Olguyu Anlamada Araç Yoksunluğu
Henüz oluşum sürecinde olan çağdaş Türk düşüncesinin bugün karşı karşıya kaldığı en ciddi sorun, 21. yüzyılın başında Batının sanayileşme sonrasında inşa ettiği global dünyayı; global dünyanın imkânlarını, zaaflarını, yeni dünyanın getirdiği açmazları ve problemleri kavrama kabiliyeti bakımından gerekli araçlardan yoksun oluşudur. Yeni bir yüzyılın başında bugün Türkiye’nin hatta genel olarak Müslüman dünyanın en büyük zaafı ne yazık ki bu araç yoksunluğudur. Burada gerekli araçlardan kasıt nedir? Böyle bir dünyayı anlamada gerekli araçlar genel olarak yüksek bir felsefî algı ve kurumsal bir sosyal bilim algısı biçiminde ifade edilebilir.
Bugün soru şudur: neyle anlayabiliriz bugünün dünyasını? Cevap: güçlü bir felsefî algıyla, kurguyla, tasarım kabiliyetiyle, tasarımı çözme ve yeni bir tasarım inşa etme yeteneğiyle. Bu çabalar ise zorunlu olarak felsefeyi gerektirirken aynı zamanda somut toplumsal, ekonomik, sosyolojik koşulları anlayarak dönüştürebilme kabiliyetini de gerektirmektedir. Bu kabiliyeti geliştirmek ise sosyolojiyi, tarihi, iktisadı, sosyal psikolojiyi ve psikolojiyi gerektirmektedir. Ayrıca bunları taşıyıcı bir araç ve uygarlık rahmi olarak gelişmiş bir dünya diline ihtiyaç kaçınılmazdır(Halilov 2004:527- 554). Böyle bakıldığı zaman sosyal bilimlerin, diğer Müslüman ülkelere göre Türkiye’de daha gelişmiş bilimler olduğunu söylenebilir. Fakat her şeye rağmen halen Türkiye’de sosyal bilim birikiminin, Türkiye’nin bu ihtiyacını karşılayacak düzeyde olduğunu söylemek çok iyimser bir yaklaşım olur. Kabul etmek gerekir ki onca gelişmeye rağmen bugün Türkiye’de sosyal bilimler olgunlaşma dönemine yeni girmektedir. Henüz tatmin edici olmayan sosyal bilim birikimi aynı zamanda sorun çözme kabiliyetini geliştirme bakımından Türkiye’nin bürokratik ve siyasal kurumlarını, ciddi bir imkânsızlıkla karşı karşıya bırakmaktadır.
Türkiye’de bugün halen en ciddi toplumsal sorunların bile bir sosyal bilimci marifetiyle algılanmasına ihtiyaç duyulmaması yaygın bir durumdur. Yine Türkiye’de bugün iktidar unsurlarının, siyasetçilerin ve kamu yöneticilerinin bir toplumsal sorunu algılamada sosyal bilim mantığıyla meseleye yaklaşma ihtiyacı ya da böyle bir bilim heyeti üzerinden sorunu anlama ihtiyacını duymaması belki de fikrî ve felsefî yetersizliğin açık bir ifadesidir. Bugün bir taraftan emekleme döneminde olan Türk sosyal bilimlerinin ve felsefesinin tüm sınırlılıklarına rağmen diğer taraftan dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan yeni süreç süratli bir yeni oluşuma kapı açmaktadır. Türkiye’nin AB macerası, Irak’ta, Afganistan’da ortaya çıkan sorunlar, bölgedeki dengelerin değişmesi, içeride yaşanmakta olan çok ciddi toplumsal dönüşüm ve yeni yapılar ciddi ve kuvvetli bir düşüncenin gelişmesi için uygun koşulların ortaya çıktığını göstermektedir. Çünkü eninde sonunda toplumsal ve politik sorunlar insan aklının çözüm üretme, gelişmiş soyut bir dünya kurma imkânlarını geliştirebilmek bakımından bir fırsat yaratır. Yavaş dönüşen ve sınırlı gelişme imkânlarına sahip toplumlarda fikir hareketleri büyük travmatik krizler yaşayan toplumlara göre nispeten daha az gelişir. Bu bağlamda bakıldığında, içeride ve dışarıda yaşanan krizlerden nasıl çıkılacağı veya çıkılması gerektiğini düşünmek zorunda lalan toplum aslında çıkışı bulacak gücü de kendinde bulacaktır. Bu durum ise ister istemez bir düşünce alanının kalite kazanıp gelişmesine sebep olur.
Dostları ilə paylaş: |