Gazze, Remle Arapları Tahtakale'ye, Anadolu Türkleri Üsküdar'a yerleşmişlerdi. Pek çok mahalle ise semtin kurucusunun veya orada türbesi, zaviyesi bulunan ulu kişinin yahut bir eserin ve tesisin adını almıştı.
Ahmed Paşa Mahallesi, Defterdar Sinan Mahallesi, Arslanlu Mahallesi, Aya Kilisesi Mahallesi, Can Alıcı Kilisesi Mahallesi, İsa (Ese) Kapısı Mahallesi, Odun Kapısı Mahallesi, Kırkçeşme Mahallesi, Batrik (Patrik) Mahallesi bunlardandır. Tüm bu mahallelerin oluşumunda, fetihten sonraki ilk iskândan itibaren nüfusun Müslim ya da gayrimüslim olmasına bağlı olarak mescit, cami ya da kilisenin düzenleyici rol oynadığı, imamların ve papazların da bir tür muhtar sorumluluğu üstlendikleri, 5-10 mahalleyi kapsayan nahiyelere de İstanbul ve Bilad-ı Selase kadılarının birer naip atadıkları bilinmektedir.
Müslümanlar için cami ve mescitlerin bünyesinde mektep ve medreseler açıldığı da saptanmaktadır. Fatih İmareti ve Fod-lahanesi ise talebelere, yolculara ve yoksullara yemek ve ekmek dağıtmaktaydı. Ayrıca Fatih döneminde, Kalenderhane' de, Kocamustafapaşa ve Eyüp'te de birer imaret hizmete girmişti. Fatih vakfiyelerin-deki kayıtlara göre ise İstanbul'a gelenlerin konaklamaları için, Odunkapısı'nda Eski Han, Yemişkapam Hanı, Bey Kervansarayı, Bodrum Kervansarayı başta olmak üzere önemli tesisler yapılmıştı. Başlıca a-lışveriş merkezleri ise Eski Ayasofya Çarşısı, Balıkpazarı Çarşısı, Dikilitaş Çarşısı (burada Fatih'in yaptırdığı dükkânlar ve meşruta odalar vardı), Debbağhane Çarşısı, Ayasofya Yeni Çarşısı, Bakırcılar Çarşısı, Acemioğlanlar Çarşısı, Darphane Çarşısı, Elvanoğlu Çarşısı, Hoca Pirî Çarşısı, Harrat-lar Çarşısı, Kirişhane Çarşısı, Mahmud Paşa Çarşısı, Saraçlar Çarşısı, Odunkapısı Çarşısı, Sarı-Demirci Çarşısı ile muhtelif semtlerdeki miri dükkânlar ve ayrıca Ağaç Pazarı, Aksaray Pazarı, Atpazarı, Bitpazarı, Halayık (Esir) Pazarı, Silahhane Pazarı, Sultan Pazarı (Malta Çarşısı), Karaman Pazarları, Tahıl Pazarı gibi pazarlardı.
Yine Fatih vakfiyelerine ve aynı döneme ait belge ve kaynaklara göre birçok hamam da İstanbul halkının hizmetine girmiş bulunuyordu.
Şehre su akıtmayı önemli bir hayır ve hizmet gören Fatih'in, Belgrad Ormanı su havzasındaki kaynaklan toplatıp eski Bizans kemerlerinden de yararlanarak İstanbul'a çeşmeler yaptırttığı bilinmektedir (bak. Kırkçeşme Tesisleri). Bu tesisten, camilere su verildiği gibi mahallelere ve çarşılara da çeşmeler yapılmıştı. Ayrıca Fatih Külliyesi için de Rami'deki su kaynağın-
dan ayrı bir suyolu döşenmiş, Turunçlu Suyu ise Mevlevihane Kapısı'ndan şehre sokularak güney semtlerine çeşmeler yapılmıştı. 1459'da yapılan Mahmud Paşa Su Tesisi de Sulukule'den kente girmekte, Aksaray, Laleli semtlerini beslemekteydi.
Fatih'in inançlı bir Müslüman olmasına rağmen evrensel kültüre ilgi duyduğu, bütün dinlere eşit mesafede durmaya özen gösterdiği, daha Manisa sarayındaki şehzadeliğinde Grek ve Latin kültürleriyle ilgilendiği bilinmekteydi. İstanbul'un alınmasından sonra İtalyan hümanist Cyriaco d'Ancona'yı ve birçok yabancı aydını çevresine aldığı gibi, Cenevizli, Venedikli, Ra-guzalı, Napolili nedimelerine geceleri Roma tarihi okutturmaktaydı. Floransalılar-la(~») ilişkisi ise Galata'da düzenledikleri bir şenliğe katılıp onlarla birlikte yemek yiyecek kadar ileri düzeydeydi. Yakın çevresinde Bizanslı, İranlı, Arap ve Türk uzmanlar, aydınlar ve sanatçılar da çoktu. Patrik Gennadios, itikatnamesini kendisine ithaf ettiği gibi, Trapezuntios da "Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasında önemli farklar bulunmadığı" savını onun döneminde özgürce açıklayabilmişti.
Fatih, görüşlerinden sıkça yararlandığı Hocazade'nin, Molla Gürani'nin, Molla İyas'ın, Siraceddin Hâlebi'nin, Molla Ab-dülkadir'in Hasan Samsunî'nin, Molla Hay-reddin'in, Ali Kuşcî'nin Akşemseddin'in yanısıra Georgios Amirutzes'le de felsefi konuları tartışmaktaydı. Batı kültürüne ilgisi Avrupa'da da etkiler uyandırmıştı. Örneğin, eserlerini Fatih'e ithaf eden Latinler arasında, Françesco Berlinghieri ve Ro-berto Valturia ilk sırayı alırlar. Ozan Stefa-no Emiliano ise ölümüne bir mersiye yazmıştır.
Fatih İstanbul'u aldığı zaman, kentin yüzyıllarca süren kültür merkezi kimliği, II. Manuel'den (hd 1391-1425) sonra tamamen sönmüş bulunmaktaydı. Hattâ filozoflar için bile burada eski ortam kalmamıştı. Patrik Gennadios'a göre fetihten 8 yıl önceki durumu ile İstanbul'un bilim ve kültür çehresi bir harabeden ibaretti. Bununla birlikte bazı felsefe ve din konuları yine de tartışılabiliyordu. Her iki alana da ilgi duyan Fatih, fetihten sonra ilk akademik oturumu bir çevirmen yardımıyla Patrik Gennadios' la Pammakaristos Manastırı'nda (Fethiye Camii) yaptı. Buradaki hoşgörülü yaklaşımı, dinleyenlerde hayranlık uyandırdı. Hattâ, kendisinin Hıristiyanlığa eğilimi olduğu sanıldı. Oysa Fatih'in amacı, her dinden ulemayı "kimine sof, kimine çuha ve kimine akçe verip" hoşnut etmekti. Kavim ve din farkı gözetmeksizin sanatçıları, düşün ve bilim adamlarını İstanbul'a toplamayı amaç edinmişti. İslam bilimleri için medreseler yaptırtarak bu kurumun çalışması amacıyla da büyük bir vakıf tesis etmişti. Vakfiye, Fatih medreselerinin çalışma sistemi, tıp dahil, çeşidi dallara ait öğretim çalışmaları konularında ayrıntıları da içermekteydi. Örneğin Darüşşifa'da din ve ırk ayrımı yapılmaksızın herkesin tedavi edilmesi koşuldu. Fatih Külliyesi'ndeki medreseler temel eğitimden uzmanlık öğretimlerine kadar basamakları ve programları
o!>j'jj5,
' u L* ? 3^1 j 5 " <~s "'>> >f)'-ji(£ ü> >") '•*•.
Topkapı
Sarayı'nda
bulunan
II. Mehmed'in ^\ çocukluk ^ ' defterindeki yazı ve resimleri. Cengiz Kahraman arşivi
kapsamaktaydı. Mahmud Paşa ile Ali Kuşcî'nin bu aşamaları saptarken Patrikhane Ruhanî Mektebi sisteminden de yararlandıkları, Fatih'in kendilerine verdiği direktifin de tüm pozitif bilimlerin bu kurumlarda gösterilmesi olduğu anlaşılmaktadır.
Semerkant'tan gelen Ali Kuşcî'nin İstanbul'da matematik öğretiminin temelini atmış olması bu açıdan anlamlıdır. Amasyalı hekim ve bilim adamı Sabuncuzade Şe-refeddin, 1465'te Cerrahnametü'l-Hani' yi İstanbul'da çevirdi. İşlerini ve memleketlerini bırakıp İstanbul'a gelen İslam bilginleri arasında Hekim Kutbeddin-i Ace-mî, Hekim Arab, Mehmed Şükrullah Şirva-nî, Hoca Ataullah, Hekim Larî, Hekim Ya-kub Paşa, İzmitli Muhyiddin Mehmed, Kaysunîzade Bedreddin, Hocazade Mus-lihiddin, Molla Mehmed Zeyrek ve Fatih' in hususi kütüphanesine bakan Molla Lut-fî sayılabilir.
Resmi en çok yapılan Osmanlı padişahı olan Fatih için Venedik Senatosu 1479' da Gentile Bellini'yi(->) göndermişti. İstanbul'a geldiklerinde Venedik balyosu kendilerini Fatih'e takdim etti. Bellini padişa-
hın portrelerim ve madalyonlarım yaptı. Fatih'in, Müslüman sanatkârlar tarafından da yapılan minyatürleri vardır. Mehmed Siyah-kalem'e hazırlattığı albüm de günümüze ulaşmıştır.
Antik çağ eserlerine ilgi duyan Fatih, İstanbul'daki dikilitaşları muhafazaya aldırmış, ancak bunların üstündeki heykelleri indirtmiştir. Sarayda tesis ettiği hususi kütüphaneye Arapça, Farsça ve Türkçe e-serlerin yanında Yunanca, Latince eserleri de koyduran Fatih, bunlardan bazılarını, örneğin Ptolemeios'un Coğrafya'smı 1464-1465'te Trabzonlu Amyntaes'e çevirttirmiş-tir. Bu eserlerden birçoğu günümüze kadar korunmuş olup Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ndedir. Fatih'in, kendi kütüphanesi ile Ayasofya, Eski İmaret, Sah-n-ı Seman medreseleri kütüphanelerine 800 dolayında özgün eser kazandırdığı biliniyor.
İstanbul'la ilgili olarak II. Mehmed adına tescilli vakfiyelerden biri 877/1472 tarihli olup Fatih İmareti'ne vakfedilen mu-kataaya bağlı bina ve arsalarla Üsküdar'daki vakıf hanı, şehir dışındaki arazi ve bah-
Dostları ilə paylaş: |