Kompozisyon kavraminin tanimi ve çEŞİtleri tanimi


Cennet anaların ayakları altındadır



Yüklə 2,75 Mb.
səhifə34/34
tarix27.05.2018
ölçüsü2,75 Mb.
#51867
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   34

Cennet anaların ayakları altındadır.

HZ. MUHAMMED

Öğretmen bir kandile benzer,kendini tüketerek başkalarına ışık verir. RUFFINI

Susmayı bilmek söylemeyi bilmekten daha nadir bir meziyettir. AMBROISE

En büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir.

MONTAİGNE

Kitapsız yaşamak,kör sağır,dilsiz yaşamaktır.

SENECA

Tilki, kümesi iyi tanıyor diye bekçi yapılır mı?

TRUMAN

Kuvvet 'hakk' doğurmaz, ancak meşru kuvvete itaat mecburiyeti vardır. ROUSSEAU

Bir mum diğerini tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez. MEVLANA

Kibir, bele bağlanan taş gibidir. Onunla ne yüzülür, ne de uçulur. HACI BAYRAM VELİ

Arkanı güneşe çevirme,gölgen önüne düşer.

TAGORE

Aşk, duyguların şiiridir. BALZAC

Bilgili olduğumuz oranda özgür oluruz. SOKRATES

Cesaret insanı zafere,korkaklık ölüme götürür.

SENECA

Düşünmek ve söylemek kolay,fakat yaşamak,hele basarı ile sonuçlandırmak çok zordur.

ZİYA GÖKALP

Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz. HZ.ALİ

Gençken bilgi ağacını dikmezsek ,ihtiyarlığımızda gölgesinde barınacak ağacımız olmayacaktır. CHESTERFİELD

İnsan hür olarak yaratılmış,zincire vurulmuş olarak bile doğsa,yine hürdür. SCHILLER

Unutma ki ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi vardır. LYLY

İnsan ne kadar çok okursa o kadar çok yükselebileceğini bilmelidir. O.J. BANGS

Unutma ki ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi vardır. LYLY



ÖZDEYİŞ AÇIKLAMA ÖRNEĞİ


Konu: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” M. Kemal Atatürk’ün bu özdeyişini açıklayınız.

BİLİM YOLU

İnsanlık tarihini incelediğimizde, bilimsel çalışma ve buluşların özellikle 19. yüzyılda yoğunlaştığını görüyoruz. 21. yüzyılın şu ilk yıllarında yenilik ve buluşların izlenmesi hemen hemen imkansızdır.Her gün yüzlerce yeni buluş, bilim dünyasına katılıyor, insanlığın hizmetine sunuluyor.

Günümüzde bilimin bu kadar hızlı gelişmesinin, önem kazanmış olmasının nedeni şudur: İnsanlar, son birkaç yüzyıldır en doğrunun bilimle elde edilebileceğini anladılar. Ancak, insanlık bu noktaya pek kolay ulaşamadı. Yaşadıkları çağda birçok bilim adamı buluşları nedeniyle suçlanmış, cezalandırılmışlardı.Bilim adamlarının, şeytanla işbirliği yaptığı öne sürülmüştür.

Yakın zamana kadar akıl hastaları ile cüzam gibi hastalıklara yakalananlar, toplum dışına itilirdi.Onlara Tanrı’nın gazabına uğramış günahkârlar gözüyle bakılırdı.İçlerine şeytanın girdiğine inanıldığı için, bu insanlara türlü eziyetler yapılırdı.Günümüzde bilimsel çalışmalar sonucu, hastalıkların çoğunun nedenleri anlaşılmıştır.Pek çok hastalığın tedavisi yapılabilmektedir.Böylece bilimin insanlığa doğruyu ve gerçeği öğrettiğini görebiliyoruz. Bilgisizlik, kişiyi boş ve asılsız inançlara götürmüştür.

Bilim, toplumların yaşamlarında önemli değişikliklere neden olmaktadır.Gelişmiş toplumlarda bu olguyu her alanda görmekteyiz.Bilim ve teknik, toplumların sosyo-ekonomik, kültürel ve sanatsal alanlarda yücelip yücelmemesini sağlamaktadır.Bilimsel bulgular, kişisel görüşlere, inançlara göre değişmez.Bir ülke sınırları içinde kalamaz, tüm insanlığın hizmetine sunulur.

Günlük yaşamda elektrik ve motor gücüyle çalışan çok sayıda araç gereçten faydalanmaktayız.Bilgisayarlar evlere kadar girmiştir.Hızlı iletişim ve ulaşım araçları geliştirilmiştir.Uzayda çeşitli araştırmalar yapılmakta, insanların sürekli kalabilecekleri uzay istasyonları kurmak için çalışılmaktadır.Bunlar, ilk anda akla geliverenlerdir.Tümü de bilimle gerçekleşmiştir.Fakat bilim, her zaman iyi yönde kullanılmıyor.Son yılların güncel konusu nükleer güçtür.Bu güç, özellikle savaş araçları üretiminde kullanılıp geliştirilmektedir.İnsanlığın tümüyle yok olması söz konusudur.Bilgiler olumlu yönde kullanılmalı, bu amaçtan saptırılmamalıdır.Bilim, olumsuz amaçlar için kullanıldığı takdirde, gerçeklik ve kılavuzluk özelliğini yitirir.

Bilim yolundan ayrılmak, kafaları asılsız inançların, ilkel düşüncelerin tuzağına düşürür; insanları karanlığa iter; gelişme ve yükselmeyi engeller; düşüncelerin sınırlı, yapıcı ve yaratılıktan uzak kişilerin oluşturduğu toplumlar yaratır.

İnsanca yaşamak için, bilimin doğru ve gerçekçi yolundan ayrılmayalım.



9.DEYİMLER

İki ya da daha fazla kelimenin anlamı zenginleştirmek ya da daha etkili hale getirmek için genellikle gerçek anlamı dışında kalıplaşmış olarak kullanılmasıyla oluşan söz öbeklerine deyim denir.

“Annesini görünce dut yemiş bülbüle döndü.” cümlesinde “dut yemiş bülbüle dönmek” , “neşesini ve konuşkanlığını kaybetmek” demektir.Bu deyimle, aralarında ilgi bulunan iki şey arasında benzetme yoluyla bir ilişki kurularak anlatım güçlendirilmiştir.

“Bu yaptığınız sadece havanda su dövmek.” cümlesinde de yapılar işin boşuna olduğunu, sonuçsuz olduğunu anlatmak için “havanda su dövmek” deyimi kullanılmıştır.Böylece yapılan iş, havanda su dövmeye benzetilerek işin ne kadar anlamsız olduğu daha somut olarak ortaya konmuştur.

DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ

a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.

 

Meselâ;


"yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,

"ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,


"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,

"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,

"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.
Ama istisnalar yok değildir: “baş başa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi.

 

Araya başka kelimeler girebilir:



“Başını derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu.

 

b) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armağanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-”



 

c) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.

 

1. Ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:



 

ağzı açık,

kulağı delik,

eli uzun,

kaşla göz arasında,

bulanık suda balık avla-,

dikiş tutturama-,

can kulağı ile dinle-,

köprüleri at-,

pire için yorgan yak-,

pişmiş aşa su kat-,

kafayı ye-,

aklı alma-,

akıntıya kürek çek-,

ağzı kulaklarına var-,

bel bağla-,

çenesi düş-,

göze gir-,

dara düş-,

 

2. Ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır.



 

Yorgan gitti, kavga bitti.

Dostlar alışverişte görsün,

Çoğu gitti azı kaldı,

Allah bana ben de sana,

Atı alan Üsküdar'ı geçti,

Tut kelin perçeminden,

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,

Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.

Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,

Ne şiş yansın ne kebap,

Fol yok yumurta yok ..

 

d) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.



 

e) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?

 

Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun ..



 

f) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:

 

Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)



Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)

Aslan payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması)

O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat)

 

g) Kafiyeli deyimler de vardır:



 

Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı



 

 

Deyimlerin ana unsuru,bir durum ifadesi taşımalarıdır.Bu sebeple kullanışlarında dikkatli olmak gerekir.Deyimlerin,atasözleri ve fıkra-hikayeler olmak üzere iki büyük kaynağı vardır.

Deyimler,dört gramer yapısından oluşmaktadır:

1-Tek bir kelimeden ibaret olup,semantik manasına göre dikkate alınarak.

2-Bileşil fiillerin kendisinden önce gelen kelimeye karşı elde ettiği hakimiyetle.

3-İsmin fiile hakim oluşuyla.

4-Her iki öğenin eşit oranda kalıplaşmasıyla meydana gelir.

Deyimlerin ana karakterini anlamak için cümle içindeki kullanılışlarına dikkat etmek gerekir.Yukarıda sıralanan nitelikler göz önüne alınarak,deyimlerin gruplandırılması şöyle yapılabilir:

1-ALAY VE EĞLENME MAKSADIYLA YAPILAN DEYİMLER

a-Tasviri olup fiil karakteri taşımadan kullanılanlar:

Ayran budalası

b-Bir hüküm ifade edip atasözü değerine ulaşanlar:

Atı alan Üsküdar'ı geçti

c-Hikaye karakteri gösterenler:

Hoppala

d-Fiilin hakim olduğu deyimler:

Akıldan yana züğürt olmak

2-HİKAYE DEYİMLERİ

a-Tasviri mahiyette olanlar:

Adet yerini bulsun

b-Dua mahiyetinde olanlar:

Bereket versin

c-Hitap olarak kullanılanlar

Ayol

d-Üzüntüyü,eseflenmeyi ifade edenler:

Ah…aksi şeytan

e-Konuşmayı devam ettirmek amacıyla kullanılanlar:

Ha,ne diyordum

f-Teselli mahiyetinde kullanılanlar:

Adam sen de

3-TASVİRİ NİTELİKTE DEYİMLER

a-Tasviri olanlar:

Kuyu anası

b-Fiilin hakim olduğu deyimler:

Alçak gönüllü olmak

4-MÜBALAĞA DEYİMLERİ

a-Tasviri mahiyette olanlar:

Ağzı açık kalmak

b-Alay ve eğlenme ihtiva edenler:

Dananın kuyruğunu koparmak

c-Küçümseme,tahkir ve ihtar unsurlarını içine alanlar:

Yüreğinde dağ açılmak

5-DUA DEYİMLERİ

a-Nezaket ve iltifat unsurlarının hakim olduğu dua deyimleri:

Allah bir arada kocatsın

b-Vecize mahiyetinde olan dua deyimleri:

Nemrut'un ateşini Hz.İbrahim'e gülzar eden Allah,sizin de yaktığınız ateşi bize selamet nuru etsin.

c-İstihza yollu söylenen ve dalkavukluk çeşnisi ile bulunan deyimler:

Allah akıl versin,çok yaşa

d-Allah'a şükür anlamında yapılan deyimler:

Hamdolsun,bin şükür.

e-Büyü,tılsım bozmak veya yapmak için kullanılan deyimler:

Üzerliksin hevasın,her dertlere devasın

6-İLTİFAT,DALKAVUKLUK,YALTAKLANMA VE SEVGİ DEYİMLERİ

a-Saray çevresinde padişah ve diğer devlet ricalini tasvir,takdir ve dalkavukluk için kullanılan deyimler:

Devletli,efendizadem

b-Sevgiliye veya yaranılmak istenen kimseye karşı kullanılan hitap deyimleri:

A canım,canımın içi,ciğerimin köşesi,elmasım

c-Sevgiliyi veya yaltaklık edileni tasvir için kullanılanlar:

Afeti can,gazali rana,hokka gibi ağızlı,kiraz gibi dudaklı

d-Sevilen veya yaranılmak istenen şahsa söylenen,fiilin hakim olduğu deyimler:

Keremin arpa tarlası gibi yanmak

e-Aşırı bir alçakgönüllülük veya kendini küçültmekle yapılan dalkavukluklar,yalvarmalar,dua mahiyetinde olanlar:

Bağışlayınız,af buyurunuz,Allah ömürler versin

7-BEDDUALAR

a-Uzuvlar üzerine yapılan beddualar:

Ağzı kurusun,burnu kırılsın,elleri yumurcaktan kopsun

b-Soyut anlam taşıyanlar:

Adı batsın,Aklı kurusun

c-Vasıtalı Beddualar:

Ziftin pekini ye

d-Alay yollu beddualar:

Deli diyenin tepesi delinsin,iki gözün bir delikten fırlasın

8-İHTAR MAHİYETİNDE DEYİMLER

a-Tek kelimeden ibaret olanlar:

Savul,yıkıl v.b.

b-Soyut anlam taşıyanlar:

Hanya'yı Konya'yı haddini bildiririm.

c-Uzuvlara dayanılarak yapılan ihtarlar:

Ağzını düzelt,dilini tut

d-Vasıtalı ihtarlar:

Eşek sudan gelinceye kadar dövmek

9-KÜFÜR VE HAKARET DEYİMLERİ

a-Tek kelime halinde olan,içinde tasviri,soyutluk ve hafif bir şekilde kıyaslama unsurları bulunan küfür ve hakaret deyimleri:

Alık,balkabağı,marsık,kınamsık

b-Tek kelime halinde olan fiili hakaret deyimleri:

Zıbarmak,kudurtmak

c-Birden fazla kelimeli fiili hakaret deyimleri:

Boyundan büyük işe kalkışmak

d-Tasvir unsuru hakim olanlar:

Ayran budalası,düz taban,çenesi düşük

e-Hayvanlardan yararlanılarak yapılan ve herif gibi kelimelerle beraber kullanılan ağır küfür ve hakaret deyimleri:

Ağanın beygiri,kılkuyruk herif,köpoğlu v.b.

10-SEDAYI TAKLİDEN MEYDANA GELEN DEYİMLER

Bu deyimler,doğadaki tabii ses taklitleriyle yapıldıkları gibi anlamsız kelimelerin yan yana gelmesiyle de meydana gelebilirler. Bunlarda amaç,tasvir ettikleri semantik manadır.Söz konusu ses taklidi bir kelimeyle açıklanır.

Bıcı bıcı yapmak.

Yukarıda deyimlerinin ve atasözlerinin gramer ve fonetik açıdan sahip oldukları özellikler sıralanmıştır.Şimdi bu iki türün birbirleriyle olan ilişkilerini gözden geçirmeye çalışacağız.

Deyimlerin Atasözlerinden farkı şöyle özetlenebilir:

1-Deyimler kavram ve durum bildirirler.

2-Deyimlerin mecazlı anlamı vardır.

3-Deyimlerin öyküsü,efsanesi ve kaynağı genellikle vardır.

4-Deyimleri anlatım kalıbı olarak görebiliriz.

5-Deyimlerde kesin hüküm,öğüt,yol göstericilik yoktur.Bu yüzden genel kural oluşturmazlar.

Not: Atasözleri için de yukarıda belirtilen açıklamaların tersi geçerlidir.

Deyimler ile atasözlerinin benzer tarafları şunlardır:

1-Her ikisinde de kelimelerde mecaz,istiare ve kinaye vardır.

2-Kelime dizilişleri değiştirilemez.

3-Sözdeki kelimelerin eş anlamlısını kelimenin yerine koymak olumlu bir sonuç vermez,sözü bozar.

4-Biçim yönünden birbirlerine benzerler.

Deyimlerimizden Bazıları

Adamını bulmak: En kötüsünü,en işe yaramayanı bulmak.Ya da işi çok iyi bilen birisini bulmak.

Ad bırakmak: Sağlığında yapmış olduğu faydalı işlerden dolayı,öldükten sonra da anılmak.

Adak adamak: Bir dileğin yerine gelmesi için çeşitli vaatlerde bulunmak.

Bağrına basmak: Sevgiyle okşamak,şefkatle ve merhametle birine yardım etmek.

Bağrını delmek: Üzüntü içinde olmak ve çok dertlenip kederlenmek.

Bağrı yanık: Çok çile ve kahır çekmiş,sevdalı.

Canına tak etmek: Bıkmak,usanmak,dayanamamak.

Canından bezmek: Sıkıntı ve eziyet yüzünden yaşamdan soğumak,hayattan usanmak,bıkmak.

Demir atmak: Bir yerde sürekli kalmak.

Devede kulak: Büyük bir işin yanında çok küçük bir parça.

El ayak çekilmek: Ortada kimsenin kalmaması,özellikle gece herkesin evine çekilmesi.

El bebek gül bebek: Çok nazlı büyütülen ve özen gösterilen.

Faka basmak: Birinin tuzağına düşmek,aldatılmak.

Gam yememek: Kaygısız,tasasız olmak,üzülmemek.

Gazel okumak: Aldatıcı,oyalayıcı boş sözler söylemek.

Har vurup harman savurmak: Gelişi güzel para harcamak.(Savurganlık).

Hasret gitmek: Özlediğine kavuşamadan ölmek.

İçi çekmek: Canı çok istemek.

İçi daralmak (içi sıkılmak),(Sıkıntı basmak): Sıkıntıya kapılmak, bunalıma düşmek.

Kafa tutmak: Karşı gelmek.

Leb demeden leblebiyi anlamak: Konuşmasının daha başında ne diyeceğini anlamak.

Mantar gibi yerden bitmek: Çok sayıda ve bir anda meydana çıkmak.

Masal okumak: İnandırıcılıktan uzak, avutucu sözler söylemek.

Ne şiş yansın ne kebap: İki tarafında zarar görmeyeceği bir çözüm bulmak.

Ok yaydan çıkmak: Vazgeçilemeyecek, geri dönülemeyecek bir iş yapmak.

Pabucu dama atılmak: Daha iyisi bulunduğu için eskisinin rağbet görmemesi, unutulması.

Pabuç bırakmamak: Hiçbir şeyden çekinmeden yapacağını yapmak, korkmamak.
Rafa koymak (kaldırmak): Bir iş üzerinde çalışmaktan vazgeçmek.

Saati saatine uymamak: Sık sık değişen durum olmak.

Tabana kuvvet: Yürümek zorundayız.

Tabanları kaldırmak: Birdenbire koşmaya başlamak.

Ucu dokunmak: O işten zarar görmesine neden olmak, birine zarar vermek.

Ucunda bir şey olmak: İçinde açığa vurulmayan bir maksat bulunmak (Gizli maksat).

Vaktini öldürmek: İş yapmadan, boşuna zaman geçirmek.

Yabana atmak: Önemsememek, üzerinde durmaya gerek duymamak.

Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: Ancak bu işi yaparsan burada kalabilirsin.

Zaman öldürmek: Dilenerek ya da sohbet ederek vakit geçirmek, hiç iş yapmamak.

Zart zurt etmek: Bağırıp çağırarak kendini önemli bir kişi gibi göstermeye çalışmak.



10.DUA-BEDDUA
Dua, insanın kendisi ile içinde yaşadığı cemiyetin maddi refah ve manevî saadetinde yardım ve merhametini istemek üzere Allah’a yaptığı bir hitap, bir sesleniştir.Bu niteliği ile ferdî bir karakter taşıyan ve sessizce edilen dua, Müslümanlar arasında ve Türklerde camilerdeki ibadetlerde, Mevlid’lerde, harbe girildiği sırada…vb. dinî ve millî heyecana kapılan insanlar tarafında hocalar ile birlikte yüksek sesle de bir ağızdan tekrarlanır.
Geri kalmış toplumlarda inanç, sihir, büyü ve fallardan unsurlar alarak beslenen dualar, sağlık ve hastalık hallerinde, mahsulün bereketli olmasında, yağmurun yağmasında, tehlike ve felaketin mal ve mülke gelmemesinde; doğumdan ölüme kadarki bazı merasimlerde iyi ve doğru olduğuna inanılan olumlu dileklerin ruhî ve fikrî ifadesini dilde kazanır. Türk toplumunda da bu dualar Şamanızm, Budizm ve Manihaizm kültür devrelerini aşarak İslamiyet’le daha düzenli ve yeni bir zihniyetle gelişmiş bir şekilde yaşamaya devam etti. Bu duaların birçoğu Kur’an dilinin Arapça olması yüzünden Türkçe’ye aktarılamamıştır.Bununla beraber tercüme ve te’lif eser olarak bazı dualara da rastlanır.
Türk milleti İslam dininin esaslarına uygun bu dualarla birlikte Allah’a karşı dilek ve niyazlarını ana dilinde nazım veya nesir olarak sade bir şekilde ulaştırmaktadır.Genellikle anonim olan, bedenî, ruhî, iktisadî, içtimaî ve dinî ihtiyaçların meydana getirdiği bu dualar, atalar sözü gibi “hüküm” bildiren müsbet dilek mahsulleridir.Eski Türkçe’mizde dua karşılığında “alkış/öğme” dinilirdi.
Beddua ise, duanın aksi ve zıddı olan lanet, inkisar, bela ve gazap ifade eden menfî sözlerdir. Farsça “bed” ve Arapça dua (çağırma) kelimelerinin birleşmesinden yapılan bu tabiri en eski Türk kaynaklarından 19’uncu asra kadarki kültür eserlerimiz ve sözlüklerimiz çok yaygın “Kargış” ve “ilenç” kelimeleriyle karşılamışlardır.
Kargış insanın kendisine, ailesine, cemiyetine ve din gibi müesseselerine zararı dokunacak şahıslara, düşünce ve fikirlere karşı davranışlarının şiddetli bir tepkisidir.Hayatta adaletsizliğe uğramış, Küfran-ı nimetle karşılaşmış insanın vicdanında uyanan isyan ve hiddeti susturma çarelerini araması gayet tabiidir.
İşte beddualar, bu ruh halini yaşayan insanın en büyük kudret sahibi olan Allah’ın kötülüğün cezalandırılmasını istemesi yolundaki dileklerinden doğan sözlü gelenek mahsulleridir.

11.YAKIŞTIRMALARIMIZ
Elma - Akşama geç kalma.

Erik - Yaprağı delik delik.

Kestane - Gözleri mestane.

Şeftali - Derdinden oldum deli.

İncir - Badem ile hoş yenir.

Dut - Gel beni unut.

Nohut - Gel beni okut.

Mercimek - Dağı taşı hep ek.

Buğday - Paran varsa al her ay.

Arpa - Allah evini yapa.

Kabak - Başka tarafa bak.

Şeker - Parayı çepten çeker. Peynir - Ekmekle yenir.

Bal - Yede lezzet al.

Üzüm - Gel iki gözüm.

Karpuz - Ben yiyeyim yalnız.

Ayva - Yerim seni bedava.

Vişne - Peşime düşme.

Kiraz - Biri al, biri beyaz.

Portakal - Gitme burada kal.

Gül - Nerede bülbül?

Kömür - Allah versin uzun ömür.

Sini - Sevmişim birisini.

Kaşık - Sakın koma bulaşık.

Saç - Pis yerlerden kaç.

Ayran - Bakma bana hayran hayran.

Hamam - Herkes evinde tamam.

Yemeni - Unutmam seni.

Vatan - Canım sana kurban.

El - Bugün gelme, yarın gel.

Balık - Bakma öyle alık alık.

Sebze - Kuvvet al ye de.

Sabah - Doğruların yardımcısıdır Allah.

Akşam - Ödevlerimi yapsam.

12.YANILTMAÇLAR/ ŞAŞIRTMAÇLAR

Çocukların büyümeleri sırasında Türkçemizi güzel ve doğru konuşabilmeleri için yardımcı olan bir halk edebiyatı türüdür şaşırtmacalar... Bunları dili dolaşmadan söylemek âdetâ günümüzdeki sunuculuk ve spikerlik alıştırmalarına benzemektedir. Çocukların dil gelişiminde önemli olan bu ürünlerden Balıkesir'de de söylenen birkaçı şöyledir:

Kırk küp kırkının da kulpu kırık küp


Keşkekçinin keşkeklenmiş keşkek kepçesi
Şu elimdeki tesbihi imamelemeli mi, imamelememeli mi?
Kapıyı gıcırdattırıcılardan mısın, ocağı kıvılcımlattırıcılardan mısın? Ne kapıyı gıcırdattırıcılardanım,

ne ocağı kıvılcımlattırıcılardanım


Karağaç karağaç, kabı koyu karaağaç, kabı koyu kurumuş kara ağaç, kara kuru karaağaç.





Yüklə 2,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin