3. K E L İ M E
Kelimeler, mânâların sembolü ve cümlelerin yapı taşlarıdır. Bir fikir, duygu, hareket, durum veya özellik ifâde ederler.
Yazarların, maksatlarını doğru ve açık bir şekilde anlatabilmeleri için kelime hazinelerinin zengin olması gerekir. Hangi kelimenin hangi mânâya karşılık geldiğini tam olarak bilmeyenler fikirlerini başkalarına aktaramazlar. Dil, kavramlardan oluşur, kavramların sembolleri de kelimelerdir. Düşünmenin, anlamanın ve anlatmanın aracıdır kelimeler. Kalbimizde filizlenen duyguları ve zihnimizde yeşeren fikirleri başka insanlara taşıyan posta güvercinleridir onlar.
Kelime hazinesi nasıl zenginleşir?
Bunun için en iyi yol, kaliteli kitapları dikkatle okumak ve güzel konuşan kimseleri dinlemektir. Bir kitabı okurken, mânâsı bilinmeyen kelimeler için lûgate bakmak faydalıdır.
Her kelime bir düşünceyi içine alır. Yazılı ve sözlü anlatımda düşüncelerin istenen düzeyde anlatılabilmesi için kelimeleri bulabilmek ve seçebilmek son derece önemlidir. İstenen kelimenin bulunamaması ya da seçilememesi durumunda düşünceler önemini kaybedebilir ya da verilmek istenen mesaj tam anlamıyla aktarılamaz.
Düşüncelerin açık, doğru, mesaj değerinde bir azalma olmadan aktarılabilmesi için uygun kelimeleri bulmak oldukça zordur. Bu yolda başarı kazanabilmenin yolu söz varlığının zenginleştirilmesidir.
Kelimelere hâkim olabilmek, onları anlam ve işlevlerine uygun biçimde kullanabilmek için ana dilin seçkin eserlerinin ve özenle yapılmış çevirilerin ilkokuldan itibaren okunması gerekir.
Kelimelerin bir düşünce ifade etmesi, doğru ve yerinde kullanılmasını zorunlu kılar. Ayrıca, tam olarak kavranamayan kelimelerin sözlüklerden araştırılması ve verilen örneklerin incelenmesi de oldukça yararlıdır.
Kelimelerin de bir ömrü vardır. Onlar da doğar, yaşar ve ölürler. Yazar, yaşayan, canlı kelimeleri kullanmak durumundadır. Okuyucularınız tarafından anlaşılamayacak eskimiş kelimeleri kullanmayınız. Keza, henüz kabul görmemiş yeni kelimeleri de yazılarınıza sokmayınız. Bir kelimenin kullanılabilmesi için, onun ekseriyet tarafından kabul edilmesi ve anlaşılması gerekir.
Kelimelerin de dil içinde birer izafî değerleri vardır. Bazı kelimeler merkezî nakış gibidirler, diğerleri onların etrafında kümelenir, birer tamamlayıcı olurlar. Özellikle "terim"ler küçücük kalıpları içinde büyük bir anlam dünyası taşır, zengin tedaîler uyandırırlar. Bazan da bir bayrak, bir arma, bir flama gibi farklı fikir sistemlerinin sembolleri olurlar.
Sistemli düşünmeyi temel insanî özelliklerden biri kabul eden ve kendine iş edinen herkes, önünde sonunda hasret yüklü bir ses tonuyla mırıldanacaktır:
Kelimeler... Kelimeler...
Anlamlı dil birlikleri olan kelimeler; canlı, cansız, somut, soyut bütün varlıkları, kavramları, hareketleri karşılar. "ki, fakat, ile, da / de, ve, veya" gibi başlı başına anlamı olmayan, fakat cümle kurmaya yarayan dil birlikleri de kelime sayılır.
Kelimeler, yapıları yönünden iki türlüdür:
(a) Türemiş Kelimeler: Kelimeye eklendiğinde anlamını değiştiren, yapım eklerini alarak oluşturulan yeni kelimelere "türemiş kelime" ya da "gövde" denir. Bütün yapım ekleri çıkarıldıktan sonra kalan kelimeye ise "kök" denir.
Türkçede kelimeler üç yolla türetilir:
(a) İsim köklerinden
(b) Fiil köklerinden
(c) Gövdelerden
(2) Birleşik kelimeler: İki ya da daha çok kelimenin aralarına ek giremeyecek kadar kalıplaşıp bitişmesinden oluşan kelimelere "Birleşik Kelime" denir. (E. KANTEMİR, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 194 - 203)
Aşağıda, Ahmet Haşim'den alınan metinde bir uçurtma canlandırılıyor. Kelimelerin seçimindeki başarıya ve bunun sağladığı etkiye dikkat ediniz:
'... Gözler havada, ellerde yumaklar, göklerde renk renk, baş vura vura yükselen, kuyruk ata ata tepe aşağı gelirken tekrar havalanarak hızla doğrulup böbürlene böbürlene bulutlara karışan; kılavuzu kendinden, armudî, dört köşe, beşli, altılı uçurtmalara ne diyeceksiniz ?... Bunlar hem göz hem gönül alır; akıl, fikir dağıtır..."
a. KELİMELERİN GERÇEK VE MECAZİ ANLAMDA KULLANILMASI
Kelimeler, mecâzî ve hakiki olmak üzere iki şekilde kullanılırlar. Kelimenin lûgatteki karşılığı hakiki mânâsıdır. “Babam odun aldı,” cümlesindeki “odun” kelimesi, hakiki mânâda kullanılmıştır. “Erdal odun kafalının biridir,” cümlesindeki “odun” kelimesi ise, mecâzî mânâdadır. Erdal’ın anlayışının kıtlığını, zekâ seviyesinin düşüklüğünü ifade eder.
Kelimelerin sözlüklerdeki anlamları sınırlıdır; bu anlamlar da herkes tarafından bilinir.
Mecaz: Kelimelerin gerçek sözlük anlamlarının dışında kullanılması demektir. Sözlükteki anlamlarıyla "sınırlandırılmış" kelimeler, çoğu zaman sınırsız heyecanları, düşünceleri anlatmak için yeterli olmayabilir. Bu nedenle onları bir benzerlik, bir ilgi, dolayısıyla herkesçe bilinen anlam dışında kullanılması, anlatımın mecazlı olduğunu gösterir. Kelimelerin mecâzî mânâda kullanılması sonucunda birçok edebî sanatlar doğmuştur. Bu sâyede dil zenginleşmiş, doğrudan ifade edilemeyen bazı mânâlar kolaylıkla anlatılabilir hale gelmiştir.
Mecazlar, kelimeyi daha geniş anlamda anlatır, daha zengin bir düşünceyi, heyecanı davet eder. Günlük konuşmalarda “İçime bir ağırlık çöktü.”, “size yük olmak istemem”', “Sizinle konuşunca açıldı” vb. örnek-lerde "ağırlık, yük, açılmak" kelimeleri kendi anlamlarının dışında "rahatsızlık veren, neşelenmek, ferahlamak" anlamlarıyla kullanılmıştır.
"Evin açık duran kapısından bir adam içeriye girdi." cümlesinde, kelimeler genel anlamlarıyla kullanılmıştır.
"Evin açık duran kapısından bir adam gölge gibi kaydı." denildiği zaman mecazî anlamlarıyla kullanılan gölge ve kaydı kelimeleri sayesinde, o kimsenin içeriye yalnızca girdiği değil, nasıl girdiği de anlatılmış olur.
b. KELİMELERİN KULLANILIŞLARINA GÖRE ÇEŞİTLERİ
(1) Günlük yaşama ilişkin olanlar:
çocuk, akıl, ceket
ekmek, çorap, lâmba
ocak, kalem, pantolon
sevmek, rahat, bardak vb.
(2) Yazı diline ilişkin olanlar:
Yazı dilindeki kelimelerin büyük bir bölümü günlük dilde bulunmaz. Çeşitli uzmanlık alanlarıyla ilgili, günlük hayatımızda yeri olmayan düşünceleri anlatan bu tür kelimeler, şu şekilde sınıflandırılabilir:
(a) Kullanımdan düşmüş (arkaik) olanlar: Türk yazı dilinin belli bir döneminde kullanılmış olmakla birlikte bugünkü dilde görülmeyen kelimelerdir. Bu tür kelimelerin bir kısmı Türkçe kökenlidir.
çaşıt (casus), âli (yüce, yüksek)
çeri (asker), fırka (tümen)
tamu (cehennem), istihsal (üretim)
ötmek (geçmek), kumandan (komutan)
sü sülemek (asker sevk etmek), vakıa (olgu)
uçmak (cennet), yevm (yevmiye) vb.
(b) Kullanılmakta olanlar:
araç, anket
bölük komutanı, gramer
dil bilim, helikopter
dizi, taarruz
toplantı, tayin vb.
(c) Yeni olanlar: Bu tür kelimeler, yabancı dillerden alınmış ya da dilin kendi imkânlarıyla türetilmiş olabilir.
ayrım, by-pass
birikim, check-up
olgu, egzoz
süreç, frekans
4.C Ü M L E
Cümle, düşünce birimidir. Kelimelerden meydana gelir. iyi bir yazının doğru ve tesirli cümlelerden teşkil edildiği düşünülürse önemi daha iyi anlaşılır.
Etkili Bir Cümle: Düşünce ve gramerce doğru, açık, kelimeler ve noktalama işaretleri yerinde kullanılmış bir cümle iyi sayılmakla birlikte, etkili olmayabilir. Cümlelerin, okuyan ya da dinleyenlerin ilgisini çekmesi, dolayısıyla etkili olması sanıldığı kadar basit değildir.
Etkili bir cümle için, şu dört esas göz önünde tutulmalıdır.
a. VECİZLİK
İyi bir cümle vecizdir, yani maksadı en az kelimeyle eksiksiz ifade eder. Acemi yazarlar, yerli yersiz çok sayıda kelime kullanır, fakat yine de mânâyı aktaramazlar. Bu tip yanlışlar, genellikle iyi düşünememekten, kelimeleri yeterince tanıyamamaktan ve tembellikten doğar. Yazı, tekrar tekrar gözden geçirilirse bu kusur giderilebilir.
İfadenin vecizliği, yazanın iyi düşünmesi ve eseri üzerinde çalışması ile mümkündür. Yazı, değişik zamanlarda gözden geçirilirse, fazla kelimelerin çıkarılabileceği görülür.
1. Örnek: "Zevkin bozulması, sanatçının taklitçi olmamak endişesinden doğan aykırı yollar araması ve yeniliksever halkla birlikte yolunu şaşırmasından doğar."
2. Örnek: "Bu durum tam üç saat devam etti. Şoförümüz uykusunu almış olacak ki yola tekrar devama başladık. Sabah olmaya başlamıştı."
3. Örnek: "Birkaç gün önce geldiğim bu şehirde sürekli dolaşıp duruyoruz. Kampa gelen arkadaşlar birbirini çok seviyor ve her tarafta birlikte dolaşıyoruz. Senin de burada olmanı bilsen ne kadar çok istiyor ve seni arıyorum."
İlk örnekte aynı kökten gelen doğan, doğar ve yollar, yolunu kelimeleri tekrar edilmiştir.
İkinci örnekte devam, başlamak, olmak iki kez kullanılmıştır. Ayrıca tam ve tekrar kelimeleri gereksizdir. Üç saat dedikten sonra tam kaydına ihtiyaç yoktur. Yola tekrar devama başladık cümlesindeki tekrar kelimesi fazladır; devam, tekrar düşüncesini de anlatır.
Üçüncü örnekte dolaşıp duruyoruz, senin, seni kelimeleri tekrar edilmiştir. Sürekli kelimesi ise gereksizdir.
İyi ve etkili cümlelerde düşünceleri tam anlamıyla anlatan kelimeler yer alır; karışık, fazla kelimeyle anlatılan düşünceler etkisini yitirir. Yerine göre, düşünceyi kelimelerle uzun cümle hâlinde ya da yerinde kelimeler kullanarak en kısa yoldan ifade etmek daha yararlıdır.
"Şimdilik burada bir pansiyonda kalıyorum. Bursa gerçekten cennet gibi bir yerdir... Doğa güzelliği ve tarihî eserleriyle iftihar edilecek bir yer... Dün, arkadaşlarla Uludağ'a gittik. Çok güzel bir yer... Özellikle havası mükemmel..."
Yukarıdaki cümlede düşünceler karışık ve etkisizdir; ne anlatılmak istendiğinin farkında olunmadığı gibi, yazı herhangi bir düzeltmeden de geçirilmemiştir. Aşağıdaki cümleler ise, etkili ve kısadır :
" ... Ertesi gün konağın tek atlı arabasına hanımefendi, ben, valide bindik. Çarşıya gidildi. Bir şeyler alındı, bir şeyler ısmarlandı. ... Araba, hanımefendiyi konağa bıraktı., sütninemi aldı. Bohçamı, daha birkaç paket de beraberimizde olduğu hâlde, bizi evimize götürdü..." AHMET RASİM, Falaka'dan
Düşünce bakımından güçlü, açık kısa cümlelerle, özlü söz söyleme sanatına İcaz adı verilir. Vecize ve atasözlerinin akılda kalmasının en önemli sebepleri, bu özellikleri taşımasıdır :
Vecize ve Atasözlerine Örnekler:
Ben, askerliğin her şeyden ziyade sanatkârlığını severim.(K. ATATÜRK)
Hayatta en hakikî mürşit ilimdir. (K. ATATÜRK)
Kuvvet birdir ve o milletindir. (K. ATATÜRK)
Türk dili; Türk milletinin kalbidir, zihnidir. (K. ATATÜRK)
Zora dağlar dayanmaz. (Atasözü)
Ak akçe, kara gün içindir. (Atasözü)
b. KELİMELERİN SIRALANIŞI
"... Gece, her çeşit kuruntuların kafatasımızın kovuklarından çıkıp, hakikat çehreleri takınarak sürü sürü ortaya dağıldıkları, yeri ve göğü tuttukları zamandır..." Ahmet HAŞİM
"... Hele notalar, diyordu, görseniz ne hâlde (Hele notaların ne hâlde olduğunu görseniz diyordu.) Bilmem bazıları da ötede mi kaldı, konakta mı ? (Bazılarının ötede mi, konakta mı kaldığını bilmiyorum.) ..."
Mehmet RAUF
Yukarıdaki düşüncelerin dizilişleri gramer bakımından aynı değildir. İlk cümlede (Özne + tümleç + yüklem) şeklinde kurallı bir diziliş vardır. İkinci örneğin cümlelerinde ise, yüklem ortada kalmıştır.
c. CÜMLE UZUNLUĞU
Etkili cümlenin kısa ya da uzun olması gerektiği hakkında kesin bir şey söylenemez. Ancak uzun cümleler, kısa cümlelere oranla düşünce bakımından daha zengindir. Cümle, anlatılmak istenilen düşüncenin önemine, genişliğine ve yerine göre uzun ya da kısa olabilir.
Uzun cümleler; genellikle anlaşılması güç, okunuşu sıkıcı ve yorucu olduğundan istenen cümle olamaz. Baştan sona kısa cümlelerle yazılı bir metin de yazıya monotonluk vereceğinden okumayı zevksizleştirir. Sonuç olarak, yerine göre, çeşitliliğe gitmek en doğru yoldur.
Örneğin, aşağıdaki parçada, evini satmak isteyen tellâla sinirlenen bir kimsenin konuşması canlandırılıyor. Heyecan ve kızgınlık sonucunda söyle-nen bu cümlelerin kısa olması doğaldır:
“...Benden ne istiyorsun? Evimi bana zorla mı sattıracaksın? Sen benim keyfimin kâhyası mısın? Benim işime ne hakla karışıyorsun? İster satarım, ister satmam, sana ne oluyor? Hiç insana zorla evini sat denir mi? Olur şey mi bu? Haydi edebinle çık, git, çekil karşımdan!...” Abdülhak Şinasî HİSAR, Çamlıca'daki Eniştemiz'den
Bu konuda uzun cümleleriyle tanınan Türk roman geleneğinin en usta yazarlarından biri olan Halit Ziya UŞAKLIGİL şöyle diyor :
“...Uzun cümlelere eğilimli olmayan ve onun aleyhinde bulunan kimselerse, bunlar o cümlelerin zorluğundan yılanlar ya da bir uzunluk arasında düşünceleri izleyebilecek kadar dikkatini toplama ve sürdürme yeteneğinden yoksun olanlardır.
Öyle düşünceler vardır ki, bütün ayrıntılarıyla birlikte, ayrı ayrı çözülemeyecek olursa dağılacak, bir inci tespihe benzer; imamesinin etrafında sağlam bir ibrişimle bağlı ve toplu olmaya muhtaçtır. Bu ibrişim, söz dizimidir; onu her el, kopmayacak, incilerini her biri bir tarafa savrulmak tehlikesine metanetle bükmek yeteneğine sahip değildir...”
Halit Ziya UŞAKLIGİL
Arka arkaya gelen hep uzun ya da hep kısa cümleler tekdüzeliği dolayısıyla etkili olamaz. Cümleler, kelime sayısı bakımından farklı olmalıdır. Birbirini izleyen cümleler hem uzun, hem kısa; anlamlarına göre, olumlu, olumsuz, soru vb. türlerde olursa, bu değişiklik ilgiyi çekmeye yarar.
Yazıda bunun için bir kural konulamaz; ancak yazının her sayfasındaki cümlelerin hepsi olumlu ise, bunların birkaçını olumsuz ya da soru cümlesi yapmak daha doğrudur. Eğer, arka arkaya gelen cümlelerin hepsi birleşik ise bunlardan bazılarını basit cümle durumuna getirmek ifadeyi daha etkili kılar. Aynı şekilde, cümlelerin hepsi on, on beş kelime uzunluğunda ise beş altı kelimelik cümleler hâline getirmek de bir etki oluşturabilir.
Kısa cümleleri “ancak, bununla birlikte, fakat...” gibi bağlaçlarla birbirine ekleyerek, uzun cümleler oluşturmak mümkündür. Aşağıdaki parça, dikkatle okunduğunda, cümlelerin uzunluk ve tür bakımından değişik ve etkili olduğu görülebilir :
“... Vapur, limandan biraz açıkta demir atmıştı. Bunun etrafını derhal irili ufaklı bir sürü sandal, motor, mavna sardı. Bunlar içerileri yüz binlerce oğul arısıyla dolu kovanlar gibi vızıltılı, uğultulu idi. Rumca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca birtakım sesler ve bazen bunların hepsinin kalıntısı bir Akdeniz lehçesi ile söylenmiş sözler, aralıksız denizden güverteye doğru fışkırıyordu; hatta bunların içinde Türkçe birtakım nidalar bile işitilmeye başladı; çünkü Doktor Hikmet, başında fesiyle güvertenin tenha bir noktasından bu geveze kalabalığa sarkmış bakıyordu; lâkin bütün bu kalabalık içinde yalnız bir nokta, yalnız bir şey Doktor Hikmet'in hayret ve dikkatini çekmişti: Türk bayrağını taşıyan bir sandal ve bunun ortasında koltuğunun altında birtakım paketlerle ayakta duran ve gözlerini bir saniye bile kendisinden ayırmayan bir adam...”
Y. Kadri KARAOSMANOĞLU, Bir Sürgün'den
d. CÜMLEDE UYUM (âhenk)
Cümlede aranan mühim bir özellik de âhenktir. Bunun ne olduğunu tarif etmek imkânsızdır. Tecrübeyle elde edilir. En büyük faydası, okuyucunun duygularını harekete geçirmesidir. Bir cümlenin âhenkli olup olmadığını anlamak için onu yüksek sesle okumak gerekir. Şiirdeki mısraların, nesir cümlelerinden daha âhenkli olduğu açıktır.
Ahengin temininde başvurulan hususlardan bazıları şunlardır: Sert veya yumuşak hecelerin ard arda getirilmemesi, yerinde yapılan tekrarlar, cümle içindeki kelimelerin yerlerinin değiştirilmesi vs.
Kelimelerin düzeninde, cümle uzunluğunda ve cümle türlerinde değişiklik kadar uyum da cümleyi güzelleştirir, etkili hâle getirir.
Bir yazının uyumlu olduğu, ancak yüksek sesle okunduğu zaman anlaşılır. Kelimelerin, düşünceye uyum sağlayan müzikle ifade eder tarzda seçilmesi, sert ya da yumuşak hecelerden meydana gelen kelimeleri arka arkaya getirmemek, tekrir sanatı uyumu sağlamaya yarar. Tekrir kadar, aynı ya da benzer seslerin tekrarı da uyum meydana getirir. Ara sıra aliterasyon ve asonanstan yararlanmak gerekir.
Aşağıdaki cümleler, kelimeleri oluşturan seslerin uyumuna göre güzeldir. Bu cümleleri yüksek sesle okuyarak, uyumu hissetmeye çalışınız:
"... Mahmur karanfil ! Avucumda kokun değil, koku hâlinde canındır giden... Baharlı vedaını dinleye dinleye menzilime doğru benim giden... Zira ardımızdan başka ellerde ve başka karanfiller geliyor... Solarken sen kokunla feryat etmiyor musun? Bil ki ben de senin açtığın, senin düşeceğin toprağa bağlıyım... Onun güneşi yanaklarımı karartsa, rüzgârı saçlarımı dağıtsa, buzu alnımı dondursa, dikeni elime ve çakılı ayağımı kanatsa da başka âlemde gözüm yok, muradım yok... Bahçeden, coşkunluğu, gölgemi şimşek gibi aydınlatan bülbül!... Canımın sesi, sen olaydın... O ses gibi, ben de ömrümün lezzet demlerini gece gündüz dinmez humma ile anlatıp sonra sükûta varaydım, hicransız sükût..."
Ruşen EŞREF, Damla Damla'dan
Aşağıdaki cümleler her bakımdan etkilidir. Gereksiz kelime kullanılmadığı gibi, kelimelerin sıralanışında, cümle türlerinde değişiklik vardır; uyum sağlanması için aliterasyon, asonans, tekrir ve kelimelerin birbiriyle kaynaşmasından doğan uyumdan da yararlanılmıştır. Metni, bütün bu özellikleri anlamaya ve hissetmeye çalışarak dikkatle okuyunuz.
AĞAÇ
Ağaçların baharda nasıl çalıştığına dikkat ettiniz mi? Bunların hâli, ibret alabilecekler için ne büyük bir derstir. İskelet gibi kupkuru ağaç, bir sabah karşımıza çiçeklerle donanmış, taze bir gelin çehresiyle çıkar. Bu değişim, hiçbir gürültü uyandırmadan, hiçbir suretle göze çarpmadan meydana gelmiştir. Hiçbir insan gözü ağaçta çiçeklerin ne zaman açtığını görmemiştir. Sükût içinde o, şu dallarda hayatı hazırlamış... Dallar sükût içinde çiçek açmış... Gene tam bir sükût içinde yeşil yapraklar, yarın açacak ve öbür gün de renkli yemişler dallardan sarkacak... En hafif rüzgârda en çok gürültü çıkaran, yapraksız kış ağaçlarıdır. En büyük fırtına da bile bahar bahçesinin sallanışında ancak tatlı bir hışırtı duyulur. O ağır sallanış bile yemişler için zarardır. İşler, sükût içinde düşünülür, sükût içinde doğar: Ağaçların yapraklarının yemiş vermesi gibi... Ahmet HAŞİM
Görülüyor ki, bir bakıma cümlenin düzenlenmesi kolay görünse de, aslında çok zordur. Düşüncenin olduğu gibi aktarılması gerekir. Yazar, kendisi için anlaşılan bir şeyin, başkası tarafından anlaşılmayacağı sorununu düşünmek zorundadır.
Düşüncelerimiz sağlam, hayallerimiz canlı olabilir; bunlar, yanlış, karışık ve belirsiz bir ifade ile anlatıldığı takdirde önemini yitirir.
İyi cümle, düşüncelerin her bakımdan doğru ve açık, etkili anlatıldığı cümledir; etki, cümledeki düşünceyi canlandırır, ilgiyi çeker. Gereksiz kelimeler kullanmamak, kelimelerin sıralanışındaki değişiklik, düşüncelerin önem ve özelliklerine göre cümlenin uzun ya da kısa olması, cümlelerin tür bakımından aynı olmaması ve uyum gibi cümleyi etkili kılan özelliklerden yararlanma ihmal edilmemelidir.
Cümlelerimizin açık ve anlaşılır olmasını istiyorsak, noktalama işaretlerini yerli yerinde kullanmamız gerekir. Nokta, virgül, ünlem, tırnak, parantez ve benzeri noktalama işaretleri yazının kolayca anlaşılmasını sağlar ve mânâ karışıklıklarına engel olurlar. Bu işaretler kullanılmadan yazılan yazıların bir muammadan farkı kalmaz. Yerinde kullanılmayan işaretler yanlış anlamalara sebep olur. Bunların nerelerde kullanılacağını tecrübeli yazarların eserlerini okuyarak ve bol bol alıştırma yaparak öğrenmek mümkündür.
İyi bir yazar, cümleler kurarken çeşitliliğe önem verir. Çünkü monotonluk sıkıcıdır. Monoton yazılarda cümle uzunlukları hemen hemen aynıdır. Aynı tip cümleler, birbirine benzer deyimler ve kelimeler kullanılır. Bundan kaçınmak lazımdır.
Tecrübeli bir yazar, uzun cümlelerin yanısıra kısa cümlelere de yer verir. Bazan cümle kuruluşunda değişiklik yapar. Bilindiği gibi, dilimizde kelimeler cümle içinde özne-tümleç-fiil sırasını takip eder. Bu bir düz cümledir. Bazan yazar bu sırayı değiştirir, devrik cümleler kurar. Maksadı monotonluğu önlemek ve ahengi temin etmektir. Fakat olur olmaz her yerde devrik cümle kullanmamak gerekir. Bilhassa birbirini takip eden devrik cümleler ifadeyi hantallaştırır.
Çeşitliliği sağlamanın bir başka yolu da, olumlu, olumsuz ve soru tipi dediğimiz cümle çeşitlerine yer vermektir. Bunlar, birbirini tabii bir akış içinde takip etmelidir.
5. P A R A G R A F
a. TANIMI
Bir yazı muhtelif fikirlerle ortaya çıkar. Birbirini bir tertip dahilinde izleyen bu fikirler yazının ana fikrini destekler ve ona kuvvet verirler. işte, yazıyı teşkil eden fikirleri biz birer cümle grubu halinde yazarız ve buna “paragraf” deriz. Lâtince kökenli bir kelime olan paragraf, "bölüm" ve "yazı" anlamlarındaki "para" ve "graf" kelimelerinin birleşmesinden oluşur.Yazıyı bir ağaca benzetirsek, paragraflar o ağacın dallarıdır. Kelimeler ise, yapraklarıdır. Başarılı bir yazı, bir ağaç gibi tabii ve güzeldir.
Paragraf, bir düşünceyi anlatan cümleler topluluğu, diğer bir deyişle ana düşünceyle bağlantılı cümleler kümesidir. İyi plânlanmış bir yazıda her yardımcı düşünce bir paragrafla işlenir. Bu yardımcı düşünceler; ana düşünceyi açıklayıcı, geliştirici özellikte olmalıdır. Yazıdaki, paragrafların sayısı, ana düşünceyi destekler nitelikte oluşturulan yardımcı düşüncelerin özelliğine göre değişir.
Tek cümleli paragraflar olduğu gibi, daha çok birden fazla cümleli paragraflar yaygındır. Paragrafın uzunluğu ya da kısalığı. içindeki yardımcı düşüncenin önemine, tartışmayı gerektiren bir nitelik taşıyıp taşımamasına 7göre değişir. Eğer, anlatılan bir yardımcı düşünce, tartışmayı gerektiriyorsa, onu belirtecek, açıklayacak olan cümlelerin sayısı artar ve paragraf uzar.
Makale, fıkra, deneme, söyleşi (sohbet), söylev (nutuk), anı vb. kısa boyutlu gazete ve dergi yazılarında bir giriş, birkaç tane gelişme, bir de sonuç paragrafı bulunur.
Paragrafta üç temel unsur vardır: Anafikir, anafikri destekleyen yardımcı fikirler ve geçiş.
Anafikir, paragrafın konusu ve yardımcı fikirlerin merkezidir. Genellikle bir cümleyle ifade edilir, bu cümleye de “temel cümle” denir. Anafikir, bazen de paragrafın içine sindirilir ve açıkça görülmez. Fakat paragrafı okuyan kişi, anafikri anlamakta güçlük çekmez.
Anafikri ifade eden "temel cümle" paragrafın ruhudur. Bundan dolayı çok önemlidir. Okuyucunun gözünden kaçmamalıdır. O halde bu cümleyi paragrafın neresine koymalıyız?
Temel cümle, paragrafın ilk kısmına konabilir. Burada okuyucunun dikkati doruk noktasındadır. Paragrafın en gözalıcı yeri de ilk kısmıdır. Bu durumda fikir tümdengelim metoduyla açılır. Yani, temel fikir cümlesinden sonra gelen cümleler vasıtasıyla anafikir yorumlanır, desteklenir ve izah edilir.
Temel cümle, paragrafın sonuna da konulabilir. Eğer paragraf normalden uzunsa, okuyucunun dikkatini muhafaza etmek için bu yola başvurulur. Bu usûlde fikir tümevarım metoduyla işlenir. Önce fikri destekleyen, kuvvetlendiren, açan ve yorumlayan cümleler yazılır, sonra da bütün bu yardımcı fikirlerden elde edilen netice bir temel cümleyle ifade edilir. Bununla beraber, anafikri paragrafın sonuna koymak çoğu zaman sakıncalıdır. Anafikrin tesbiti güçleşebilir. Sonra, okuyucunun paragraf sonraların üstünkörü okuması mümkündür. Bu usûlü çok gerekmedikçe kullanmamak lâzımdır.
Temel cümleyi paragrafın ortasına koymaksa hiç doğru değildir. En sağlıklı usûl, anafikri ifade eden temel cümleyi paragrafın başına koymaktır.
Çoğu zaman fikir, bir cümleyle ifade edilemez. Bu mümkün olsa bile okuyucu kabulde zorluk çekebilir. Muhatabın, söylemek istediğiniz şeyi anlamasını ve kabul etmesini istiyorsanız, fikri açıklamanız, genişletmeniz ve yorumlamanız gerekir. Bunun için de bazı destekleyici unsurlara ihtiyaç vardır.
Destek materyali seçerken, okuyucuda alâka uyandıracak türden olmasına dikkat etmeliyiz. Maksadımız, fikrimizi muhataba en iyi şekilde aktarmak olduğuna göre, onun tecrübe sahasına giren materyalleri seçmek en doğru olanıdır.
Esas fikri açmanın, geliştirmenin ve kuvvetlendirmenin çeşitli yolları vardır. En fazla kullanılan usûl, soru sormak ve bu soruyu sebep göstererek cevaplandırmaktır. Fikri açmada tarif, izah ve tasvirden bol bol faydalanılır. Bir diğer yol da, fikrin örneklerle açıklanmasıdır. Fikir, deliller gösterilerek genişletilebileceği gibi, zıt fikirlerden faydalanılarak da genişletilebilir. Bazan benzetmeler yapılır, karşılaştırma yoluna gidilir. Usta yazarlar tarihî olaylardan, hatıralardan, hikâyelerden ve fıkralardan istifade ederler. istatistikî bilgiler vermek mümkünse de aşırıya kaçmamak lâzımdır.
Yazının bölümleri arasında "geçiş"ler olmalıdır. Geçiş unsurları paragraf, cümle veya ibaredir.
Geçiş paragrafı, müstakil ve kısadır. Uzun yazılarda bir fikir kümesinden diğerine geçilirken kullanılır. Genellikle birkaç cümleden ibaret olan geçiş paragrafında, önce yazının ilk kısmında anlatılan fikrin ne olduğu söylenir, sonra da gelecek kısımda nelerden bahsedileceği açıklanır. Böylece, okuyucu bahsin neresinde olduğunu ve bundan sonra ne okuyacağını anlar, zihnini toparlar ve kendini gelecek konuya hazırlar.
Geçiş cümlesi de çok kullanılan bir geçiş tekniğidir. Geçiş paragrafından daha çok kullanılır. Umumiyetle paragrafın sonuna konan bu cümle, paragraflar arasında bağ kurar. Geçiş cümlesi kısa olmalı ve konuyla direkt irtibatı bulunmalıdır.
Geçiş ibareleri, geçiş tekniğinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Geçiş cümlelerinden daha fazla kullanlan bu ibareler, paragraflar arasındaki irtibatı kurduğu gibi, cümleleri de birbirine bağlar. Akışın sağlanmasında mühim rolleri vardır. Geçişi temin eden ibareler çoktur. “Maamafih”, “diğer taraftan”, “kaldı ki”, “evvela”, “ikincisi”, “ancak”, “halbuki”, “görülüyor ki”, “bu sebeple” kelimeleri geçiş ibarelerinden sadece birkaçıdır.
Yazının daha anlaşılır hale gelmesi için geçiş tekniklerinden faydalanmak şarttır. Fakat bunda aşırıya kaçmamak gerekir. Mümkün olan en basit geçeş tekniğini uygulamak başarıyı artırır. Eğer yazının tertibi mükemmelse geçiş teknikleri en aza iner. Cümleyle geçiş yapılabiliyorsa paragraf kullanılmamalı, ibare yeterliyse cümleye itibar edilmemelidir.
Dostları ilə paylaş: |