AYETİN AÇIKLAMASI
Bu ayet müminlere kendilerine bakmalarını, kendilerinden ay-rılmamalarınıve doğru yoldan çıkmışkimselerin sapıklıklardan
kaygılanmalarınıemrediyor. Çünkü Allah herkes hakkında amelle-rine göre hüküm verecek tek mercidir. Bununla birlikte bu ayetin
anlamıderindir.
"Ey inananlar! Kendinizi gözetin. Siz doğru yolda olduğunuz takdir-de, sapan size zarar vermez." Ayetin orijinalinde geçen "aleykum"
kelimesi, mukayyet olun, gözetin, gaflet etmeyin an-lamında ism-i
fiildir; "enfusekum" ise, onun mef'ulüdür.
Bilindiği gibi birbirinin karşıtıanlamlar taşıyan sapıklık ve doğ-ru yolda olma kavramları, yolu katetme durumunda gerçekleşir-ler, başka bir durumda gündeme gelmezler. Sürekli yolun ortasın-dan giden kimse yolun son noktasına kadar varır. Bu, yolcunun yü-rüyüşünde amaç edindiği, istenen bir sonuçtur. Ama eğer istika-metli olmaya özen göstermez de yolun doğrultusu dışına çıkarsa
bu durum, istenen sonucun kaçırılmasına yol açan bir sapıklıktır.
Ayet, insan için izleyeceği bir yol ve varmak isteyeceği bir a-maç belirliyor. Fakat insan kimi zaman bu belirli yolu izliyor, isti-kametini kaybetmiyor; kimi zaman da yoldan çıkıp sapıtıyor. Belir-li bir yere ulaşmak için ilerleyen yolcunun tek hedefi hiç şüphesiz
mutlu hayat ve iyi akıbettir. Fakat bununla birlikte ayet, doğru yol-dan gidenlerin ve sapıtanların huzuruna varacaklarıtek merciin
Allah olduğunu vurguluyor.
Fıtratın doğrultusunda yol alan kimsenin istediği mükâfat, sa-dece Allah katındadır. Doğru yolu izleyenler bu mükâfatıelde e-
226 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
derler, sapıtanlar ise ondan mahrum kalırlar. Bunun kaçınılmaz
sonucu şudur: Gerek doğru yoldan gidenlerin, gerekse sapıtanların
izledikleri yollar Allah'a varır, O'nun huzurunda noktalanır. Söz ko-nusu yollar insanıhedefe, yani başarıya ve kurtuluşa, hayal kırıklı-ğına ve hüsrana ulaştırma bakımından değişik olsalar da, ayrıca
yakınlık ve uzaklık açısından farklılık gösterseler de amaçlanan
hedef Allah'ın katındadır. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi:
"Ey insanoğlu, sen Rabbine doğru koşuyorsun ve O'nunla bu-luşacaksın." (İnşikak, 6) "Haberiniz olsun ki, kurtuluşa erecek olan-lar Allah'ın hizbidir." (Mücâdele, 22) "Allah'ın nimetlerini teperek
yerine kâfirliği seçenleri ve milletlerini helâk yurduna sürükle-yenleri görmüyor musun?" (İbrâhîm, 28) "Muhakkak ki, ben pek
yakınım, bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veri-rim. O hâlde onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana
iman etsinler. Umulur ki, doğru yolu bulmuşolurlar." (Bakara, 186)
"İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında ağırlık vardır.
Kur'ân onlara kapalıdır. Sanki onlara uzak bir yerden bağrılıyor."
(Fussilet, 44)
Yüce Allah bu ayetlerde şunu açıklıyor: Her insan kaçınılmaz
olarak yüce Allah'a doğru ilerliyor. Yalnız bazılarının yolu kısadır ve
kurtuluşile başarıbu yoldadır. Diğerlerinin yolu ise uzundur ve bu
yol mutluluğa ulaştırmıyor, tersine o yolu izleyenler mahvolmak-tan başka bir sonuca varamıyorlar.
Kısacasıbu ayet, müminler için ve mümin olmayanlar için Al-lah'ın huzurunda noktalanan iki yol belirliyor ve müminlere kendi-leri ile meşgul olmalarını, yoldan çıkmışkimseler olan diğerlerine
aldırışetmemelerini, onlara akıllarınıtakmamalarınıve onların
sapıklıklarından korkmamalarınıemrediyor. Çünkü onların hesa-bınıgörmek müminlere değil, Allah'a düşer. Müminler onlardan
sorumlu değildirler ki, onların durumu kendilerine dert olsun. Bu
ayet şu ayete yakın bir anlam taşıyor:
"Müminlere de ki: Allah'ın azap günlerinden korkmayanları
affetsinler ki, Allah'ın kendisi o toplumu yaptıklarıkarşılığında
cezalandırsın." (Câsiye, 14) Şu ayet de onun benzeridir: "Onlar gelip
geçmişbir ümmettir. Onların yaptıklarıkendilerine, sizin yaptık-larınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmazsı-nız." (Bakara, 134)
Mâide Sûresi 105 .................................................................................................. 227
Buna göre mümin kendisi için önemli olan doğru yolda ilerle-mek-le meşgul olmalı, insanların sapıklıklarıve aralarında günah-ların yayılmasıyolundaki gözlemleri moralini bozmaması, bununla
ve böyle yapanlarla meşgul olmamasıgerekir. Çünkü hak terk e-dilse de haktır ve batıl benimsense de batıldır. Nitekim yüce Allah
şöyle buyurmuştur: "Pisin çokluğu seni şaşırtsa bile, pisle temiz
bir değildir. O hâlde ey akıl sahipleri, Allah'tan korkun. Umulur ki,
kurtuluşa erirsiniz." (Mâide, 100) "İyilik ile kötülük bir değildir."
(Fussilet, 34)
Yaptığımız açıklamalar ışığında, "Siz doğru yolda olduğunuz
takdirde, sapan size zarar vermez."ifadesinin kinaye olduğu an-laşılıyor. Maksadımüminlere, sapıkların sapıklığından etkilenerek
hidayet yolunu terk etmeyi yasaklamaktır. Müminlerin şöyle diye-cekleri farz ediliyor: Günümüz dünyasında dine yer yoktur. Çağı-mız, maneviyata bağlılığıhoşgörmüyor. Din ve maneviyat, modası
geçmişve taraftarlarının nesli tükenmişbasit bir gelenektir. Şu
ayette buyrulduğu gibi: "Dediler ki, eğer biz seninle birlikte doğru
yola girersek, yurdumuzdan atılırız." (Kasas, 57)
Veya müminler sapıkların sapıklıklarının kendi hidayetleri için
zararlıolacağından korkarak sapıklarla meşgul olurlar ve kendile-rini unuttuklarıiçin sonunda o sapıklar gibi olurlar. Mümin için ge-rekli olan, Allah'a çağırmak, iyiliği emredip kötülükten sakındır-mak, kısacasınormal sebeplere yapışmak ve arkasından sonucu
Allah'a havale etmektir. Zira yetki tümü ile O'na aittir.
Başkalarınımahvolmaktan kurtarmak yolunda kendini mah-vetmeye gelince, mümine böyle bir şey emredilmişdeğildir. O
başkasının yaptıklarından sorumlu tutulmayacak. O başkasının
davranışlarının he-sabınıverecek değildir. Bu söylediklerimizin ışı-ğında bu ayetin anlamı, şu ayetlerin anlamlarıgibi olur:
"Eğer onlar bu yeni söze (Kur'ân'a) inanmazlarsa, arkaların-dan duyacağın üzüntü sebebi ile neredeyse kendini mahvede-ceksin. Biz dünyadaki her şeyi yeryüzünün süsü yaptık. Amacımız
insanlarıimtihan ederek hangilerinin iyi işler yapacaklarınıgör-mektir. Biz mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir toprak yapaca-ğız." (Kehf, 6-8) "Eğer dağların yürümesini, yeryüzünün parçalan-masınıve ölüler ile konuşabilmeyi sağlayan bir kitap olsaydıo,
bu Kur'ân olurdu. Fakat yetki bütünü ile Allah'ın elindedir. hâlâ
228 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
anlamadılar mıki, Allah dileseydi bütün insanlarıdoğru yola ile-tirdi?" (Ra'd, 31)Bu anlamda başka ayetler de vardır.
Bu açıklama ile ortaya çıktıki, bu ayet davet ayetleri ile iyiliği
emredip kötülükten sakınma ayetleri ile çelişmez. Çünkü ayet sa-dece müminlere, kendilerini doğru yolda tutma görevini bir yana
bırakıp başkalarının sapıklığıile meşgul olmayıve başkalarınıkur-tarma yolunda kendilerini mahvetmeyi yasaklıyor.
Üstelik, insanlarıAllah'a çağırmak ve iyiliği emredip kötülük-ten sakındırmak, müminin kendisi ile uğraşmasının ve Rabbine
doğru iler-leyişinin bir parçasıdır. Bu ayet, Allah'a davet ayetleri ile
ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma ayetleri ile nasıl çelişebi-lir veya onlarıneshettiği söylenebilir ki, yüce Allah bu iki görevi bu
dinin ana nitelikleri ve dayanağınıoluşturan temel esaslar arasın-da saymıştır. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "De ki: İşte benim yo-lum budur. Ben inandırıcıdeliller göstererek insanlarıAllah'a ça-ğırırım. Bana uyanlar da öyle yaparlar." (Yûsuf, 108) "Siz insanlar
için ortaya çıkarılmış, en hayırlıümmet oldunuz, iyiliği emreder,
kötülükten sakındırırsınız." (Âl-i İmrân, 110)
Buna göre mümin, insanlarıinandırıcıbir dille Allah'a çağırma-lı, iyiliği emredip kötülükten sakındırmalı, bu görevleri ilâhî farzı
yerine getirme yolu uyarınca yapmalıdır. Öfkeden mustarip olmak,
üzüntüden kendini mahvetmek veya bu çalışmaların sapıkların
vicdanlarında etkili olmasıiçin aşırıderecede yırtınmak onun gö-revi değildir. Böyle bir gayretkeşlik onun omuzlarına yüklenme-miştir.
Bu ayet, müminler için hidayetlerini sağlayan bir yol belirler-ken, diğerleri için sapıklık sonucu doğuran başka bir yol belirledi.
Sonra da "Siz kendinize bakın." ifadesi ile müminlere kendi nefis-leri ile meşgul olmalarınıemretti. Bu şuna delâlet eder:
Müminin nefsi, izlemekle ve meşgul olmakla emrolunduğu yo-lun kendisidir. Çünkü bir yola yönelik teşvik, o yola özen göster-meyi teşvik edip onu terk etmekten sakındırmayıteşvik etmekle
uyuşur; o yoldan gidenleri bırakmamakla ilgili bir teşvikle uyuş-maz. Bu inceliği şu ayetin üslûbunda görüyoruz:"İşte benim dos-doğru yolum budur, buyola uyun. Sakın sizi Allah'ın yolundan ay-rıdüşürecek yollara girmeyin." (En'âm, 153)
Mâide Sûresi 105 .................................................................................................. 229
Görülüyor ki yüce Allah, müminlere hidayet yollarına bağlıkal-malarına yönelik teşvik bağlamında nefislerine özen gösterme-lerini emrediyor. Bu da onların izlemek ve ayrılmamakla görevli
olduklarıyolun kendi nefisleri olduğunu ifade eder. Demek ki,
müminin nefsi onu Rabbine ulaştıran yoludur. Bu onun hidayet yo-lu ve mutluluğuna ileten yoludur.
Buna göre, bu ayet başka ayetlerin ima ettikleri amacıaçıkça
dile getiriyor. Meselâ şu ayetlerde olduğu gibi: "Ey inananlar! Al-lah'tan korkun, herkes yarınıiçin ne hazırladığına baksın. Allah'-tan korkun. Hiç şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Sa-kın Allah'ıunutan ve bu yüzden Allah'ın kendilerini unutturduğu
kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkmışkimselerdir. Cehen-nemlikler ile cennetlikler bir değildir. Cennetlikler kurtuluşa er-mişkimselerdir." (Haşr, 18-20)
Okuduğunuz ayetler, nefse bakmayıve onun salih amellerini
gözetlemeyi emrediyor. Çünkü nefsin yol azığıbu salih amellerdir
ve en hayırlıyol azığıda takva ve Allah korkusudur. Nefis için bu-gün ve yarın vardır. O her an yol alıyor ve mesafeler kat ediyor.
Gaye ve varılmak istenen hedef, yüce Allah'tır. Mükâfatın güzeli
olan cennet O'nun katındadır.
Dolayısıyla nefis sürekli biçimde Allah'ıanmalı, O'nu hiç u-nutma-malıdır. Çünkü varılmak istenen hedef, O'dur ve hedefi u-nutmak, arkasından yolu unutmayıgerektirir. Rabbini unutan,
kendini de unutur. Böyle bir kimse yarınında, yolculuğunun ileri
aşamalarında yararlanacağı, yaşamasıiçin kullanabileceği azık-tan yoksun kalır ki, bu helâk olmaktır. İşte her iki mezhebin Pey-gamber efendimizden (s.a.a) rivayet ettikleri, "Kim nefsini tanırsa,
Rabbini tanımıştır." hadisinin anlamıbudur.
Bu anlam, eksiksiz incelemenin ve sağlıklıdeğerlendirmenin
doğruladığıbir gerçektir. Çünkü insanın herhangi bir gayeye doğru
uzayan hayat süreci boyunca aslında nefsinin iyiliğinden ve mutlu
yaşamaktan başka bir amacıolmaz. Eğer görünüşte başkalarının
çıkarlarıiçin gayret sarf ederse de asıl maksat kendisidir. Nitekim
yüce Allah, "Eğer iyilik ederseniz, kendiniz için iyilik edersiniz.
Eğer kötülük ederseniz, o da kendiniz içindir." (İsrâ, 7)buyuruyor.
230 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
Ortada insan denen bir canlıvar; bu canlı, hayatıboyunca a-şamadan aşamaya geçer. Hayat merdivenini basamak basamak
çıkar. Ceninken çocuk, çocukken genç, gençken orta yaşlıve orta
yaşlıiken yaşlıolur. Sonra berzahta hayatına devam eder, sonra
kıyamet gününü yaşar, arkasından ya cennete veya cehenneme
gider. Bunlar insanın ilk oluşum durağından itibaren Rabbine ula-şıncaya kadar kat ettiği mesafenin safhalarıdır. Şu ayette
buyrulduğu gibi: "Varılacak son yer, Allah'ın huzurudur." (Necm, 42)
Bu insanın yolculuğu boyunca attığıher adım, her yol alışıve
ilerleyişi, kalp amelleri olan inançlar vb. şeylerle organlarının a-melleri olan iyilikler ve kötülükler eşliğinde gerçekleşir. Amelinin
bugünkü ürünü, yarının yol azığıolur. Kısacasınefis, insanın
Rabbine giden yoludur ve yolculuğunun son noktasıda yüce Al-lah'tır.
Bu yol zorunludur. İnsan onu aşmaktan kaçınamaz. Şu ayette
buy-rulduğu gibi: "Ey insanoğlu, sen Rabbine doğru koşuyorsun.
O'nunla buluşacaksın." (İnşikak, 6)Bu aşılmasızorunlu bir yoldur.
Bu zorunluluk mümin-kâfir, bilinçli-gafil herkesi kapsamına alıyor.
Ayet bu yolculuktan ayrılmamayıteşvik etmiyor, yani o yola ko-yulmayanıyola girmeye çağırma diye bir endişe taşımıyor.
Ayetin maksadı, bu yolculuktan gafil olan müminleri bu ger-çek konusunda uyarmaktır. Çünkü bu gerçek her ne kadar tıpkı
diğer doğal gerçekler gibi sabit, bilip bilmemeye göre değişmeyen
bir gerçek ise de, insanın bu gerçeğin bilincinde olması, nefsin uy-gun türde terbiye edilmesini sağlayan amelleri üzerinde bariz bir
şekilde etkili olur. Eğer insanın ameli mevcut durumla uyumlu, ya-ratılışın gayesine uygun olursa, bu amelle kemâle eren nefis çaba-larında mutlu olur, emeklerinde hayal kırıklığına uğramaz, işlem-lerinde zararlıçıkmaz. Bu gerçek daha önce bu kitabın değişik yer-lerinde hiçbir şüpheli nokta bırakmayacak nitelikte açıklanmıştır.
