İnsan toplumunda kölelik geleneğinin ne zaman yaygınlaşma-ya başladığıbilinmemekle birlikte ilk kölelerin savaşlardaki galip-ler tarafından alınmışolmasıçok muhtemeldir. Sonra bunlara kö-leleştirilen kadınlar ve çocuklar eklendi. Bundan dolayıdiğer mil-letlere oranla güçlü savaşçımilletlerin tarihlerinde esirlerin köle-leştirilmesi ile ilgili masallara, hikâyelere, kanunlara ve hükümle-re daha çok rastlarız.
Köleleştirme geleneği Hind, Yunan, Roma ve İran gibi eski uy-gar milletlerde yaygındı. Tevrat'tan ve İncil'den edindiğimiz bilgile-re göre, eski dinlerin ümmetlerinde de bu gelenek vardı. İslâm ge-
478 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
lince, uygulama alanınıdaraltarak ve hükümlerini düzelterek aslı-nıyürürlükte tuttu. Bundan yaklaşık yetmişyıl önce ise Bruksel
kongresinde köleliğin kaldırılmasına karar verildi.
Ferdinand Tautal, Doğunun ve Batının Ünlü Simalarıadınıta-şıyan ansiklopedisinde bu konuda şöyle diyor: "Kölelik eski millet-lerde yay-gındı. Köleler savaşesirlerinden ve savaşta yenilen mil-letlerden alınır-dı. Yahudilerde, Eski Yunanlarda, Romalılarda,
Cahiliye ve İslâm dönemi Araplarında köleliğin belirli bir yasal dü-zeni vardı."
"Kölelik düzeni tedricî bir şekilde Hindistan'da (1843), Fransız
Sö-mürgelerinde (1848), iç savaşbölümü sonrasında Amerika'da
(1865) ve Brezilya'da (1888) ortadan kaldırıldıktan sonra 1890 yı-lındaki Brüksel kongresinde kesin olarak lağv edildi. Fakat bazı
Afrika ve As-ya kabileleri arasında fiilen varlığınısürdürmektedir."
"Köleliğin kaldırılışının dayanağıbütün insanların haklarda ve
yükümlülüklerde eşit olduklarıilkesidir." (Alıntıburada son buldu.)
4- Kölelik Hakkında İslâm'ın Görüşü
Daha önce söylediğimiz gibi İslâm başlıca köleleştirme sebep-lerini üç olarak belirledi. Savaş, üstünlük kurma, babalık ve ben-zeri velilik. İslâm bu üç sebebin ikisi olan üstünlük kurma ile veli-liği kökünden yasakladı.
Padişah-halk, yöneten-yönetilen, komutan-er, efendi-hizmetçi
ayırımıyapmadan bütün insanların saygınlığınıyasal teminata
bağladı. Şöyle ki: Hayatî ayrıcalıklarıve farklılıklarıortadan kaldır-dı. Herkese can, ırz ve mal saygınlığıhususunda eşitlik sağladı. İn-sanların bilinçlerine ve iradelerine özen gösterdi. Yani saygın hak-lar çerçevesinde herkese eksiksiz bir tercih serbestisi tanıdı. Ayrı-ca yaptıklarına ve kazandıklarına da özen gösterdi. Yani [çalışma
ve kazanma özgürlüğü getirerek] insanlarımallarıedinme ve mal-larından elde edilen menfaatleri üzerinde yetkili kıldı.
Buna göre, İslâm'da devlet başkanlarının halkıyönetmenin,
hadleri ve hükümleri uygulamanın ve topluma yönelik kamu yara-rınıgözetmenin dışında bir yetkisi yoktur. Ferdî hayatıiçin canının
istediği ve sevdiği hususlarda ise diğer fertler gibidir, herhangi bir
ayrıcalığıyoktur; şahsî arzularının ne çoğu ve ne azıile ilgili emir-
Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 479
leri uygulanmaz. Böylece üstünlük kurma ile köleleştirme gelene-ği, konusu ortadan kaldırılmak suretiyle ortadan kalkmışoluyor.
İslâm, babalarının çocuklarıüzerindeki velilik yetkisine de
dengeli bir düzen getirdi. Çocuklara korunma ve bakılma hakkı
tanıdı. Velilere çocuklarıyetiştirme, eğitme, mallarında tasarruf
etmekten uzak tutulduklarıküçüklük yaşlarında mallarınıkoruma
görevi verdi. Çocuklar bulûğve rüşt çağına erince de bütün sosyal
haklarda ana-babalarıile eşit olurlar. Hayatlarında özgürler, kendi-leri için istedikleri tercihi yapabilirler.
Evet; İslâm, evlâtların ana-babalarına iyilik etmelerini, büyü-tülmeleri için verilen emeklere saygıile karşılık vermelerini ısrarla
tavsiye etmiştir. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Biz insana, ana-babasınıtavsiye ettik. Anasıonu zayıflık üstüne zayıflık döne-minde (karnında) taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl için-de olmuştur. '(Öyleyse:) Bana ve ana-babana şükret, dönüşba-nadır.' Eğer onlar seni, hakkında bir bilgin olmayan bir şeyi bana
ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünya-da iyi geçin ve bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonra dönüşü-nüz banadır; (o zaman ben) size yaptıklarınızıhaber vereceğim."
(Lokmân, 14-15) "Rabbin, yalnız kendisine tapmanızıve ana-babaya
iyilik etmenizi emretti. İkisinden biri veya her ikisi, senin yanında
ihtiyarlık çağına ulaşırlarsa, sakın onlara 'öf' deme. Onlarıazar-lama, onlara güzel ve saygılısözler söyle. Onlara karşıbesleye-ceğin acımadan dolayıküçülme kanadınıindir (alçakgönüllü ol)
ve 'Rabbim! Bunlarbeni küçükken nasıl (acıyıp) yetiştirdilerse,
sen de bunlara (öyle) acı!' de." (İsrâ, 24) İslâm şeriatinde, ana-babaya asi olmak mahvedici büyük günahlardan biri sayılmıştır.
Kadınlara gelince; İslâm onlara toplumda öylesine yüksek bir
konum verdi, kendilerine öylesine itibarlısosyal ağırlık tanıdıki,
aklıselim gereği onun bir adım bile önüne geçilmesi caiz değildir.
Böylece kadınlar insan toplumunun iki (onurlu) kesiminden biri
oldu. Oysa daha önce dünyada bu konumdan yoksundular. Ev-lenme ve mal edinme dizginleri ellerine verildi. Oysa daha önce bu
yetkilerden ya yoksundular veya o yetkileri tek başlarına
kullanamıyorlardı.
Bazıkonularda erkeklere ortak olurlarken, bazıkonular onlara
ve bazıkonular da erkeklere mahsus sayıldı. Bütün bu konularda
480 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
kadınların fonksiyonlarıve yapısal nitelikleri gözetildi. Sonra bazı
alanlarda yükümlülük erkeklerin omuzlarına yüklenerek onlara
kolaylık tanındı. Geçim temini, savaşalanlarında görev almak ve
benzeri gibi.
Daha önce ikinci ciltte Bakara suresinin sonlarında ve dördün-cü ciltte Nisâ suresinin başlarında bu konuda ayrıntılıaçıklamalar
yaptık. Bu açıklamalarda, İslâm'da kadınlara erkeklerden daha
fazla yumuşaklıklar tanındığıve bu yumuşaklıkların bir benzerine
eski yeni hiçbir sosyal sistemde rastlanmadığıortaya konmuştu.
Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Erkeklere de kendi ka-zandıklarından bir pay var, kadınlara da kendi kazandıklarından
bir pay vardır." (Nisâ, 32) "Kendileri hakkında yaptıklarımeşru iş-lerde size bir günah yoktur." (Bakara, 234) "Erkeklerin kadınlar ü-zerindeki haklarıgibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hak-larıvardır." (Bakara, 228) "Ben, erkek olsun, kadın olsun, içinizden
çalışan hiçbir kimsenin yaptığınıboşa çıkarmam." (Âl-i İmrân, 195)
Sonra bu ilkeler bir tek açıklamada şöyle dile getirilmiştir: "Her-kesin kazandığı(iyilik) kendine ve işlediği (kötülük) de kendine-dir." (Bakara, 286) "Herkesin kazanacağıkendisine aittir. Hiçbir
suçlu başkasının suçunu yüklenmez." (En'âm, 164)
Bu anlamda Kur'ân'da daha başka ayetler de vardır. Bu ayet-ler mutlak ifadelidir. Her ferdi, toplumun eksiksiz bir birimi olarak
ele alırlar ve o ferde davranışlarının sonuçlarıbakımından kendi-sini diğer fertlerden ayıran tam bir bağımsızlık tanırlar. Bu davra-nışların sonuçlarıister hayır, ister şer, ister fayda, ister zarar olsun.
Bu konuda küçük-büyük, erkek-kadın ayırımıyapılmaz ve bunların
hiçbiri bu hükmün dışında tutulmaz.
Arkasından İslâm bütün fertleri onur ve üstünlük bakımından
eşit ilân ederek takva ve iyi amelle kazanılan dinî üstünlük dışın-daki her türlü üstünlüğü ve onuru ortadan kaldırdı. Şu ayetlerde
buyrulduğu gibi:"Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygam-berin ve müminlerindir." (Munafikun, 8) "Ey insanlar! Biz sizi bir er-kek ile bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi mil-letlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yolunda en üstün
olanınız en çok korunanınızdır."(Hucurât, 13)
İslâm köleleştirme sebeplerinin üçüncüsü olan savaşsebebini
Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 481
yürürlükte bıraktı. Bu da Allah'a, Peygambere ve müminlere savaş
açan kâfirlerin esir alınmasıdır. Müminlerin aralarında çıkan sa-vaşlarda esir almak ve köleleştirmek yoktur. Böyle durumlarda
saldırgan tarafla Allah'ın emrine teslim olmayıkabul edinceye sa-vaşılmasıemredilmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Eğer mümin-lerden iki grup birbiriyle vuruşurlarsa, aralarınıdüzeltin. Şayet bi-ri diğerine saldırırsa, Allah'ın emrine dönünceye kadar saldıran
tarafla savaşın. Eğer dönerse (Allah'ın emrine teslim olursa), ar-tık aralarınıadaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüp-hesiz, Allah adaletli davrananlarısever. Müminler ancak kardeş-tirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasınıdüzeltin." (Hucurât, 10)
Şöyle ki, insanlığıyok etmekten, maddî ve manevî her şeyi
yakıp yıkmaktan başka amacıolmayan bir saldırgan düşman dü-şünelim. Böyle bir düşmanın, hayatın nimetlerinden ve toplumsal
hukukun avantajlarından yararlanmaya hakkıolan toplumun bir
parçasısayılmamasıgerektiği, onun öldürülerek veya başka yol-larla ortadan kaldırılmasıgerektiği hususunda insan fıtratının en
ufak bir şüphesi olamaz. İnsanoğlunun yeryüzüne yerleştiği gün-den bugüne kadar bu kural geçerli olmuştur ve gelecekte de ge-çerli olmaya devam edecektir.
İslâm dini, bir toplum olarak toplumunun temelini tevhit esa-sına ve İslâm hükümetine dayandırdığıiçin tevhit inancınıve dinî
hükümeti reddeden fertleri dışlıyor, onlarıtoplumun parçası
saymıyor. Onlarıancak zimmî veya antlaşmalıolarak toplumunda
barındırmayıkabul ediyor. Buna göre dinin, hükümetinin ve ant-laşmalarının dışında kalan kimseler, İslâm nazarında insan top-lumunun dışındadırlar. İslâm onlara insan değillermişgibi davra-nır ki, insan böylelerini insanın haytta yararlandığınimetlerden
mahrum edebilir, onu ortadan kaldırıp müstekbirliğinin ve fesadı-nın pisliğinden yeryüzünü temizleyebilir. Böyle bir kimsenin can,
çalışma ve çalışmasının sonuçlarına sahip olma saygınlığı,
dokunulmazlığıyoktur. Dolayısıyla İslâm ordusu onu savaşta yen-diği takdirde esir alıp köleleştirmeye de yetkilidir.
Dostları ilə paylaş: |