Mit dünden bugüne gizli dünyanin bilinmeyenleri tuncay özkan



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə25/53
tarix22.12.2017
ölçüsü3,49 Mb.
#35622
növüYazı
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   53


kaybettik. Yıllar sonra CIA'nın İstanbul temsilcisi Laysırsın bana bunu

açıkladı. "Biz onu Tünel'de aldık ve daha sonra bir şileple Türkiye'den

uzaklaştırdık" dedi.

Bir de bir ünlü tavernacı vardı. Türklerin bağrına bastığı bir ünlü

tavernacı. Daha sonra bunun Amerikan istihbaratının ajanı olduğunu

öğrendiğimde , benim için sürpriz oldu.

Yabancı istihbaratçıların bizim azınlıkları kullanmaları bir gelenektir.

Türklerden ziyade bunlardan yararlanılır.

- Telefon dinlemesi çalışmaları rahat yapılır mı?

Gökdeniz: Yapılır, rahat yapılır.

- O günkü tenkolojiyle 1960'larda kaç kişiyi bir günde dinleyebilirdiniz?

Gökdeniz: Bir günde 8 kişiyi dinleyebilirdik. Bazen de yardım alırdık.

bunların deşifrelerini hemen yaptırırdık. Bu konuşmalarda metresler ,

ayıpçı şeyler yeralabilir. Ama bunları biz önemsemez kendi işimize

bakarız. Bazen bir çuval pirinç içinde iki tane taş ararsınız. Zor iştir

yani. Dinleme çok önemlidir.

1960 SONRASINDA TÜRKİYE'DE GİZLİ KALMADI

-Şahsi bilgiler de kullanılır mı?

Gökdeniz: hayır.

- Garartisi nedir?

Gökdeniz: Bunun garantisi devletin kendisidir ve gelenekleridir. Bu

sırlar muhafaza edilir ve özel yaşamlara son derece saygılı davranılır.

Hani bazıları der ya ben bildiklerimi açıklasam yer yerinden oynar diye.

Bizim ki de öyle. Ama 1960'dan sonra Türkiye'de gizli diye bir kavram

kalmadı. Her zaman her şey açıklandı. İhtilalciler bile savunma gibi

hatıralar yazdılar.

- Uyum içinde çalıştığınız istihbaratçılar kimler?

Gökdeniz: Ziya Selışık, aynı zamanda bizim hocamızdır, bir de Fuat Doğu

Paşa vardır. Uyum sağlayan ve iyi çalışan insanlardır.

- Bir Hiram Abas olayı var gizli serviste. bunu nasıl

değerlendiriyorsunuz?

Gökdeniz: Hiram Abas son derece iyi yetişmiş bir insan. Ama sivil

olmasına kurban gitmiştir. Sağ olsaydı şimdi teşkilat açısından son derece

yararlı olurdu.

-Hangi yabancı servisi başarılı buluyorsunuz?

Gökdeniz: Tabiki Rus KGB çok etkiliydi. Çok iyi ve yaygın bir istihbarat

ağları vardı. En iyi ajanları hep TASS ajansının muhabirleri arasından

çıkardı. Son derece zeki, uyumlu ve Türkçeyi iyi kullanırlardı. Ben

Amerikan servisini pek beğenmem. Ruslar kadar profesyonal değiller.

- Yunan gizli servisi Türkiye'de çok etkin midir?

Gökdeniz: Yok . Onların etkinliği bizim Yunanistan'da ne kadar etkili

olduğumuza bağlıdır?

- Türkiye dış istihbaratta etkin midir?

Gökdeniz: Türkiye zaaflarından kurtulmaya çalışıyor ve etkin hale gelmeye

başladı. Yıllar öncesinde başlayan ve bu son yıllarda giderek düzelen bir

istihbarat atağı var. Ancak etkin kararları hükümet verir. Hükümet karar

veremeyincve o iş yapılamaz. İstihbartta en önemli şey kurala uymaktır.

Uymazsanız zaaflarınız ortaya çıkar. Ama şunu söyleyeyim MİT içindeki

köstebek ve ajanlar yok denecek kadar azdır.

- Bunlar açığa mı çıkartılamıyor...

Gökdeniz: Hayır hayır böyle bir şey olsa ayıklaması olur. Bu teşkilatın

şanlı ve çok önemli bir geçmişi var. Çok güçlü gelenekleri vardır. Biz

gizli servisimize campany, şirket demiyoruz. Bizim servisimiz çok

önemlidir. Diğerlerinde alınıp satılma olur. Türkiye'deki teşkilatta

alır ama satılamaz.

MİT SİYASETÇİ TARAFINDAN KULLANILMAK İSTENİYOR

- MİT in kullanımından kaynaklanan hatalar mıdır yanılşa yolaçan?

Gökdeniz: Bakın, 1960 ihtilalinden sonra Mason bir bakan MİT de ve

emniyette ne tür bilgilerin olduğunu öğrenmek ister. Ama kendisine o

bilgilerin ancak gerektiği kadarı aktarılır. Çünkü o bilgileri kendisi

bağlı olduğu Mason locasına aktarmak için ister. Bunda devlet menfaati

yoktur. Sonra Osman Bölükbaşı'nın dosyası falan...bunlar istihbaratı son

derece çirkinleştiren olaylardır. Ben bunların hiç birisine alet olmadım.

Çünkü devletin yönetilmesinde şahısların bilgilerinin özel kullanımı

olmaz.

-Sağolun.

Gökdeniz: Sizde .
-ALTINCI BÖLÜM-

MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI: MİT ( 6 TEMMUZ 1965):

DEVLET İSTİHBARATINI YENİLİYOR

MAH, yani gizli servis, 6 Temmuz 1965 tarihinde çıkartılan 644 sayılı yasa

ile artık yeraltı örgütü olmaktan çıkıp, bir haberalma teşkilatı haline

dönüşür.Yasal düzenleme istihbarat çalışmalarına çok şey kazandırmıştır.

Yasa, İçişleri Bakanlığı 2 numaralı cetvelinde Emniyet Müfettişi veya

uzmanı kadrosunda bulunan bütün MAH elemanlarını, MİT bünyesine geçirdiği

gibi, Türkiye'de bu alandaki ilk örneği de oluşturur. MİT'in bugünkü ana

yapısını ortaya koyan düzenleme, bu yasaya ve 1983 yılında

gerçekleştirilen düzenlemeye dayanılarak yapılmıştır. MİT Müsteşarlığı

Makamı da bu yasayla ilk kez oluşturulmuştur. Yasaya göre MİT Müsteşarı,

Milli Güvenlik Kurulu'nun görüşü, Başbakanın oluru, Cumhurbaşkanı'nın

onaması ile göreve getirilir. MİT personeli diye, teşkilatta çalışan ve

yasalarla belirlenen sınırlar içinde yazılı ödevleri yerine getiren

kimselere denir.

Yasanın bütününe göre MİT'in görevi özetle:

"Devletin milli güvenlik politikası ile ilgili planların hazırlanmasında

esas olacak askeri, siyasi, ticari, iktisadi, mali, sınai, ilmi, teknik,

biyografik, psikolojik ve milli güvenlikle ilgili istihbaratı devlet

çapında toplamak Başbakana, Milli Güvenlik Kurulu'na ve gerekli resmi

makamlara ulaştırmak, yaymak, istihbarat ile uğraşan bütün daire ve

kurumlar arasında koordinasyon sağlamak, psikolojik savunma icaplarını

yapmak ve istihbarata karşı koymak" olarak belirlenmiştir.

