Mesut kaynak



Yüklə 0,5 Mb.
səhifə1/12
tarix06.03.2018
ölçüsü0,5 Mb.
#44998
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12








KUR'ÂN'DA
KADIN




(KUR'ÂN'I KERÎM'DEN ÂYETLER)

MESUT KAYNAK


www.kurandasevgi.gen.tr

E-mail:mesutkaynak@superonline.com








İÇİNDEKİLER

BÖLÜM

SUNUŞ


ÖNSÖZ

ANLAŞMAZLIKLARINIZI ALLAH’A ARZ EDİN

KADIN’IN TANIKLIĞI

KADIN’IN MİRAS HUKUKU

EŞ DÖVÜLÜR MÜ?

ÇOK EVLİLİK

ÖRTÜNME

TAKVA ELBİSESİ



KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ

ANNE OLARAK KADIN

ÖĞRENİM VE EĞİTİM

ÇALIŞMA


EVLENME

AİLEDE GÖREV VE YÖNETİM

EVLENME ENGELLERİ

ZİNA VE FUHUŞ

BOŞANMA

GENEL KONULAR



BÜYÜ - BÜYÜCÜLÜK

CİN – CİNCİLİK

YILDIZ VE BURÇ FALI

RUH – RUH ÇAĞIRMA

REENKARNASYON

ÜNİVERSİTELERDEN MEKTUPLAR

YAZARIN ÖZGEÇMİŞİ

KAYNAKÇA


SUNUŞ

KADIN DA İNSAN

Erkek, kendini bildiği zamanlardan beri, hayatını kadınla birlikte kurmuş; kendinde olmayan ancak kadına özel beceri ve niteliklerinden ötürü sanki onu kıskanırcasına, hayatın nimetlerinden uzak tutmuş, onu ezmiş, küçültmüş, yalnız kendi zevklerinin aracı kılmış, alınır, satılır mal gibi kullanmıştır. Onun hayata kattığı gücü, uygarlığa sağladığı ürünü görememiştir. Tarih boyunca kadın, bu zulüm ve yaşamın işkenceleri içinde, gözyaşları ile duygularını, acılarını, tatlarını içine dökerek yaşamıştır.

Kadın da insandır; demiştim. Evet, Kuran'ı Kerim öyle buyuruyor : "Ey İnsanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kafileler halinde koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Kuşkusuz, Allah katında en değerliniz en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır." Hucurat 13.

Ey İnsanlar! diye seslenirken Yüce Allah hem erkeğe hem kadına insan diye hitap etmiştir. O halde kadın ve erkek, insan olarak yaratılıştan, doğal hakları vardır. Kadın hakları, ayrımsız erkek hakları gibi insan haklarıdır. Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda erkekler gibi yaratılıştaki özellik ve nitelikleri dikkate alınır. Bu anlamdan hareketle kadın haklarını, ayrı tutmuyorum. Kuran'ı Kerim'de kadın ve erkek her ikisi de tek bir nefisten yaratılmışlardır. Kadın da Kuran'ın muhatabıdır. Erkek ve kadın görevde, hukukta, ibadette, hayat içinde çalışmada, her türlü sorumlulukta eşittirler, kendi tasarruflarından sorumludurlar. Kur'ân'ın bildirisi budur.

Sevgili peygamberimiz döneminde bu Kur'ân'ın buyruklarının sıcaklığı yaşanıyordu. Kadın cinsiyeti, medeni ölçüler içinde kalmış, kadın-erkek ilişkilerine de hiçbir kısıtlayıcı etkisi olmamıştır. Müslüman kadınlar, sevgili peygamberimizle rahat serbestçe diledikleri zaman görüşebildikleri gibi kendisinden sonrak halifeler döneminde de bu rahatlık ve anlayış sürdü. İlişkileri güzel ahlak kurallarına uygundu. Örneğin karşılaştıkları zaman selamlaşırlardı. Buhari'nin naklettiğine göre, kadınlar erkeklerle selamlaşırlardı. Aynı yerde abdest alırlardı. Birbirlerini evlerinde kabul ederlerdi. Karşılıklı saygı ve sevgi aralarında sürerdi. Bu güzel ahlaki ilişkiler medeni hayat devam edemedi. Fitne kelimesiyle belirtilen sosyal sakınca İslami toplumu sarstı. Ve kadın hayattan toplumdan bütünüyle soyutlandı. O zamanlara ait bir bilgiyi Horasan'dan gelip Basra'ya yerleşmiş tâbii alimlerinden Mushaf yazıcı Matar İbn.B.Tahman (Ö.129-746) Tahman'ın aşağıdaki beyanı tarihi değer taşımaktadır: Vaktiyle kadınlar meclislerde erkeklerle birlikte otururlardı. Fakat şimdi kadının tek bir parmağı bile fitnedir. (Ahmet B.Hanbel, Ahkamu'l Nisa.(145)

Fitne fitne olur diyerek Müslüman kadınları haklarından yoksun bırakmak günah olarak bize yeter. Kadınlarımız, eşlerimiz, kızlarımız ayakların altında cennet olan annelerimiz bizim için her şeyimizdir. Toplumu kalkındarmak ve yüceltmek istiyorsak yarınımızı nasıl karanlıklarda bırakırız. Hepsine saygılar ve sevgiler.

Ancak Allah'a şükür milli mücadelede kahraman erkek kardeşiyle Mustafa Kemal Paşa'nın ve arkadaşlarının önderliğinde çarpışan ırzını, namusunu, dinini çiğnetmeyen özü ve sözüyle inanmış, düşünce ve özüyle aydınlık cumhuriyet kadınları hak yarışında toplumdaki yerlerini alacaklardır. Hiç kuşku etmiyorum ki hak konusundaki bu karanlıkları, onlar dayanışma içinde aydınlatacaklardır. Bizler ne kadar çok bu konuyu anlatırsak ülkemizde kadın haklarını güçlendirirsek, onları haklarına sahip görürsek Türk yurdu ve ulusunu da güçlenecektir. Onlar inançlı gönülleri, Kur'ân'ı bilir, aydın düşünceleriyle saygın kişiliklerini koruyacaklardır.

Sayın dostum, Y.Mimar Mesut Kaynak bu sorumluluk içinde yüce kitabımız Kur'ân'dan ilhamını alarak, eserinin sonunda belirttiği kitaplardan yararlanarak bu konuyu çok güzel anlaşılır bir biçimde yazmış, kendi düşüncesine hak verirken diğerlerinin de tartışmasını sağlamak üzere, eserinin çeşitli yerlerinde bunları din bilginlerinin sorumluluklarına bırakmış, bu çağdaş konuların bilimsel İslâmi, ilmi meclislerde şûra ile danışarak bir uzlaşıya gitmesini istemiştir. Kendisini bu davranışı için de kutluyorum.



Kur'ân'da Kadın adıyla sunduğu bu kitabın toplumumuza, kadınlarımıza ve hepimize yararlar sağlamasını yüce Allah'tan dua ediyorum.




04.04.2002
Dr. Lütfü DOĞAN
Devlet Eski Bakanı ve
Diyanet İşleri Eski Başkanı

ÖNSÖZ

Son Kitabımız olan Kur'ân'da Sevgi'den sonra yazı hayatımıza ara vermiştik. Ancak değerli din görevlisi Nihat Hocamız ile bir sohbette : " Elin kalem tutuyor, neden kadınlar hakkında kitap yazmıyorsun? Anlaşmazlık bulunan konularda, yanlışa da doğruya da yorum yapılabilir. Sen doğruyu ve güzelliği esas al. Kitabın ismi de Kur'ân'da Kadın olsun. " sözleri çok etkileyici ve düşündürücü idi. Acaba bu ifadeler, ilâhi bir vazifenin verilişi miydi? Gönlümüz bu sözleri bir görev olarak algıladı ve böylece Kitabı yazmaya başladık.

Kur'ân'ı Kerîm'de kadınlarla ilgili yaklaşık 400 ayet bulunmaktadır. Kitabımız bu ayetlerin ve genel ilâhi yasaların ışığı altında hazırlanmıştır.

Cenâb-ı Allah'ın lûtfu ile kadın ve erkekten yaratılan insan, birbirinin tamamlayıcısı olarak eşit haklarla Yeryüzüne gönderilmişti. Kuvvetin egemen olduğu eski devirlerde, fizik gücü daha zayıf olan kadına değer verilmemiş, adeta bir eşya gibi kullanılmıştı. Ancak İslâmiyet'in gelişi ile kadın, yaratılışı gereği hakkı olan konumunu kazanmıştı. Hz. Peygamberimizin vefatından sonra güce ve erkeğin bencilliğine dayalı Arap örf ve adetleri, Kur'ân-ı Kerîm'in kadına vermiş olduğu birçok hakları tekrar geri aldı. İslâmiyet'in karşısında olanlar; Kur'ân kadını ikinci sınıf insan yaptı iftirasında gecikmemişler, son vahiy ile gelen insanların mutluluğunu ve kurtuluşunu sağlayan İslâm Din'ini dışlamaya çalışmışlardır.

Ancak kadınlara yapılan haksızlıklar, maalesef günümüze kadar gelmiş, toplumumuzun bazı kesimlerinde bile sorunlar devam etmiştir. Acaba bu konular hakkında Kur'ân'ı Kerîm neler yazmaktadır? Hz. Peygamberimizin sahih Sünnet'i nasıldır? Tüm bunları derinlemesine tetkik ederek bilmemiz son derece önem kazanmıştır. Böylece gerçek ortaya çıkacak, anlaşmazlıklar da sona erecektir.

Yüce Rabbim! İznin ve lûtfunla Kitabın Milletimize faydalı ve hayırlı olmasını niyaz ederim.



Mesut KAYNAK
Mart 2002


BÖLÜM

ANLAŞMAZLIKLARINIZI ALLAH'A ARZEDİN

Kur'ân-ı Kerîm; Kıyamete kadar olan zaman ve mekan dilimlerinde, insanlara yol gösteren ve aklımızı işleterek de üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken Allah'ın Sözleri'dir. Yenileşen ve gelişen çağımız, insanlar arasında birçok anlaşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. Bizleri başarıya ve esenliğe ulaştıracak reçeteler, her devirde olduğu gibi bugün de Kur'ân'da mevcuttur. Yeter ki içindeki mesajları almak için gerekli gayreti sarfedelim. Kamer 54/32: «Andolsun ki, Biz Kur'ân'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var? »Yasin 36/62 de ise şöyle buyrulmuştur: «... Aklınızı hiç işletmiyor musunuz?»

Günümüze kadar sürekli oluşumlarla değişen toplumumuzda, beliren ihtiyaçlar için Kur'ân'a başvurarak yeni yorumlar ile çözüm bulmalıyız. Cenâb-ı Allah ; öğüt ve ibret almamız için, Kur'ân'-ı Kerîm'i okuyarak düşünmemizi ve aklımızı devamlı işletmemizi bizlerden istemektedir. Anlaşmazlıklara yeni yorumlar getirmemek, eski icma (İslâm düşünürlerinin bir hükümde birleşmesi) ve içtihat (görüş) kararları ile yetinmek, İslâm ruhuna aykırıdır. Kur'ân'da da ; zaman içinde ilmin gelişmesi ile anlaşılabilen birçok müteşâbih (manası kapalı) ayetlerin bulunması, çağlar boyu sürekli oluşarak değişen ve gelişen ilâhî bir sistem'in göstergesidir.

Televizyonlarda, gazetelerde çıkan çelişkili dini bilgiler ; halkımızı ve bilhassa gençlerimizi şaşırtarak kararsız bırakmaktadır. Sorunlarımızı Kur'ân'ı Kerîm'in gösterdiği yolda mutlaka çözmeliyiz. Bunun için Allah'a iman, ilimde derinlik (ilgili konularda uzmanlaşma), adalet gibi yüce sıfatlara sahip seçkin bilginlerden oluşan şûra (danışma kurulu)'na gidilmeli ; çağımıza uygun yeni yorumlarla içtihat (görüş) kararları alınmalıdır. Böylece Ülkemizdeki dini anlaşmazlıklar Yüce Yaratıcı'nın emrettiği sistem ile en doğru çözümü bulacağı gibi inançlı, dürüst, çalışkan, bilgili bir gençliğin yetişmesine de vesile olacaktır.



SORUNLARDA İZLENECEK YOL

(Ayetlerin başındaki rakamların ilki sûrenin, ikincisi de ayetin numarasını gösterir.)

42/10 : Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şey de hüküm vermek Allah'a (Kur'ân'a) aittir...
4/59 : ...Bir şey de tartışmaya girdiniz mi... Onu Allah'a ve Resul'e arzedin.

Kıyamete kadar yürürlükte olan Kur'ân'ı Kerîm'deki İlâhî Yasalar; birçok konuları genel prensiplere bağlamış, büyük bir bölümünde de detaylara girilmemiştir. Yüce Allah; ayrılığa düşülen hallerde hüküm vermenin yalnız Kendisine ait olduğu uyarısını yapmaktadır. Tartışılan anlaşmazlıklarda Kur'ân'da muhkem(sağlam) bir hüküm(nass) var ise, sorun kesin olarak çözülmüş olur ve aynen uygulanır.

Kur'ân'da o olay için kesin bir hüküm bulunmaması durumunda, Kûr'an'ın genel prensiplere uygun olarak Sünnet (Peygamberimizin söz ve fiilleri)ne göre çözüm aranır. Ancak Allah'ın Resul'ünün Sünnet'ine sonradan birçok yalan ve iftiralar karıştırıldığı için, hangisinin (gerçek) sahih Sünnet olduğunu anlamak bir ihtisas işidir.Şöyle ki: Kur'ân'dan onay alan söz ve fiil hadistir, Sünnettir. Kur'ân filtresinden onay alamayan söz ve fiiller ise Hz. Peygambere iftiradır, bizim dünyamızda yeri yoktur. Bu ölçü bizzat Hz. Peygamberimiz tarafından konmuştur. Buyuruyor ki: Bana isnat edilen sözler çoğalacaktır. Size benden rivayet edilip de Kur'ân'a uygun olmayanlar bana ait değildir.
(Bkz. Öztürk-Kur'ân'daki İslâm)

Anlaşmazlıkların çözümünde ; gerek Kur'ân'da gerekse Sünnet' te hüküm bulunmayan durumlarda, sorunların hastalık ve bozukluk sebepleri araştırılır. Kur'ân' ve sahih Sünnet'te ki benzeri olaylarla karşılaştırılarak mukayese yöntemi uygulanmalıdır. Bu yöntem, Haşr 59/2 ayeti ile de onaylanmıştır: «...Ey akıl sahipleri ibret (ders) alın.»

Toplumlardaki sorunlar için Kur'ân, mutlaka Din Şûrası ( Danışma Kurulu )'na gidilmesini emretmektedir. Nûr 42 / 38 : «...( İman sahiplerinin ) iş ve idaresi kendi aralarında bir şûra iledir...» Böylece çağdaş ilim adamlarından oluşacak şûra üyeleri, yeni yorumlar ile en doğru çözümü bulacaklardır.

MANASI AÇIK VE KAPALI AYETLER

3/7: Kitap'ı sana indiren O'dur; O'nun ayetlerinden bir kısmı MUHKEM lerdir ki; onlar kitap'ın anasıdır. Diğer ayetler se MÜTEŞÂBİH dir. Şu varki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece MÜTEŞÂBİH kısmının ardına düşerler. Onun TEVİLİNİ (uyardığı sonucun ne zaman gerçekleşeceğini) ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, «Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındadır.» derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.

Kur'ân'ı Kerîm'in ayetleri iki bölümdür. Muhkem ve müteşâbih ayetler. Muhkem ; manası açık, tartışma ve yorum gerektirmeyen ayetlerdir ki Kitap'ın Anası'nı teşkil eder. Kur'ân'ın yorumunda bu ayetler esas alınır. Aksi takdirde yorumda, sapma ve yozlaşma kaçınılmaz olur. Müteşâbih ise, manası kapalı olduğundan anlaşılması zor ayetlerdir.

Kur'ân'da muhkem ayetlerin neler olduğu açıklanmamıştır. İslâm bilginlerine göre bunlar ; Kitap'ın esasını oluşturan emir ve yasaklar, geçmiş ümmetlerin hayatları, helâl ve haramlar, iman ve amel konularını kapsamaktadır. Bir yönden muhkem, bir yönden müteşâbih ayetler de vardır. Örneğin Allah'a iman muhkem, Allah'ın nasıllığı, sıfatları müteşâbihtir. Ahirete, cennete, cehenneme iman muhkem, bunların nasıllığı müteşâbihtir. Kur'ân'ı Kerîm'de sure başlarında bulunan Elif, Lâm. Mim, Yâ Sin gibi harfler, birkaç manaya gelebilen ayetler, bazı anlaşılamayan kelimeler, karmaşık hukuksal hükümler v.s. de müteşâbih ayetlerdir.

İman sahipleri, Kur'ân'ın bütün ayetlerine inanırlar. Kalplerinde eğrilik bulunanlar ise, muhkemi gözardı ederek manası kapalı müteşâbihlerin peşine düşerler. Onlara diledikleri gibi yorum getirerek, İslâmiyetin saflığını yok etmeye ve bozgunculuğa koşarlar. Hz.Peygamberimiz böyleleri için şöyle buyurmuştur:«Müteşâbihlere uyanları ve yalnız müteşâbihler için çırpınanları gördüğünüzde bilin ki, Allah'ın (kalplerinde eğrilik var) dediği bu insanlardır. İşte bunlar (onlarla oturup kalkmayın) dediği kişilerdir.»

Kur'ân'ı Kerîm ; belirli bir zaman için değil, Kıyamete kadar hükmünü sürdürerek insanlara yol göstereceğinden Cenâb-ı Allah; çağlar boyu insanlara ışık tutacak mucizevî yasalarını müteşâbih ayetlerle açıklamıştır. Zamanı gelince ve işin uzmanı da devreye girince, o müteşâbih ayetin manası çözülerek muhkem bir ayet haline gelecektir. En'am 6/67 de şöyle buyrulmuştur : «Her haberin bir gerçekleşme zamanı vardır. Yakında bileceksiniz.»
(Bkz. Öztürk,Kur'ân'daki İslâm,İslâm Nasıl Yozlaştırıldı.)

Müteşâbih bir ayetin zaman içinde muhkem oluşuna şöyle bir örnek verilebilir.Yâsin 36/38 : …Güneş kendisine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir… Çağımızda gelişen Astronomi ilmi, takriben 30 yıl önce Güneş'inde bir yörünge etrafında hareket ettiği gerçeğini bulmuştur. Bu tespite göre Samanyolu Gökadası içinde bulunan Güneş, 250 yılda bir yörüngesini elips şeklinde tamamlar. Milyarlarca yıldızdan oluşan Gökadanın değişik noktalarından geçen Güneş ve Dünya'mız, en küçük bir kargaşaya uğramadan akışına devam eder. Kur'ân 14 asır önce indiğine göre, o zaman ilkel olarak uzay ilmi ile uğraşanların bilgisi dışında olan bu hakikat, işte böyle müteşâbih bir ayet ile açıklanmıştır.

Furkan 25/53 : İki denizi birbiri üstüne salan O'dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı ; Şu tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasına bir BERZAH, geçişi engelleyen bir perde konmuştur. Deniz Bilimcisi ünlü Kaptan Jacque Coustea, Akdeniz ve Atlas Okyanus'unun su kütlesini incelediğinde, her iki denizin de yapılarının tamamen farklı olduğunu, içlerinde ayrı ayrı değişik canlılar yaşadığını gördü. Bunun nedenini anlamak için, iki denizin birleştiği Cebel-i Tarık Boğazı diplerinde dalış yaparak yaptığı incelemede; denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan ve "Yüzey Gerilimi" ismi verilen fiziksel bir kuvvet nedeni ile iki denizin arasına adeta bir perde çekildiğini, böylece sularının birbirine karışmadığını tesbit etti. Kaptan Coustea, bu hakikatın 14 asır evvel inen Kur'ân'ı Kerîm' de yazılı olduğunu öğrenince : «Kur'ân'ın, Allah'ın sözü olduğuna tanıklık ederim.» demiş ve bir dergide de durum yayınlanmıştır. Daha sonraki araştırmalarda ; Aden Körfezi ile Kızıldeniz' in birleştiği Mendep Boğazı'nda ve diğer farklı yapıdaki iki denizin birleşme noktalarında, değişik yoğunlukları sebebi ile teşekkül eden yüzey geriliminden dolayı birbirine karışmadığı gerçeği bulunmuştur.

Kur'ân'ı Kerîm'de ; müteşâbih olup ta zamanla ilmin gelişmesi ile muhkem olan daha birçok mucize ayetleri, kitabımızın ana konusu dışına çıktığı nedeni ile yazmıyoruz.

Kur'ân, müteşâbih ayeti anlamak için Âli İmran 3/7 de iki yol göstermiştir. 1) Manası açık olan ayetlere iman 2) İlimde derinlik (İlgili konularda uzmanlaşma). Neticeye ulaşmada ilk şart, muhkem ayetlerin bütününden çıkan anlama göre müteşâbih ayetlere yorum getirmektir. Sonra da ilimde derinleşmiş olmak. Cenâb-ı Allah, Kur'ân'ın içeriği olan ayetlerin ilim olduğunu belirlemektedir. İnsan da, evren de ayetler topluluğudur; onları öğrenmek ancak ilim ile mümkündür. İlim, ayetlerden birinin veya birkaçının sırlarını keşfetme ve prensiplerine bağlanma uğraşısıdır. Okunacak şeyleri toplayan manasına gelen Kur'ân' ın isimlerinden biri de Kitap'tır. Evren ve insan da bir Kitap'tır. Kur'ân'ın ilk ayeti oku ile başlamaktadır. Şu halde ilim ; Kur'ân Kitap'ını okumakla, Evren Kitab'ını okumakla, İnsan Kitab'ını okumakla elde edilir. İlimde derinlik kazanmak; İlâhî Yasalar ile birlikte Tıp, Mühendislik, Fizik, Matematik, Çevre Bilimi, Astronomi gibi pozitif ilimleri de öğrenerek ilgili konunun uzmanı olmakla mümkündür.

Bazı İslâm düşünürlerinin : «Müteşâbihin tevilini Allah bilir ; ilimde derinleşmiş olanlarsa ona inandık derler.» mealindeki açıklamasını : Müteşâbihler hakkında biz ağzımızı açamayız. şeklinde anlamak çok yanlıştır. Bu görüş ancak ülkelerin geri kalmasından başka sonuç veremez. Kur'ân ; ahirete kadar olan zaman içinde, mutlak gayp (bilinmeyen) dışında olan tüm ayetlerin anlaşılarak insanlara yol gösterilmesi için bildirilmiş İlâhî Yasalar'ın bütünüdür. Şu halde sürekli oluşumlarla gelişen ve değişen toplumumuzda işleyen bir şûra oluşturarak Kur'ân'ın mesajlarına uygun yeni yorumlar ile çağdaş çözümler yapılmalıdır ki halkımız doğruları öğrensin, yaşam da o gerçeklere göre tanzim edilerek dünya ve ahiret hayatında kurtuluşa ve esenliğe erişilebilsin.



RESULÜM, ONLARLA ŞÛRAYA GİT!

3/159 :...(Resulüm)İş ve yönetim hususunda onlarla şûraya git...


42/38 : ... (İman sahiplerinin) İş ve yönetimleri, kendi aralarında bir şûra iledir.


Şûra (Danışma Kurulu) ; Herhangi bir konu için bilginin ışığında karşılıklı görüş, danışma, fikir alışverişi ile en doğruyu elde etme çalışmaları yapan, ilim adamı ve uzmanlardan oluşan kurula denir. Bu kural, demokrasi ve cumhuriyet idaresinin de temelini teşkil eder. Kur'ân'da ; iş ve yönetim için zaman üstü prensipler veriliyor.Cenâb-ı Allah sistemin detaylandırılmasını, çağın şartları dikkate alınarak insanlar tarafından yapılmasını istemektedir. Vahyin açıkça belirlediği, kesin hükümlere bağladığı durumlarda (nasslarda) ŞÛRA ile İÇTİHAT (görüş) kararları alınamaz. Ancak kesinlik bulunmayan hususlarda, Kur'ân'ın öngördüğü genel prensipler ve anahtarlar çerçevesinde çözüm aranır. Şûranın yorumları değişkendir, zaman ve mekân dilimlerinde oluşan şartlara göre eski kararlar hükümsüz bırakılarak uygun yeni kararlar da alınabilir. Danışma kurulu her zaman işler bir durumda olmalıdır.

«Resulüm, onlarla şûraya git!» Buyruğu mutlak emirdir. Cenâb-ı Allah tarafından Hz. Peygamberimize, Kur'ân'da kesin hüküm bulunmayan her konuda danışma emri verilmiştir. Amaç ; toplumuna danışma sistemini öğretmek, onları bu yola teşvik etmektir. Sorunlar ; o konunun çağdaş bilim adamları ve uzmanlarınca en doğru bir şekilde sonuçlandırılacak, insanları güvensizliğe, mutsuzluğa götürecek yollar tıkanmış olacaktır. Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktadır : «Allah ve Resulünün danışmaya ihtiyaçları asla yoktur. Ancak Allah, bana danışmayı emretmekle toplumuna bir rahmet sunmuştur. Şunu da bilin ki, benim ümmetimin şûra yolunu seçenleri ; doğruyu ve eğriyi mutlaka yakalayacak, şûrayı terk edenleri de sürekli hata ve sapıklık sergileyeceklerdir.» Hz. Peygamberimiz ; Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında sahabelerine (kader ve amaç birliği yaptığı insanlara) danışmış, onların doğru fikirlerini benimsiyerek uygulamıştı. Toplumla ilgili konularda ve kendi özel sorunlarında da mutlaka danışma yolunu seçmiştir.

Şûra konuları ; Yönetim, Din, Ekonomi, Siyaset, Yargı, Sosyal İşler v.s. dir. Bu sistem ile Dünya İşleri, her konunun ilim adamları ve uzmanlarından oluşacak şûra kararları ile belirlenecektir. Böylece çağın ihtiyaçlarına uygun yeni yorumlar ile en doğru çözüm bulunmuş olacaktır.

İslâm Dünyası'nda şûra uygulanıyor mu? İslâm Dünyası' nın büyük çoğunluğu kırallık, hanedan veya cunta gibi yönetimlerle zora ve baskıya dayanarak idare edilmekte , dolayısiyle de insan hakları hiçe sayılmaktadır. Bir kısım ülkelerde de göstermelik demokrasi olmakla beraber, gizli bir despotizm ile toplumların ufku kapatılmıştır. Bu bakımdan İslâm Dünyası'na yol gösterecek ilim adamı ve uzmanlar yeterince yetişemediklerinden bu ülkelerin oluşturduğu şûra ve içtihat kararları da sağlıklı olmamaktadır.
(Bkz. Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk : İslâm Nasıl Yozlaştırıldı, Kur'ân'daki İslâm, K.T.K.)

İslâm Dünyası'nda ; zamanımıza kadar şûra ile birçok icma (İslâm düşünürlerinin bir hükümde birleşmeleri) ve (görüş) içtihat kararları alınmış, pekçok sorunlara da çözüm bulmaya çalışılmıştır. Aralarında Dünyamızın düz olduğunu iddia eden Kur'ân tefsirleri ile, Dünyamızın dönmediğini savunan icma kararlarına bile rastlandığı İslâm bilginlerimizce belirtilmektedir. Zaman ile değişen ve gelişen çağımızda eski görüşler geride kalmıştır. Bugün Kur'ân'ın kılavuzluğunda Dini sorunlarımıza en doğru ve çağdaş çözümlerin bulunması acil ihtiyaç haline gelmiştir.



Şûra (Danışma Kurulu) Üyelerinin Özellikleri. Cenâb-ı Allah, Âli İmran 3/7 ile Kur'ân'ın müteşâbih (manası kapalı) ayetlerinin anlaşılabilmesi için kullarına iki yol göstermiştir. a) Manası açık olan ayetlere iman, b) İlimde derinleşme. İslâm bilginleri ilimde derinleşme ifadesini ; hem İlâhî Yasalar'ı ve hem de Tıp, Mühendislik, Fizik, Astronomi gibi pozitif ilimleri bilenler olarak yorumlamışlardır. Bir emanet görevi yapmakta olan kurul üyelerinin de doğru bir seçimle gelmelerinin prensiplerini de Nisa 4/58 ayeti şöyle vermektedir : «Allah size emanetleri, o konularda uzman olanlara teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.» Kurul üyelerinin özelliklerini belirleyen bu iki ayetin kılavuzluğunda üç nitelik ortaya çıkmaktadır : 1) Allah'a iman, 2) İlimde derinleşme(uzmanlık), 3) Adalet. İşte bu sıfatları taşıyanlar, toplumun sorunlarına çözüm bulacak yüce zatlardır.

Emanet; mutlaka onu adaletle yürütebilecek Allah'a iman etmiş, o konunun uzmanı ilim sahibi kişilere verilmelidir. Gerek idarî, ilmî, teknik ve gerekse manevî alanlarda emaneti titizlikle uzmanına veren toplumlar, mutlu bir yaşam ile yükselme devirleri yaşamışlar; çıkar ve bilgisizlik nedeni ile emanetleri uygun olmayanlara teslim edenler ise, ilkel bir yaşam tarzı ile azab çekerek gerilemişlerdir. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanı, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeleri, Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri v.s. hepsi de emaneti yüklenen kişilerdir. Bu zatlar; toplumun Allah'a iman etmiş, ilimde derinlik kazanmış (uzman) ve adalet sahibi kişilerinden seçilmelidir. Bu ilâhî yasa, devirler boyu hükmünü sürdürmüş ve sürdürmektedir.

Ülkemizde anlaşmazlıklara neden olan birçok Dini sorunlarımız oluşmuştur. Örneğin ; faiz, örtünme, kadının tanıklığı ve miras hukuku, eşin dövülmesi, çok evlilik v.s. gibi konular toplumumuzda rahatsızlıklara neden olmaktadır. Bunları çözmek için; doğruyu ve iyiyi yakalamak hata ve eğriliklerden kurtulmanın yolu, Kur'ân'ın emrettiği bir şûradan geçer. Devletimiz acilen çağdaş bir Din Şûrası oluşturmalıdır. Üniversiteler, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kuruluşlarımızda Kur'ân'ın şûra için öngördüğü özelliklere sahip birçok değerli ilim adamımız bulunmaktadır. Böylece seçkin bilginlerden kurulu Din Şûrası'nın alacağı kararlar ve fetvalar, İlmihal Kitaplarına geçirilerek halkımızı aydınlatacaktır. Sorunlar ; Cenâb-ı Allah'ın gösterdiği sistemde çözüleceğinden, toplumumuzda anlaşmazlıklar ve tartışmalar da bitecektir. Böylece bu Dünya'da mutlu bir hayat yaşanacak, ahirette de kurtuluşa erişilecektir.



Yüklə 0,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin