|
|
səhifə | 25/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
kaybettik. Yıllar sonra CIA'nın İstanbul temsilcisi Laysırsın bana bunu
açıkladı. "Biz onu Tünel'de aldık ve daha sonra bir şileple Türkiye'den
uzaklaştırdık" dedi.
Bir de bir ünlü tavernacı vardı. Türklerin bağrına bastığı bir ünlü
tavernacı. Daha sonra bunun Amerikan istihbaratının ajanı olduğunu
öğrendiğimde , benim için sürpriz oldu.
Yabancı istihbaratçıların bizim azınlıkları kullanmaları bir gelenektir.
Türklerden ziyade bunlardan yararlanılır.
- Telefon dinlemesi çalışmaları rahat yapılır mı?
Gökdeniz: Yapılır, rahat yapılır.
- O günkü tenkolojiyle 1960'larda kaç kişiyi bir günde dinleyebilirdiniz?
Gökdeniz: Bir günde 8 kişiyi dinleyebilirdik. Bazen de yardım alırdık.
bunların deşifrelerini hemen yaptırırdık. Bu konuşmalarda metresler ,
ayıpçı şeyler yeralabilir. Ama bunları biz önemsemez kendi işimize
bakarız. Bazen bir çuval pirinç içinde iki tane taş ararsınız. Zor iştir
yani. Dinleme çok önemlidir.
1960 SONRASINDA TÜRKİYE'DE GİZLİ KALMADI
-Şahsi bilgiler de kullanılır mı?
Gökdeniz: hayır.
- Garartisi nedir?
Gökdeniz: Bunun garantisi devletin kendisidir ve gelenekleridir. Bu
sırlar muhafaza edilir ve özel yaşamlara son derece saygılı davranılır.
Hani bazıları der ya ben bildiklerimi açıklasam yer yerinden oynar diye.
Bizim ki de öyle. Ama 1960'dan sonra Türkiye'de gizli diye bir kavram
kalmadı. Her zaman her şey açıklandı. İhtilalciler bile savunma gibi
hatıralar yazdılar.
- Uyum içinde çalıştığınız istihbaratçılar kimler?
Gökdeniz: Ziya Selışık, aynı zamanda bizim hocamızdır, bir de Fuat Doğu
Paşa vardır. Uyum sağlayan ve iyi çalışan insanlardır.
- Bir Hiram Abas olayı var gizli serviste. bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Gökdeniz: Hiram Abas son derece iyi yetişmiş bir insan. Ama sivil
olmasına kurban gitmiştir. Sağ olsaydı şimdi teşkilat açısından son derece
yararlı olurdu.
-Hangi yabancı servisi başarılı buluyorsunuz?
Gökdeniz: Tabiki Rus KGB çok etkiliydi. Çok iyi ve yaygın bir istihbarat
ağları vardı. En iyi ajanları hep TASS ajansının muhabirleri arasından
çıkardı. Son derece zeki, uyumlu ve Türkçeyi iyi kullanırlardı. Ben
Amerikan servisini pek beğenmem. Ruslar kadar profesyonal değiller.
- Yunan gizli servisi Türkiye'de çok etkin midir?
Gökdeniz: Yok . Onların etkinliği bizim Yunanistan'da ne kadar etkili
olduğumuza bağlıdır?
- Türkiye dış istihbaratta etkin midir?
Gökdeniz: Türkiye zaaflarından kurtulmaya çalışıyor ve etkin hale gelmeye
başladı. Yıllar öncesinde başlayan ve bu son yıllarda giderek düzelen bir
istihbarat atağı var. Ancak etkin kararları hükümet verir. Hükümet karar
veremeyincve o iş yapılamaz. İstihbartta en önemli şey kurala uymaktır.
Uymazsanız zaaflarınız ortaya çıkar. Ama şunu söyleyeyim MİT içindeki
köstebek ve ajanlar yok denecek kadar azdır.
- Bunlar açığa mı çıkartılamıyor...
Gökdeniz: Hayır hayır böyle bir şey olsa ayıklaması olur. Bu teşkilatın
şanlı ve çok önemli bir geçmişi var. Çok güçlü gelenekleri vardır. Biz
gizli servisimize campany, şirket demiyoruz. Bizim servisimiz çok
önemlidir. Diğerlerinde alınıp satılma olur. Türkiye'deki teşkilatta
alır ama satılamaz.
MİT SİYASETÇİ TARAFINDAN KULLANILMAK İSTENİYOR
- MİT in kullanımından kaynaklanan hatalar mıdır yanılşa yolaçan?
Gökdeniz: Bakın, 1960 ihtilalinden sonra Mason bir bakan MİT de ve
emniyette ne tür bilgilerin olduğunu öğrenmek ister. Ama kendisine o
bilgilerin ancak gerektiği kadarı aktarılır. Çünkü o bilgileri kendisi
bağlı olduğu Mason locasına aktarmak için ister. Bunda devlet menfaati
yoktur. Sonra Osman Bölükbaşı'nın dosyası falan...bunlar istihbaratı son
derece çirkinleştiren olaylardır. Ben bunların hiç birisine alet olmadım.
Çünkü devletin yönetilmesinde şahısların bilgilerinin özel kullanımı
olmaz.
-Sağolun.
Gökdeniz: Sizde .
-ALTINCI BÖLÜM-
MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI: MİT ( 6 TEMMUZ 1965):
DEVLET İSTİHBARATINI YENİLİYOR
MAH, yani gizli servis, 6 Temmuz 1965 tarihinde çıkartılan 644 sayılı yasa
ile artık yeraltı örgütü olmaktan çıkıp, bir haberalma teşkilatı haline
dönüşür.Yasal düzenleme istihbarat çalışmalarına çok şey kazandırmıştır.
Yasa, İçişleri Bakanlığı 2 numaralı cetvelinde Emniyet Müfettişi veya
uzmanı kadrosunda bulunan bütün MAH elemanlarını, MİT bünyesine geçirdiği
gibi, Türkiye'de bu alandaki ilk örneği de oluşturur. MİT'in bugünkü ana
yapısını ortaya koyan düzenleme, bu yasaya ve 1983 yılında
gerçekleştirilen düzenlemeye dayanılarak yapılmıştır. MİT Müsteşarlığı
Makamı da bu yasayla ilk kez oluşturulmuştur. Yasaya göre MİT Müsteşarı,
Milli Güvenlik Kurulu'nun görüşü, Başbakanın oluru, Cumhurbaşkanı'nın
onaması ile göreve getirilir. MİT personeli diye, teşkilatta çalışan ve
yasalarla belirlenen sınırlar içinde yazılı ödevleri yerine getiren
kimselere denir.
Yasanın bütününe göre MİT'in görevi özetle:
"Devletin milli güvenlik politikası ile ilgili planların hazırlanmasında
esas olacak askeri, siyasi, ticari, iktisadi, mali, sınai, ilmi, teknik,
biyografik, psikolojik ve milli güvenlikle ilgili istihbaratı devlet
çapında toplamak Başbakana, Milli Güvenlik Kurulu'na ve gerekli resmi
makamlara ulaştırmak, yaymak, istihbarat ile uğraşan bütün daire ve
kurumlar arasında koordinasyon sağlamak, psikolojik savunma icaplarını
yapmak ve istihbarata karşı koymak" olarak belirlenmiştir.