1983 yılında değiştirilen 644 sayılıyı yasanın yerine 2937 Sayılı

Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu

getirilmiştir. Bu yasanın 4.maddesinde Milli İstihbarat Teşkilatının

görevleri olarak şunlar sayılmıştır.

a) Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına,

bağımsızlığına, güvenliğine, Anayasal düzenine ve milli gücünü meydana

getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve

muhtemel faaliyetler hakkında Milli Güvenlik İstihbaratını Devlet çapında

oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı,

Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara ulaştırmak,

b) Devletin milli güvenlik siyaseti ile ilgili planların hazırlanması ve

yürütülmesinde; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli

Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile ilgili Bakanlıkların istihbarat istek

ve ihtiyaçlarını karşılamak,

c) Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat faaliyetlerinin yönlendirilmesi

için Milli Güvenlik Kurulu ve Başbakana tekliflerde bulunmak,

d) Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat ve istihbarata karşı koyma

faaliyetlerine teknik konularda müşavirlik yapmak ve koordinasyonun

sağlanmasında yardımcı olmak,

e) Genel Kurmay Başkanlığınca Silahlı Kuvvetler için lüzum görülecek haber

ve istihbaratı, yapılacak protokole göre Genelkurmay Başkanlığına

ulaştırmak,

f) Milli Güvenlik Kurulundan belirlenecek diğer görevleri yapmak,

g) İstihbarata karşı koymaktır.

Ama bu isteklere karşın gerekli yapının sağlıklı ve güvenilir bir şekilde

oluşturulmasına olanak da yaratılmamıştır. Bütçesi kadük ve siyasi

beklentisi bol bir kuruluş haline dönüştürülen MİT, bunun acısını çokça

çekmiştir. MİT istihbarat için yaşamsal önemdeki ve olmazsa olmaz

kurallardan biri olan isitihbaratın koordinasyonunda dahi, diğer

kuruluşlara ve özellikle asker yapıya söz geçirememiştir. Yasa'da devlet

düzeyinde iç istihbarat uygulamaları da kendisine bırakılmasına karşın

MİT, bu alanda hep tartışmaların göbeğinde bulunmuş ve ve diğer

kuruluşların istihbarat birimlerinin ateşi altında kalmıştır. İç

istihbarat konusunda MİT'in düzenlediği raporların yarattığı fırtınalar

sonunda hep MİT zararlı çıkmıştır. Çünkü bu alan rant ve çıkar açısından

karanlık odakların politika ve bürokrasiyle kol kola gezdiği yollardır.

Bunlara MİT'in gücü hiç bir zaman yetmemiştir. Örneğin kamuoyuna "MİT

raporu skandalı " olarak yansıyan olay buna en iyi örnektir. 1987 yılında

siyasi baskıların da yazılmasında etkili olduğu raporun içinde yeralan

adlar ve ithaf edilen suçlamalar o denli büyüktür ki, sistem kendini

korumak için MİT'i kurban vermiştir. Rapordaki suçlamalar ve suçlananlar

hakkında bir işlem yapılmamıştır.

MİT'ten halk korkmakta ama bürokrasi bunun tam tersine bir tutum izleyerek

yasal zorunlulukları açısından vermesi gereken bilgileri dahi MİT'e

sağlıklı ve düzenli bir şekilde iletmemektedir. Yasasında kendisine

verilen yetkiler karşılaşılan bu iç direnç nedeniyle MİT' ce

kullanılamamaktadır.

