Kuran & İtret ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Biri Allah’ın kitabı, diğeri İtretim; Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisine sarıldığınız müddetce benden sonra asla sapmazsınız. Hz. Muhammed (s a. a) Muhammed Hadi marifet kur’ÂN İLİmleri



Yüklə 1,21 Mb.
səhifə17/53
tarix31.10.2017
ölçüsü1,21 Mb.
#23316
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   53

Farklı Ayetler


Eski âlimlerden bir grubun yazdıklarına göre bazı ayetler surenin aksine bulunmaktadır. Yani Mekkî olan bir surede bazı ayetler Medenî ve Medenî olan bir surede bazı ayetler Mekkîdir. Fakat bizim yaptığımız araştırmalara göre böyle bir durum söz konusu değildir, eğer bir sure Mekkîyse onun bütün ayetleri de Mekkidir ve eğer bir sure Medenîyse ayetlerinin hepsi Medenîdir.4Bu kitapta örnek olarak birkaç ayete değineceğiz:

1- Bazıları Medenî olan Maide suresindeki şu ayeti Mekkî kabul etmiştir: "Artık bugün kâfirler dininizi söndürmekten ümitlerini kestiler. Öyleyse onlardan korkmayın, Benden çekinin. İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam'ı beğendim"1 çünkü ayet Peygamber'e (s.a.a) Arafat'ta inmiştir.2

Böyle düşünmelerinin nedeni ayetin Mekkî yahut Medenî oluşu için mekân kriterini kabul etmeleridir. Buna göre Mekke'de inen her ayet veya sure Mekkî, Medine'de inen her ayet veya sure Medenîdir. Oysa Mekkî veya Medenî olması için kriter Peygamber efendimizin hicretidir, yani hicretten önce nazil olan Mekkî sonra nazil olan ise Medenîdir. Dolayısıyla bu ayet de Mekkî değil Medenîdir.

2- Bir diğer örnek, Tevbe suresinin şu ayetidir:



"(Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (Allah'a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara. İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi."3

Dediklerine göre bu ayet Mekke'de, Ebu Talib'in ölüm anında, onun için dua edeceği vaadinde bulunduğu esnada inmiştir.4 Bu söz Ebu Talib'in kâfir olarak öldüğünü göstermek isteyenlerin çabasıdır, fakat ayetin bu konuyla hiçbir alâkası bulunmamaktadır ki daha önce buna değinerek ispatlamıştık. Doğru olan Tabersi'nin kendi tefsirinde yapmış olduğu açıklamalardır, o şöyle diyor: "Müslümanlardan bazıları Mekke fethinden sonra Peygamber'den müşrik babaları için mağfiret talebinde bulunmayı istediler. Bunun üzerine yukarıdaki ayet nazil olarak, açıkça bu işten sakındırdı."1

3- Bazıları Yusuf suresinin ilk üç ayetinin Medenî olduğunu söylemişlerdir. Celaleddin Suyuti bu görüşü zayıf kabul etmiştir, ama ilginçtir ki Ebu Abdullah Zencani gibi önemli bir âlim kabul etmiştir.2 Bu üç ayetin Medenî oluşuna delil olarak şunları söylemişlerdir: Mekke müşrikleri Yahudilerden Medine'de Peygamber'e Hz. Yusuf hakkında sorular sormalarını istediler, bunun üzerine ilk üç ayet yüce Allah tarafından indi.

Eğer surenin hepsi Mekke'de nazil olmuşsa giriş niteliği taşıyan ilk üç ayetin sonradan Medenîde nazil olmasının hiçbir anlamı yoktur. Bunun tam tersi olabilir yani Yahudiler Mekke'deki müşriklerden Hz. Yusuf hakkında soru sormalarını isteyebilirler ve bunun üzerine sure nazil olabilir.


İniş Sebepleri


İniş sebeplerinin yahut şen'i nüzulün bilinmesinin önemi hakkında şunları söyleye biliriz: Bilindiği üzere Kuran tedricen aşamalı olarak ve değişik olaylar sonucu nazil olmuştur. Bir olay olduğu zaman yahut Müslümanlar bir problemle karşılaştıkları zaman, bir ya da birkaç ayet bazen de bir sure çözüm niteliğinde Peygamber'e iniyordu. İnen ayetin, o olay yahut problemle yakın bir ilişki içinde olduğu çok açıktır. Dolayısıyla ayeti anlamada kelime de yahut manada anlaşılmazlık varsa, ayetin inmesi sebebi bilindiği takdirde belirsizlik ortadan kalkacaktır. Bu yüzden ayetlerin anlamını çok daha iyi bilmek, daha güzel tefsir yapabilmek ve konunun açıklık kazanması için mutlaka iniş sebebine başvurmak gerekir. Öyleyse iniş sebebi ayetin tam delaleti için iyi bir karinedir ve onsuz ayetin delaleti eksik kalacaktır. Şu ayette görüldüğü gibi:

"Safa ile Merve Allah'ın belliklerindendir. Beytullah'ı hac veya umre ile ziyaret edenin onları tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur…"1

Bazılarına göre yukarıdaki ayetten şu anlaşılmaktadır: "Safa ve Merve arasında yapılan sâyın, haccın bir erkânı olmasına rağmen niçin 'cunah-sakınca yoktur' kelimesi kullanılmıştır? Demek ki ayetin zahirinden de anlaşıldığı üzere, sây yapmak caizdir, farz değil. "

Hâlbuki sây, hiç şüphesiz farzdır ve bunu ayetin iniş sebebine baktığımız zaman daha iyi anlayacağızdır. Ayetin iniş sebebi şudur: Hicretin altıncı yılında yapılan Hudeybiye antlaşması gereğince, Peygamber (s.a.a) ve ashabı bir sonraki yıl umre için Mekke'ye gidebileceklerdi ve ayrıca yapılan anlaşmaya göre müşrikler Müslümanların rahatlıkla tavaf ve sây yapmaları için üç gün süre ile putlarını Kâbe ve Safa ile Merve'den kaldıracaklardı. Öylede yaptılar ve üç gün sonra putları yine eski yerlerine bıraktılar. Bazı Müslümanlar geç kalmışlardı ve putlarda Safa ile Merve'de bulunmaktaydı, putlar orada ola ola sây yapmanın günah olacağını sandılar. Bunun üzerine ayet nazil oldu ve sâydan kaçınmamalarını bildirdi. Esas itibariyle sây ilahi bir şiardır, putların orada bulunması ise arızidir ve bu durum sâye zarar vermemektedir.1 Demek ki ayetin iniş sebebine başvurulduğunda mana çok rahat bir şekilde anlaşılmış olur, ayette sayın caiz olması yahut farz olması ile ilgili bir şey söz konusu değildir. Öyleyse iniş sebebini bilmek birçok ayetin mana ve mefhumunu iyice ve doğru olarak anlaya bilmek için önemli bir role sahiptir.2

İniş sebeplerini bilmek çok zordur; çünkü eskiler bu konuda fazla bir eser geride bırakmamışlardır. İniş sebeplerinin yazılıp gelecek nesil için bırakılmasına önem gösterilmemesinin bir nedeni de asrısaadetteki herkesin bunu bilmesidir. Sonraları önemli olduğu anlaşıldığında ise bu hususta bazı rivayetler derlendi ama ne yazık ki bunların çoğunun senedi zayıftır, hatta bazı rivayetlerde düşmanca beyanlar göze çarpmaktadır. Özellikle Emeviler döneminde hükümet kin ve nefretinden dolayı kasıtlı olarak bazı ayetler için uydurma iniş sebepleri düzenlemişlerdir. Ayetleri de bunlara dayanarak keyfi bir şekilde tefsir ve tevil etmişlerdir. Ahmed b. Hanbel'den bu hususta şu rivayet nakledilmektedir: "Üç şeyin sağlam ve doğru bir esası yoktur; İslam'ın ilk yıllarında yapılan savaşlar hakkındaki rivayetler, ahir zaman hakkındaki rivayetler ve Kuran'ın tefsir ve tevili hakkındaki rivayetler." İmam Bedreddin Zerkeşi bazı araştırmacıların şu görüşünü naklediyor: "Maksat bu konuda nakledilen rivayetlerin çoğunun güvenilir olmamasıdır, ama bu hepsinin yalan olduğu anlamına gelmez."1 Ebu'l- Hasan Ali b. Ahmed Vahidi Nişaburi ayetlerin iniş sebebiyle ilgili rivayetleri bir araya getiren en meşhur âlimlerden biridir. Suyuti onu eleştirerek; zayıf rivayetleri toplamak için uğraştığını, yalan ve doğru hadisleri birbirine karıştırdığını, Kelbi'nin vasıtasıyla Ebi Salih İbn-i Abbas'tan birçok zayıf rivayet naklettiğini söylemektedir.2

Sonraları Suyuti'nin kendisi bu alanda bir kitap yazmış ve adını, Lubab-un Nukul / Nakillerin Özü koymuştur, ama yine de zayıf rivayetleri nakletmekten kurtulamamıştır. Örnek olarak şu ayeti verebiliriz:

"Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma! Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir."1

Suyuti bu ayetin iniş sebebi hakkında şu zayıf rivayeti nakletmektedir: Resulullah, Hamza'nın cenazesinin başı ucunda durdu ve onun o parçalanmış halini görerek şöyle buyurdu: "Kesinlikle sana bunları yapan Kureyşten yetmiş kişiye de ben aynısını yapacağım; kulaklarını ve burunlarını kesip, karınlarını deşeceğim." 2 Peygamber'in böyle demesiyle birlikte ayet indi ve onu bu işten menetti.



Oysa bu rivayet hiç şüphesiz yalan ve uydurmadır, çünkü Nahl suresi Mekke'de inmişti, Hz. Hamza'nın şehit edildiği Uhud savaşı ise hicretten dört yıl sonra gerçekleşmişti. Ayrıca ilahi eğitimden geçen, âlemlere rahmet olarak gönderilen ve sürekli yaşamında adaleti, insafı, affı ön planda tutan Allah Resulü'nün (s.a.a) böyle bir şey demesi imkânsızdır. Yukarıdaki ayetler Müslümanların Mekke'deyken sürekli kâfirlerden zulüm ve işkence gördükleri zamanda nazil olmuştur ve Müslümanlara karşılık verirken haddi aşmamalarını emretmekte ve sabretmelerinin daha iyi olacağını öğütlemektedir.3

Yüklə 1,21 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin