MEZAR TAŞLARI
440
441
MEZAR TAŞLARI
Osmanlı yönetici sınıfına ait mezar taşları: (üst sıra soldan sağa) Bulak Mustafa Paşa Türbesi'nde Kasım Beğ'e ait burma sarıklı mezar taşı, 16. yy; Kaptan-ı Derya Mehmed Paşa'nın paşai kavuklu mezar taşı, 1811; Sersekban ismail Ağa'nın mücevvezeli mezar taşı, 1712; (alt sıra soldan sağa) örfi kavuklu, kafesi ve kâtibi destarlı mezar taşları; Enderun'un Seferli Koğuşu mensuplarından Süfyan Ağa'nın zerrin külahlı mezar taşı, 1808; barok üsluplu 19 yy'a ait Mahmudiye fesli bir mezar taşı. Fotoğraflar Ekrem Işın, 1991
nır. Toplumsal statünün saptanması konusunda doğruluk payı taşıyan bu yargı kişinin mesleğini tayin konusunda yanlış sonuçlara yol açmıştır. Özellikle bürokratik meslekler söz konusu edildiğinde, bu yanlış apaçık ortaya çıkmaktadır. Baştan kabul edilmesi gereken ilke, her bürokratik mesleğin kendine özgü başlığının mezar taşlarında da aynen kullanıldığı değil, eşit statüye sahip mesleklerin aynı başlıkla sembolize edildikleridir. Bu ilke bürokrasinin alt ve orta tabakaları için büyük ölçüde geçerlidir. Ancak, yönetim piramidinin üstünde yer alan sadrazam, şeyhülislam ve bunlara bağlı bellibaşlı hizmet kadrolarını oluşturanların mezar taşlarındaki başlıklar farklılık gösterirler, ilk bakışta tanınabilenler de bunlardır.
1829'da II. Mahmud'un resmi başlık olarak fesi kabul edişine kadarki dönemde yönetici kadro şu başlıkları giymişlerdir: Mücevveze, selimi, yusufi (Kanuni'nin kendisi giymiştir), kallavi ve-örf. Genellikle üst tabakadan bir yöneticinin tek bir başlık giydiği ve bu başlığın da onun mezar taşında sembolize edildiği yolundaki görüş gerçeğe uymamaktadır. Nitekim, farklı zaman ve mekânlarda bir yöneticinin farklı başlıklar giymekte olması, mezar taşlarında da aynı mesleki kariyere sahip kişile-
rin farklı başlıklarla sembolize edilmesine yol açmıştır. Örneğin, sadrazamların tipik başlığı sayılan kallavi kavuk yalnızca orduyla birlikte sefere çıkıldığında ve arife günlerinde giyilmekte, bunun dışında sadrazamlar cuma alaylarında, Divan-ı Hümayun toplantılarında mücevveze; padişah huzurunda, kola çıkıldığında ve Eyüb Sultan Türbesi'ni ziyarette selimi kavuk giymektedirler. Sadrazam dışında vezaret görevi yapmış nişancı ve defterdarlar da kallavi kavuk giymişlerdir.
İmparatorluğun isim yapmış sadrazamlarının mezar taşlarındaki kallavi başlık, kuşkusuz bir semboldür ve bu hiçbir zaman o kişinin hayattayken giydiği yegâne kavuk anlamına gelmez. Kallavi kavuk taşıyan mezar taşları genellikle prizmatik bir gövdeye sahiptirler. Kavuğun üzerinde sağdan sola çapraz uzanan dört parmak kadar kalınlıktaki istiva, taşın bir sadrazama ait olduğunu gösterir. Buna karşın, paşai kavuk denilen ve kallaviye oranla daha dar olan bir başlık türü, üzerinde bulunduğu mezar taşının bir sadrazama ait olduğu izlenimi verebilir. IV. Mehmed döneminde (1648-1687) kaptan-ı deryaların giymeye başladıkları paşai kavuklar, biçim yönünden kallavi kavuğa çok benzedikleri için bu tür başlık taşıyan mezar taşla-
rının, ancak kitabeleri okunduktan sonra . hangi toplumsal sınıfa ait oldukları anlaşı-labilmektedir. Eyüp'teki Kaptan-ı Derya Mehmed Paşa'nın 1226/1811 tarihli taşı bu benzerliği belgelemesi açısından önemlidir.
Osmanlı bürokrasisinin tören başlığı olan mücevveze, çok değişik kesimler tarafından giyilmiş olup bu başlığı taşıyan mezar taşlarının da bir önceki örnekteki gibi kitabeleri okunmadan hangi sınıfa ait olduğunu bilmek mümkün değildir. Fatih kanunnamesinde adı geçen mücevveze, II. Bayezid döneminde (1481-1512) yaygınlaşmış ve III. Selim zamanına (1789-1807) kadar cuma alayları ve Divan-ı Hümayun toplantılarında sadrazamlar, yeniçeri ağaları, beylerbeyi ile sancakbeyleri, reis efendi dışındaki Divan-ı Hümayun hocaları, müteferrikalar, çaşnigir ağaları ve dergâh-ı âli çavuşları tarafından giyilmişlerdir. Bu başlık türünün uygulandığı mezar taşları genellikle prizmatik bir gövdeye sahiptirler. Karacaahmet'teki 1124/1712 tarihli Sersekban ismail Ağa'nın mücevvezeli taşı, bu türün istanbul nıezarlıkların-daki en yetkin örneğidir.
ilmiye sınıfının tipik başlığı örf adını taşır ve bu başlığı taşıyan mezar taşlan, belki de en tartışmasız sosyal statü belirleyen grubu oluştururlar. Başta şeyhülislam olmak üzere ilmiye sınıfına bağlı kazaskerler de örf giyerler ve mezar taşlan da bu kavuk tipiyle tanınır. Ulemaya özgü örflü mezar taşları, silindirik ya da prizmatik bir gövdeye sahip olabilecekleri gibi, düz levha şeklinde de olabilirler. Bu tür taşların kitabeleri ilmiyenin resmi yazısı kabul edilen talik hatla yazılmışlardır. Ancak bu da bir kural değildir. Örneğin ünlü Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin mezarı örf-süz olup, kitabesi de sülüs celisiyle yazılmıştır. Beyşehir Kadısı Evliyazade Ah-me,d Efendi'nin 1180/1766 tarihli taşında da bu kuraldışılık görülmektedir.
Osmanlı sisteminde sadrazama bağlı merkez teşkilatı, geniş bir kadroya sahiptir ve birbirinden farklı idari hizmetleri üstlenen bu kadro kendi içinde değişik statü gruplarını barındırır. Divan-ı Hümayun ve Paşa Kapısı'ndaki kalemlerde görev yapan yüksek bürokratlar, söz konusu merkez teşkilatındaki en üst rütbeli kişiler olup, Hacegân-ı Divan-ı Hümayun sınıfım meydana getirmişlerdir. Mezar taşlarında kafesi destarlı kubbeli kalafat denilen bir başlık türü bulunur. Bu başlığın bazı varyantları vardır fakat hepsindeki temel özellik, iki ayrı parçadan oluşmalarıdır. Alt taraf çaprazlama sarılmış kafes biçimindedir ve bunu basık bir kubbeye benzeyen tepe kısmı bütünlemiştir.
Bu tipteki başlığa sahip mezar taşları çoğunlukla 18. yy'a aittirler. Kafesi destarlı başlık, bize yalnızca mezarda yatanın hacegân sınıfından olduğunu bildirir; meslek türü için kitabenin okunması şarttır. Bu meslekler arasında reisülküttablık, beylik-çilik, defterdarlık, nişancılık, tersane ve darphane eminliği başta gelmektedir. 18. yy'ın ikinci yarısından sonra üst düzeydeki kâtipler de bu sınıfa dahil olmuşlar ve
mezar taşlarında kafesi destarlı başlık taşımışlardır. Divan kâtipleri ile yeniçeri, sipahi ve cebeci ocaklarının kâtipleri bunlar arasındadırlar. Reisülküttab Mustafa E-fendi'nin Eyüp'teki 1161/1748 tarihli taşı, kafesi destarlı tipin bellibaşlı özelliklerini yansıtması bakımından dikkat çekicidir. Kafes, ince terkli tepe kısmına göre daha geniş tutulmuş ve bu tipin yaygın örneklerinde rastladığımız her iki kesim arasındaki eşit oran bozularak destarlı parça daha da belirginleşmiştir. Diğer varyantlar ise, her iki parçası eşit ya da terkli tepe kısmı daha büyük olanları kapsamaktadır.
idari hizmetin en alt kademesinde yer alan memurların giydikleri kâtibi kavuk, İstanbul mezarlıklarında çokça rastlanan bir başlık grubudur. Şekil yönünden gösterdikleri farklılıklara rağmen hepsinin ortak özelliği, destarın kavuk etrafına doğrudan sarılmasıdır. Kethüda taşlarındaki bu türden başlıklarda kavuk, diğerlerine oranla daha uzundur Selim Ağa'nın 1201/1786 tarihli taşında da görüleceği gibi destar, uzun kavukla bütünleşmiştir. Bu tipin diğer bir varyantında ise destar, kavuğun her iki yanına taşacak biçimde geniş tutulmuştur. Kavuk kısmı bir öncekine oranla daha kısadır ve üzerini baklava dilimi şeklinde düzenlenmiş bir doku sarmaktadır.
Bir başka tipte ise kavuk kısmı yıldız motifleriyle bezenmiştir. Ishak Ağa'nın Karacaahmet'teki 1176/1762 tarihli taşı, bu tipin seçkin örneğidir. Esnaf loncalarından sorumlu devlet görevlileri ile bazı tüccarların mezar taşları da bu tiptedir.
Enderun hizmetinde bulunanların mezar taşları ise bütünüyle farklı bir yapıdadırlar ve bu yüzden ilk bakışta kolayca tanınabilirler. Bu taşlar, zerrin külah adı verilen son derece süslü bir başlık taşımaktadırlar. Çok ince bir işçiliğe sahip olan bu örnekler, çukadarlık, hasodabaşılık, hazinedarlık gibi saray hayatına özgü meslek erbabına aittirler. 1217/1802 tarihini taşıyan zerrin külahlı taş, kendi türünün son temsilcileri arasında yer almaktadır. II. Mahmud'un kıyafet reformuyla birlikte, askeri ve mülki sınıfların mezar taşlarında 19. yy'ın ilk yarısından itibaren fes formu kullanılmıştır. İlmiye sınıfı ise karakteristik başlığı olan örfü bu yüzyılın sonuna kadar korumuş ve örf bir ulema sembolü olarak mezar taşlarında yaşamıştır.
Tarikat mensuplarına ait mezar taşlan ise kendi aralarında önemli bir grup oluştururlar. Bu taşlarda mistik sembolizm en geniş-şekilde kullanılmıştır. Tarikat taşlarının başlıkları, bu sembolizmin açık birer ifadesidir. Mevleyî mezar taşlarının başlık kısmı, tarikatın sembolü sayılan "sikke" şeklindedir. Bu sikkeli taşlardan, kişinin tarikat içindeki mevkiini anlamak mümkündür. Tarikata intisap edip derviş olanların mezar taşlarında destarsız dal sikke vardır. Şeyhlerinki ise destarlı olup birkaç türe ayrılırlar. Erken dönem Mevlevi mezar taşlarında "örfi" ve "cüneydi" destarlı başlıklar kullanılmıştır. 17. yy'ın ortalarından itibaren, "şekerâviz" ve "şekerâviz kafesi" destarlı başlıklar yaygınlık kazanır. Tarikata intisap edip yalnızca "muhip" dere-
cesinde kalanların mezar taşlarında ise, başlık olarak sikke yoktur. Bunun yerine sikke, bir sembol şeklinde taşın gövdesine işlenmiştir. Bu uygulamaya diğer tarikatlarda da rastlanır. Bektaşî şeyhlerine ait mezar taşlarında genellikle 12 terkli (dilimli) hüseyni ve 4 terkli edhemi başlık kullanılmıştır. Günümüze az da olsa "seyfi" başlıklı Bektaşî mezar taşı gelebilmiştir. Bunlardan en tanınmışı Üsküdar İnadiye' deki Hasan Baha'nın 1170/1756 tarihli taşıdır. Bektaşî mezar taşlarına ayrıca 12 köşeli "teslim taşı" ile "teber" ve "keşkül" gibi tarikat eşyaları da birer sembol olarak kabartma şeklinde işlenmiştir. Kadirî ve Nakşî tarikatlarına mensup bulunanların mezar taşı başlıkları ise müjgânlıdır. Ayrıca Kadirî taşlarında 18 köşeli yıldız ile 8 yapraklı1 gül motifi kabartmaları vardır. Diğer tarikatlara ait mezar taşları ise, baş-lıklarmdaki terk sayısına göre ayırt edilirler. Örneğin Bayramîlerde 6, Celvetîler-de 13 terkli mezar taşı başlıkları bulunur. Tarikat taşları içinde en ilginç grubu ise Melamî/Hamzavîlere ait olanlar meydana getirir. Bu tarikat, özel derviş giysi ve taçlarını reddettiği için mezar taşlarında başlık bulunmaz. Melamiler bütünüyle gizlilik esasına uydukları için ancak ölümlerinden sonra "bî ser ü pâ" (başsız ayaksız) denilen bu özel mezar taşları sayesinde tanınırlar. Bunların bir diğer özelliği de kitabelerinde kesinlikle ait oldukları kişilerin tarikatla ilişkilerine dair bir kaydın bulunmaması, yalnızca isim ve mesleğin belirtilmesidir.
istanbul'daki kadınlara ait mezar taşları da ayrı bir grup meydana getirirler. Genellikle kadın taşlarında başlık yoktur. O-lanlarda ise "hotoz" şeklindedir. Bu taşlarda daha çok süslemeye önem verilmiş-
18. ve 19. yy'ın kadınlara ait mezar taşları. Fotoğraflar Nazmı Tiınuroğlu
tir. İstiridye kabuğu ve bitkisel motifler bu grupta en çok rastlanan süsleme öğeleridir. Modernleşmeyle birlikte kadın mezar taşlarındaki bu süsleme öğeleri, natürmort etkisi bırakacak şekilde değişime uğramıştır.
Bibi. S. NüzhetErgun, İstanbulMeşahirine Ait Mezar Kitabeleri, İst., 1931; M. Haseki, Plastik Açıdan Türk Mezar Taşlan, ist., 1977; M. Zeki Kuşoğlu, Mezartaşlannda Huve 'l-Bakî, ist., 1984; B. Oğuz, Mezartaşmda Simgeleşen İnançlar, ist., 1983; N. Saraçoğlu, TürkMezar-lanna Dair Araştırma, İst., 1950; A. Akar, "Eski Türk Mezartaşı Süslemelerine Dair", Sanat Dünyamız, S. 2 (1974), s. 12-21; ay, "Yüzyıllar Boyunca Mezar Yazılarında Süsleme", Atatürk Konferansları, VI (1977); F. ismail Aya-noğlu, "Fatih Devri Ricali Mezar Taşları ve Kitabeleri", VD, IV (1958), 193-203; ay, "Tahrip Edilen Eski Eserler Serisi: Lütfü Efendinin Mezarı", VD, IX (1971); ay, "Türk Tarih Vesikalarından Eşsiz Mezar Taşlan", Tarih Hazinesi, s. 12 (1951); ay, "Vakıflar İdaresince Tanzim Ettirilen Tarihi Makbereler", VD, II (1942); M. Koman, "istanbul'un Bazı Önemli Eski Kabirleri", TTOKBelleteni, S. 49/328 (1975), 28-35; U. Derman, "Mezar Kitabelerinde Yazı San'atı-mız", TTOK Belleteni, S. 49/328 (1975), 36-47; A. Koyunlu, "Hukuk ve İdare Sistemimizde Eski Mezar Taşları", TTOK Belleteni, S. 49/328 (1975), 27; H. T. Dağlıoğlu, "Mezar Folkloru", TFA, XVII/34l (1977); ay, "Mezarlarımız ve Mezar Taşlarımız", Tarihten Sesler, S. 3 (1943); ay, "Mezarlar ve Mezar Örnekleri", Yeni Türk, S. 34 (1935); ay, "Sanat Bakımından Mezarlar ve Mezar Taşlan ve Karacaahmet Mezarlığı", Milletlerarası Birinci Türk Sanatları Kongresi, Ankara, 1962; ay, "İstanbul Mezarları", Yeni Türk Mecmuası, S. 23-24 (1934), S. 29 (1935); Halil Edhem, "Bir Atın Mezar Taşı Kitabesi", TTEM S. 9 (86) (1341), 137-145; S. Eyice, "Mezarlıklarımız", Türk Yurdu, S. 242 (1955); ay, "Tarihi Mezarlardan Notlar", TED, IV-V (1973-1974), 291-334; T. Kut, "Ülkemizde Yangın Tulumbasını İlk Kez İmal eden Gerçek Davud ve Bazı Tulumbacıların Mezar Taşları", TD, S. 32 (1979); Mehmed Ziya, "Şimdiye Kadar Tedkik Olunmamış Bir Şehzade Mezarı", Şehbâl, IH/58
Dostları ilə paylaş: |