1983 yılında değiştirilen 644 sayılıyı yasanın yerine 2937 Sayılı
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu
getirilmiştir. Bu yasanın 4.maddesinde Milli İstihbarat Teşkilatının
görevleri olarak şunlar sayılmıştır.
a) Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına,
bağımsızlığına, güvenliğine, Anayasal düzenine ve milli gücünü meydana
getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve
muhtemel faaliyetler hakkında Milli Güvenlik İstihbaratını Devlet çapında
oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı,
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara ulaştırmak,
b) Devletin milli güvenlik siyaseti ile ilgili planların hazırlanması ve
yürütülmesinde; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli
Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile ilgili Bakanlıkların istihbarat istek
ve ihtiyaçlarını karşılamak,
c) Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat faaliyetlerinin yönlendirilmesi
için Milli Güvenlik Kurulu ve Başbakana tekliflerde bulunmak,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat ve istihbarata karşı koyma
faaliyetlerine teknik konularda müşavirlik yapmak ve koordinasyonun
sağlanmasında yardımcı olmak,
e) Genel Kurmay Başkanlığınca Silahlı Kuvvetler için lüzum görülecek haber
ve istihbaratı, yapılacak protokole göre Genelkurmay Başkanlığına
ulaştırmak,
f) Milli Güvenlik Kurulundan belirlenecek diğer görevleri yapmak,
g) İstihbarata karşı koymaktır.
Ama bu isteklere karşın gerekli yapının sağlıklı ve güvenilir bir şekilde
oluşturulmasına olanak da yaratılmamıştır. Bütçesi kadük ve siyasi
beklentisi bol bir kuruluş haline dönüştürülen MİT, bunun acısını çokça
çekmiştir. MİT istihbarat için yaşamsal önemdeki ve olmazsa olmaz
kurallardan biri olan isitihbaratın koordinasyonunda dahi, diğer
kuruluşlara ve özellikle asker yapıya söz geçirememiştir. Yasa'da devlet
düzeyinde iç istihbarat uygulamaları da kendisine bırakılmasına karşın
MİT, bu alanda hep tartışmaların göbeğinde bulunmuş ve ve diğer
kuruluşların istihbarat birimlerinin ateşi altında kalmıştır. İç
istihbarat konusunda MİT'in düzenlediği raporların yarattığı fırtınalar
sonunda hep MİT zararlı çıkmıştır. Çünkü bu alan rant ve çıkar açısından
karanlık odakların politika ve bürokrasiyle kol kola gezdiği yollardır.
Bunlara MİT'in gücü hiç bir zaman yetmemiştir. Örneğin kamuoyuna "MİT
raporu skandalı " olarak yansıyan olay buna en iyi örnektir. 1987 yılında
siyasi baskıların da yazılmasında etkili olduğu raporun içinde yeralan
adlar ve ithaf edilen suçlamalar o denli büyüktür ki, sistem kendini
korumak için MİT'i kurban vermiştir. Rapordaki suçlamalar ve suçlananlar
hakkında bir işlem yapılmamıştır.
MİT'ten halk korkmakta ama bürokrasi bunun tam tersine bir tutum izleyerek
yasal zorunlulukları açısından vermesi gereken bilgileri dahi MİT'e
sağlıklı ve düzenli bir şekilde iletmemektedir. Yasasında kendisine
verilen yetkiler karşılaşılan bu iç direnç nedeniyle MİT' ce
kullanılamamaktadır.
KİMİN KULLANDIĞI BELLİ OLMAYAN TEŞKİLAT: MİT
MİT'in sıkıyönetim, savaş hali ve olağanüstü hal gibi olağan dışı yönetim
dönemlerinde nasıl ve kime bağlı olarak çalışacağı, Silahlı Kuvvetler ve
diğer birimlerle ilişkilerinin nasıl olacağı konusunda bu yasa Milli
Güvenlik Kurulu'nun istişari görüşü alındıktan sonra Bakanlar Kurulu'nun
özel talimatını gerekli kılmaktadır. Oysa bu durumlarda Türkiye'de hiç bir
zaman Bakanlar Kurulu etkili olamamıştır. Askerler kendi
görevlendirmelerini kendileri yapar duruma gelmişlerdir. Ötesinde de
siviller ya korkularından ya da bilgisizliklerinden olsa gerek yasalarda
ellerinde bulunan yetkileri kullanmamışlardır. Bunun en güzel örneğini
1980 sonrası yaşanan Güneydoğu olayları sırasında ilan edilen Olağanüstü
Hal uygulamasında görmek mümkündür. Bakanlar Kurulu MİT için uygulamanın
olduğu 13 il deki faaliyetlerine ilişkin ayrı bir görevlendirme
yapmamıştır. Ama askerler MİT'i dışlayarak kendi istihbarat örgütünü
oluşturma ya da bir başka deyişle MİT'i " By Pass "etme yoluna
gitmişlerdir.
Aslında yasanın bu hükümleri MİT'i sivil otoriteye; Bakanlar Kurulu'na,
bağlı kalma konusunda uyarı niteliğindedir. Ancak 1965 li yıllarda
kadrolarının hemen tamamı asker kökenli olan MİT, yasaya rağmen
sivilleşememiştir. MİT'in dışındaki diğer kurumlar da bu sivilleşememeden
nasiplerini almışlar ve sonuçta yazılı metinlerde bulunan ama uygulanmayan
pek çok düzenlemeyle karşı karşıya kalınmıştır. Yani bir türlü
ulaşılamayan hukuk devleti ve halkın egemenliği kavramlarına ne yazıkki
yine varılamamıştır. Bunda yaşanılan askeri darbelerin de büyük payı
olmuştur. Ayrıca MİT Müsteşarının seçiminde askeri kadroların, istişari
olan Milli Güvenlik Kurulu kararlarını, nihai şekilde yorumlamaları ve
istedikleri bir adı, kendi içlerinden müsteşar atamaları, sivilleşmeye
engel olmuştur. Bir kaç küçük ama önemli örneği dışında hiç bir muvazzaf
subay da asker kaynağı dururken, sivil eleman yetiştirilmesi veya
kurumlaşmayı düşünmemiştir.
PAŞALAR İSTİHBARATI NASIL BİLİR
Bir MİT elemanının anlatımıyla asker ile sivil arasındaki mücadele hep şu
şekilde gelişmiştir:
" Paşalar gelir ve bize derler ki:' İstihbarat sizin işiniz ben ona
karışmam ama sizi dışarda temsil ederim. Zaten biz kıtayı düşünüyoruz.'
Daha sonra aynı Müsteşar Paşa 6 ay içinde bizim teşkilatın içinde
kendisine yaklaşanlarla birlikte bir anda istihbarat uzmanı kesilir ve
hatalarını dile getirenlerden başlayarak kelle almaya koyulur. Sonuçta da
ortada ne gelenek kalır ne adam ne de yönetmelik. Hepsi değişir. Bizim bu
durum halk arasında derler ya,' çok ezilen toprakta çim bitmezmiş 'diye
ona benziyor. Her gelen kendi çizmesine ve çimine güveniyor. Ortaya
dinamik ve örnekleri arasında en nitelikli bir yapı bulunmasına karşın
garip bir kurum çıkıyor."
Evet bu bir yorum. Ancak istihbarat konusunda sadece MİT veya asker
değil Türk insanı ve oluşturduğu kurumlarında da büyük bilgisizlikler ve
başıboşluklar yaşanıyor. Örneğin bir Ortadoğu kökenli öğrenci doktora
veya master çalışmasını gerekçe göstererek Türkiye'nin su veya diğer
enerji rezervlerinin yerleri ile buralara ilişkin en ince ayrıntılara
kadar bilgi toplayabiliyor. Ama bu kişinin kimliğine ilişkin bilgiler,
bunları veren kuruluşta yeralmıyor. Bir yardımsever memur Türkiye'nin
teknik yapısına ilişkin bilgileri bir kalemde karşı tarafa iyi niyetli ama
bilgisizce aktarabiliyor. Çünkü bu konuda gizlilik masalı eğitimsiliği ve
bilgisizliği beraberinde getirdiği gibi, bunları örten de bir perde
oluyor.
Bu yüzden kifayetsiz ama muhteris yöneticiler yurtdışında yayınlanan
gazetelerden alarak Türkiye'ye gönderdikleri haber metinlerinin üzerine
kırmızı kırmızı "Çok Gizli" damgaları basabilmektedirler.
Bu damgalardan bir ara çokça sıkılan ve gelen istihbaratların gazete
haberi olmasına sinirlenen Dışişleri eski Müsteşarlarından Büyükelçi Fuat
Carım bu tür haberleri istihbarat diyerek bakanlığa gönderen diplomatların
maaşlarından telgraf paralarını kestirmiştir.
SİYASİ ÇEKİŞMELER VE MİT
Siyasi çekişmeler yıllar yılı MİT'i en çok yaralayan etkenler arasında
bulunmaktadır. Örneğin darbeleri öyle veya böyle Süleyman Demirel'e her
seferinde öncesinden haber veren MİT, sonuçta hep Demirel tarafından " MİT
Afrika'daki kabilelerin içinde ne olup bittiğini bildirir ama darbeleri
haber vermez" denilerek eleştirilmiştir.
Oysa MİT'in yurdışı istihbarat açısından öyle Afrika'daki bilgilere
ulaşması çok kolay bir olgu değildir. Çünkü bu bir parasal ve eğitimsel
sorundur. MİT açısından son yıllardaki atağı dışında ne para ne de eğitim
olanakları yurtdışı haber toplamada elverişlidir. MİT dış istihbarat
açısından batılı müttefiklerine bağımlı bulunmaktadır.
Peki ama MİT'in onca çaba harcayarak getirdiği istihbaratlar ne
olmaktadır? Türkiye'de yanıtlanması gereken bir soru da budur. Bu
istihbaratlar siyasi çekişmeler veya liderin ogünkü rah haline göre
değerlendirilmektedir. Örneğin Uğur Mumcu'nun öldürülmesinin hemen
ertesinde bütün yetkililer bu olayın bir yabancı istihbarat veya örgütün
işi olduğu yolunda açıklamalar yapmışlardır. MİT ne yapmıştır? Hiç bir şey
yapamamıştır. Çünkü 24 Ocak 1993 günü gerçekleşen bombalı suikastin
ardından MİT'in elinde bu konuda bir bilgi mevcut değildir. Ama yapılan
araştırmalar sonucunda İran'ın desteklediği veya gizli servisinin
Türkiye'ye soktuğu bazı katillerin bu olayı gerçekleştirebileceği MİT
kaynaklı haberler olarak basına yansıyınca, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut
Özal çok iyi tanıdığı MİT üzerine şu yorumu yapmıştır:
" MİT içinde bazı gruplar İran ile Türkiye'nin arasını bozmak için bu tür
senaryolar üretmektedirler. Bunların bir kısmı çalışır gözükmek, diğerleri
de pa kazanmak istiyorlar. Bu olayla İran'ın ilişkisi yoktur"
ÖZAL'IN İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ
Özal sanki olayın ardındaki gücü bilmektedir. Oysa bir Cumhurbaşkanının
devletten bilgi alacağı varsayılırsa ve MİT'de bu konuda İran parmağını
işaret ediyorsa Turgut Özal'ın böyle konuşmasının gerekçesini anlamak
mümkün müdür? Ancak unutulmaması gereken bir geçek daha vardır. O da
Turgut Özal'ın eski MİT elemanları ve polislerden kurulu bir özel
istihbarat birimini Çankaya köşkünde kurduğu ve kullandığıdır. Yani
devlettin içinde ama aynı zamanda dışında bir istihbarat ünitesi Turgut
Özal için çalışmıştır. Bunlar ne yapmışlardır? Bunun bir örneğini Uğur
Mumcu için yürütülen soruşturma oluşturmuştur. Uğur Mumcu için bu birim
Turgut Özal'ın emriyle özel bir soruşturma yürütmüştür. Ama bu soruşturma
Mumcu'nun ölümünden sonra olayı aydınlatmak için değildir. Uğur Mumcu
Dışişleri Bakanlığına alınan zırhlı araçlarla ilgili skandal dosyaları gün
ışığına çıkarttığında Özal, emrindeki istihbarat biriminin elemanlarına
Uğur Mumcu'nun mali ve sosyal durumunun araştırılarak bir rapor
hazırlanmasını emretmiştir. Yöni Uğur Mumcu özel dosyasını istemiştir. Bu
olay Uğur Mumcu tarafından öğrenilmiştir. Evet isteyen kendi istihbarat
servisini kurmaktadır. Yeterki gücü olsun. Ne de olsa özel istihbarat
kurumları geleneği siyasilerimizdeki bir büyük hastalıktır ve bu
hastalığın tedavisi olan demokratik düzene geçiş için Türkiye'nin daha
epey yol alması gerekmektedir.
Turgut Özal'ın bu istihbarat birimi daha sonra iktidiar değişikliğinde
Özal ile düşman kardeşleri oynayan dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in
talimatıyla İçişleri Bakanı İsmet Sezgin tarafından lağvedilmiş ve burada
görev alan kişiler başka birimlere dağıtılmıştır. Bu konudaki açıklamayı
1992 yılında İçişleri Bakanı İsmet Sezgin yapmıştır. İşte bu dönemin
ardından Uğur Mumcu suikastiyle ilgili olarak Özal'ın açıklaması
ilginçtir. Mumcu suikasti sırasında bu birim dağıtılmış gözükmektedir.
Yani Cumhurbaşkanı sadece MİT ve Emniyet'den bilgi almaktadır. Ama
konuşmasında onların verdiği raporlara aykırı şeyler dile getirmektedir.
Ancak daha ilginci buna yanıt olarak Başbakan Sülayman Demirel'in
açıklamasıdır. Demirel :
" MİT bana bağlı, bilgiler bana geliyor. Ben MİT'in bana doğru bilgiler
getirdiğini biliyorum." demiştir.
Evet Demirel-Özal kavgasının bir başka boyutunda MİT yine polemiklerin tam
ortasında kalmıştır. Herkes kendi istihbarat servisini isterken, Türkiye
ve Türk halkı için çok önemli bir kurum olan MİT, arada kaynayıp
gitmektedir.
MUAMMER AKSOY'UN KATİLLERİ MİT RAPORUNDA
İşte tam bu sıralarda MİT, Türkiye açısından çok büyük önem taşıyan bir
istihbaratını Başbakan Süleyman Demirel'e sunar. Bu istihbarat ne midir?
Türkiye'de bir kasırga gibi esen "Faili Meçhul Cinayetler" konusunda
tetiği çeken ellerin bir kısmını gösteren listedir. İşte bu listede
Atatürkçü olduğu için öldürülen Prof. Dr. Muammer Aksoy'un katil
zanlılarının adı ve hangi ülkenin adamları olduğu yazılıdır. İsterseniz bu
raporun listesini önce birlikte okuyalım, sonra da değerlendirelim:
"TÜRKİYE'DE İRAN İSTİHBARAT SERVİSİ VE İRAN DESTEKLİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN
GERÇEKLEŞTİRDİĞİ EYLEMLER:
-24. 7.1985 'de Ankara'da Ürdün büyükelçiliği 1. katibi Ziyad Sati'nin
öldürülmesi. İslami Cihat tarafından üstlenilmiştir . Failleri tespit
edilememiştir.
-23. 12. 1985'de İstanbul'da İran karşıtı Nezhet-i Mukavemet -i Milli
örgütü mensubu Albay Hadi Azizi Muradi 'nin öldürülmesi. İran istihbarat
servisince gerçekleştirildiği değerlendirilmektedir.
-19.8.1986 'da İstanbul'da İran rejimi karştı Binbaşı Behruz Şahverdilu
Dostları ilə paylaş: |
|
|