Hz. İSA (AS) VE BABASIZ DOĞUŞ!
Dr. İsmail ARICIOĞLU
Bir çok kimsenin merak ettiği hususlardan birisi de Hz. İsa (a.s.)'ın babasız dünyaya gelmiş olmasıdır. Bunu bazıları akıllarına sığıştıramıyor.
Burada bizi yanıltan şey, meseleye bakış açımızdır. Yâni, Allah'ın yaptıklarıyla kendi yaptıklarımızı aynı kefeye koyarak mukayese ediyoruz. Bilmeliyiz ki, bizim için yapılması imkânsız olan şeylere Allah'ın OL demesi kâfidir. Aslında babasız meydana gelen sadece Hz. İsa (a.s.) değildir. Canlılar dünyasında bunun pek çok misâlleri vardır. Arılar bunlardan sadece birisidir.
Bilindiği gibi, her kovanda bir ana arı bulunur. Ve hayatında, bir defa çiftleşme uçuşuna çıkar. Bu uçuş sırasında en hızlı erkek arı ile çiftleşir ve ondan aldığı spermalar (erkek üreme hücreleri) bir kese içerisinde depo edilir. Kovana döndükten sora ana arı yumurtlamaya başlar. Yumurtalar, spermaların bulunduğu kesenin yanından geçerler. Bu esnada bazı yumurtalar spermalar tarafından döllenir. Bazıları ise hiç döllenmeden çıkarlar. İşte döllenen yumurtalardan dişi arılar, sperma ile döllenmeyen yumurtalardan ise erkek arılar meydana gelir. Biz bu tip üremeye biyolojide "Partenogenetik üreme" diyoruz.
İsa (a.s.)'ın babasız oluşunu, "aklımız almıyor" diye inkâr edersek, yeryüzünde her yıl milyarlarca babasız erkek arının meydana gelişini nasıl açıklayabiliriz.
Bir başka örnek de yaprak bitleri (Afidler)'dir. İlkbaharda bazı bitkilerin yaprak ve tomurcuklarından özsu emerek yaşıyan bu böcekler çiftleşmeksizin (yani babasız olarak) yavrular doğururlar. Bu yavruların tamamı dişidir. Ancak sonbaharda erkeklerle çiftleşen böcekler doğurmayıp yumurtlarlar. Döllenmiş bu yumurtalardan ilk baharda dişi yavrular çıkar. Erkekler sadece sonbaharda hasıl olurlar.
Su pireleri (Dafnialar) da belirli bir mevsimde partenogenetik (yani babasız olarak) üreme gösterirler. Döllenmemiş yumurtalardan yavrular çıkar.
Dikkat edilirse, gerek yaprak bitleri ve gerekse su pirelerinin babasız üremeleri devamlı değildir. Sadece belirli mevsimlerde olur. Yani Cenâb-ı Hak manen diyor ki: "Üreme kanunumu istersem hikmetime göre değiştirebilirim. Canlıları, babalı olduğu gibi, babasız da yaratabilirim. Sebepler sizi aldatmasın."
Bu örnekleri daha da artırmak mümkündür. Karıncaların, uyuz böceklerinin ve solucanların bazıları ile portakal pamuklu bitleri de partenogenetik olarak (babasız) ürerler.
Anne ve babamız, dünyaya gelmemizde birer sebeptirler. Bundan başka bir rolleri var mıdır? Mesela, gözlerimizi ve ellerimizi annemiz mi verdi, yoksa babamız mı? Hele akıl, hafıza, hayal, sevgi, nefret ve şefkat gibi manevi cihazlarımızı nereden aldık?.. Tek bir hücreden gelişerek meydana gelen bu vücut yapımızı bir düşünelim. Hangi kudret sahibi bu harika yapıyı o tek hücreden çıkardı?...
Madem biz varız. kendimizi inkâr edemiyoruz ve madem tek bir hücreden yaratılmışız. Bunu da biliyoruz. Böyle bir ilim ve kudret sahibi bizi neden annesiz ve babasız yaratamasın? Zaten anne ve babamızı da yaratan O değil mi?
Dünyada cereyan eden üreme kanunlarının hepsi de erkek ve dişi vasıtasiyle olacak diye bir kaide yoktur. Bakteriler bir kaç saat içinde neslinin neslini görebilecek kadar hızla ürerler. Fakat ne anne var, ne de baba. Bir bakteri ortadan ikiye bölünüyor ve oluyor iki bakteri.
Diğer taraftan milyonlarca bitki ve hayvan türünün ilk yaratılışının da annesiz ve babasız olduğunu unutmamak gerekir.
Her kanunun bir istisnası bulunabilir. Anne ve baba vasıtasıyla dünyaya gelme kanununun bir istisnası olarak Hz. İsa (a.s.) yaratılmıştır. Bununla insanların imtihanı sözkonusudur. Hikmet-i İlâhî böyle istemiştir. Çünkü Hz. İsa (a.s.) büyük peygamberlerdendir. Peygamberlere Allah tarafından verilen mucizeler ise zamanlarındaki insanlar hangi hususta ileri iseler, o çeşitten olmuştur. Hz. İsa (a.s.) zamanında tıp ilmi revaçta olduğundan, onun mucizesi de tıpçıları aciz bırakacak olan babasız yaratılma şeklinde olmuş ve bu, hayatın ölüleri diriltme gibi mucizeleriyle devam etmiştir.
Hz. İsa (a.s.)'in babasız oluşu, ne Cenâb-ı Hakk'ın kudretine noksanlık, ne de ilmine bir eksiklik getirir. Tam aksine, istediğini istediği gibi yaratabileceğini gösterir. Bu hâdise ile O, bizim, sebeplerde boğulmamamızı ihtar ediyor. Anne ve babanın birer sebep olduğunu, hikmeti gerektirirse insanları ve hatta bütün canlıları anne- babasız da yaratabileceğini gösteriyor.42
BİR ATADAN GELDİĞİMİZ HALDE, FARKLI RENKLER VE IRKLAR NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Prof. Dr. Âdem TATLI
"Ey insanlar!.. Muhakkak ki, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve sizleri kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız..."43
Bu soruya, bir başka soru ile cevap verilebilir: Tek atadan farklı renk ve ırkların ortaya çıkmasına engel nedir? Hem tek atadan gelinir, hem de farkh renk ve ırklar ortaya çıkar. Aslında bu tip sorular, daha ziyade biyolojiyle alâkası olmayanlardan gelmektedir. Çünkü, bir biyolog bilir ki, her anne, baba, büyük anne ve büyük babaların karakterleri belli oranlarda yavrularına geçer. Bu oranlar, "Mendel Kanunları" adı altında meşhurdur. Cenâb-ı Hakk'ın koyduğu bu kanunlara göre; meselâ bir fert boy bakımından yüzde 50 ihtimalle annesine, yüzde 50 ihtimalle babasına benzeyecektir. Ferdin hemen hemen bütün özelliklerinde bu veya buna yakın oranları görmek mümkündür. Lâkin, bazı karakterler vardır ki, ortaya çıkmaları, yani bir fertte tesir göstermeleri, bazı şartlara bağlıdır. Nasıl ki, yıldızların görünmesi gecenin gelmesine bağlıdır. Güneş onların görünmelerine mani olur. Bazı çekinik (resessif) karakterler de, baskın (dominant) karakterlerin etkisi altındadır. Çekinik karakterler bu tesirlerden kurtulduğu zaman etkisini gösterecektir. Bu, belki de nesiller sonra mümkün olur.
Günümüzdeki ırkların hepsi ortak bir atadan gelir. Saf ırk mevcud değildir. Sözgelimi, beyaz ırkın bir ferdinden, bir zenci gibi koyu deri rengine sahip fert hasıl olabilir. Ya da bir Çinli'den, bir Kafkaslı kadar beyaz deriye sahip yavru meydana gelebilir.
Bazıları, zenci ırkın tropiklerdeki yoğun ultraviyole ışınlarına uyum sağlayarak meydana geldiğini iddia ederler. Halbuki bu görüş, Kuzey ve Güney Amerika'da aynı ışınlara maruz kalanların, niçin siyahlaşmadıkları meselesini izah edememektedir. Son yapılan çalışmalar, deri rengindeki bu farklılığın irsi olduğunu ortaya koymuştur.
Dolayısiyle, ırkların teşekkülünde ortaya çıkan siyahlar, kendileri için zararlı olmayan ışınların bulunduğu sahaya göç etmiştir. Diğer taraftan açık renkli ve mavi gözlü İskandinav ırkı ise, ekvator yakınındaki yoğun ultraviyole ışığından kurtulmak için kuzeye gitmiştir.
Dışarıya kapalı bir kabile düşünün. Çevredeki diğer kabilelerle hiç bir irtibatı olmayan bir grup. Buradaki genetik özellikler kabile fertlerinin sahip olduğu irsî karakterlerin toplamına eşittir. Belli sınırlar içinde yer alan böyle bir bölge "gen havuzu" olarak da adlandırılabilir. Bu gen havuzunda, çekinik karakterler, zamanla melezleme sonucu birbiriyle karışarak, yem ve değişik karakterler hasıl eder.
Değişik renk ve ırk karakterlerine bu açıdan bakmak gerekir Kuvvetle muhtemeldir ki, ilk insan Hz. Âdem (a.s.)'in genetik yapısında da çok farklı renk ve ırk özellikleri vardı. Tıpkı bir gen havuzu gibi, muhtelif karakterleri ihtiva ediyordu Bütün bu karakterlerin bir anda ortaya çıkması elbette mümkün değildi. Zamanla bazı genetik açılımlar sonucu, değişik karakterler meydana geldi. Neticede günümüzdeki farklı fertler hasıl oldu.44
Dostları ilə paylaş: |