BibL J. Young, A Series ofPortraits of the Em-perors ofTurkeyfrom the Foundation of the Monarchy to the Year 1815, Engraved from Pictures Painted at Constantinople Commen-ded under the Auspices of Sultan Selim the Third and Completed by the Command of Sultan Mahmoud the Second with a Biographi-cal Account of Each of the Emperors, Londra, 1815; T. Öz, "Osmanlı Hükümdarları Resimleri", Tarih Hazinesi, S. 2 (1950); N. Anafarta, Padişah Portreleri, ist, 1966; G. Renda, Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı, Ankara, 1977; F. Çağman ve Z. Tanındı, Portreler, İst., 1984; G. Renda, Osmanlı Padişah Portreleri, Bir 19. Yüzyıl Albümü, Milano, 1992.
GÜNSEL RENDA
KOSTANTİNİYYE
Ortaçağ İslam dünyasında İstanbul'a verilen ad; Konstantiniyye olarak da bilinir. Sözcüğün bir hadiste geçmesi ona kutsal bir anlam kazandırmış bu nedenle de İstanbul'da darbedilen Osmanlı sikkelerine "duribe fî Kostantiniyye" ibaresi konmuştur.
I. Constantinus (hd 324-337) İslamiye-tin doğuşundan önce yaşadığı ve paganizme karşı Hıristiyanlığı savunarak resmi din durumuna getirdiği için Müslamanlar-cahak dine hizmet etmişlerden sayılır. Ona izafeten kente verilen Konstantinopolis a-
Kapıdağlı Kostantin'in betimlemesiyle III. Selim. Galeri Alfa
di ise Kostantiniyye olarak Arapçalaşmış-tır. Fakat bu adın Müslümanlarca kutsal sayılması ve benimsenmesi Hz Muham-med'e atfedilen bir hadiste geçmesinden-dir. Fetih hadisi denen ve "Elbette siz, Kos-tantiniyye'yi fethedeceksiniz. Ne mutlu ve güzel komutandır o komutan ve ne mutlu, ne güzel askerdir, o askerler" anlamındaki bu kutsal söz, 7. yy'ın sonlarından itibaren, önce Arap, daha sonra Türk Müslüman ordularının İstanbul'a yürümelerinde etken olmuştur.
Hz Muhammed'in bir gün Medine'de Ubade İbn Samit'in evinde öğle yemeği yedikten sonra uykuya dalıp uyandığında "ümmetinden bir bölüğün Kayser'in şehrine (İstanbul) gazaya gittiklerini gördüğünü" söylediği, sahabeden Enes bin Mâlik tarafından nakledildiği gibi, asıl fetih hadisini de yine sahabeden Bişrü'l-Ganevî, kendi oğlu Abdullah'a aktarmış ve daha sonra İmam Ahmed bin Hanbel tarafından Müsned'e yazılmıştır.
İstanbul'un bu İslami adı, 9. yy'dan başlayarak birçok Arap kaynaklarına geçmiştir. Örneğin Vakıdî'nin Fütuhü'ş-Şarri ın-da, Mesudî'nin Kitabü't-Tenbih'mde, İbn Cübeyr'de, Kostantiniya, Kustantiniya, Kostantiniyye el-Mevkiyye, Kostantiniyye el-Mahrusâ, Kustantina el-Uzmâ (Kostantin adlı kentlerin en büyüğü) vb imlalarla yer aldığı gibi, İran ve Türk kaynaklarında da Kal'a-i Kostantiniyye-i Rumî, Kostantiniy-ye-i Kübrâ, Mahrusa-i Kostantiniyye, Şeh-r-i Kostantin deyimleri geçmektedir. Yakut el-Hamavi'nin Mu'cemü'l-Buldan adlı eserinde Kostantiniyye, Istanpol ile eş anlamlı ve İbn Hurdadbih'ten alınmış bir ad olarak gösterilmiştir. İbn Battuta, el-Kostanti-niyye'yi, biri Astanbul, diğeri Galata iki şehrin ortak adı olarak verir. Anadolu Selçuklularının Mahrusa-i Kostantiniyye dedikleri İstanbul'a fetihten sonra resmen Kostantiniyye denilmiş; hatt-ı hümayunlara, Di-van-ı Hümayun'dan çıkan hükümlere, kadı ilamlarına, bu belgelerin İstanbul'dan düzenlendiğini göstermek üzere mutlaka "harrere fî Kostantiniyye", "be-Makam-ı Kostantiniyye", "be-Makam-ı Darü's-Salta-nat-ı Kostantiniyyetü'1-Mahrusâtü'l-Mah-miyye" ibareleri konulmuştur. II. Mehmed' in (Fatih) kestirdiği ilk Osmanlı altınından itibaren bütün Osmanlı sikkelerinde 17. yy'ın sonlarına değin, İstanbul darphanelerinde kestirildiklerini gösteren "duribe fî Kostantiniyye" ibaresi yer almıştır. Bununla dgdi bir halk söylencesi ise, İstanbul'un fethedildiği gün, son Bizans imparatoru XI. Konstantinos'un ağır yaralı olarak ölmek üzereyken bir vasiyette bulunduğu ve Osmanlı padişahlarının, kendi adını hiç değilse paraların üzerinde korumalarını istediği, âlicenap Fatih'in de bunun gereğini yerine getirdiği tarzındadır. 17. yy'ın sonuna doğru İstanbul'da kesilen sikkelere Kostantiniyye yerine "İslâmbol" adı konulmuş, bu gelenek 18. yy'ın sonlarına kadar sürmüştür. 19. yy'da yeniden Kostantiniyye ibaresi kullanılmaya başlanmıştır.
Kostantiniyye adının, İstanbul'da imal edilen sanat eserlerine de uzun zaman bir damga olarak vurulduğu, daha sonra bunun
KOŞALAY, ÖMER BESİM
78
79
KOVUK KEMER
yerine "eseri-i istanbul" damgasının vurulmaya başlandığı bilinmektedir. Yabancı devletlerle imzalanan antlaşmaların İstanbul'da düzenlenen nüshalarına da daima "be-Makam-ı Darü'l-hilafeti'l-Kostantiniy-yeti'l-Mahmiyye" ibaresi konulmuştur.
Osmanlı edebiyatında ise Kostantiniyye adı, İstanbul kadar yaygın kullanılmamıştır. Bunun bir nedeni herhalde bu sözcüğün aruz vezni açısından çıkardığı güçlüktü. 15. yy şairlerinden Aynî, bir murabba-sında "Revnakı bu kâinatın şehr-i Kostan-tindedür" nakaratına yer vermiştir. Taşlıca-lı Yahya (ö. 1582) Şah ü Gedâ'smâa. İstanbul'u överken "Adı Konstantiniyyedür â-nun" der. Hoca Sadeddin Efendi de (ö. 1599) bir mesnevisinde "Kostantaniye"yi, Yenişehirli Beliğ (ö. 1760) ise bir gazelinde "Bel-de-i Kostantiniyye"yi zikretmişlerdir.
18. yy'da yazışmalarda ve sikkelerde görülmeyen Kostantiniyye adı, 19. yy'da, yabancıların ve yerli gayrimüslimlerin kullanmaya başladıkları Kostantinopl, Kos-tantinopolis adlarına koşut olarak yeniden gündeme gelmiş, İstanbul'da yayımlanan gazete ve kitaplarda basım yeri olarak gösterildiği gibi paralarda da yer almıştır. (Ayrıca bak. İstanbul'un adları.)
Bibi. C. Baysun "İstanbul-Şehrin Adı" lA, V/l 1143; İ. Galib Edhem, Takvim-i Meskûkat-ı Osmaniye, ist., 1307; Âli, Künhü'l-Abbar, V, ist., 1285, s. 260; Evliya, Seyahatname, I, 55-56; N. Sakaoğlu, "istanbul Efsaneleri", istanbul, 9 (Nisan 1994), s. 29 vd; R. Akyavaş, "Hazreti Muhammed-Hazreti Fatih", Resimli Tarih Mecmuası, S. 41 (Mayıs 1953), s. 2217-2219.
NECDET SAKAOĞLU
KOŞAIAY, ÖMER BESİM
(1889, İstanbul - 1956, İstanbul) Atlet, yönetici, spor yazarı.
Beyaz bir anne ile siyahi bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Beş yaşında yürüyebildi. Spora, sütkardeşi Sadullah Çiftçioğlu ile birlikte evlerinin bahçesine yerleştirdikleri minderde güreşle başladı. Bu arada futbol da oynadı; Vefa ve Galatasaray takımlarında yer aldı. Daha sonra atletizmde karar kıldı. Galatasaray kulübünde yetişip parladı. Kısa zamanda Tür-
Ömer Besim Koşalay
Cengiz Kahraman arşivi
kiye'nin bir numaralı atleti oldu. On üç yıllık (1922-1935) başarılı atletizm hayatında 6 ayrı mesafe koşusunda tam 29 Türkiye rekoru kırdı. 1924 ve 1928 Olimpiyat Oyun-ları'nda milli forma altında yarıştı. 1924-1935 arasında milli takımda yer aldı. Atletizm Milli Takımı'nın kaptanlığım yaptı. Bu nedenle "Kaptan" namıyla anıldı. Aktif spor yaşamım kapattıktan sonra Galatasaray Spor Kulübü yönetim kurullarında baş-kaptan olarak görev aldı. Bu arada spor yazarı olarak çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. 1936 ve 1948 Olimpiyat Oyunları'nı gazeteci olarak izledi. Cumhuriyet gazetesinde spor yazarlığı yaptı. Ölümünden sonra adına uzun yıllardan beri uluslararası kros yanşması düzenlenmektedir. Türk sporuna eşofmanı ilk sokan sporcu olarak da tanınır.
CEM ATABEYOĞLU
KOŞUYOLU
Kadıköy İlçesi'nin kuzeybatı ucunda, yine bu ilçeye bağlı mahalle ve semt.
Dikdörtgene yakın bir şekle sahip olan Koşuyolu Mahallesi, güneybatı-kuzeydo-ğu doğrultusunda uzanır. Koşuyolu Mahallesi, Kalfa Çeşme Caddesi ve Çiçekçi Mütevelli Çeşmesi Sokağı ile kuzeyde, İbni Sina Caddesi ile de batıda Üsküdar İlçe-si'nden ayrılır. Kuzeyde Validebağ, batıda Karacaahmet Mezarlığı, güneyde îbrahi-mağa, doğuda ise Acıbadem semtleriyle çevrelenmiştir.
Bugünkü Koşuyolu, daha önceleri güneybatıda İbrahimağa ile kuzeydoğuda Al-tunizade arasında uzanan, güzergâhını ve adım günümüzde de koruyan Tophaneli-oğlu ve Koşuyolu caddelerinin belirlediği bir aks çevresinde, Âdile Sultan Kasrı' mn(->) yer aldığı Validebağ ile kısmen İbrahimağa ve Acıbadem'in(->) bir parçası olarak bilinirken 1950'lerin başlarında burada "Koşuyolu" adıyla gerçekleştirilen bir toplukonut projesiyle birlikte bu adla anılmaya başlanmıştır. Koşuyolu'nun bugün Ankara Yolu güneyinde kalan kısmı îb-rahimağa'yi; bahçeli konutlardan oluşan ve yolun kuzeyinde kalan kısmı ise asıl Koşuyolu olarak bilinen kesimi meydana getirmektedir. Koşuyolu'nu kabaca İca-diye, Acıbadem ve Çamlıca tepeleri arasında yer alan ve Kısıklı(-0, Altunizade(~0, Bağlarbaşı(->) gibi semtleri de kapsayan bir üçgenin, genel özelliklerini taşıyan bir parçası olarak düşünmek doğru olacaktır. Çamlıca çevresi yerleşmeleri olarak tanımlanabilecek bu alanlar genel olarak İstanbul tarihinde uzun süre şehirden izole olmuş, bağ, bahçe, çayır ve köşklerle kaplı bir mesire, sayfiye ve avlak olarak kullanılmış; ancak 19. yy'm ikinci yarısından itibaren yerleşme alanları olarak şehir yaşantısında yerlerini alabilmişlerdir. Bu açıdan, andan çevre içindeki semtler ve semt adları da oldukça geç ortaya çıkmış; yer adları uzun süre Validebağı, Tophanelioğ-lu, Gümrükçübağı vb, belirli bir yöredeki büyük mülk sahiplerinin adlarına izafeten verilmiştir. Koşuyolu da bu çevre içinde yer yer bağ. bahçe ve köşklerin yer al-
dığı yeşillik ve çayırlarla kaplı bir yer olarak varlığını sürdürmüş, yakın zamanlara kadar uzun süre ayrı bir semt olarak görülmemiştir.
Koşuyolu'nun adından da anlaşılacağı gibi, at ve binicilik-sporlarıyla ilgili bir geçmişe sahip olduğu sanılmaktadır. Günümüzde Koşuyolu ve Tophanelioğlu caddeleri ile Acıbadem Caddesi'nin yer aldığı sırtlar arasında kalan ve güneyde Haydarpaşa Çayırı'na açılan vadi, muhtemelen daha antik dönemde Halkedonluların at yarışları yaptıkları bir hipodrom veya koşu alanıydı. Bu gelenek ve varsa buradaki yapılar da, Bizans döneminde etkisini yitirmiş ve ortadan kalkmış olmalıdır. Buna karşılık yörenin, Çamlıca tepelerine uzanan geniş bir çevre içinde av köşkleri ve yazlık sarayların yer aldığı bir avlak şeklinde kullanılmış olması daha büyük bir olasılıktır. Bizans döneminde Çamlıca yamaçlarına doğru Koşuyolu veya Acıbadem sırtlarına, bir yazlık saray ya da av köşkünün yaptırılmış olduğu sanılmaktadır. Muhtemelen geniş bir koruluk içindeki bu yapının Koşuyolu'nun kuzeyinde Validebağ' da Âdile Sultan Kasrı civarında olabileceği tahmin edilmektedir.
Osmanlı döneminde de yörenin yazlık saraylar ve av köşklerinin yapıldığı bir avlak ve sayfiye yeri olarak kullanılması geleneği devam etmiştir. Çevrenin temiz havası ve yeşilliği bunda etkili olmuştur. Rivayete göre, bugün Koşuyolu'nun güneyindeki Haydarpaşa Çayırı'na bakan sırtlarda Sokollu Mehmed Paşa 1560-1564 arasında bir köşk yaptırarak bir süre eşi İsmihan Sultan ile burada kalmıştır. Yöre 1630'da IV. Murad'ın (hd 1623-1640) 18. yy'm sonlarında ise III. Selim'in (hd 1789-1807) mülkiyetine geçmiştir. Yine bir rivayete göre, 1812'de Sivas valiliğine atanan Baba Pa-şa'nın (İbrahim Paşa) burada düzenlediği üç gün süren koşu, yarış, cirit ve kılıç-kalkan oyunlarını II. Mahmud tebdili kıyafet ederek Sokollu Köşkü'nden izlemiş, törenlerin ardından Koşuyolu ile Acıbadem sırtları arasında kalan küçük vadiye de Koşu Yeri denmiş; şehzadelerin binicilik eğitimleri de burada yaptırılmaya başlanmıştır. Esasen, Kadıköy'den Çamlıca'ya doğru yükselen yamaç ve sırtların aşağısında yahut arasında kalan ve Haydarpaşa'dan Göztepe'ye dek uzanan çayırlar u-zun süre yer yer saray ve ordu atlarının çayıra çıkarıldığı ve atlı yahut yaya birliklerin talim yaptıkları yerler olarak kulla-nılağelmiştir.
19. yy'm ortalarında, Koşuyolu ile Al-tunizade arasında Validebağ'da 350 dönümü çok aşan bir bahçe içinde Abdülaziz' in küçük kız kardeşi Âdile Sultan için 1853' te bir kasır inşa edilmiştir. Daha sonra, 1856'da bu yapının kuzeyine ahşaptan, tek katlı kır pavyonu şeklinde bir av köşkü yapılmıştır. Kasır ve arazisi Cumhuriyet' ten sonra devlete intikal etmiş ve burada Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey tarafından açılışı 27 Mayıs 1927'de yapılan 60 yataklı bir çocuk prevantoryumu kurulmuş; ertesi yıl buna 100 yataklı, 1939' da da 50 yataklı bir başka pavyon daha ilave
Koşuyolu'ndan bir görünüm. Banu Kutun/Obscura, 1994
edilmiş; 1971'de yapılan hastane ile yatak sayısı 650'ye ulaşmıştır. Âdile Sultan Kasrı son yıllarda öğretmen evi olarak kullanılmaya başlanmış, arazisinin kuzeyinde yapılan bir binaya da Haydarpaşa Lisesi taşınmıştır.
Koşuyolu'nun yakın çevresindeki ilk sürekli yerleşme çekirdeği İbrahimağa'da ortaya çıkmıştır. Bugün büyükçe bir kısmı Koşuyolu'na bağlı olan İbrahimağa'da, Kız-larağası İbrahim Ağa tarafından 1588' de bir mescit, çeşme ve namazgah yaptırılmıştır (bak. İbrahim Ağa Çayırı Mescidi). İbrahimağa uzun süre Selimiye'ye kadar u-zanan oldukça geniş bir çevre içinde tek sürekli yerleşim alam olarak kalmıştır. 18. yy'm sonlarına doğru KaufferHaritası'n-da bugünkü Koşuyolu ve Tophanelioğlu caddelerinin güzergâhlarına yakın ıssız bir yolun bağ ve bostanlar arasından geçerek kuzeye, Altunizade yönüne ulaştığı görülmektedir. Bir yüzyıl sonra ise, bu durumda fazla bir değişiklik görülmemektedir. 19. yy'm sonlarına doğru StolpeHari-tow'nda Validebağ mevkiinde Âdile Sultan Kasrı ve geniş arazisi dışında bugünkü Koşuyolu, çayırlık boş bir saha olarak görülmektedir. II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) daha çok Validebağ kesiminde yer yer köşkler inşa edilmiş olmasına karşın Koşuyolu, İbrahim Ağa Mahal-lesi'nin bir parçası olarak kısmen tarımsal üretim yapılan, çayırlık, boş bir alan olmaya devam etmiştir.
Koşuyolu 1950'lerin başlarında gerçekleştirilen toplukonut uygulamasıyla birlikte bir semt ve ayrı bir mahalle olarak tanınmaya ve bilinmeye başlamıştır. 1951-1954 arasında dönemin "ucuz mesken" politikasına koşut olarak, o zamanki Koşuyolu çevresini oluşturan buğday tarlaları ve çayırları ortasında İstanbul Belediyesi ve Emlak Kredi Bankası ortaklığıyla oluşturulan İmar Limited Ortaklığı tarafından 419 konut ve bir çarşı inşa edilmiştir. Projelerini Kemal Ahmet Aru'nun hazırladığı mahalle, döneminin tanıtım yayınlarında "saf hava ve tabii güzellikler ortasında" şeklinde sunulmuştur. Zaman içinde, benzeri birçok pro-
jede olduğu gibi hedef kitleden sapılarak orta ve üst gelir gruplarına yönelik bir konut çevresi yaratılmıştır. Koşuyolu'nun çevrede yarattığı ivme, Boğaziçi Köprüsü'nün de açılmasıyla, özellikle 1970'lerden sonra Validebağ ve Acıbadem yönlerinde eski köşk arazileri üzerinde yoğun apartman ve sitelerden oluşan bir konut gelişmesi yaratmıştır. 1990'da nüfusu 5.665 olan Koşuyolu Mahallesi'nin günümüzde Ankara yolu kuzeyinde kalan kısmı çoğunlukla iki kadı, bahçeli, az yoğun ve orta, orta-üst gelir gruplarının yerleştiği konut alanı; güneyinde kalan kısmı ise otomobil tamirhaneleri, atölye ve depolama alanlarından oluşan işyerleri ağırlıklı bir yerleşme desenine sahiptir.
M. RIFAT AKBULUT
KOTANCA, MEIİH
(1915, Balıkesir - 1986, İstanbul) Atlet ve futbolcu.
Spor hayatına, doğum yeri olan Balıkesir'de başladı. Balıkesir İdman Yurdu'n-da yetişti. Komple bir adet ve golcü bir futbolcu olarak parladı. Daha sonra İstanbul'a gelerek Güneş Spor Kulübü'nde kendini gösterdi. 1939'da bu kulübün kapanması üzerine Fenerbahçe'ye geçti ve bu kulüpte yıldızlaştı. 1948'e kadar Fenerbahçe'de futbol oynadı, atletizm yaptı. 1939-1948 a-rasında Fenerbahçe birinci takımında 185 maç oynadı, 204 gol attı. Bu arada altı kez "gol kralı" oldu. Onun futbol sahalarındaki en başarılı yılları milli maçların yapılamadığı döneme (1937-1948) rastladığından milli formayı giyemedi. Buna karşın atlet olarak dokuz yıl aralıksız milli forma altında yarıştı. 1940'ta İstanbul'da yapılan Balkan Şampiyonası'nda 200, 400 ve 4x100 m bayrak yarışlarında üç altın madalya kazandı. Ayrıca 1937 Balkan Şampiyonası'nda 400 m'de gümüş; Balkan bayrak yansında bronz, 1939 Balkan Şampiyonası'nda 4x100 m bayrak ve Balkan bayrak yarışlarında iki bronz madalya kazandı. 1940 Balkan Şampiyonası'nda üç altın madalyanın yanısıra 400 m engelli koşuda bir de gümüş madalya aldı.
30 Haziran 1940 günü Fenerbahçe Sta-dı'nda yapılan atletizm yarışmalarında üç şampiyonluk kazandıktan sonra motorla Şeref Stadı'nda oynanan futbol maçına yetişerek Vefa'ya iki de gol atması unutulmaz bir olay oldu. Denizyolları gemilerinde kâtip olarak çalıştığından uzun yıllar doğru dürüst antrenman yapmadan maçlara ve yarışmalara katıldı. Olağanüstü bir yetenekti. "Atom Melih" olarak tanındı.
CEM ATABEYOĞLU
KOVUK KEMER
Kırkçeşme Tesisleri'nin doğu kolu üzerindeki abide kemerlerdendir. Sinan tarafından yapıldığı sanılan Kırkçeşme isale hattının krokisinde, adı Kovuk Kemer diye geçer. Planda kırık hat şeklinde olduğundan sonradan Kırık Kemer de denmiştir.
Tezkiretü 'l-Bünyan ve Tezkiretü 'l-Eb-niy&de Sinan tarafından yapılan diğer ö-nemli kemerlerin adları sayıldığı halde bu kemer için "Evvelbent kemeridir, suyolu başına karib yerdedir" denmektedir. Kırkçeşme Tesisleri'nin bütün sukemerlerinin tamamen Osmanlı yapısı olmasına mukabil üç katlı olan bu kemerin en alt katı tamamen, orta katının ise küçük bir bölümü Bizans döneminden kalmıştır. Bu bölgeyi 1542-1550 arasında gezen P. Gilles(->), Bizans döneminde bu bölgede yapılmış olan kemerlerin hepsinin tamamen harap durumda olduğunu yazmaktadır.
Helenistik ve Roma dönemlerinde yapılan bütün sukemerleri düşey yüzlüdür. Çok yüksek kemerlerde duvar kalınlığı kademeli olarak azaltılır veya ayaklar üzerine payandalar yapılarak tahkim edilir. Zelzele ve rüzgâra mukavim olan trapez kesitli kemer ayakları ilk defa Mimar Sinan tarafından uygulanmıştır. Kovuk Kemer' de de alt katlar düşey yüzlüdür. Sonradan bazı yerler temelden genişletilerek trapez kesitli hale getirilmiştir. Üst katlarda ise duvar kalınlığının yukarı doğru inceldiği açıkça görülür.
Kovuk Kemer'de suyun giriş bölümünden itibaren yapılan 12 gözün kemerleri bir katlı tipik Osmanlı kemeri şeklindedir. Cephede ise yalnız 13. göz ile en alt katta sol taraftaki göz sivri kemer olarak yapılmıştır. Üst katta cephedeki 20 gözün, orta kattaki 10 gözün ve alt kattaki 3 gözün kemerleri yarım daire şeklindedir. Kovuk Kemer'deki toplam 47 gözün 90° dönen giriş bölümündeki 12 göz ile cephede 2 gözün dışındaki 33 gözün yarım daire şeklinde yapılmış olması, bu bölümün Bizans döneminden kalmış olduğu kanaatini verebilir. Ancak yapı dikkatle incelediğinde hangi bölümlerin Bizans döneminde, hangilerinin Osmanlı döneminde yapıldığı, gerek taşların şeklinden gerekse yapı tekniğinden anlaşılmaktadır.
Kovuk Kemer'de orta ve üst katlarda yaya geçidi yapılmıştır. Üst kattaki ayaklar içerisindeki geçidin boyudan tamamen birbirinin aynıdır. Orta katta ise yüksekliklerin 170 cm ile 240 cm arasında değiştiği, bazı geçiderde eski kemerin altına bir kemer daha yapılarak takviye edildiği ve
KOYUTURK, NECDET
80
81
KOZYATAĞI TEKKESİ
Kovuk Kemer'in genel görünümü. Kâzım Çeçen
yüksekliğin 240 cm'den 180 cm'e indirildiği görülmektedir. Ayrıca orta katta ayakların cephe taraflarının da Sinan tarafından takviye edilerek yeniden örüldüğü ve kemer ayaklarına trapez kesit verildiği tespit edilmiştir. Orta katta Roma döneminden kalan bölümler bellidir. Alt kattaki üç gözün tamamen Bizans döneminden kaldığı ise açıkça görülmektedir. Anlaşıldığına göre Sinan alt katı aynen muhafaza etmiş ve üst katları da ona uydurmak için gözlerin kemerlerini yarım daire şeklinde yapmıştır.
Alt kattaki 4. sivri kemere gelince, bu kemerin ayaklan 20 Eylül 1563'teki sel-
Kovuk Kemer'den bir ayrıntı. Kâzım Çeçen
de oyulmuş ve bu gözün kemeri yıkılmıştır. Bu kemer yeniden yapılmış ve gözün içine taşan ayak takviyesi ile beraber kemer sivri kemer olarak inşa edilmiştir. Kovuk Kemer'in duvar kalınlığı alt katta 7 m, üst tarafta ise 3,30 m'dir.
O. Dalman'ın tahmin ettiği gibi Bizans döneminde bu bölgede mevcut olan isa-le hattı I. Theodosius zamanında (379-395) yapılmış ise Valens zamanında (364-378) yapılan Bozdoğan Kemeri(-0 ile zaman bakımından farkı çok azdır. Alt kattaki payandalar Bozdoğan Kemeri'ndekiler gibidir. Kovuk Kemer'in cephe uzunluğu 207 m, toplam uzunluğu ise 408 m'dir.
KÂZIM ÇEÇEN
KOYUTURK, NECDET
(28 Ekim 1921, Ankara -19 Ekim 1988, İstanbul) Besteci, orkestra şefi ve aranjör. Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdi. 1949'da istanbul Radyosu'nda kendi kurduğu orkestra ile programlar hazırlamaya başladı, îlk Türkçe tango bestecilerindendir. Askerliği sırasında bestelediği "Papatya" adlı tango ile üne ulaştı. Sözlerim de kendisinin
Necdet Koyutürk
Erdener Koyutürk arşivi
yazdığı bu tango pek çok sanatçı tarafından seslendirildi, plaklara okundu. "Papat-ya"mn ilk plağı 1948'de Türkiye'de ve İngiltere'de kaydedilerek satışa çıkarıldı; bu tango müzik basınınca yılın bestesi seçildi. Başta akordeon olmak üzere birçok enstrüman çalan sanatçı İstanbul ve Ankara radyolarında otuz yıl kendi orkestrası ve müzik düzenlemeleri ile binden fazla program hazırlayıp yönetti. Bestelediği tangolar dışında öteki tango bestecilerinin eserlerini de başarıyla seslendirerek Türk hafif müziğinin gelişmesi ve sevilmesi için çaba gösterdi. 1977'de TRT' den emekli oldu. "Dinle Sevgili", "Rüzgâr Gibi Geçti", "Şüphe", "Yıllar Var ki", "Gel Beklediğim Yeter", "Gözlerine Bakarken", "Özlediğim", "Unutmak İstiyorum" "Baş-başa Kalınca" ve "Beyaz Zambak" Necdet Koyutürk'ün sevilen eserleridir.
FEHMİ AKGÜN
KOZYATAĞI
Kadıköy'de bir semt ve aynı adlı mahalle.
Kuzey ve kuzeydoğuda Ankara yolu, ku
zeybatıda Sahrayıcedit, batıda Erenköy,
güneyde Suadiye, doğuda ise Bostancı ma
halleleri ile sınırlanmıştır. Kozyatağı An
kara yolu kuzeyindeki İçerenköy Mahal
lesi ile komşu olduğu gibi, II. Çevreyolu
Kozyatağı Kavşağı'nda Atatürk Mahallesi
ile de ortak sınıra sahiptir. Genç bir yerleş
me sayılabilecek Kozyatağı özellikle 1980'
ler sonrasında hızlı bir yapılaşmaya sahne
olmuştur. »
Kozyatağı, Kadıköy'ün Marmara sahillerinin iç kısımlarında, son dönemlere kadar çoğunlukla tarımsal amaçla kullanılan ve yararlanılan bir yer, bir kırsal alan olarak var olagelmiştir. Çevrenin bütünüyle yapılaştığı son birkaç 10 yıla kadar havasının temizliğiyle tanınan Kozyatağı'mn a-dının, yörede bir vakitler bol miktarda olduğu söylenen ceviz ağaçlarından (koz: Ceviz) geldiği sanılmaktadır. Kozyatağı u-zun süre, civarındaki Erenköy vb kırsal yerleşmeler gibi yer yer bağ, bahçe ve bostan-
larla kaplı bir tarım arazisi olarak varlığım sürdürmüştür. 1776 tarihli Kauffer Harita-sz'nda buradaki boş araziler görülmektedir.
19. yy'ın ikinci yansından itibaren hat
boylarında yeni yerleşmeler belirir ve Kı-
zıltoprak'tan Bostancı'ya kadar geniş ara
ziler içinde köşkler inşa edilirken bile, Koz
yatağı, oldukça içerlerde kalması ve demir
yoluna uzak olması nedeniyle, tarım arazi
si ve çayırlık özelliğim büyük ölçüde ko
rumuştur. 19. yy'ın sonlarında, Erenköy-
Bağlarbaşı yolu ile Şakacı Sokağı'nın Şem
settin Günaltay Caddesi ile birleştiği nok
tada basit bir çarşı ve küçük bir yerleşme
nüvesi ortaya çıkmış ve burada, 1895'te
Şeyh Süleyman Halim Efendi tarafından
bir cami inşa edilmiştir. 19. yy'ın ikinci ya
rısında, Göztepe ve Erenköy kadar olma
sa da, Kozyatağı'nda tek tuk köşkler in
şa edildiği, dönemin önde gelen yönetici
lerinin yöreye yerleştikleri görülür. Hassa
Mirlivası Seyyid Paşa, 1860'ta İçerenköy-
Kozyatağı-Sahrayıcedit yolu üzerinde bir
çeşme; II. Abdülhamid dönemi (1876-1909)
maliye nazırlarından Ahmed Reşid Paşa
da 1902'de bir başka çeşme yaptırmıştır.
Dahiliye Nazırı Memduh Paşa da bu dö
nemde bir köşk yaptırarak Kozyatağı'na
yerleşmiştir. Kozyatağı'na yerleşmiş bir di
ğer ünlü kişi de 1897 Türk-Yunan Savaşı'
nın Dömeke kahramanı Gazi Ethem Paşa'
dır. Bugün semtte, kendi adını ve Dömeke
adlarını taşıyan iki sokak bulunmaktadır.
19. yy'm sonlarında kırsal karakterli bir di
ğer yerleşme nüvesi de, Kozyatağı'mn ku
zeyinde, o zamanki Üsküdar-İçerenköy
yolu yakınlarında ortaya çıkar. Daha ku
zeyde ise, Nadir Ağa Çiftliği olarak bilinen
geniş araziler uzanmaktadır ki, bu arazinin
bir kısmı üzerine daha sonra PTT Hastane
si inşa edilmiştir.
1906'da, Kozyatağı 150 hektar genişlikte ayrı bir mahalle olur. Şehremaneti Kadıköy Dairesi Başkanı Celal Esad Arseven(->) 1913 tarihli Kadıköy Hakkında Tetkikat-ı Belediyye adlı çalışmasına göre, o tarihlerde Kozyatağı'nda 567'si erkek, 470'i kadın toplam 1.037 kişi yaşamaktadır ve 317 hane ile 20 dükkân vardır. 1910'da yapılan sağlık taramasına göre de Kozyatağı Kadıköy'de bulaşıcı hastalığa rastlanmayan tek mahalledir.
Kozyatağı 1970'lere kadar geniş çaplı bir yapılaşmanın görülmediği oldukça durağan bir mekânsal yapıya sahip olmuştur. 1973'te Boğaziçi Köprüsü ve çevreyolunun hizmete girmesi ile Kadıköy'ün bir yerleşme alam olarak cazibesinin artması ve 1972 tarihli Erenköy-Bostancı Bölgeleme İmar Planı ile de yapı yoğunluklarının artırılması sonucu, Kozyatağı bölgesi de Göztepe ve Sahrayıcedit gibi semtlerle birlikte yoğun bir yapılaşmaya sahne olmuştur. Yüksek yapılaşmaya izin verilmesi, son yirmi yılda Kozyatağı'nda toplukonut siteleri ve apartmanlardan oluşan çok katlı ve yoğun bir yapılaşma deseni ortaya çıkarmıştır.
20. yy'm*başında nüfus büyüklüğü açı
sından Kadıköy'ün 11 mahallesi arasında
9. sırada yer alan Kozyatağı'mn 1990 nü
fusu 63.492'dir ve Kadıköy'ün 26 mahal-
Kozyatağı'ndan
bir görünüm.
Banu Kutun/
Obscura, 1994
leşi arasında Göztepe'nin ardından 2. sırada bulunmaktadır.
Kozyatağı 1989'da Kozyatağı Kavşağı ve çevreyolu bağlantısının hizmete girişiyle büyük bir ulaşım kolaylığına kavuşmuş ve özellikle ofis ve ticari kullanımlar için yeni, caziptir merkez olmuştur. Ankara yolu boyunca yoğunlaşan büro yapılarına i-lave olarak Kozyatağı Kavşağı çevresinde de Metro ve Carrefour gibi geniş alanlara yayılan yeni alışveriş merkezleri inşa e-dilmiştir. Kozyatağı günümüzde konut ağırlıklı bir yerleşme olmasına karşın, ticari ve ofis türü kullanımlar için de Anadolu yakasında, süratle yeni bir gelişme odağı haline gelmektedir.
M. RIFAT AKBULUT
Dostları ilə paylaş: |