KİMİN KULLANDIĞI BELLİ OLMAYAN TEŞKİLAT: MİT

MİT'in sıkıyönetim, savaş hali ve olağanüstü hal gibi olağan dışı yönetim

dönemlerinde nasıl ve kime bağlı olarak çalışacağı, Silahlı Kuvvetler ve

diğer birimlerle ilişkilerinin nasıl olacağı konusunda bu yasa Milli

Güvenlik Kurulu'nun istişari görüşü alındıktan sonra Bakanlar Kurulu'nun

özel talimatını gerekli kılmaktadır. Oysa bu durumlarda Türkiye'de hiç bir

zaman Bakanlar Kurulu etkili olamamıştır. Askerler kendi

görevlendirmelerini kendileri yapar duruma gelmişlerdir. Ötesinde de

siviller ya korkularından ya da bilgisizliklerinden olsa gerek yasalarda

ellerinde bulunan yetkileri kullanmamışlardır. Bunun en güzel örneğini

1980 sonrası yaşanan Güneydoğu olayları sırasında ilan edilen Olağanüstü

Hal uygulamasında görmek mümkündür. Bakanlar Kurulu MİT için uygulamanın

olduğu 13 il deki faaliyetlerine ilişkin ayrı bir görevlendirme

yapmamıştır. Ama askerler MİT'i dışlayarak kendi istihbarat örgütünü

oluşturma ya da bir başka deyişle MİT'i " By Pass "etme yoluna

gitmişlerdir.

Aslında yasanın bu hükümleri MİT'i sivil otoriteye; Bakanlar Kurulu'na,

bağlı kalma konusunda uyarı niteliğindedir. Ancak 1965 li yıllarda

kadrolarının hemen tamamı asker kökenli olan MİT, yasaya rağmen

sivilleşememiştir. MİT'in dışındaki diğer kurumlar da bu sivilleşememeden

nasiplerini almışlar ve sonuçta yazılı metinlerde bulunan ama uygulanmayan

pek çok düzenlemeyle karşı karşıya kalınmıştır. Yani bir türlü

ulaşılamayan hukuk devleti ve halkın egemenliği kavramlarına ne yazıkki

yine varılamamıştır. Bunda yaşanılan askeri darbelerin de büyük payı

olmuştur. Ayrıca MİT Müsteşarının seçiminde askeri kadroların, istişari

olan Milli Güvenlik Kurulu kararlarını, nihai şekilde yorumlamaları ve

istedikleri bir adı, kendi içlerinden müsteşar atamaları, sivilleşmeye

engel olmuştur. Bir kaç küçük ama önemli örneği dışında hiç bir muvazzaf

subay da asker kaynağı dururken, sivil eleman yetiştirilmesi veya

kurumlaşmayı düşünmemiştir.

PAŞALAR İSTİHBARATI NASIL BİLİR

Bir MİT elemanının anlatımıyla asker ile sivil arasındaki mücadele hep şu

şekilde gelişmiştir:

" Paşalar gelir ve bize derler ki:' İstihbarat sizin işiniz ben ona

karışmam ama sizi dışarda temsil ederim. Zaten biz kıtayı düşünüyoruz.'

Daha sonra aynı Müsteşar Paşa 6 ay içinde bizim teşkilatın içinde

kendisine yaklaşanlarla birlikte bir anda istihbarat uzmanı kesilir ve

hatalarını dile getirenlerden başlayarak kelle almaya koyulur. Sonuçta da

ortada ne gelenek kalır ne adam ne de yönetmelik. Hepsi değişir. Bizim bu

durum halk arasında derler ya,' çok ezilen toprakta çim bitmezmiş 'diye

ona benziyor. Her gelen kendi çizmesine ve çimine güveniyor. Ortaya

dinamik ve örnekleri arasında en nitelikli bir yapı bulunmasına karşın

garip bir kurum çıkıyor."

Evet bu bir yorum. Ancak istihbarat konusunda sadece MİT veya asker

değil Türk insanı ve oluşturduğu kurumlarında da büyük bilgisizlikler ve

başıboşluklar yaşanıyor. Örneğin bir Ortadoğu kökenli öğrenci doktora

veya master çalışmasını gerekçe göstererek Türkiye'nin su veya diğer

enerji rezervlerinin yerleri ile buralara ilişkin en ince ayrıntılara

kadar bilgi toplayabiliyor. Ama bu kişinin kimliğine ilişkin bilgiler,

bunları veren kuruluşta yeralmıyor. Bir yardımsever memur Türkiye'nin

teknik yapısına ilişkin bilgileri bir kalemde karşı tarafa iyi niyetli ama

bilgisizce aktarabiliyor. Çünkü bu konuda gizlilik masalı eğitimsiliği ve

bilgisizliği beraberinde getirdiği gibi, bunları örten de bir perde

oluyor.

Bu yüzden kifayetsiz ama muhteris yöneticiler yurtdışında yayınlanan

gazetelerden alarak Türkiye'ye gönderdikleri haber metinlerinin üzerine

kırmızı kırmızı "Çok Gizli" damgaları basabilmektedirler.

Bu damgalardan bir ara çokça sıkılan ve gelen istihbaratların gazete

haberi olmasına sinirlenen Dışişleri eski Müsteşarlarından Büyükelçi Fuat

Carım bu tür haberleri istihbarat diyerek bakanlığa gönderen diplomatların

maaşlarından telgraf paralarını kestirmiştir.

SİYASİ ÇEKİŞMELER VE MİT

Siyasi çekişmeler yıllar yılı MİT'i en çok yaralayan etkenler arasında

bulunmaktadır. Örneğin darbeleri öyle veya böyle Süleyman Demirel'e her

seferinde öncesinden haber veren MİT, sonuçta hep Demirel tarafından " MİT

Afrika'daki kabilelerin içinde ne olup bittiğini bildirir ama darbeleri

haber vermez" denilerek eleştirilmiştir.

Oysa MİT'in yurdışı istihbarat açısından öyle Afrika'daki bilgilere

ulaşması çok kolay bir olgu değildir. Çünkü bu bir parasal ve eğitimsel

sorundur. MİT açısından son yıllardaki atağı dışında ne para ne de eğitim

olanakları yurtdışı haber toplamada elverişlidir. MİT dış istihbarat

açısından batılı müttefiklerine bağımlı bulunmaktadır.

Peki ama MİT'in onca çaba harcayarak getirdiği istihbaratlar ne

olmaktadır? Türkiye'de yanıtlanması gereken bir soru da budur. Bu

istihbaratlar siyasi çekişmeler veya liderin ogünkü rah haline göre

değerlendirilmektedir. Örneğin Uğur Mumcu'nun öldürülmesinin hemen

ertesinde bütün yetkililer bu olayın bir yabancı istihbarat veya örgütün

işi olduğu yolunda açıklamalar yapmışlardır. MİT ne yapmıştır? Hiç bir şey

yapamamıştır. Çünkü 24 Ocak 1993 günü gerçekleşen bombalı suikastin

ardından MİT'in elinde bu konuda bir bilgi mevcut değildir. Ama yapılan

araştırmalar sonucunda İran'ın desteklediği veya gizli servisinin

Türkiye'ye soktuğu bazı katillerin bu olayı gerçekleştirebileceği MİT

kaynaklı haberler olarak basına yansıyınca, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut

Özal çok iyi tanıdığı MİT üzerine şu yorumu yapmıştır:

" MİT içinde bazı gruplar İran ile Türkiye'nin arasını bozmak için bu tür

senaryolar üretmektedirler. Bunların bir kısmı çalışır gözükmek, diğerleri

de pa kazanmak istiyorlar. Bu olayla İran'ın ilişkisi yoktur"

ÖZAL'IN İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ

Özal sanki olayın ardındaki gücü bilmektedir. Oysa bir Cumhurbaşkanının

devletten bilgi alacağı varsayılırsa ve MİT'de bu konuda İran parmağını

işaret ediyorsa Turgut Özal'ın böyle konuşmasının gerekçesini anlamak

mümkün müdür? Ancak unutulmaması gereken bir geçek daha vardır. O da

Turgut Özal'ın eski MİT elemanları ve polislerden kurulu bir özel

istihbarat birimini Çankaya köşkünde kurduğu ve kullandığıdır. Yani

devlettin içinde ama aynı zamanda dışında bir istihbarat ünitesi Turgut

Özal için çalışmıştır. Bunlar ne yapmışlardır? Bunun bir örneğini Uğur

Mumcu için yürütülen soruşturma oluşturmuştur. Uğur Mumcu için bu birim

Turgut Özal'ın emriyle özel bir soruşturma yürütmüştür. Ama bu soruşturma

Mumcu'nun ölümünden sonra olayı aydınlatmak için değildir. Uğur Mumcu

Dışişleri Bakanlığına alınan zırhlı araçlarla ilgili skandal dosyaları gün

ışığına çıkarttığında Özal, emrindeki istihbarat biriminin elemanlarına

Uğur Mumcu'nun mali ve sosyal durumunun araştırılarak bir rapor

hazırlanmasını emretmiştir. Yöni Uğur Mumcu özel dosyasını istemiştir. Bu

olay Uğur Mumcu tarafından öğrenilmiştir. Evet isteyen kendi istihbarat

servisini kurmaktadır. Yeterki gücü olsun. Ne de olsa özel istihbarat

kurumları geleneği siyasilerimizdeki bir büyük hastalıktır ve bu

hastalığın tedavisi olan demokratik düzene geçiş için Türkiye'nin daha

epey yol alması gerekmektedir.

Turgut Özal'ın bu istihbarat birimi daha sonra iktidiar değişikliğinde

Özal ile düşman kardeşleri oynayan dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in

talimatıyla İçişleri Bakanı İsmet Sezgin tarafından lağvedilmiş ve burada

görev alan kişiler başka birimlere dağıtılmıştır. Bu konudaki açıklamayı

1992 yılında İçişleri Bakanı İsmet Sezgin yapmıştır. İşte bu dönemin

ardından Uğur Mumcu suikastiyle ilgili olarak Özal'ın açıklaması

ilginçtir. Mumcu suikasti sırasında bu birim dağıtılmış gözükmektedir.

Yani Cumhurbaşkanı sadece MİT ve Emniyet'den bilgi almaktadır. Ama

konuşmasında onların verdiği raporlara aykırı şeyler dile getirmektedir.

Ancak daha ilginci buna yanıt olarak Başbakan Sülayman Demirel'in

açıklamasıdır. Demirel :

" MİT bana bağlı, bilgiler bana geliyor. Ben MİT'in bana doğru bilgiler

getirdiğini biliyorum." demiştir.

Evet Demirel-Özal kavgasının bir başka boyutunda MİT yine polemiklerin tam

ortasında kalmıştır. Herkes kendi istihbarat servisini isterken, Türkiye

ve Türk halkı için çok önemli bir kurum olan MİT, arada kaynayıp

gitmektedir.

MUAMMER AKSOY'UN KATİLLERİ MİT RAPORUNDA

İşte tam bu sıralarda MİT, Türkiye açısından çok büyük önem taşıyan bir

istihbaratını Başbakan Süleyman Demirel'e sunar. Bu istihbarat ne midir?

Türkiye'de bir kasırga gibi esen "Faili Meçhul Cinayetler" konusunda

tetiği çeken ellerin bir kısmını gösteren listedir. İşte bu listede

Atatürkçü olduğu için öldürülen Prof. Dr. Muammer Aksoy'un katil

zanlılarının adı ve hangi ülkenin adamları olduğu yazılıdır. İsterseniz bu

raporun listesini önce birlikte okuyalım, sonra da değerlendirelim:

"TÜRKİYE'DE İRAN İSTİHBARAT SERVİSİ VE İRAN DESTEKLİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN

GERÇEKLEŞTİRDİĞİ EYLEMLER:

-24. 7.1985 'de Ankara'da Ürdün büyükelçiliği 1. katibi Ziyad Sati'nin

öldürülmesi. İslami Cihat tarafından üstlenilmiştir . Failleri tespit

edilememiştir.

-23. 12. 1985'de İstanbul'da İran karşıtı Nezhet-i Mukavemet -i Milli

örgütü mensubu Albay Hadi Azizi Muradi 'nin öldürülmesi. İran istihbarat

servisince gerçekleştirildiği değerlendirilmektedir.

-19.8.1986 'da İstanbul'da İran rejimi karştı Binbaşı Behruz Şahverdilu
Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin