Merak ettikleriMİZ


GUSÜL ABDESTİ CİNSÎ HAYATA NE KAZANDIRIR?



Yüklə 1,57 Mb.
səhifə62/66
tarix27.12.2018
ölçüsü1,57 Mb.
#87522
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   66

GUSÜL ABDESTİ CİNSÎ HAYATA NE KAZANDIRIR?

Hedley CANT

Çevremde bulunan birkaç Müslümanla, zaman zaman soh­betler yapardım. En çok dikkatimi çeken şey, gusül abdestiydi. Bu hususta epeyce düşündüm ve araştırma yaptım. Evvelâ, basit bir temizlik şekli olarak ele aldım. Biz Amerikalılar bol bol yı­kanırız. Çünkü bizde taharet yok. Kâğıtla silinme de gereken te­mizliği yapmaz. Bunun için her gün veya günaşırı yıkanmak zo­runda kalırız. Zaten hela ile banyo bir aradadır. Tuvaletten kal­kan, duşun altına girebilir. Öyle ise, Müslüman olan bir Ameri­kalı, neden gusül abdetsi alsın diye düşündüm.

Düşüncemi Amerikalı Müslüman arkadaşıma açtım. "Daha geniş düşünebiliriz." dedi. Zaten, ondan beklediğim de bu idi. Çünkü arkadaşım üniversitede ilim adamıydı. Bir de düşünme­ye, tahlile, tenkide açık olmayan bir din, gerçek olamazdı. De­dim ki: "Temizliğin yanında ne gibi faydalarını gördünüz?"

Evvelâ durakladı, sonra yüzüme Baktı. Bekliyordum. İnsan­la ilgili her şeyi araştırmaya kararlıydım. Dedi ki:

Bu konuya zaman ayırabilecekseniz geniş geniş konuşa­lım.

Çok sevinmiştim. Benim acı tenkitlerim, haklı görüşlerim vardı. Arkadaşıma yardımcı olabilirdim. Hemen kabul ettim.

Üniversitenin kafeteryasına çekildik. Sütlü kahvelerimizi içerken, arkadaşım konuya girdi:

Her şeyi bütün olarak ele almak zorundayız. İslâmiyet bir bütün olduğu gibi, İslâmiyet içinde gusül abdesti de bir üni­tedir ve bir bütündür. İsterseniz, gusül abdestini, bütünüyle ele alalım. Evvelâ ben anlatayım. Siz de notlarınızı alınız. Sonra görüşlerinizi ve tenkitlerinizi sıralarsınız. Arkasından da ben ce­vaplarımı veririm.

Bu girişe "güzel" demekten başka çare yoktu. Arkadaşım anlattı:

"Gusül abdesti, Müslüman olanla ilgili bir ibadettir. Müslü­man olmayanlar için gusül abdesti söz konusu olamaz.

Gusül abdestini Allah emrettiği için alırız. Yani İslâm di­ninde Allah emreder, Müslüman da emre itaat eder. Bir Müslü­man gusül abdesti alırken, "kirden, pisten temizleneceğim" diye düşünmez. Gusül abdesti alması gerektiği için yıkanır. Amma bu arada temizlenmiştir de... Olabilir. Asıl olan "emre itaat" tir. Maddî temizlik, sonradan ve kendiliğinden gelen bir hâldir. Hemen şunu da belirteyim ki, gusül abdesti gibi, maddî temizlik emri de vardır. Bu sebeble gusül abdesti alan, her türlü maddî temizliğini de yapacak. Bu da ayrı bir konudur."

Ben, müdahale ettim: "Rica ediyorum, ayrı konulara girme­yelim. Gusül abdesti üzerinde duralım."

Arkadaşım ikazıma teşekkür etti. Benimle aynı fikirde ol­duğunu belirtti ve:

"Gusül abdesti, bir emir olduğuna göre, gusül abdesti ile uzaktan yakından ilgili emirler de vardır. Meselâ Müslümanın zina etmesi, içki içmesi haramdır. Öyle ise, gusül abdesti alma emrine uyan Müslüman; "İçki içme, zina etme!" gibi emirlere de uyacaktır. Bu durumda dinî emirlerine uyan bir Müslüman iki şekilde cünüp olur: Biri, eşiyle; diğeri de uykuda...

Eşi ile cünüp olmak, iradeli bir davranıştır. Öyle bir za­manda cünüp olmalı ki, namaz vaktini kaçırmamalı. Yıkan­ma zamanı bulmalı. İşine geç kalmamalı, soğukta yıkanıp, hasta olmamalı.

Dikkat edilirse gusül abdesti alma mecburiyeti, insanın sık sık cünüp olmasını önlüyor. Bilindiği gibi sık sık cünüp olmak, insanın sinir sistemine ve beyin yapısına zararlıdır. Bir kısım hastalıkların sık sık cünüp olmakla ilgisi vardır. Hatta sık sık cünüp olanlarda verem, psikiyatri ile ilgili çeşitli rahatsızlıklar görüldüğü gibi, çıldırma, intihar gibi haller de görünür. Fakat her hastalığı yalnız cünüplüğe bağlamak ilmî olmaz. Kısacası aşırı sıklıkta cünüp olmanın, insan sıhhatini menfî yönde etkile­diği bir gerçektir.

Bir de kadının aybaşları halinde ve doğum sonrasında eş ilişkileri yasaktır. Böylece erkek korunmuş oluyor. Erkekteki cinsî mayi (Meni), erkek için bir enerji kaynağıdır. Cünüp ol­madan evvel erkeğin gücü, düşüncesi, davranışları başkadır. Cünüp olduktan sonra, daha başkadır.

Meselâ cünüp olmadan evvel erkek kendini daha güçlü ve hareketli hisseder, mes'eleleri daha iyi anlar. Karısına alâka du­yar. Cünüp olunca, bunlar tamamen tersine döner. Şayet sık sık ve biraz da zorla cünüp olmalar tekrar edilirse, erkek havası in­miş futbol topuna döner. Bir nevi yıkılır.

Her cünüplükten sonra yıkanma mecburiyeti, kadını da cü­nüp olmaktan alıkor. Yine erkek korunmuş oluyor. İslâmiyette, kadının cinsî hayata düşkünlüğü, kötü sayılmıştır. Böyle bir kadın, erkeği çok zor duruma düşürebilir.

Dengeli bir cinsî hayat, dengeli insan tipini ortaya ko­yar. Cinsî hayattaki ifrat ve tefrit, her davranışta anormal sonuçları doğurur.

Bu kısa açıklamamla bilhassa şunu belirtmek istedim: İnsa­nı yaratan, insanlara böbrek üstü kapsülleri koyan, meni denilen cinsî sıvıyı, belli yerde toplatan Allah, vücut makinasının en iyi şekilde çalıştırılması için gereken emirleri de vermiştir. Bunlar­dan biri de gusül abdestidir."

Arkadaşımın konuşması burada bitti. Açıklamaları bana ye­ni yeni görüş ve düşünce ufukları açtı. İslâmiyette aile hayatına verilen önem anlaşılıyordu. Çocuk bakımı, çocuk sıhhati kendi­liğinden hallediliyordu. İslâmiyet öyle bir dindi ki her emrin birbiriyle birçok bağlantısı vardı. Bunları anlamak akademik bir çalışmayi gerektirirdi. Bu sebeble, görüş ve düşüncelerimi be­lirtmek için arkadaşımdan zaman istedim.

İslâm'a ait kitapları okudukça, "Ben de Müslümanım" de­dim. Ve önümdeki kâğıdın üzerine şu cümleyi yazdım. "İyi bir insan, İslâmiyeti yaşıyor demektir. İslâmiyeti yaşayan da iyi bir insandır." Bu cümleyi Müslüman arkadaşıma söylesem, diyecek ki, bizim için önemli olan ibadet etmektir. İyi olma halimiz kendiliğinden meydana gelir.

Şimdi bu gerçeği çözmeye çalışıyorum.396

Namaz, Kollektif Bir İbadettir.




NİÇİN ARAPÇA İBADET EDİLİR?

Prof. Dr. Muhammed HAMİDULLAH

Malûmdur ki, Müslümanlar namazlarında Kur'ân-ı Kerîm'in bâzı parçalarını okumakla (kıraatla) mükelleftirler. Müslümanların ana dili ve vatanı ne olursa olsun, bu usûl, Hz. Peygamber zamanından beri değişmemiştir. İstikbalde de böyle mi olmalıdır?

İlk nazarda müminin Allah'ına anladığı bir dil ile kulluk et­mesi tabii ve temenniye şâyân görünüyor, bunun için de en iyi vasıta ana dilidir. Fakat mes'elenin daha derinlemesine bir tedkiki, bu çözümün aksini ortaya koyuyor; sebeblerini inceleye­lim:

Her şeyden önce dua ile namaz arasında açık bir ayırma yapmak icabeder. Namaz dışındaki duada mü'minin ihtiyaçları­nı ve dileklerini Rabbine istediği dilde bildirmesi yasak değil­dir. Bu şahsî bir mes'eledir ve kulun Hâlik'ı ile olan vasıtasız münasebetleri ile ilgilidir. Buna mukabil namaz kollektif, umumî bir ibâdettir ve namaza iştirak eden diğer mü'minlerin ihtiyaçları da nazar-ı itibara alınmalıdır. Namaz, prensip olarak ve tercihen cemaatle kılınır; tek başına ferdî olarak kılınan na­maza müsaade vardır, fakat asla tercih edilmez, tercih cemaatle kılınan namazdır.

Şayet İslâmiyet herhangi bir bölgenin, ırkın, milletin dîni olsaydı, şüphesiz bu bölgeenin, bu ırkın veya bu milletin dili kullanılabilirdi. Fakat, bütün ırklardan ve dünyanın bütün nok­talarında oturan ve her biri diğerleri tarafından anlaşılmayan yüzlerce dili konuşan mü'minlere sahip cihanşümul bir dînin icabları başka olacaktır. Çince bilmeyen bir Türk'ün Çin'e gitti­ğini ve sokaklarda çing çang çung'a benzer sesler işittiğini farzedelim. Aşikârdır ki o hiçbir şey anlamıyacaktır ve şayet bu sözler ezanın, Allahü Ekber'in tercümesi ise, hiçbir şey'in farkı­na varamayacak ve meselâ Cuma namazını kaçıracaktır. (Çin'deki camiler Türkiye'deki minareleri ile kendini belli eden camilere hiç benzemez.) Aynı şekilde Türkiye'den geçen Çinli Müslümanın, Türkiye'deki Müslümanlar kendi dilleriyle ibâdet ettikleri takdirde, dindaşlarıyla ortak hiçbir tarafı olmıyacaktır. Şu halde cihanşümul bir dînin bâzı müşterek esasları olmalıdır. Bu mevzuda ezan ve kırâet şüphesiz iki esas unsuru teşkil eder.

Misâl olarak beynelmilel kongre ve toplantıları zikrede­biliriz. Meselâ, Birleşmiş Milletler'de herkes kendi lisanını değil, fakat Fransızca, İngilizce gibi müsaade edilen dilleri kullanılır. Umumun menfaati için, hususî menfaat feda edi­lir.

Mes'elenin daha az mühim olmıyan diğer bir cebhesi var­dır: Hiçbir tercüme asla orijinalinin yerini tutamaz. Kur'ân-ı Kerîm'in yüzden fazla Türkçe tercümesi vardır ve her gün bun­lara bir yenisi katılmaktadır. Bu da yeni âlimlerin, eskilerin ter­cümelerini kifayetsiz bulduklarını gösterir. Bütün diller için ve bir dilden diğer bir dile tercüme edilen herhangi bir eser için bu durum varittir. Şu halde kifayetsiz bir şey mi, yoksa hatasız ori­jinal mi kullanılmalıdır. Burada şu noktayı bilhassa tebarüz etti­relim ki, İslâm'dan başka hiçbir din, peygamberine gönderilen vahyin orijinaline sahip değildir. Bugün Hıristiyanların, Yahudilerin, Mecusîlerin sahip olduğu dinî kitablar, tercümeler, toplamalar, v.s.dir. Müslümanların, vahyin orijinaline, Kur'ân-ı Kerîm'e sahip bulunmaları, kendileri için ne büyük bir şanstır.

Şunu da unutmayalım ki, namazda kullanılacak pek az keli­me vardır. Önce ezan ve ikamet, sonra Allahü Ekber, Sübhâne rabbiye'l-azîm, Sübhâne rabbiye'l-alâ gibi ifadeler, Fatiha sûresi ve iki kısa sûre vardır. Hepsi bir sahifeyi dahi aşmaz. Ve bu kelimelerin ekseriyeti herkesçe bilinir, bütün Müslümanların dillerine geçmiştir. O derece ki, çocuk veya yeni başlayan biri onların mânâsını zahmetsiz ve büyük bir gayret sarfetmeden öğ­renir. Bu ifadelerin mânâsı bir defa öğrenilince artık itiraza yer kalmaz.

Bir gün genç bir üniversite talebesi söylenilenin anlaşılması zarureti üzerine ısrarda devam etti. Nihayet ben ona şöyle cevab verdim: "Şayet siz bana muntazaman günde beş vakit na­maz kılacağınıza dair söz verirseniz, ben size ana dilinizde ibâdet için izin veriyorum."

Derhal münakaşayı kesti ve bir daha bu mevzuda konuş­mak için yanıma gelmedi. Diğer bir ifade ile dîni ve îmanı mevzileştirmek isteyenler, onu bizzat tatbik etmek isteme­yenlerdir. Hiç olmazsa umumiyetle böyledir. Bir mü'minin, bir imansızdan veya ameli olmayan birisinden nasihat almaya ihti­yacı yoktur.

Son olarak, namazda Kur'ân-ı Kerîm'in tercümesinin okun­masının caiz olduğunu ileri sürmek için İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin fetvasına istinad ettiklerini söyleyen yazarları ele alalım. Bu yazarlar niçin hakikati tam olarak ifade'den kaçını­yorlar? İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretleri başlangıçta bu kanâatta olmasına rağmen, zamanla fikrini değiştirdi Hidâye ve Dürrü'l-Muhtar bu hususu sarahatle kaydediyorlar ve normal hallerde sadece Arabça metin okunmasına cevaz veren umumî kanaata iştirak etti.397



Hayatı Veren de, Geri Alan da Allah'tır...





Yüklə 1,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin