Kurs ve Ders Hedefleri) Prof. Dr. Feridun Yenisey (Örgütlü Suçlar ve Terör Suçlarının Muhakemesi) Yrd. Doç. Dr. Namık Kemal Topçu



Yüklə 3,66 Mb.
səhifə24/77
tarix16.01.2019
ölçüsü3,66 Mb.
#97569
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   77

10.1.3. Olay Yeri İncelemesi

Suç soruşturmasında, suçu aydınlatmak ve bütün ilgililerini tespit etmek amacıyla maddi delil elde edilebileceği umulan bir takım kaynaklara başvurulur.

Delil olması muhtemel somut bulguların varlığı ve zenginliğiyle bilinen olay yerleri veya bu bulguların asıl suç yerinden herhangi bir nedenle taşındığı ya da transfer edildiği ikincil olay yerleri, olayla ilgili kişilerin elbiseleri veya vücutları üzerindeki bulgular ile bu kişilerin biyolojik ve fiziksel verileri, maddi delil araştırmalarında başvurulan ana kaynaklardır.

Delilden şüpheliye ulaşma gerekliliği, başarılı bir suç soruşturmasının başlangıç noktası olarak olay yerine özel bir ilgi duyulmasına, delil elde etmede müracaat edilecek ilk kaynak gözüyle bakılmasına ve olay yeri üzerinde bir farkındalığa neden olmuştur.

Suçlular ne kadar profesyonel olurlarsa olsunlar, ne kadar plânlı ve dikkatli hareket ederlerse etsinler, olay yerinde mutlaka kendilerinden bir takım izler bırakırlar. Kolluk da suçluların geride bıraktıkları delilleri bulmalı ve değerlendirmelidir. Olay yerinde yapılacak bilimsel ve sistematik incelemeler sonunda elde edilen delillerden yola çıkarak sağlıklı bir soruşturmanın yapılması, şüphelilere gayri insanî davranış ve kötü muamele yapılmasını önleyerek insan hakları ihlâllerinin de önüne geçecektir.

Olay yeri incelemesi; suçun aydınlatılması ve failin kimliğinin tespiti amacıyla, olay yerinin muhafazası, bulunan delillerin usulüne uygun olarak toplanması ve

ambalâjlanması ile laboratuara gönderilmesi işlemlerinin bir sistem dâhilinde bilimsel yöntemler kullanılarak gerçekleştirilmesidir.

Olay yeri incelemesinin amacı; suç olgusu taşıyan somut bir olayın maddî delillerinden hareketle; kim veya kimler tarafından, kime veya kimlere ya da neye karşı, nerede, ne zaman, ne ile nasıl ve hangi nedenle gerçekleştiğini belirlemek, suçun işleniş anına ait öyküsünü, öncesiyle birlikte neden-sonuç ilgisi kurarak açıklamak ve suçla ilgili bütün şahısların tespitini yapmaktır.

Olay yeri incelemesi; olayı, olay yerini ve delilleri net olarak ortaya koyabildiği oranda amacına ulaşır.

Mağdur, tanık ve faillerin kimlikleri çoğu kez etkili bir olay yeri inceleme tekniği ile tespit edilebilmektedir. ^

Olay yeri incelemesi; belirli prensipleri ve sıra ile yapılması gereken faaliyetleri içerir. Olayların çözülebilmesi mekân, mağdur, tanık ve şüpheli ilişkilendirilmesine bağlıdır.

Bu nedenle, suçun aydınlatılması ve gerçek suçlunun yakalanarak yargı makamları önüne getirilmesinin, ancak etkili bir olay yeri incelemesi ile gerçekleştirilebileceği hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Bilinçli ve sistematik olarak yapılacak olay yeri incelemesi sonrasında; olayların aydınlatılması ve faillerinin tespiti ve yakalanmaları daha kısa sürede gerçekleşecektir.

Olay yeri incelemesi, konu ile ilgili yetiştirilmiş Olay Yeri İnceleme personeli tarafından icra edilir.

Olay yeri incelemesi yapılırken; Olay yeri derhâl emniyet altına alınarak, olay yerinin orijinalliği korunmalı, Olay yerinde kayıt işlemleri yapılmadan, herhangi bir şeyin yeri değiştirilmemeli, çıkartılmamalı ve dışarıdan herhangi bir şey sokulmamalı, Olay yerindeki görevli personel, suçla ilgisi olmayan herhangi bir nesnenin düşmesini önlemek ve ilave iz bırakmamak için daima eldiven, galoş ve bone giymeli, Birden fazla olay yeri olabileceği unutulmamalıdır.

Delilleri toplama ve göndermede kullanılacak ambalâj malzemeleri temiz ve steril olmalı, Olay yerinde bulunan yazı ve şekillerin de (duvar üzeri, kapı arkası vb.) fotoğraflanması sağlanmalı, Ateşli silahlarla işlenen suçlarda ve patlayıcı madde olaylarında, şüphelilerin elleri yıkanmadan svapları alınmalı (şüpheli ellerini yıkamışsa svap alınmasına gerek yoktur), Svap, ateş edilmesini müteakip 6 (altı) saat içinde her iki elin iç ve dışlarından ayrı ayrı olacak şekilde alınmalı ve görevli personelin eldiven giymesine dikkat edilmelidir.

İcra edilen olay yeri incelemesi bir tutanağa bağlanır. Tutanakta, personelin olay yerine varışından işlemin tamamlanmasına kadar icra edilen tüm faaliyetler ayrıntılı olarak belirtilir. Tutanağın ekinde, olay yeri fotoğrafları, kamera görüntüleri ve olay yeri krokileri bulunur. 



Gerçekleşen bir terör olayından sonra dikkatli olarak yapılan bir olay yeri incelemesi çok uzun sürebilecek yargılamayı kısaltarak adaletin yerine getirilmesini sağlayacağından, olay yeri incelemesine imkân olduğu takdirde C. Savcısınca nezaret edilmeli, olay bölgesinin özellikle kamera ve fotoğraf makineleri ile görüntüleri alınmalı, bölgedeki sigara izmariti, boş kovan v.b. delillerin muhafazası sağlanmalı, özellikle yaralandığı iddia edilen teröristlerin tespit edilebilmesi amacıyla biyolojik delillerde (kanlı taş gibi) toplanmalıdır.

Ele geçirilen silah ve malzemeler, öncelikle bulundukları şekilde fotoğraflanmalı, müteakiben seri numaralarını da gösterecek şekilde tekrar fotoğraflanmalı, mümkünse parmak izi inceleme yapılmasını takiben muhafaza altına alınmalıdır.

İcra edilen operasyonlar esnasında patlayıcı madde ele geçirildiğinde, ilgililerce taşınması ve emniyete alınmasının can güvenliği açısından tehlike arz edip etmediği tespit ettirilmeli, tehlikeli olduğu değerlendirildiğinde ise, usulüne uygun olarak numune alınmasını müteakip C. Savcısının oluruna istinaden öncesinde ve sonrasında görüntülenmek kaydıyla imhası sağlanmalıdır.

10.1.4. Yer Gösterme

Yer gösterme, şüphelinin suç ile ilgili delillerin bulunduğu yeri göstermesidir, Bu husus, CMK 85'nci maddesinde, "Cumhuriyet savcısı, kendisine yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmuş olan şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırabilir, CMK 250/1 kapsamındaki suçlarda ise, adli kolluk amiri de yer gösterme işlemi yapmaya yetkilidir" şeklinde düzenlenmiştir.

6352 sayılı kanunun geçici 2'nci maddesi ile CMK 250 madde yürürlükten kaldırılmış ve bu madde kapsamına giren suçlar ile bu madde hükmüne göre kurulan ağır ceza mahkemelerine yapılan atıflar mülga TMK 10'uncu madde hükmüne göre kurulmuş mahkemelere yapılmış sayılır hükmü getirilmişti. Daha sonra 2014 yılında TMK 10 da yürürlükten kaldırılırken aynı atıf yöntemi ile ağır ceza mahkemeleri görevli kılındığı için, ağır ceza mahkemesinin görevine giren mülga TMK 10 suçları bakımından kolluk amirinin yer gösterme yetkisi devam etmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanununda ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinde yer gösterme işleminin içeriği tanımlanmamıştır.



Yer gösterme, uygulamadaki şekliyle, olay yerinde doğrulatma ifadesi alma işlemidir.

Bu nedenle, ifade alma kurallarına uygun şekilde gerçekleştirilmesi gerekir.

İfadesi alınırken susma hakkını kullanmış olan şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırılamaz. Ancak ifadesi alınmış alan şüpheliye yer gösterme yapılacaksa, müdafi işlem sırasında hazır bulunabilir.

Yer göstermenin hukukî niteliğinin olay yerinde doğrulatma ifadesi olması nedeni ile yer göstermenin CMK 147'nci maddeye göre yapılması gerekir. Ayrıca, yer gösterme sırasında da teknik imkânlardan yararlanılması mümkündür. 

Diğer taraftan, yer gösterme doğrulatma ifadesi olduğundan, ifade ve sorguda yasaklanan usuller yer gösterme bakımından da geçerlidir (CMK 148).

Yer gösterme, doğrulatma ifadesi olarak kabul edildiği için, ifade tutanaklarının kovuşturma evresinde çelişkiyi gidermek maksadıyla okunmasına ilişkin kurallar, yer gösterme işlem tutanakları için de uygulanır.



İfade ve sorgu işlemine ilişkin olarak ileri sürebilecek tüm itirazlar örneğin yasak ifade yöntemlerinin uygulandığına ve ifade tutanaklarının hukuka aykırı delil olduğuna dair tüm iddialar yer gösterme işlemi için de geçerlidir.

Yer gösterme işlemi tutanağa bağlanır.

Yer gösterme işleminin basın önünde yapılması yasaktır.

10.1.5. Tutuklunun Tutukevi Dışına Çıkartılması

CGİK 92/2 uyarınca mülga CMK 250/1'de yer alan suçlarla ilgili olarak araştırma yapmak bakımından hâkim kararı ile çıkartılması mümkündür. Mülga TMK 10/1-g'de bu usulün terör suçlarında da uygulanması düzenlenmişti. 2012 yılında 6352 sayılı Kanunla yeniden düzenlenen TMK 10 bu düzenlemeye yer vermedi; ancak bu kanunun geçici 2'nci maddesi mülga CMK 250'ye yapılan atıfların TMK 10'a yapılmış sayılacağını düzenledi. 2014 yılında TMK 10 da yürürlükten kaldırılırken aynı atıf yöntemi ile ağır ceza mahkemeleri görevli kılındığı için, ağır ceza mahkemesinin görevine giren terör ve örgütlü suçlarda CGİK 92/2'nin uygulanması mümkündür.



10.1.6. Otopsi

Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2009/8701 Esas 2009/7816 Karar sayılı 01/07/2009 tarihli kararında da; "ölenin kimliğinin tespiti ve tespit edilen kimlik üzerinden nüfusta düşüm işlemlerinin yapılmasının soruşturma işlemlerinden olduğu ve Cumhuriyet Başsavcılığınca yerine getirilmesinin zorunlu bulunduğu..., "ölenin kimliğinin tespit edilememesi nedeniyle Cumhuriyet Savcılığının bu bildirimi soruşturma aşamasında yapamamış olmasının bu yükümlülüğü ortadan kaldırmayacağını" bildirilmiştir.

Uygulamada sıkça karşılaşılmakta olan, terör faaliyetleri sırasında öldürülen terör örgütü mensuplarının yakınlarının örgüt mensubunun mezarının açılarak kimliğinin tespit edildikten sonra ve dini merasim yapılarak gömülmesi için kendilerine teslim edilmesi talepli dilekçelerin işleme konularak gerekli DNA incelemeleri yaptırılarak sonucuna göre hareket edilmelidir.

Uluslararası Otopsi Protokolü adıyla bilinen Minnesota Protokolünde belirtilen hususlarında göz önünde bulundurulması, özellikle hukuk dışı, keyfi ve yargısız infazlar sonucu gerçekleştiği iddia edilen ya da ihtimali bulunan ölümlerde otopsi işleminin mutlaka adli tıp uzmanı ve/veya pataloji uzmanı marifetiyle yapılması hususunda dikkat ve özen gösterilmesi gerekir.

Ceza soruşturması bireylerin hak ve özgürlüklerinin delil elde etmek veya kaçmayı önlemek amaçları ile Devlet eli ile kısıtlanması anlamına geldiği için, daha üstün bazı hukukî menfaetleri korumak üzere, şikâyet veya dokunulmazlar gibi soruşturma ve kovuşturma engeli olan bazı ceza muhakemesi şartları gelişmiştir.

Anayasanın 83'üncü maddesi iki çeşit dokunulmazlık kabul etmiştir: Sorumsuzluk (Mutlak Dokunulmazlık) ve Kovuşturma Yasağı (Muvakkat Dokunulmazlık).



10.2.1. Sorumsuzluk (Mutlak Dokunulmazlık)

Bu dokunulmazlığın tanınmasının nedeni, bu dokunulmazlığa sahip olanların, yani TBMM üyelerinin ve meclis dışından atanan bakanların herhangi bir soruşturma ve kovuşturma korkusu olmaksızın işlerini rahat bir şekilde yapabilmelerinin sağlanmasıdır.



Sorumsuzluk, yasama dokunulmazlığına sahip olanların, meclis çalışmaları sırasındaki oy ve sözlerinden sorumlu tutulmamalarıdır.

Yine mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanı'nın teklifi üzerine meclisçe başka bir karar alınmadıkça, bunları meclisin dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan da sorumlu tutulmaları olanaksızdır. Milletvekili sorumsuzluğunun ceza hukuku bakımından niteliği, "şahsi cezasızlık sebebi"dir

Sözler, oylar, sözleri kuvvetlendiren el, yüz vs. hareketleri bu sorumsuzluk kapsamındadır. Bu bakımdan örneğin meclis kürsüsünden TMK 7/2 kapsamında terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasının yapılması, bu sorumsuzluk kapsamında kabul edilecek ve bu suçu işleyen kişi, hiçbir zaman bu fiilinden ötürü sorumlu tutulamayacaktır.

Sorumsuzluğun geçerli olacağı "meclis" tabiri; genel kurul salonunu, meclis salonlarını, koridorlarını, yemekhanelerini, komisyonları kapsar şekilde anlaşılmalıdır. Yine meclis faaliyetinin meclis dışında yapıldığı hâllerde (örneğin araştırma komisyonu gibi) bunların çalıştığı yerler de meclis tabiri içinde mütalaa edilir.

Sorumsuzluktan, TBMM üyeleri ve meclis dışından atanan bakanlar yararlanır (AY 83, 112/son).

Sorumsuzluk süreklidir. Bu itibarla milletvekilliği süresi dolduktan sonra ya da kovuşturma yasağı kaldırılsa da milletvekili sorumsuzluktan faydalanmaya devam eder. Hakkında herhangi bir ceza kovuşturması yapılması olanaklı değildir. TBMM üyesinin ya da meclis dışından atanan bakanların bu sorumsuzluktan vazgeçmeleri de mümkün değildir.



10.2.2. Muvakkat Yasama Dokunulmazlığı (Kovuşturma Yasağı)

Geçici dokunulmazlık, milletvekilleri ve meclis dışından atanan bakanlar hakkında, mutlak dokunulmazlık kapsamına girmeyen ve suç olan fiillerinden dolayı, meclis kararı olmadan kovuşturma yapılamaması demektir.



Geçici dokunulmazlık, meclis üyesinin seçiminden önce ve sonra işlediği suçlara ilişkindir.

AY 83 gereğince böyle bir suçtan dolayı meclisin kararı bulunmadıkça, üye tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Bu sayılanların dışında kalan ceza muhakemesi hukuku işlemlerinin yapılması ise mümkündür. Örneğin arama gibi.

Geçici dokunulmazlık bütün üyelik süresince ve meclis tatilde bulunduğu sırada da devam eder.

Geçici dokunulmazlığın iki istisnası bulunmaktadır:

Bunlardan ilki ağır cezayı gerektiren suçüstü hâlleridir. Ağır cezayı gerektiren suç kavramı, ağır ceza mahkemesinin yargılama alanına giren suç olarak yorumlanabilir,

Suçüstü ise CMK 2/1-j'de tanımlanmıştır

Buna göre Suçüstü, 1. İşlenmekte olan suçu, 2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu, 3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu, ifade etmektedir.

Bu hâllerde savcılar, milletvekili hakkında derhâl soruşturma başlatabilecek ve kamu davası açabileceklerdir (AY 83/2).

Konumuz bakımından esas önem arz eden ikinci istisna ise Anayasanın 14. maddesinde belirtilen durumlardır. Burada Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ile Cumhuriyeti'nin varlığına temel hak ve hürriyetlere yönelik fiiller ile devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini sağlamak ve dil, ırk, din ve mezhep ayrımına yönelik devlet düzeni kurma amacıyla hareket edilen fiillerden bahsedilmektedir.

Görüleceği üzere Anayasanın 14 üncü maddesinde bir suç tanımı yapılmış, bir suç ihdas edilmiş veya bir takım suçlar isim olarak sayılmış olmayıp, bir takım kavramlar, ilkeler ve faaliyetler belirtilmiştir.

14'üncü maddede belirtilen hâller TCK sistematiği içinde, devletin şahsiyeti aleyhine işlenen suçları düzenlemekte ve bu faaliyetler ve bu faaliyetler, öğretide siyasal suçlar olarak adlandırılmaktadır. TCK 299-339 maddeleri arasında sayılan suçlar, siyasal suçlar arasında sayılmaktadır. Siyasal suçlara ilişkin düzenlemeler TCK'nın dışında, Askeri Ceza Kanunu, Siyasal Partiler Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun, Dernekler Kanunu, Sendikalar Kanunu gibi kanunlarda da yer almaktadır.

Bu fiilleri işleyen üyeler, söz konusu fiiller seçimlerden önce işlenmiş ve soruşturulmasına da seçimlerden önce başlanmış olması kaydıyla geçici dokunulmazlıktan faydalanamazlar. Dolayısıyla da bu hâlde herhangi bir sınırlama olmaksızın genel hükümlere göre soruşturma ve kovuşturma işlemlerine devam edilecek ve şartları varsa yakalama, tutuklama, gözaltına alma ve zorla getirme tedbirlerine başvurulabilecektir. Ancak bu hâlde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya TBMM'ye bildirmek zorundadır (AY 83/2).



Bu fiillerden ötürü yapılan yargılama neticesinde milletvekili mahkûm edilirse, kesinleşen mahkeme kararının TBMM Genel Kurulu'na bildirilmesi ile milletvekilliği düşer.

Geçici dokunulmazlık, üyelik süresinin bitmesi veya üyelik sıfatının düşme sebeplerinden biri ile sona ermesi ve dokunulmazlığın meclis tarafından kaldırılması hâlinde sona erer. Dokunulmazlık kaldırıldığında üye hakkında CMK ve diğer kanunların müsaade ettiği bütün tedbirlere başvurulabilir. Ancak üye hakkında, sadece yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararında gösterilen fiilden dolayı kovuşturmada bulunulabilir.

Yargılama sonucu üye AY m.76'da belirtilen bir suçtan ötürü mahkûm edilir ve mahkûmiyeti kesinleşirse üyelik sıfatı düşer ve hükmedilen cezanın infazına girişilir. Diğer hâllerde cezanın infazı üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır.

Geçici dokunulmazlık bulunduğu müddetçe dava ve ceza zamanaşımı durur.



10.3. Asıl Ceza Davasında Ve Tali Ceza Davalarındaki Şüphenin Kuvvet Dereceleri

10.3.1. Asıl Ceza Davası ve Tali Ceza Davası Ayrımı

İddianame ile açılan asıl ceza davasında şüphelinin suçu işleyip işlemediği, fiilin suç olup olmadığı ve failin ceza sorumluluğuna sahip bulunup bulunmadığı araştırılır.6 Asıl ceza muhakemesinde sıkı ispat kuralları uygulanır ve hâkim vicdani kanaate göre karar verir.

Tali ceza muhakemeleri ise, asıl ceza davası görülürken ortaya çıkan ikincil meselelerden oluşur. Tali ceza davalarının konusu failin suçu işlemiş olup olmadığı değil, meselâ, hâkimin reddinin gerekmediği gibi asıl ceza davası ile ilgili iddialardır. Arama kararı verilmesi, iletişimin denetlenmesi kararı ve tutuklama kararı verilmesi bu kapsamdadır. Tali ceza davalarında serbest ispat kuralları uygulanır ve şüphenin ortaya konması yeter.

10.3.2. Asıl Ceza Davasındaki Şüphenin Kuvvet Dereceleri

Asıl ceza davasının soruşturma evresini başlatan ve muhakemenin ilerlemesini sağlayan suç şüphesidir. Başlangıçta suç şüphesi hafiftir (CMK 160/1), % 51 mahkûmiyet olasılığı gösterecek kadar yoğunlaşırsa, yeterli şüphe hâlini alır ve iddianame düzenlenebilir (CMK 170/2). Bu aşamada şüpheli veya sanık henüz tutuklanmamıştır. Suçu işlediği konusunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunan hâllerde tutuklama kararı verilebilir (CMK 100/1) .Sanığın suçu işlediği konusundaki şüphe duruşmada ortaya konun deliller ile ortadan kalkar ve fail olduğu konusunda mahkeme vicdani kanaate ulaşırsa, mahkûmiyet kararı verilir (CMK 217/1 ve 223). 

Asıl ceza davasındaki şüphenin kuvvet dereceleri aşağıda gösterilmiştir.

a) Soruşturma evresinin başlaması: (CMK 160/1) "Suç işlendiği izlenimi veren hâl": başlangıç şüphesi.

b) İddianame düzenlenmesi: (CMK 170/2) "Suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturan deliller bulunması".

c) Tutuklama kararı verilmesi: (CMK 100/1, 101/2) "Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunması".

ç) Mahkûmiyet kararı: (CMK 217/1, 223) "Duruşmada ortaya konan delillere dayanan vicdani kanaat."

10.3.3. Tali Ceza Davalarındaki Şüphenin Kuvvet Dereceleri

Tali ceza davaları prensip olarak asıl ceza muhakemesinin soruşturma evresi başladıktan sonra açılır. Arama kararı bunun istisnasını oluşturabilir. Zîra arama kararı bazı hâllerde suç işlendikten sonra, fakat belli bir kişi hakkında soruşturma başlatılmadan önce de verilebilir.

Tali ceza davalarında iki türlü şüphe gündeme gelir: önce soruşturma başlamış olacağı için, Kanunun ilgili maddesinde asıl ceza davasının içinde bulunduğu muhakeme aşamasını yansıtan asıl ceza davasının şüphe derecesi ön koşul olarak belirtilmiş olabilir. Kanun ikinci olarak, tali ceza davasının amacına yönelik olan şüphenin derecesini de belirtebilir.

Aşağıda görüleceği gibi, meselâ, arama kararı verilmesi için, şüphelinin suçu işlediği konusunda basit başlangıç şüphesi bulunması yeterken, aranılan eşyanın aramanın yapılacağı yerde bulunabilieceğini gösteren somut delile dayanan kuvvetli şüphe bulunması istenmiştir (CMK 116).

Fakat tutuklama kararı verilirken hem asıl ceza davasının suç işleme şüphesinin kuvvetli olması istenmiş, hem de tali ceza davası açısından kaçma veya delil karartma şüphesinin olgulara dayanması hedeflenmiştir.

Gizli soruşturma yöntemlerinin uygulanması açısından ise, asıl ceza davasındaki şüphelinin suç işleme şüphesinin basit başlangıç şüphesi derecesinde olması yeterli iken, bu şüphenin somut delillere dayanması ve şüphe sebebinin kuvvetli olması arzu edilmiştir.

Tali ceza davası açısından aranan şüphe dereceleri aşağıda sıralanmıştır.

a) Arama kararı verilmesi: (CMK 116) "Suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe."

b) Hak ve alacaklara El koyma, iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, teknik takip kararı verilmesi: (CMK 128,135, 139,140) "somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebinin varlığı."

c) Tutuklama kararı: (CMK 100/2) "Kaçacağı şüphesini uyandıran somut

olgu" veya "delil yok etme veya tanıklara baskı konusunda kuvvetli şüphe uyandıran davranışlar."

YAKALAMA, GÖZALTINA ALMA VE İFADE ALMA

11.1. Yakalama

11.2. Gözaltına Alma

11.3. İfade Alma



11. Yakalama, Gözaltına Alma Ve İfade Alma

Aşağıda koruma tedbirleri hakkında genel açıklamalar yapılacak ve terör ve örgüt suçlarındaki özellikler belirtilecektir. Her bir koruma tedbiri bakımından Devletin yetkileri ve korunması gereken insan hakları da AHİM kararlarına dayanılarak ortaya konulacaktır.



11.1. Yakalama

Suç işlediği iddiası ile bir kişinin yakalanmasının bazı türleri vardır: suçüstü yakalaması; tutuklama koşulları oluştuğu hâlde hâkime başvurma zamanı bulunmayan hâllerdeki tutuklama yakalaması; yakalama emri üzerine yakalama gibi.



11.1.1. Suçüstünde Yakalama

Kişi hürriyetinin hâkim kararı olmadan sınırlanması demek olan yakalama ancak zorunlu hâllerde haklı görülebilir. Geçici mahiyette olması da bunun içindir,



Yakalanan kimse gecikmeden hâkim huzuruna çıkarılır.

Hâkim tutuklama kararı verirse yakalama tedbiri sona erecek, tutuklama tedbiri başlayacaktır. Hâkim tutuklama kararı vermezse yakalanan kimse serbest bırakılır, yani yakalama tedbiri yine sona erer. Tutuklamanın mümkün kılınması ve dolayısı ile ceza muhakemesinin selâmetle ve emniyetle yapılabilmesi gayesi ile ve henüz bir tutuklama kararı ve dolayısı ile müzekkeresi verilmeden önce sanığın kişi hürriyetinin kaldırılmasına "adli yakalama" denir.

Yakalama'nın "ne zaman" ve "hangi anda meydana geldiğini" bilmek önemlidir. Yakalamayı tespit etmek üzere kullanılan ilk kriter "objektif" ölçüttür:

Makul ve orta zekalı bir kişi kendisini serbest hissetmiyorsa ve "fiili denetim altına alınmışsa" yapılan işlem "yakalamadır".

Kişinin yakalanmış olup olmadığını belirleyen ikinci ölçüt "tüm olayların birlikte değerlendirilmesi" kriteridir.



11.1.2. Tutuklama Yakalaması

a. Türk Hukuk Sistemi

Herkese tanınan yakalama yetkisi kapsamı dışında suçüstü olmayan hâllerde de kolluk yakalama yetkisini kazanabilir.

Bu gibi hâllerde yakalama yetkisinin doğması için, "suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin" (evvelce; kuvvetli suç işleme şüphesinin varlığını gösteren olayların idi) (CMK "2014-6526" 100/1) ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin (evvelce kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığı idi) (CMK "2014-6526" 92/2), yani "kuvvetli belirti" mevcut bulunması gerekir.

b. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Makul Şüphe İle Yetinmektedir

Bizde yakalamanın temel şartı, "somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi" iken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 inci maddesine göre, kişinin özgürlüğünün kısıtlanabilmesi için "makul şüphe" yeterlidir.



Şahıstan bilgi almak amacı ile yakalama Sözleşmeye aykırıdır.

11.1.3. "Yakalama Emri" Üzerine Yakalama

Yakalama emri CMK 98 ile sınırları çok açık ve dar bir şekilde çizilen fakat kişi özgürlüğünü kısıtlayan bir yetkidir.

Sulh ceza hâkimi soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında yakalama emri düzenleyebilir (CMK 98/1).

Yakalama emrinin ikinci şekli, yakalanıp kolluğunu elinden kaçan veya tutukevi veya ceza infaz kurumundan kaçan şüpheli, sanık veya hükümlüler için öngörülmüştür. Kolluk elinden kaçırdığı şüpheli için diğer kolluk birimlerine hitaben yakalama emri çıkartabilir; diğer hâllerde Cumhuriyet savcısı yakalama emri düzenler (CMK 98/2).

Kovuşturma evresinde sanık "kaçak" (CMK 247) ise, mahkeme veya hâkim resen veya C. savcısının talebi üzerine yakalama emri düzenleyebilir (CMK 98/3). Bu karar da kaldırılan gıyabi tutuklama kararı gibidir.

Yakalama emrinde kişinin eşgali, biliniyorsa kimliği, yüklenen suç ve yakalanınca nereye gönderileceği yazılır (CMK 98/4).

Görüldüğü gibi, hâkim veya savcı tarafından verilmiş olan bir yakalama emrinin (CMK 98) yerine getirilmesi yolu ile kolluk kendiliğinden yakalama işlemi yapabilir,

Yakalama emri uyarınca kişi yakalanırsa veya emre konu teşkil eden işlem yapılırsa, ‘’yakalama emri kolluktan geri alınır ‘’

Mahkeme, hâkim veya C. savcısı bunun iadesini kolluktan ister (CMK 90/6).

Geniş yetkili ağır ceza mahkemelerinin ve bunlara bağlı C. savcılarının mülga CMK 250'inci maddede sayılan suçlar bakımından, geniş yetkili ağır ceza mahkemesi veya başkanı, Cumhuriyet savcısı, mahkeme naibi veya istinabe olunan hâkim kolluğa, soruşturma ve kovuşturma sebebiyle şüpheliyi, sanığı, tanığı bilirkişiyi ve suçtan zarar gören şahsı belirtilen gün saat ve yerde hazır bulundurma emri verebiliyordu (mülga CMK 25l/6). Mülga TMK 10'da 20İ2'de yapılan düzenleme ile bu yetki kaldırılmıştı.

Şayet kişi yakalama emri üzerine yakalandığında ilgili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır ve SEGBİS üzerinden yetkili hâkim ile irtibatı sağlanır (CMK "2014¬6526" 94). 

Yakalanan kişi o yer sulh ceza hâkimi tarafından serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanmasını öngören yol tutuklaması 20İ4 yılında kaldırılmıştır



Yüklə 3,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin