Hz. Ali ve Şiaları
22- “Babam Resulullah (s.a.a), Ali’ye bakarak şöyle buyurdular: “Bu ve bunun şiaları cennettedirler.”[83]
Özür Yolu Bırakmayacak Bir Söz
23- “Babam Resulullah (s.a.a)’in, ölümüne yol açan hastalığında -evi ashabıyla dolu iken- şöyle buyurduğunu duydum: “Ey insanlar! Çok geçmeksizin sizin aranızdan ayrılacağım, size özür bırakmayacak bir söz söylüyorum: Bilin ki ben sizin aranızda yüce Rabbimin Kitabını ve itretim olan Ehl-i Beytimi emanet bırakıyorum.”
Sonra Ali’nin elini tutarak şöyle buyurdu:
“Bu Ali, Kur’an iledir, Kur’an da Ali ildedir; bunlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklar. Ben kıyamet günü, benden sonra bunların hakkında nasıl davrandığınızı sizden soracağım.”[84]
Camiye Girerken Okunan Dua
24- “Babam Resulullah (s.a.a) camiye girişinde şöyle diyordu: “Allah’ın adıyla, Allah’ım, Muhammed’e salat eyle, günahımı bağışla, rahmetinin kaplarını yüzüme aç.”
Camiden çıktığında da şöyle diyordu: “Allah’ın adıyla, Allah’ım! Muhammed’e salat eyle, günahlarımı affet, lütuf ve bağış kapılarını yüzüme aç.”[85]
Cuma Günü Duanın Kabul Olduğu An
25- “Cuma günü öyle bir vakit vardır ki, Müslüman bir kul o vakitte Allah’tan bir hayır dilerse Allah Teala onu ona bağışlar; o vakit de, güneşin yarısının batmaya koyulduğu andır.”[86]
Namazda Gevşeklik Yapanın On Beş Belaya Uğraması
26- “Babam Resulullah (s.a.a)’den namazında gevşeklik yapan kadın ve erkekler hakkında soru sorduğumda şöyle buyurdular: “Kadın ve erkeklerden her kim namazında gevşeklik yaparsa, Allah Teala onu on beş belaya duçar eder: Allah Teala bereketi ömründen alır; bereketi rızkından kaldırır; salih insanların simasını onun yüzünden giderir; yaptığı her amele mükafat verilmez; duası göklere yükselmez (müstecap olmaz); salih insanların duasından nasibi olmaz; zelil olarak ölür; aç olarak ölür; susuz olarak can verir; öyle ki dünya nehirlerinin suyunu verseler, susuzluğu yine giderilmez; Allah Teala, bir meleği onu kabirde rahatsız etmesi için memur eder; kabri dar olur; kabri karanlık olur; Allah Teala (kıyamet günü) bir meleği, onu halkın gözleri önünde yüz üstü çekip sürümesi için görevlendirir; zor bir hesaba (sorgu suale) tabi tutulur; Allah Teala, (rahmet gözüyle) ona bakmaz; onu (günahlardan) arındırmaz ve onun için elemli bir azap olur.”[87]
Bu Ümmetin Babaları!
27- “Muhammed (s.a.a) ve Ali (a.s), bu ümmetin babalarıdırlar; onların eğriliklerini düzeltir, itaat ettiklerinde onları ebedi azaptan kurtarır, uyum sağladıklarında da onları daimi nimete kavuştururlar.”[88]
Ali’nin Kim Olduğunu Biliyor musun?
28- Hz. Ali (a.s)’ı kınayan bir cahile şöyle buyurdu:
“Ali’nin kim olduğunu biliyor musun? O rabbani bir İmam, nurla dolu bir vücut, efendilerin kutbu (efendisi), tertemiz ailenin oğlu, doğruyu konuşan, imamet dairesinin merkezi, Peygamber’in iki gülü ve cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin’in babasıdır.”[89]
Gadir-i Hum Olayının Kimseye Özür Yolu Bırakmaması
29- “Allah Teala, Gadir-i Hum olayından sonra hiç kimseye bir bahane ve özür yolu bırakmamıştır.”[90]
Hz. Ali’nin İmameti
30- Hz. Ali’nin imametini Peygamber’in sözleriyle kanıtlamak mümkün müdür? diyen birisine şöyle buyurdular:
“Hayret! Gadir-i Hum gününü unuttunuz mu? Resulullah’ın şöyle buyurduğunu duydum: Ali, aranızda kendimden sonra bıraktığım en hayırlı kimsedir; Ali benden sonra İmam ve halifedir. Daha sonra iki oğlum Hasan ve Hüseyin ve Hüseyin’in neslinden olan dokuz kişi en iyi İmamlardır. Onlara uyarsanız, onları hidayete eren ve hidayete erdirenler olarak bulursunuz; muhalefet ederseniz, kıyamet gününe dek daima aranızda ihtilaf vuku bulur.”
“O zaman Ali neden sustu ve kendi hakkını almadı?” dediğinde de şöyle buyurdular:
“Ey Eba Ömer! Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: İmam Kâ’be gibidir; halk ona gelmelidir, o halka değil.”
Sonra şöyle devam ettiler:
“Allah’a and olsun ki, eğer hakkı ehline bıraksalardı ve Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine uysalardı, Allah konusunda (dini meselelerde) iki kişi bile ihtilafa düşmezdi. Hz. Ali’den İmam Hüseyin’in dokuzuncu evladı olan Hz. Mehdi’ye kadar olan İmamlar birbirlerinin ardınca onu miras alırlardı. Ama ne yazık ki (cahil halk), Allah’ın geriye attığını öne geçirdiler, Allah'ın öne geçirdiğini ise geriye attılar. Peygamber’i kabre koyduktan sonra hevesleri doğrultusunda birini seçtiler ve kendi görüşleriyle amel ettiler. Kahrolsunlar! Acaba Allah Teala’nın şu sözünü duymamışlar mıydı: “Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer, seçim onlara ait değildir.”[91] Hayır, onlar bunu duymuşlardır; fakat onlar Allah Teala’nın buyurduğu şu duruma düşmüşlerdir: “Gerçek şu ki, gözler kör olmaz; ancak sinelerdeki kalpler körelir.”[92] Heyhat! Onlar dünyada uzun arzulara kapıldılar, öleceklerini unuttular. Allah onları helak etsin, işlerini boşa çıkarsın. Allah’ım, yücelikten sonra küçülmekten sana sığınırım.”[93]
Kisa Hadisi
31- Şeyh Abdullah Behrani, kendi senediyle sahabenin büyüklerinden olan Cabir bin Abdullah-i Ensari’den şöyle rivayet etmiştir: Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Resulullah (s.a.a)’ın kızı Fatıma (a.s)’ın şöyle buyurduğunu duydum:
“Bir gün babam Resulullah (s.a.a) benim evime gelerek; “Es-selam-u aleyki ya Fatıma” (Sana selam olsun ey Fatıma) dedi. Ben de; “Aleyk’es- selam” dedim. Babam Resululah; “Vücudumda bir bitkinlik hissediyorum” buyurdu. Ben; “Allah seni bitkinliğe karşı korsun” dedim. Sonra; “Kızım Yemen malı olan abâyı getir ve benim üzerime ört” dedi. Ben de o abâyı getirip üzerine çektim. Bu sırada onun yüzünün dolunay gibi parladığını gördüm.
Biraz geçmeden oğlum Hasan da geldi ve; “Es-selam-u aleyki ya ümmah” (Sana selam olsun ey anne) dedi. Ben de; aleyke’s- selam ey benim gözümün nuru ve kalbimin meyvesi” dedim. O; “Anne! Ben burada bir güzel koku hissediyorum; bu koku ceddim Resulullah (s.a.a)’ın kokusuna benziyor” dedi. Ben; “Evet, ceddin kisanın (abânın) altındadır.” dedim. Hasan abâya doğru giderek; “Es-selam-u aleyke ya ceddah.” (Selam olsun sana ey büyük baba); ey Resulullah, benim de abânın altına girip senin yanında bulunmama izin verir misin?” dedi. Peygamber (s.a.a); “Aleyke’s- selam ey benim çocuğum ve havuzumun sahibi, evet izin veriyorum” buyurdu. Hasan da Peygamber (s.a.a) ile birlikte abânın altına girdi.
Az geçmeden oğlum Hüseyin içeri girdi ve; “Es-selam-u aleyki ya ümmah” (Ey anne sana selam olsun) dedi. Ben de; “Aleyk’es- selam ey benim oğlum ve gözümün nuru ve gönlümün meyvesi” dedim. Hüseyin; “Anne, ben burada bir güzel koku hissediyorum; ceddim Resulullah’ın kokusuna benziyor” dedi. Ben; “Evet, ceddin ve kardeşin abânın altında bulunuyorlar” dedim. Hüseyin abâya doğru yaklaşarak; “Es-selamu aleyke ya ceddah, es-selamu aleyke ya menihterehullah” (Sana selam olsun ey büyük babam, sana selam olsun ey Allah’ın seçkin kıldığı kimse); benim de sizinle beraber abânın altına girmeme izin verir misiniz?” dedi. Peygamber (s.a.a); “Aleke’s- selam ey evladım, ümmetimin şefaatçisi, evet izin verdim.” buyurarak karşılık verdi. Hüseyin de kisânın altına girdi.
Bu esnada Ebu’l- Hasan Ali bin Ebi Talip (a.s) gelerek; “Es-selamu aleyki ya binte Resulellah” (Sana selam olsun ey Resulullah’ın kızı) dedi. Ben de; “Aleke’s- selam ya Ebe’l- Hasan ve ya Emir’el- Müminin” diye cevap verdim. Sonra; “Ben burada güzel bir koku hissediyorum; bu koku amcam oğlu ve kardeşim Resulullah’ın kokusuna benziyor” dedi. Cevaben; “Evet, Peygamber çocuklarınla birlikte kisanın altındalar” dedim. Ali de abâya doğru ilerleyip; “Es-selamu aleyke ya Resulellah. Benim de sizinle birlikte kisanın altına girmeme müsaade eder misiniz?” dedi. Resulullah (s.a.a); “Ve aleyke’s- selam ya Ali, ya vasiyyî ve halifetî ve sahibe livaî” (Sana da selam olsun ey benim kardeşim ve ey benim vasim ve halifem ve bayraktarım,) sana da izin verdim” buyurdu.
Sonra ben abâya doğru giderek; “Es-selamu aleyke ya ebetah, ya Resulellah” (Sana selam olsun ey babam, ey Allah’ın Resulü), acaba benim de sizinle birlikte abânın altında olmama izin verir misiniz?” dedim. Resulullah (s.a.a); “Ve aleyki’s- selam ya bintî, veya biz’atî ve ezintu leki” (Sana da selam olsun, ey benim kızım ve ey benim vücudumun bir parçası, sana da izin verdim)” diyerek cevap verdi.
Ben de abânın altına girdim. Hepimiz abânın altına toplandığımızda babam Resulullah (s.a.a) abânın iki yanından tutup sağ eliyle göğe taraf işaret ederek dedi ki:
“Ey Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’im ve benim özel yakınlarımdır. Bunların eti benim etimdendir ve kanları benim kanımdandır; bunları inciten beni de incitir ve bunları üzen beni de üzüyor. Ben bunlarla savaşanlarla savaşırım ve bunlarla sulh içinde olanlarla sulh içindeyim; bunların düşmanlarına düşmanım ve bunları sevenleri severim; bunlar hakikaten bendendirler ve ben de bunlardanım. Allah’ım, kendi rahmet ve bereketini, ihsan ve bağışını bana ve bunlara indir ve bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları tertemiz kıl.
Allah-u Teala buyurdu ki: “Ey benim meleklerim ve ey göklerde bulunanlar, bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ay ve ışık saçan güneşi, dönen her feleki (gezegeni), akan denizi ve dolaşan gemiyi, sadece kisânın altında olan bu beş kişinin sevgisi için yarattım.
Cebrail-i Emin; “Ya Rabbî, abânın altında bulunan kimlerdir?” diye sordu.
Allah (c.c); “Onlar, Peygamber’in Ehl-i Beyt’i ve risaletin madenidirler; onlar; Fatıma, babası, kocası ve çocuklarıdır” buyurdu.
Cebrail; “Ya Rab, yere inip onların altıncısı olmama izin verir misin?” dedi.
Allah Teala; “Evet izin verdim” buyurdu.
Bu vakit Cebrail-i Emin de yere indi ve; “Es-selamu aleyke ya Resulellah (Selam olsun sana ey Allah’ın Resulü), yücelerin en yücesi olan Allah sana selam gönderiyor, güzel tebrik ve ihtiramını sana sunuyor ve buyuruyor ki:
“İzzet ve celalime and olsun ki, ben bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ayı ve ışık saçan güneşi ve dönen her feleki (gezegeni) ve akan her denizi ve dolaşan her gemiyi, sadece sizin hatırınız ve sizin sevginiz için yarattım.”
Allah Teala benim de sizinle birlikte olmam için izin verdi. Ya Resulellah, sen de izin veriyor musun?” dedi.
Resulullah şöyle buyurdu: “Ve aleyke’s- selam ya emine vahyillah, innehu na’am kad ezintu leke” (Sana da selam olsun ey Allah’ın vahyinin emini, evet sana da izin verdim.”
Bunun üzerine Cebrail de bizimle birlikte abânın altına girerekve babama dedi ki: “Allah size şöyle vahy etmiştir: “Gerçekten Allah, siz Ehl-i Beyt’ten her türlü ricsi (günah ve pisliği) gidermek ve sizleri tertemiz kılmak istiyor.”[94]
Bu sırada Ali; “Ya Resulellah, bizim bu abânın altında oturmamızın Allah katındaki fazileti nedir?” diye sordu.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Beni hak olarak peygamberlikle gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak beni risaleti için seçen Allah’a and olsun ki, bizim bu haberimiz (böylece kisânın altında toplanmamızla ilgili olay), yeryüzünde içerisinde şiilerimizden ve dostlarımızdan bir topluluğun bulunduğu herhangi bir toplantıda söylenecek olursa, onlar dağılıncaya kadar mutlaka onlara rahmet iner ve melekler onların etrafını sarar ve onlara Allah’tan bağış dilerler.”
Bu esnada Ali; “O halde Allah’a and olsun ki, biz saadete kavuştuk” dedi.
Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: “Ey Ali, beni hak üzere peygamber olarak gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak risaleti için beni seçen Allah’a and olsun ki, bizim bu haberimiz, şiilerimizden bir topluluğun bulunduğu herhangi bir mecliste söylenirse ve onların içerisinde sorunu olan birisi olursa, onun sorununu Allah Teala mutlaka giderir; onların içerisinde gamlı biri olursa, Allah Teala onun gamını yok eder ve onların içerisinde ihtiyacı olan biri olursa, Allah (c.c) onun ihtiyacını bertaraf eder.”
Ali bunu duyunca; “O zaman Allah’a and olsun ki, biz mutluluk ve saadete kavuştuk ve Kâ’be’nin Rabbine and olsun ki, bizim şiilerimiz de dünya ve ahirette mutluluk ve saadete kavuştular” dedi. [95]
Dostları ilə paylaş: |