3.Güzelleme
Âşık edebiyatında insan ve doğa güzelliklerini işleyen koşmalar. Genellikle aşık olunan kadın, kız, gelin, dağ ağaç, hayvan, çiçek gibi unsurlar işlenir. Güzelleme yazan şairler koçaklama yazmazlar.Fakat koçaklama yazanların güzelleme yazdığı görülür.
Güzelleme örneği:
Nasıl vasfedeyim güzelim seni
Rumeli Bosna'yı değer gözlerin
Dünyaya gelmemiş eşin akranın
İzmir'i Konya'yı değer gözlerin
Kimsede görmedim sendeki nazı
Tunus Trablus Mısır Hicaz'ı
Kars'ı Kağızman'ı Acem Şiraz'ı
Girid'i Yanya'yı değer gözlerin
Yüzümde görünür Yusuf nişanı
Yüzünü görenler çeker efganı
Büsbütün Gürcistan Erzurum Van'ı
Belh-ı Buhaça'ya değer gözlerin
Ruhsat'ım eyledim senin de mehdin
Al yanaktan bir buse ver himmetin
Yüzbin sarraf gelse bilmez kıymetin
Âhirî dünyayı değer gözlerin
Ruhsatî
4.Taşlama
Bir kimseyi yermek veya toplunun bozuk yönlerini iğneleyici bir dille eleştirmek için yazılan koşmalara taşlama denir.Divan edebiyatında hiciv veya yergi olarak adlandırılır.Tehzil, alay, ironi kelimeleri detaşlama kelimesinin eş anlamlı kelimeleridir.
Taşlama örneği:
Bir vakte erdi ki bizim günümüz
Yiğit belli değil mert belli değil
Herkes yarasına derman arıyor
Deva belli değil dert belli değil
Fark eyledik âhir vaktin yettiğin
Merhamet çekilip göğe gittiğin
Gücü yeten soyar gücü yettiğin
Papak belli değil Kürt belli değil
Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti su baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil
Başım ayık değil kederden yastan
Ah ettikçe duman çıkıyor baştan
Harâba yüz tuttu bezm-i gül-istan
Yayla belli değil yurt belli değil
Çark bozulmuş dünya ıslah olmuyor
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor
Aşık Ruhsat dediğini bilmiyor
Yazı belli değil hat belli değil
Ruhsatî
B)SEMAİ
Semai kelimesi Arapça’dır, “bir kurala bağlı kalmadan, işitilerek öğrenilen” anlamındadır.Semailer ya hece ölçüsüyledir ya da aruzun özel bir kalıbı ile yazılır.Saz şairlerinin eserleri arasında her iki türlüsüne de rastlanır.Ancak, asıl başarı gösterdikleri semailer, hece ölçüsüyle olanlardır.
Hece ölçüsüne bağlı semailer, koşma tipindedir; biçimce koşmanın aynıdır.Sadece dizelerindeki hece sayısı ile koşmadan ayrılır.Semailer, hecenin sekizli kalıbı ile yazılır.Ya 4 + 4 duraklı ya da duraksız olurlar.Bir bölüm semailer ise 5 + 3 durağındadır.
Koşma gibi semailerde da dörtlük sayısı 3-5 arasında değişir; dörtlük sayısı beşi geçen semailer daha azdır.
Semailerde sevgi, doğa, ayrılık duygusu temaları işlenir.Koşmaya göre daha hafif, daha uçarı bir havası vardır.
Semailer özel bir ezgiyle okunur.
Aşık edebiyatında en çok semai yazan şairler şunlardır:Karacaoğlan, Gevherî, Aşık Ömer, Dertli, Ercişli Emrah, Dadaloğlu…
Semailerin kafiye örgüsü şu şekildedir:
1. xaxa bbba ccca
2.abab ccca ddda
3.aaaa bbba ccca
Semai örnekleri
İNCECİKTEN BİR KAR YAĞAR
İncecikten bir kar yağar,
Tozar Elif, Elif deyi.
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif, Elif deyi.
Elif’im uğru nakışlı,
Yavru balaban bakışlı.
Yayla çiçeği kokuşlu,
Kokar Elif, Elif deyi.
Elif’im kaşların çatar,
Gamzesi sîneme batar.
Ak elleri kalem tutar,
Yazar Elif, Elif deyi.
Evlerinin önü çardak.
Elif’in elinde bardak.
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif, Elif deyi.
Karac’oğlan, eğmelerin.
Gönül sevmez değmelerin.
İliklemiş düğmelerin
Çözer Elif, Elif deyi.
Karacaoğlan
GÜZEL NE GÜZEL OLMUŞSUN
Güzel ne güzel olmuşsun
Görülmeyi görülmeyi
Siyah zülfün halkalanmış
Örülmeyi örülmeyi
Bahçende gülün dallanmış
Şeyda bülbüller dillenmiş
Güzel dudağın ballanmış
Sorulmayı sorulmayı
Mendilim yudum arıttım
Gülün dalında kuruttum
Adın ne idi unuttum
Sorulmayı sorulmayı
Benim yarim bana küsmüş
Zülfünü gerdana dökmüş
Muhabbeti benden kesmiş
Sevilmeyi sevilmeyi
Çağır Karac’oğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı
Karacaoğlan
C)VARSAĞI
Varsağı, Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin özel bir ezgisiyle söyledikleri türkülerden gelişmiş bir biçimdir.Bu yüzden varsağı, “Varsaklara mahsus bir beste ile terennüm edilen bir nevi halk türküsüdür.” biçiminde tanımlanır.Uyak düzeni koşmanınki gibidir.Dörtlük sayısı üç, dört, beş kimi zaman da daha çok olabilir.Biçimce semaiye benzer.Semai de varsağı da hece ölçüsünün sekizli yer yer on birli kalıbıyladır.Aralarındaki ayrım ezgilerindedir.
Varsağıda yiğitçe bir hava vardır.Bu da varsağı içinde “behey”, “bre”, “hey”, “hey gidi” gibi ünlemlerle sağlanır.İçinde bu ünlemler bulunmayan varsağılar ezgilerinden anlaşılır.Fakat ezgisi bilinmeden bir şiire varsağı diyebilmek için yukarıda sayılan ünlemlerin bilinmesi yeterli değildir.Çünkü varsağılarda her zaman ünlemlere rastlanılmadığı gibi, konuları da bir üzüntüyü, bir acıyı belirtecek yolda olabilir.Kaldı ki içinde hey, behey ünlemleri bulunan her şiir de varsağı türüne girmez.
Sözgelimi, yukarıda, anılan saz şairi Âşık’ın Musa Çelebi için söylediği varsağı, tam bir ağıt havasındadır:Musa Çelebi’nin öldürülmesinden duyulan acı, duygulu bir dille yankılanmıştır.Biçimi ve konusuyla değil kaynakların verdiği bilgi yardımıyla bunun varsağı olduğunu öğreniyoruz.
Varsağı kelimesi, eski kaynaklarda Türkü kelimesi ile anlamdaş olarak kullanılmıştır.Anadolu”da ve Azerbaycan’da çok ilgi görmüş birçok saz şairi varsağı biçiminde şiirler düzmüşlerdir.Musa Çelebi’nin öldürülmesi üzerine on yedinci yüzyıl şairlerinden “Aşık’ı örnek tutarak:
Yola düşüp giden dilber
Musa’m eğlendi gelmedi
Yoksa yolda yol(u) mu şaştı
Musa’m eğlendi gelmedi
dörtlüğü ile başlayan varsağı yazmıştır.
En çok varsağı söyleyen ve bu türün en güzel örneklerini veren saz şairimiz Karacaoğlan’dor.Onun varsağıları, türün bütün özelliklerini yansıtacak durumdadır.
Varsağı örnekleri:
YÜRÜ BRE YALAN DÜNYA
Yürü bre yalan dünya
Senden murad alınır mı
Pek dolukmuş humar gözler
Buna çare bulunur mu
Hem okudum hemi yazdım
Yalan dünya senden bezdim
Dağlar kovuğunda gezdim
Yiten yavru bulunur mu
Bahçelerde biter nergis
Ben ağlarım gece gündüz
Seher vaktı doğan yıldız
Yiten yavru bulunur mu
Karac'oğlan ağlar gülmez
Halin nedir diyen olmaz
Giden yavru geri gelmez
Yiten yavru bulunur mu
KARACAOĞLAN
BRE AĞALAR
Bre ağalar, bre beğler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim
Aman hey Allah’ım aman
Ne aman bilir ne zaman
Üstümüze çayır çemen
Bitmeden bir dem sürelim
Buna felek derler felek
Ne aman bilir ne dilek
Âhir ömrümüzü helâk
Etmeden bir dem sürelim
Karacaoğlan de cânân
Güzelim sözüme inan
Bu ayrılık bize heman
Ermeden bir dem sürelim
KARACAOĞLAN
2) TEKKE EDEBİYATI
NAZIM ŞEKİLLERİ
1)İlâhi
Tanrıyı övmek, ona yakarmak için söylenilen dini şarkılara ilahi denir. Tekke edebiyatında ise din ve ahlakla ilgili şiirler ilahi adıyla tanımlanır. Hem koşma, hem semai biçiminde ve hem hece hem de aruz ölçüsüyle yazılmış şiirlerdir. Hece ölçüsünde 7, 8 ve 11'li kalıplar tercih edilmiştir. İlahi yazarı halk şairleri içinde ilk akla gelen Yunus Emre'dir. Daha sonra Eşrefoğlu Rumi, Niyazi-i Mısrî, Aziz Mahmut Hüdayi, Yunus Emre'nin etkisinde kalarak ilahiler yazmışlardır. İlahi’ye Bektaşiler nefes, Mevleviler ayin, Halvetiler durak, Gülşeniler tapuğ, diğer tarikatlar cumhur veya ilahi adını verir. Dörtlüklerle yazılanlarda kafiye düzeni koşmaya, beyitlerle yazılanlarda kafiye düzeni gazele benzer. Giriş bölümüne zemin, gelişme ve sonuç bölümüne miyan denir. Bu ikisinin arasında nakarat bölümleri bulunur. Müzik parçası olarak bakıldığında zemin-nakarat-meyan-nakarat sistemindeki bir kalıba uyarlar. Toplu halde seslendirilmek için bestelenmiş ilahiler "cumhur ilahi" diye bilinir. Solo ilahilerde de koronun söylediği parçaya "cumhur" adı verilir. İlahiler okundukları yer ve zamana göre cami ilahisi, tekke ilahisi, mektep ilahisi, ramazan ve muharrem ilahisi, Mekke ilahisi, Kadir Gecesi ilahisi gibi adlarla anılır. Bektaşi ilahilerine "nefes", Alevi ilahilerine "nefes", "deme", "deyiş", Mevlevi ilahilerine "ayin", Gülşeni ilahilerine "tapuğ", Halveti ilahilerine de "durak" adı verilir.İlahiler özel bir ezgiyle okunur. Bazı ilahilerde aruz vezni kullanılmıştır. Aruz vezninin kullanıldığı ilahiler gazel şeklindedir.
İlahi örneği:
Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım mevlam seni
Sular dibinde mâhiyle
Sahralarda âhû ile
Abdal olup yâhû ile
Çağırayım mevlam seni
Gökyüzünde İsâ ile
Tûr Dağı'nda Mûsâ ile
Elindeki asa ile
Çağırayım mevlam seni
Derdi öküş Eyyüb ile
Gözüyaşlı Yâ'kûb ile
Ol Muhammed mahbûb ile
Çağırayım mevlam seni
Bilmişim dünya halini
Terk ettim kıyl ü kalini
Baş açık ayak yalını
Çağırayım mevlam ile
Yunus okur diller ile
Ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile
Çağırayım mevlam seni
Yunus Emre
2) Nutuk:
Tekke Edebiyatı'nda tarikata yeni giren müridleri bilgilendirmek, onlara tarikatın derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.
Nutuk örneği:
Evvel tevhid sürer mürşid dilinden
Erişir canına fazlı Huda’nın
Kurtulursun emarenin elinden
Erişir canına fazlı Huda’nın
İkincide verir lafzatu’llahı
Anda keşf ederler sıfatu’llahı
Hasenat yeter der eder günahı
Erişir canına fazlı Huda’nın
Üçüncüde yâ Hû ismini oku
Garip bülbül gibi durmayıp şakı
Kendi vücudundu bulagör Hak’ı
Erişir canına fazlı Huda’nın
Dördüncü esmaya nail olasın
Enal’-Hak sırrına vakıf bulasın
Dahî ölmezden sen evvel ölesin
Erişir canına fazlı Huda’nın
Gel imdi sen dahi şeyhin hâline
Karışasın evliyanın yoluna
Dalasın sen âb-ı hayat gölüne
Erişir canına fazlı Hüda’nın
3) Devriye:
Devir kavramını anlatan şiirlerdir.Devir kavramı Hz. Muhammed’in “Ben nebî iken Adem su ile çamur arasındaydı.” hadisi ile ilgilidir.Mutavvıflara göre vücut halindeki Hz. Muhammed yeryüzüne sonradan gelmiştir.Halbuki ruh halinde olan Hz.Muhammed ezelden beri vardı.Vakti gelen ruh maddi aleme iner.Önce cemâda, sonra nebata, hayvana, insana ve en sonra da insan-ı kamile geçer.Oradan da ilk büyük ruh olan Tanrı’ya döner ve onunla birleşir.Bu inişe nüzul, tekrar Tanrı’ya dönüşe de urûc denir.Bu iniş ve çıkışı anlatan şiirlere de devriye adı verilir.
Devriye örneği:
Ak süt iken kızıl kana karışıp
Emr-i Hak’la coşup cevlâna geldim
Mâ-i cârî ile akıp yarışıp
Katre-i nâ-çizden ummâna geldim
Dokuz ay on gün batn-ı mâderde
Kudretten gözüme çekildi perde
Vamktim tamam olup âhiri yerde
Çıkıp ten donundan cihâna geldim
Hakikat meyinden nûş edip kanıp
Can gözlerim o gafletten uyanıp
Kudretten her türlü renge boyanıp
Bu alem-i nakş u elvâna geldim
……..
Afveyle günahım Gaffarü’z-zünûp
Setreyle uyûbum Settârü’l-uyûb
Bu Hüsnî cürmünü bilip utanıp
Yâ rabbi rahmet ü gufrâna geldim
Hüsnî
4) Şathiye:
Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir. Şathiyeler, mutasavvuf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar. Şathiyelerde Allah'ın celâl sıfatının değil, cemâl sıfatının ön plana çıkarıldığı görülür. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi-Alevi şairlerinde rastlanır. Allah ile alay eder gibi yazılmış şathiyeler küfür sayılmıştır. Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal'dır.
Şathiye örneği:
YERİ GÖĞÜ İNS Ü CİNNİ YARATTIN
Yeri göğü ins ü cinni yarattın
Sen ey mimar başı eyvancı mısın
Ayı burcu günü çarhı var ettin
Ey mekan sahibi rahşancı mısın
Denizleri yarattın sen kapaksız
Suları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü direksiz
Durdurursun acep iskancı mısın
Kullanırsin kanatsızca rüzgarı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıp da öldürürsün sağları
Can verub can alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen Adem içün
Adın büyük bağışla anın suçun
Adem'i çıkardın cennetten niçün
Buğday nene lazım harmancı mısın
Bir iken bin ettin kendi adını
Görmedim senin gibi iş üstadını
Yaşardirsin kurudursun odunu
Sen bahçevan mısın ormanci mısın
Cibril'e perde altından söylerdin
İnub Beytullah'a kendin dinlerdin
Bu ateşi cehennemi neylerdin
Hamamın mı vardır külhancı mısın
Hafaya çekilüb safaya durdun
Aklı ermezlerin aklını urdun
Kıldan ince köprü yaptın da kurdun
Akar suyun mu var bostancı mısın
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın
Evvel bahara karşı güzü yaptın
Mizanı iki göz terazi yaptın
Bakkal mısın yoksa dükkancı mısın
Kazanlarda katranların kaynarmış
Yer altında balıkların oynarmış
On bu dünya kadar ejderhan varmış
Şerbet mi satarsin yılancı mısın
Esirci misin koydun cehenneme Arab
Hoca mısın okur yazarsın kitab
Aslın katib midir görürsün hisab
İhtisabın mı var yoksa hancı mısın
Yüzbin tamun olsa korkmam birinden
Rahman ismi nâzil değil mi senden
Gaffâr-uz-zünûbum demedin mi sen
Affet günahımı yalancı mısın
Şanına düşer mi noksan görürsün
Her gönülde oturursun yürürsün
Bunca canı alıp gene verirsin
Götürüp getiren kervancı mısın
Bilirsin ben kulum sen sultanımsın
Kalbde zikrim dilde tercemanımsın
Sen benim canımda can mihmanımsın
Gönlümün yârisin yabancı mısın
Beni delil eyler kendin söylersin
İçinden Azmi'yi pazar eylersin
Yücelerden yüce seyran eylersin
İşin seyran kendin seyrancı mısın
Azmî
5. Nefes
Dini temellere bağlı aşık edebiyatı nazım şekillerinden ilahilerin Alevi-Bekteşi aşıklarınca yazılanlarına nefes denir. Konusu genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücud, Alevi-Bektaşi ilkeleri, tarikat kurallarıyla ilgilidir. Bunun yanında Hz. Muhammed ve Hz.Ali için övgüler de söylenir.Dili sade bir Türkçe olan nefesler biçim olarak koşmaya benzer. Dörtlükler halinde hece ölçüsünün 7,8,11'li kalıpları ile ya da az da olsa aruzla yazılanlara rastlanmaktadır. Dörtlük sayısı 3-7 arasında değişir. Fazla da olabilir.
Nefes örneği:
Biz Urum Abdallarıyız
Maksadımız yârdır bizim
Geçtik ziynet kabâsından
Gencinemiz erdir bizim
Dâim kılarız biz zârı
Harceyleriz elden var,
Dost yoluna verdik seri
Mürkirimiz hârdır bizim
Aşk bülbülüyüz öteriz
Râh-i Hakka yüz tutarız
Mânâ gevherin satarız
Mürşidimiz vardır bizim
İstivâyı gözler gözüm
Seb'almesanidir yüzüm
Ene'l Hakk'ı söyler sözüm
Mi'râcımız dârdır bizim
Haber aldık mahkemâttan
Geçmeyiz zâttan sıfattan
Balım nihan söyler Haktan
İrşâdımız sırdır bizim
Balım Sultan
3) ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ
1.MANİ
Mani, anonim halk şiirinin en yaygın türüdür. Yede heceli ve dört dizeli tek kıtadan meydana gelir. Mani’nin en belirgin özelliği tek dörtlükten oluşması ve kafiye düzeninin öteki türlere uymamasıdır.Anlam bakımından mani bir bütündür.
Çoğunlukla 7 heceli dört dizelik bir bendden meydana gelir. Ama dizeleri 4-5-8-10-14 heceli kalıplarla söylenmiş maniler de vardır. Birinci, ikinci dördüncü dizeler birbirleriyle kafiyeli, üçüncü dize serbesttir. Yani kafiye dizilişi aaxa'dır. . İlk iki dize hazırlık dizeleridir. Son iki dize ile anlam bağlantısı yoktur. Asıl anlatılmak istenen son iki dizede verilir.Bununla birlikte en güzel maniler ilk dizeleriyle son iki dizesi arasında “gizli bir bağ kurabilen ve böylece dış alem ile iç duyguları kaynaştırmayı başaranlardır.”
Kafiye şeması aaxa düzenine uymayan maniler de vardır, böylelerinde, birinci ve üçüncü dizeler bağımsızdır, kafiye ikinci ile dördüncü dizeler arasındadır.Kafiye düzeni de xaxa şeklindedir.
Örnek:
Attın peştamalını
Kondu dallar üstüne
Sen orda ben burada
Kaldık yollar üstüne
Manilerin konuları başlıca hayat hadiseleridir.Köy, kasaba veya şehirlerimizde okumamış, okumuş kimselerin ve özellikle kadınların irticalen yarattıkları eserlerdir.Bir kısmı lirik olan ve usta şairlerin bile kolay kolay söyleyemeyeceği güzellikteki bu eserciklerin ilk iki mısraı duygu, düşünce veya hayalin adeta “giriş”i sayılır.Asıl konu son mısralarda karşımıza çıkar.Konular beşerî temalardır.İnsanlıkla başlayan ve onunla devam edecek bu temaların başında aşk ve sevgi birinci yer alır.Bunda sosyal ve iktisadî sebeplerin tesiri ile baskılar altında kalmış ergenlik çağı arzu ve emellerinin de rol oynadığı görülür.
Manilerde gurbete giden eşe duyulan hasret, bu hasrete bağlı kıskançlık, verilen sözün tutulmayışı, vefasızlık, kadere isyan, ana-baba şefkatini arama ihtiyacı, güzellik-çirkinlik, ölüm, evlenme düşüncesi, nesil farkı ile hayat görüşünün değişmesine bağlanabilecek gelin-kaynana çatışması…vb. gibi âdet ve ananelerimizle iç içe, bizden ayrılmayan meseleler, davranışlar ve arayışlar karşımıza çıkar.Bütün bu saydıklarımızın tabiatla, ülkemizin toprağına, suyuna, havasına, çiçeğine, yemişine, kuşuna bağlı olarak renkli bir hayat sergisi meydana getirirler.
.Manilerin isimsiz yaratıcıları genellikle kadınlardır. Mani söyleyenlere “manici, mani yakıcı, mani düzücü” denir.Saz şairleri dışında erkeklerin mani söylediklerine pek rastlanmaz.
Maniler özel bir ezgiyle söylenir.
Bölgesel maniler o bölgenin vazgeçilmez özelliklerini yansıtır.Örneğin Alanya’nın manilerinde portakal adının geçmesi doğalken, Konya’nın manilerinde portakal adının geçmesi doğal değildir.
Karadeniz bölgesindeki manilerin kafiyeleri xaxa veya abab şeklinde olur.Burada birkaç mani arka arkaya gelerek türkü meydana getirebilir.Bunların konuları bir olacağı gibi, konu birliği aranmayabilir de.
Manilerin kimler tarafından söylendiği unutulmuştur.Bazı yazarlarımız mani şeklinde türküler söylemişlerdir:Orhan Seyfi Orhon…gibi. Burada şairin ismi kullanılmamıştır.Ancak Azerî şair Âşık Sarı manilerde ismini söyler.
Mani örnekleri
Karaca
Aldım aşkın tüfeğin
Vurdum birkaç karaca
Dünyada bir yar sevdim
Kaşı gözü karaca
Ağlarım çağlar gibi
Derdim var dağlar gibi
Ciğerden yaralıyım
Gülerim çağlar gibi
Her gelen bir gül ister
Sahipsiz bağlar gibi
Dize sayısı dördü geçen manilerin kafiye düzeni, örneklerde görüldüğü gibi aaxaxaxa… biçimindedir.Yani ikinci beyitten başlayarak beyitlerin ikince dizeleri, birinci beytin uyağına bağlıdır.Bu kafiye örgüsündeki maniler aslında aaxa tipinin bir uzantısıdır.
Kafiye örgüsü xaxa örgüsündeki manilerin uzantılarında ise baştan sona dek ikinci dizeler kendi aralarında kafiyeli, birinci dizeler bağımsızdır: xaxaxa…
Mani çeşitleri
a)Düz mani: Yedişer heceli dört dizeden oluşmuş, kafiyeleri çoğu kez cinassız olan manilerdir.Bunlara tam mani de denir.
Bahçede hanımeli
Derdinden oldum deli
Alemde hüner odur
Sevmeli sevmeli
b)Kesik mani: Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan maniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar.
Örnekler:
Karaca
Aldım aşkın tüfeğin
Vurdum bir kaç karaca
Dünyada bir yâr sevdim
Kaşı gözü karaca
Dağ bana
Bahçe sana bağ bana
Değme zincir kâr etmez
Zülfin teli bağ bana
Ayağı
Kuşlardan bir kuş gördüm
Var başında ayağı
Üstad manici isen
Aç maniden ayağı
İlk dizenin düşmesi, maninin yapısını zedelemez, bir eksiklik doğurmaz.Çünkü, ilk iki dize, asıl maksada bir giriş ve kafiyeye başlangıç niteliğindedir.Birinci dizenin yerini tutan tek kelime ye da kelime öbeği, anlamlı olsun olmasın, maninin yapısında da anlamında da aksaklığa yol açmaz.
Hatta kimi manilerde aradaki iki dizeyi çıkarmakla da maninin kuruluşu bozulmaz.Çünkü manilerde anlam birimi beyit’tir.Mani kıtalarında beyitlerin birbiriyle anlam bakımından bağıntılı olması zorunluluğu yoktur; her beyit, anlamca bağımsızdır. Önemli nokta, belirtilmek istenen temel duygu ya da düşüncenin, son iki dizede anlatılmış olmasıdır.
Kesik manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir.
Böyle bağlar
Yâr başın böyle bağlar
Gül açmaz bülbül ötmez
Yıkılsın böyle bağlar
c) Yedekli mani: Düz maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen maniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli maniye artık mani de denir.
Örnekler:
Ağlarım çağlar gibi
Derdim var dağlar gibi
Ciğerden yaralıyım
Gülerim çağlar gibi
Her gelen bir gül ister
Sahipsiz bağlar gibi
Tası yok tası yok
Ne viran çeşme imiş
Su içecek tası yok
Yıkıldı viran gönlüm
Yapacak ustası yok
Şu vefasız dünyanın
Ucu var ortası yok
d)Deyiş (Karşılıklı mani): İki kişinin karşılıklı söyledikleri manilerdir. Soru cevap şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.
Örnekler:
Ağa:
Adilem sen naçarsın
İnci mercan saçarsın
Dünya deniz olanda
Gönlüm nere kaçarsın
Âdile:
Ağam derim naçarım
İnci mercan saçarım
Dünya deniz olunca
Ben kuş olup uçarım
Ağa:
Adilem sen naçarsın
La'l ü gevher saçarsın
Ben bir şahin olunca
Yavrum nere kaçarsın
Saz ya da tekke şairlerince düzülmüş eski mani örneklerinde, birinci dizede şairin adı ya da takma adı (mahlası) geçer.Anonim halk edebiyatı ürünü manilerde bu görülmez.
Örnek:
HATAYİ’m hâl çağında
Hak gönül alçağında
Bin Kabe’den yeğrektir
Bir gönül al çağında
LALA can lalasıdır
Ciğer can dolasıdır
Lala der kabrim üste
Güzel şah gelesidir
Maninin karşılıklı söylenenleri de vardır.Maniyi ya tek kişi söyler ya da iki kişi karşılıklı deyişir.İkili manilerde kimin ağzından söylendiği ya belirtilir ya da kimlikleri açıklanmaz.Bu deyişme, kızlar arasında, delikanlı ile kız, ana ile oğul, baba ile oğul arasında olur.
Oyunlar arasında karşılıklı söylenen sorulu-cevaplı manilere Kars yöresinde akışta adı verilir.
Bir akışta örneği:
Oğlanlar:
Karşıya kaban derler
Ökçeye taban derler
Kız hatırın kalmasın
Nişanlın çoban derler
Kızlar:
Karşı kabansız olmaz
Ökçe tabansız olmaz
Niye hatırım kalsın
Sürü çobansız olmaz
Oğlanlar:
Çoban koyun kimindir
Say, görüm niçe bindir
Benim meylim sendedir
De, görim meylin kimdedir
Kızlar:
Çoban koyuna gider
Bakar boyuna gider
Çobanın hak toklusu
Nişan toyuna gider.
Manilerin kullanıldığı yerler
Mani kıtaları, koşma dörtlüklerinin arasına da girebilir.böyle koşmalar, yedekli koşma diye anılır.
Örnek:
Siftah yalvarırım Gani Subhana
Sonradan dönerim bir aç arslana
Dönerem aç arslana
Saldırıram cihana
Kâh o yana bu yana
Diyeceksin daha ne
Nece ki bir serçe geçer şahana
Kırsam kanadını yolsan el kınar
Saz şairlerinin karşılaşmalarında manilerle deyiştikleri de görülür.Böylelikle deyişlere çeşni katılmış olur.
Örnek:
Sümmani:
Bir bağdan bağa uçtum
Bir daldan dala geçtim
Çirkinden bal yemedim
Güzelden ağı içtim
Zülâli:
Güzelim eşiğinde
Öleydim beşiğinde
Tükten yapsalar yatmam
Çirkinin döşeğinde
Basılmış halk hikayelerinin bir kısmında da mani biçimin şiirlerle karşılaşılır.
Manilerin bir kullanılış yeri de türkü’lerdir.
Maniler destan ya da ağıt’ların sonunda da bulunur.
Bir de ilk dizeleri "adan aman" ünlemi ile doldurulan maniler vardır. Bunlara İstanbul manileri denir.Bu maniler özel bir ezgiyle okunurlar.İlk dizede tekerlemenin ardından gelen sözler maninin kafiyesini belirler.Bu çeşit maniler cinaslıdır, bundan ötürü cinaslı mani türüne girerler.
Örnek:
Adam aman kuzusu
Çay kuru çeşme kuru
Nerden içsin kuzu su
Beni yakıp bitiren
Bir ananın kuzusu
Dostları ilə paylaş: |