Bu gerçeği konumuza uygun olacak şekilde şöyle
açıklayabiliz: İnsanoğlu, tıpkıdiğer yaratıklar gibi yüce Allah'ın
terbiyesi altındadır. İnsanla ilgili hiçbir şey yüce Allah'ın denetimi
dışında değildir. Şu ayette buyrulduğu gibi: "Hiçbir canlıyoktur ki,
perçemi Allah'ın avu-cu içinde olmasın. Hiç şüphesiz benim
rabbim doğru yoldadır." (Hûd, 56)
Mâide Sûresi 105 .................................................................................................. 231
Bu terbiye, yüce Allah'ın insan dışındaki şeylerin hepsini ken-disine doğru olan ilerleyişlerindeki terbiyesi gibi tekvinî bir terbi-yedir. Nitekim O, "Haberiniz olsun ki, bütün işler sonunda sadece
Allah'a döner." (Şûrâ, 53)buyuruyor. Bu terbiye sürecinde varlıklar
arasında nitelik farklılığıve durum değişikliği görülmez. Çünkü yol
dosdoğrudur ve durumda benzerlik ve özdeşlik vardır. Nitekim yü-ce Allah, "Sen Rahman olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuz-luk göremezsin." (Mülk, 3)buyuruyor.
Yüce Allah, insanın gayesini, varışnoktasınıve mutluluk-mutsuz-luk, başarı-hayal kırıklığıaçısından akıbetinin durak yerini,
nefsinin durumlarına ve ahlâkına dayalıkılmıştır. Nefsin ahlâkıve
hâlleri de iyiye ve kötüye, takvaya ve günahkârlığa ayrılan insan
davranışlarına dayanır. Şu ayette buyrulduğu gibi: "Nefse ve ona
biçim verene, ona bozukluğunu ve korunmasınıilham edene ye-min olsun ki, nefsini arındıran kurtulmuş, onu kirletip örten ziya-na uğramıştır." (Şems, 6-10)
Görüldüğü gibi bu ayetler biçimlendirilmişnefsi bir yana koyu-yor ki, burasıgelişme sürecinin başlangıç noktasıdır. Sonra başa-rıyıve ha-yal kırıklığınıöbür yana koyuyor ki, burasıda gaye ve ge-lişme sürecinin son noktasıdır. Sonra başarıile hayal kırıklığını
nefsi arındırmaya veya kirletmeye dayandırıyor ki, bu ahlâk aşa-masıdır. Arkasından da fazileti ve rezilliği takva ile günahkârlığa,
yani iyi ve kötü amellere dayandırıyor ve iyi ameller ile kötü amel-lerin insana Allah tarafından ilham edildiğini dile getiriyor.
Bu ayetler nefis aşamasının ötesine geçmiyor. Bunu şu an-lamda söylüyoruz: Bu ayetler nefsi biçimlendirilmişbir yaratık sa-yıyor. Günahkârlık ve takva ona izafe ediliyor. Arınan ve kirlenen
de odur. İnsanın başarısına ve hayal kırıklığına yataklık eden de
odur. Bilindiği gibi bu süreç tekvinin gereğine uygun bir akıştır.
İnsanın hayatıboyunca nefsinin çizdiği doğrultuda yol aldığı,
bu doğrultudan bir adım bile sapmasının söz konusu olmadığı, bir
an bile onu terk etmesinin ve çığrından çıkmasının mümkün ol-madığı şeklindeki tekvinî gerçek karşısında insanoğlunun tutumu
aynıdeğildir. Kimi insan bu gerçeğin bilincindedir, onu hep hatı-rında canlıtutar, hiç unutmaz. Kimi insan da bu kaçınılmaz reali-teden gafildir, onu unutkanlığa terk etmiştir. Şu ayetlerde
buyrulduğu gibi:
232 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
"Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak akıl sa-hipleri düşünebilir." (Zümer, 9) "Kim benim doğru yola çağıran me-sa-jıma uyarsa, o ne sapıtır ve ne sıkıntıya düşer. Ama kim
benim uyarıcımesajıma sırt çevirirse, o, hayatta sıkıntıya uğrar
ve kıyamet günü de onu kör olarak toplantıyerine süreriz. O der
ki, ya Rabbi, beni niye toplantıyerine kör olarak sürüyorsun? Oy-sa daha önce benim gözlerim görüyordu. Allah da ona der ki: İşte
böyle, vaktiyle sana ayetlerim geldi de sen onlarıunutmuştun.
Bugün de böyle tarafımdan unutuluyorsun." (Tâhâ, 124-126)
Bunu şöyle açıklayabiliriz: Bu gerçeğin bilincinde olan kimse,
Rabbi ile arasındaki durumunu ve evrenin diğer bölümleri ile ara-sındaki ilişkiyi gözden geçirdiğinde, daha öncesinin tersine nefsi-nin kendi dışındaki her şeyden kopuk olduğunu, önünde perdeler
ve engeller olduğunu fark eder. Bu durumda nefsini, etki kapsa-mına sadece Rab-binin alabileceğini bilir. Çünkü nefsinin bütün iş-lerini çekip çeviren, gücü ile ve yönlendirmesi ile onu arkasından
itip önünden çeken sadece O'dur. Bu kimse bir de bakar ki, nefsi
tek gözeticisi ve tek koruyucusu olan Allah'tan yana boştur. Koru-yucusu sadece O'dur.
İşte o zaman, "Siz kendinizi gözetin. Siz doğru yolda olduğu-nuz takdirde, sapan kimse size zarar vermez."ifadesini izleyen
"Hepinizin dönüşü sadece Allah'adır. Artık O size yapmışoldukla-rınızıhaber verecektir." ifadesinin ve "Ölü iken dirilttiğimiz ve
kendisine insanlar arasında yürürken yararlandığıbir ışık verdi-ğimiz kimse karanlıklar içinde bocalayıp oradan bir türlü çıka-mayan kimse gibi midir?" (En'âm, 122)ayetinin anlamınıanlar. İşte
o zaman nefsin idraki ve şuuru değişir. Müşriklikten kulluğa ve
tevhide geçişyapar. Eğer Allah'ın yardımıelinden tutup onu başa-rıya yöneltirse, yavaşyavaşsürekli şirki tevhit ile, vehimleri ger-çeklerle, uzaklığıyakınlıkla, şeytanî gururu rahmanî tevazu ile, a-sılsız istiğnayıkulluğun muhtaçlığıile değiştirir.
Biz bu incelikleri gerçek anlamda kavrayamayız. Çünkü yere,
toprağa çakılmışız. Yüce Allah'ın Kur'ân'da oyun ve eğlence diye-rek tanımlamakla yetindiği bize yararıolmayan bu fani hayatın lü-zumsuzluklarına daldığımız için açıkladığıve Kur'ân'ın işaret ettiği
bu gerçeklerin derinliklerine dalmaya fırsat bulamıyoruz. Nitekim
yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Dünya hayatısadece bir oyundan
Mâide Sûresi 105 .................................................................................................. 233
ve eğlenceden ibarettir." (En'âm, 32) "Onların bilgilerinin son nok-tasıdünya hayatıdır." (Necm, 30)
Yalnız sağlıklıbir değerlendirme, yeterli bir inceleme ve gerek-li miktardaki bir kafa yorma, bizi bu gerçekleri bir bütün olarak
özet hâlinde tasdik etmeye ulaştırabilir. Gerçi onların ayrıntılarına
girmekten âciziz. Hidayet Allah'tandır.
Galiba sözü uzattık. Artık sözün başına dönelim. Şöyle de di-yebiliriz: Bu ayetteki hitap topluma yöneliktir. Yani "Ey inananlar!"
ifadesine müminlerin toplumu muhataptır. Dolayısıyla, "Siz kendi-nizi gö-zetin." ifadesi ile müminlerin toplum olarak ıslahıkaste-dilmiştir. Bunun için ilâhî hidayetin doğrultusundan ayrılmamaları
ve bunun için de dinî ilkelerini korumaları, salih ameller işlemeleri
ve genel İslâmi şiarlarıgözetmeleri istenmiştir. Nitekim yüce Allah
şöyle buyurmuştur: "Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın ve sakın ay-rılığa düşmeyin." (Âl-i İmrân, 103)Bu ayetin tefsiri sırasında oradaki
toplu hâlde Allah'ın ipine sarılmakla Kur'ân'a ve sünnete bağlılığın
kastedildiğini belirtmiştik.
Bu yoruma göre, "Siz doğru yolda olduğunuz takdirde, sapan
kim-se size zarar vermez."ifadesinden maksat, Müslümanların
gayrimüslim toplumların zararlarından güvencede olduklarınıbe-lirtmektir. Bu yüzden daha önce söylediğimiz gibi, Müslümanların
Müslüman olmayanlar arasında İslâm'ıyaymak için normal çağrı
çalışmalarınıaşacak şekilde aşırıgayretkeşlik göstermeleri gerek-li değildir.
Bu cümlenin anlamı şu da olabilir: Müslümanlar sapık toplum-ların aşırıarzulara ve dünya nimetlerinden batıl şekilde yararlan-maya daldıklarınıgörerek kendi ellerindeki hidayetten sıyrılmaya
yönelebilirler.
Bu ifade ile onlara böyle bir davranışın caiz olmadığımesajı
verilmek istenmiştir. Çünkü bütün insanların son varışnoktasıAl-lah'ın huzurudur ve O, yaptıklarınıhaber verecektir. O zaman bu
ayet, şu ayetlerle paralel bir anlama geliyor demektir: "Kâfirlerin
(zevk içinde) diyar diyar gezip dolaşmalarısakın seni aldatmasın.
Azıcık bir faydalanmadır bu. Sonra varacaklarıyer, cehennemdir.
Orasıne kötü bir yurttur, barınaktır." (Âl-i İmrân, 196-197) "Bazıkâ-firlere imtihan maksadıile verdiğimiz dünya hayatının çekici ni-
234 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
metlerine sakın göz dikme." (Tâhâ, 131)
"Siz doğru yolda olduğunuz takdirde, sapan kimse size zarar
ver-mez."ifadesinde zarar verme reddinin, sapıkların belirli bir ni-teliğine veya davranışlarına değil de doğrudan doğruya kendileri-ne isnat edilmesi ve böylece zarar vermeye mutlak bir anlam yük-lenmişolmasıciheti ile ifadenin başka bir anlama gelebileceği de
düşünülebilir.
Bu anlama göre, burada kâfirlerin İslâm toplumunu zorlayıcı
bir güç kullanarak gayri İslâmi bir topluma dönüştüremeyecekleri
belirtilmekte, böyle bir zarar verme ihtimalleri reddedilmektedir. O
zaman bu ayet, şu ayetlerle aynıanlama gelmişolur: "Bugün in-kâr edenler, dininizden umudu kesmişlerdir. Artık onlardan
korkmayın, benden korkun." (Mâide, 3) "Onlar size eziyetten başka
bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar bile, size arkalarınıdö-nüp kaçarlar." (Âl-i İmrân, 111)
Bir grup geçmişdönem tefsirci bu ayetin dini davet etmeyi ve
iyiliği emredip kötülükten sakındırmayıterk etmeye ruhsat verdi-ğini, anlamından bu sonucun çıktığınıöne sürmüşlerdir. Onlara
göre ayet, dine davet etmenin ve iyiliği emrederek kötülükten sa-kındırmanın şar-tının bulunmadığızamana veya duruma mahsus-tur. Söz konusu şart zarardan emin olma güvencesidir. Onlar bu
konuda bazırivayetleri delil göstermişler ki, rivayetlerle ilgili araş-tırma bölümünde onlara de-ğineceğiz.
Bu anlamın doğru olabilmesi için, "Siz doğru yolda olduğunuz
tak-dirde, sapan kimse size zarar vermez."ifadesinin kinaye yolu
ile yükümlülüğün reddedilmesini kastetmesi gerekir. Başka bir
deyişle, bu ifadenin, "Bu konuda size hiçbir yükümlülük düşmez."
anlamına gelmesi gerekir. Yoksa İslâm toplumunun küfür ve
fasıklık biçimlerindeki sapıklıktan zarar göreceği şüphesizdir.
Fakat bu yorum, ayetin içeriğinin ihtimal tanımadığıuzak bir
anlamdır. Çünkü bu ayet Allah'a çağırma ve iyiliği emredip kötü-lükten sakındırma gereğini dile getiren genel hükümleri sınırlayıcı
olarak kabul edilse, dili ve üslûbu sınırlama üslûbu değildir.
Eğer neshedici bir ayet olduğu farz edilse, Allah'a çağırma ve
iyiliği emredip kötülükten sakındırma ile ilgili ayetlerin üslûbu
nesh kabul etmez bir üslûptur; onların neshedilmeleri
Mâide Sûresi 105 .................................................................................................. 235
Dostları ilə paylaş: |