MEHMED n
328
329
MEHMED H
Müslüman devletlere II. Mehmed adına fetihnameler gönderildi. Yeniden Manisa'ya çekilen II. Murad, Halil Paşa'nın ısrarı ve 1445'te çıkan yeniçeri ayaklanması sonucu Edirne'ye döndü ve ikinci kez tahta oturdu. II. Mehmed ise yeniden Manisa sancakbeyliğine gitti. 5 yıl süren bu ikinci sancakbeyliğinde siyasi, edebi çalışmalarla geleceğe hazırlandı. Babasıyla birlikte 1448'de ve 1450'de Arnavutluk seferlerine katıldı. 1450'de Dulkadiroğulları Beyi Süleyman Bey'in kızı Sitti Mükrime Hatun ile evlendi.
10 Şubat 1451'de babasının ölümü ü-zerine Edirne'ye döndü ve 19 Şubat 1451' de ikinci kez tahta oturdu. Fakat birinci saltanatında bir başarı sergileyemediğinden, Balkanlar'da, Anadolu'da ve Bizans'ta hareketlenmeler görüldü. II. Mehmed, başlangıçta bazı ödünleri göze alarak konumunu güçlendirmeyi gözetti. Ülkesine dönen üvey annesi Mara Sultan için, Alacahisar ve çevresini Sırbistan'a bıraktığı gibi, Bizans imparatoruna da Şehzade Orhan'ın giderleri için yılda 300.000 akçe ödemeyi kabul etti. Ordusu ile Anadolu'ya geçerek Akşehir'e yürüdü. Karaca Paşa'yı da Sofya'ya gönderdi. Bizans imparatoru, Orhan Çelebi'yi bir kez daha serbest bırakmak isteyince yeni ödünlere katlandı. Edirne' ye dönünce Yeniçeri Ocağı'mn ıslahını, vergi gelirlerinin artırılması işini ele aldı. Halil Paşa'ya da Rumeli Hisarı'mn(->) yapımı hazırlıklarını emretti. 1452'de bu hisarın yapılması ile İstanbul'a Tuna'dan ve Karadeniz'den yardım ulaştırılması olanağı kalmadı. Venedik, Macaristan, Bosna hükümdarlarıyla kısa süreli barışlar yapıldı. II. Mehmed, bundan sonra Bizans imparatoruna, kenti teslim etmesini resmen bildirdi ve Haziran 1452'de savaş durumu ilan etti. Çandarlı Halil Paşa'nın birtakım gerekçelere dayalı muhalefetini ise dikkate almayarak saltanatını, istanbul'un fethiyle başlatmak ve mutlak egemenlik kurmak yönündeki kararlılığından dönmedi.
6 Nisan-29 Mayıs 1453 arasındaki kuşatma boyunca istanbul halkının isteksizliği yüzünden savunma ağırlığı daha çok kentteki Venediklilerle Cenevizlilerde, Fransız güçlerinde ve imparatorluk ordusunda kaldı. Bu nedenle de "feth-i mü-bin" denen istanbul'un düşmesinin, "anva-ten" (savaşla) ya da "sulhen" olduğu konusu daha ilk günden başlayarak tartışıldı. Fakat, yerli halkın tutumu nedeniyle kent sulhen alınmış gibi davranılarak Rum halka ve soylulara pek çok haklar tanındı. Fethi izleyen günlerde de Galata, Kumburgaz, Bigatos, Silivri ve Ahyolu alındı.
II. Mehmed kente ilk girdiği gün önce Ayasofya'yı gezdi. Burada ezan okutturdu, ikindi namazını kıldı. Mabedin camiye çevrilmesini, fakat hiçbir tarafına zarar verilmemesini istedi. İmparatorluk saraylarını, Hippodrom'u da ilgiyle gezen II. Mehmed son Bizans imparatoru XI. Konstan-tinos Paleologos'un(->) cesedini buldurta-rak dini törenle gömdürttü. Kentin her semtinde tellallar, saklananların ortaya çıkmalarını, evlerine dönmelerini, din, can, mal
Bellini'nin betimlemesiyle II. Mehmed'in portresi.
TETTVArşivi
ve ırz güvenliğinin sağlandığını duyurdular. Fatih'in emriyle yapılan seçim sonunda, Gennadios II. Sholarios(->) patrik oldu. Onuruna verilen ziyafette, kendisine Osmanlı vezirine eşit bir protokol uygulandı. Makam olarak Havariler Kilisesi tahsis edildi.
l Haziran 1453 Cuma günü Ayasofya' da ilk cuma namazı kılındı ve hutbeyi de Akşemseddin(-0 okudu. İlk üç gün boyunca süren karışıklıklara son verildi. Askerlerin kentte silahlı gezmeleri yasaklandı. İstanbul "Mahrusa-i Saltanat" (başkent) ilan edilmekle birlikte Edirne de aynı konumda kaldı. Kentten kaçan İtalyanların evleri, gerekli mal ve eşya sayımları yapıldıktan sonra mühürlendi. Bursa Subaşısı Karıştıran Süleyman Bey subaşı, Hızır Bey Çelebi(->) kent kadısı atandılar. Bir kısım tutsakların fidyelerini kendisi ödeyerek serbest bıraktıran II. Mehmed, kendi payına düşen tutsakları da Haliç semtlerine yerleştirdi ve buralardaki evleri bağışladı. İstanbul'da İslami bir yaşayışın asgari koşullarına da önem vererek Ayasofya' dan başka, bazı kilise ve manastırları da kendisi ya da devlet adamları ile komutanlar camiye ve mescide çevirttiler. Böylece, İstanbul'da yerli Hıristiyanlarla, fetihten sonra yerleşecek Müslüman Türklerin bir arada yaşamalarına izin verilmiş oldu.
20 gün kadar İstanbul'da kalan Fatih, gazilerine Okmeydanı'nda ziyafetler verdi. Buraya okçular için bir tekke ve mescit yapılmasını emretti. Ayasofya'dan çıkarttığı "put'ları da buraya diktirterek okçuların haftada iki gün talim yapmalarını ve bunlara nişan almalarını buyurdu. Ok-meydanı'na ölü gömülmesini, ev yapılmasını, bağ bahçe dikimini de yasakladı.
Fakat İstanbul'un fethi, Batı dünyasında ciddi üzüntüye neden oldu ve günlerce kiliselerde kentin kurtulması için ayinler düzenlendi. Alman İmparatoru III. Fri-edrich, Venedik Doçu Françesco Foscari
ile buluştuktan sonra Papa V. Nicolaus'a bu' mektup yazarak kaygılarını belirtti. Kısa bir süre sonra da papanın bir endülü-jansı ile her Hıristiyana kutsal savaş vergisi konarak sözde bir savaş kampanyası başlatıldı.
II. Mehmed, kentten ayrılmazdan önce surların onarılması, hendeklerin temizlenmesi, kentte düzenin ve günlük yaşamın güvenceye alınması yününde bir dizi buyruklar verdi. Korkarak kaçanların İstanbul'a dönmeleri için kolaylıklar sağlandı. Bunlara, çeşitli semtlerde özel yerleşme sahaları gösterildi. Ayrıca tüm vergi ve yükümlülüklerden de bağışıklık tanındı. Bu arada, daha önce birkaç kez, karşısına bir saltanat rakibi olarak çıkartılan Orhan Çelebi'yi buldurtarak boğdurtan Fatih, yine başlangıçtan beri İstanbul'un alınmasına muhalif kalan, bu nedenle de Bizans'la arasında gizli bir anlaşma olduğundan kuşkulanılan Çandarlı Halil Paşa' yi tutuklattı, daha sonra da Edirne'de boğ-durttu. Bu olay, Osmanlı tarihinde ilk kez bir vezirazamın katli olduğu gibi, devletin kuruluşundan beri ikinci hanedan konumunu muhafaza eden Çandarlıların da sonu oldu.
21 Haziran 1453'te büyük bir törenle İstanbul'dan ayrılarak Edirne'ye hareket e-den Fatih, kentin güvenliği için 1.500 yeniçeri bıraktı. O günlerdeki gelişmeleri izleyen Jacopo Languschi'nin gözlemlerine göre Bizans'ı ortadan kaldıran Fatih'in tek amacı dünyayı (Akdeniz havzası) bir idare altına almak ve bir "iman" (kültür) birliği kurmaktı. Bunun için de en uygun merkez olan İstanbul'u elde etmiş bulunuyordu. Buraya sahip olduktan sonra Hıristiyan dünyasını da hükmü altına almanın zor olmayacağı inanandaydı. Bu nedenle kendisini Roma imparatoru görmekteydi. O yıl yayımlanan bir fermanla eylül ayına kadar, İstanbul'a 5.000 ailenin "sürgün" gönderilmesi, beylerbeylerinden ve sancak-beylerinden istendi. Bursa'dan da İstanbul'a sürgün çıktı. Kendi yurdundan ve geçiminden memnun bir kısım halk, toprağından ayrılmak istemedi. Bunun üzerine, Fatih, Edirne'den Bursa'ya geçerek sert önlemler aldırttı. Ayrıca fethedilen her yeni yerden, zengin, sanatkâr, tüccar zümrelerinden kalabalık grupları göç ettirdi. Yine, şehrin iaşesine yardımı olur düşüncesiyle çevredeki arazileri has çiftlikler kapsamına alıp çiftçi tutsakları "has kul" olarak buralara iskân etti. 1453'ten 1475'e kadar art arda çıktığı Batı ve Doğu seferlerinde, Anadolu'dan Sırbistan'dan, Foça' dan, Mora'dan, Argos'tan, Taşoz'dan, Sama-direk'ten, Amasra'dan, Trabzon'dan, Kefe' den sürgün yöntemleriyle İstanbul'a nüfus göçürttü.
İstanbul'u ekonomik canlılığa kavuşturmak ve olası bir Haçlı seferini önlemek için de 18 Nisan 1454'te Venediklilerle her türlü ticari serbestiyi öngören bir antlaşma imzaladı. Diğer yandan, sürekli savaş siyaseti izleyerek Bizans'la bağlantısı olan Trabzon'daki Pontos Rum İmparatorluğu' nü, Karadeniz ve Ege'deki Ceneviz kolonilerini, Sırp ve Mora despotluklarını orta-
Constanza da Ferrara'nın betimlemesiyle II. Mehmed'in yaşlılığını gösteren yağlıboya tablo. Galeri Alfa
dan kaldırdı. Karadeniz'deki fetihler için Kadırga Limam'nda bir tersane kurdurdu. Memluk sultanına gönderdiği İstanbul fetihnamesinde ise "gaza ve cihad yolundan ayrılmayacağını" vurguladı. Böylece, Doğu' da İslamiyet, Batı'da Hıristiyanlık için kendisini tek ve meşru otorite, İstanbul'u da biricik merkez saydığını ilan etti. Ortodoks patriğinin yamsıra, kentte Ermeni patrikliğinin, Yahudi hahambaşılığının kurulmasına izin vererek İstanbul'un "cihanın payitahtı ve semavi dinlerin merkezi" olmasını öngördü. 1456'da ise yine bu amaçla G. Amirutzes'e(->) dünyanın haritasını yaptırttı. İstanbul'da, eskiden olduğu gibi bir Venedik balyosunun oturmasına da müsaade etti.
Fatih'in bir diğer yaklaşımı eski Bizans soylusu aydın gençleri sarayına alması ve onlara önemli görevler vermesi olmuştur. Rum Mehmed Paşa, Has Murad Paşa, kardeşi Mesih Paşa bunlardandır. Paleologos, Kantakuzenos ailelerinden seçtiklerini ö-zellikle mali işlerde görevlendirdi. Pontos Rum imparator ailesini ve bu kentin nüfuzlu ailelerinden pek çoğunu, ayrıca Trabzon civarından 1.500 seçme genci İstanbul'a getirtti. Sonraki yıllarda İstanbul'a geri dönen Rum bilginler de Fatih'in hizmetine girdiler. Temelini Fatih'in attığı Enderun'da^) da ilkin bu soyluların istihdam edildiği söylenebilir. Ünlü tarihçi Mi-hael Kritobulos(->) bu sırada kaleme aldığı eserinde II. Mehmed'i "Yunan kültürünün koruyucusu ve dostu" olarak tanıtır. Divanda ise, bazı hükümlerin Rumca veya Batı dilleri ile yazılması gerektiğinden bu hizmetlerde de Rum aydınlarından yararlanıldı. Bütün bu yaklaşımları nedeniyle kendisinin Hıristiyanlığa eğilimi olduğu sonucunu çıkartan Papa II. Pius, 1460'tan sonra yazdığı fakat Fatih'e ulaşmayan mektu-
bunda onu Hıristiyanlığa davet ederek dinini değiştirirse Hıristiyanlık âleminin meşru imparatoru ve dünyanın en kudretli hükümdarı olacağını yazmıştı. Buna karşılık Fatih, İstanbul'a getirttiği Pontos Rum imparatorluk hanedanı bireylerim, papalığın Haçlı seferi girişimi gündemdeyken l Kasım 1463'te ortadan kaldırdı. İstanbul'un güvenliği için de Çanakkale Boğazı'nda Sultaniye ve Kilitbalıir kalelerini yaptırttı.
Kul sistemine dayalı merkeziyetçi bir yönetim kurmayı öngören Fatih'in üzerinde durduğu konu, Anadolu'yu ve Rumeli'yi İstanbul merkezli bir devlet bütünlüğünde toplamaktı. Bu maksada da İstanbul' un ticari ve kültürel açılımına, kara ve deniz güvenliğine önem verdiği gibi, çok harap ve durağan devraldığı kenti, bayındır, işlek ve kalabalık nüfuslu bir imparatorluk başkenti yapmayı da hedeflemişti. Bunun için, uyguladığı siyasi kararlar ve yaptırımlar dışında, eski "Levant (Doğu) ticaret geleneğim yeniden canlandırmaya, liman, bedesten, han yapımlarına önem verdi. Yedi-kule Hisarı, surların onarımı, Ayasofya'nın camiye çevrilmesi ve İstanbul'un ilk külliyesi konumuna getirilmesi, Eski Saray' ın(->) Topkapı Sarayı(->) ve çevresindeki Sur-i Sultani'nin, İç Bedestenin, Galata Bedesteni'nin, çuha kârhanesinin yapımları bunlardandır. Kemalpaşazade, Fatih'in önayak olduğu yatırımları anlatırken şehrin imarım bir dakika aksatmadığım, Kırkçeşme denen suyu akıttığını, şehrin geçimine medar olacak bağ, bostan ve bahçeler yeşerttiğini, bir cami-i cedid (bak. Fatih Külliyesi) ve çevresine sekiz medrese, darüşşifa, hankâh, ahır ve misafirhane ile hamam yaptırdığını, Zeytinlik denen yere bir saray, yanına da sırça saray (bak. Çinili Köşk) inşa ettirdiğini ve 30 yıl şehrin imarından el çekmediğini yazmaktadır. İstanbul'dan uzak olduğu zamanlarda da ilgisini sürdüren Fatih, örneğin, 1454'te Filibe'de iken emirler gönderdiği gibi dönüşünde de denetimlerde bulunmuş, Hızır Bey Çelebi, Fatih'e, Yalı Kapısı'ndan başlayıp Top Kapısı'na kadar uzayan kıyı surlarının onarımlarını, kuşatma sırasında a-çılan gediklerin kapatılmasını göstermişti. Fatih, Theodosius Forumu'nun bulunduğu sahada bir saray (Eski Saray), Yaldız-lıkapı'da bir iç kale (Yedikule) yapılmasını emretti. Bu inşaatlarda, esirlerin 6 akçe gündelikle çalıştırılmalarına olanak tanıdı. Böylece tutsaklıkları sürenler kurtuluş parası edindiler.
Fetihten sonraki bir yıl zarfında, sürgün buyruklarına karşın şehre fazla bir göç olmadığı gibi gelenlere de ev bulunamamıştı. Fetihten önce 50.000 dolayında nüfusa sahip olduğu tahmin edilen kentte, Türkler, verilen izinle diledikleri biçimde evleri, hanları, dükkânları, hattâ saray ve konakları sahiplenmişlerdi. Kemalpaşazade daha sonra sürgünle gönderilenlere hallerine uygun mekânlar bulunamadığını, ilk gelenlerin büyük binalara, saraylara yerleştiklerini sonradan gelen varlıklılara ise harap ve küçük evlerin kaldığını, herkesin kendi konumuna uygun evde iskân etmesi için de mukataa konduğunu, böylece ha-
zineye de yılda "20 kez 100.000 filori" gelir sağlandığını anlatmaktadır. Bu maksatla Cebe Ali Bey(-0 ve Tursun Beğ'e(->) sayım yaptırıldı. Fakat Rum Mehmed Paşa'nın önerisiyle Fatih'in ev, dükkân ve arsalar için mukataa bedeli koydurtması, buna karşılık yerli Rumların mülkiyet hukukunu korumaları tepkilere neden oldu. Türk halkı, bu girişimi, Rum Mehmed Paşa'nın şehri yeniden Rumlara bırakmak istemesi olarak yorumladılar. Sonuçta herkes kendi mali gücüne ve aile yapısına uygun evlere yerleşmek ve ona göre mukataa bedeli ödemek yolunu seçti. Bu karışıklık geçtikten sonra mukataa sisteminden bir süre vazgeçildi. Fakat Rum Mehmed Paşa konuyu ikinci kez gündeme getirdi ve 1471'de yeniden mukataa bedeli kondu. Gerekçe olarak da artan sefer masrafları gösterildi. Halkın duyduğu kaygıyı paylaşan Nişancı Karamam Mehmed Paşa, Fatih'i etkiledi, Rum Mehmed Paşa idam edilmekle birlikte İstanbul'a yerleşenlerin taşınmazlar için mukataa bedeli ödemeleri değişmedi.
İstanbul'un şenlendirilmesi için Fatih, Türk-Müslüman ve Hıristiyan bütün sanatkârlardan yararlanmayı da gözetti. Kendi adına yapımına başlanan külliyenin temelleri ise ancak 1463'te atıldı. Öte yandan, fetihten sonra Fatih tarafından kendilerine mülk olarak evler ve arsalar tahsis edilen din adamları ve şeyhler, küçük mescitler ve zaviyeler kurarak İstanbul'a özgü mahallelerin çekirdeklerini hazırlamaktaydılar.
Diğer yandan hangi tarihte kesin olarak payitaht (başkent) konumunu kazandığı bilinmeyen İstanbul'un, 1457'de Edirne'nin büyük bir yangın geçirmesinden sonra önemi daha da arttı, 1470'li yıllarda Fatih Külliyesi'nin ve Topkapı Sarayı'nın yapılması ile de artık asıl başkent olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, fetihten hemen son-
Sinan Paşa'nın karanfilli II. Mehmed portresi. Galeri Alfa
Dostları ilə paylaş: |