Mit dünden bugüne gizli dünyanin bilinmeyenleri tuncay özkan



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə27/53
tarix22.12.2017
ölçüsü3,49 Mb.
#35622
növüYazı
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   53


özellikleri ile bir Romen'in dikkatini çeken İmre ile bağlantı kurulur ve

sonrası çorap söküğü gibi gelir. Burada asıl etken İmre'nin aile

yaşantısındaki sorunlardır.

Nahid İmre Balıkesir'li bir aileye mensuptur. Eski DP Milletvekillerinden

ve Bütçe Komisyonu Başkanlarından Halil İmre'nin yeğenidir. Galatasaray

Lisesi'nde okumuş bilgili bir memurdur. Dışişleri Bakanlığının İktisadi

İşbirliği Teşkilatı kurulunca, oraya girer. 1951'de Paris'e tayin edilir.

1957 ye kadar orada İktisadi İşbirliği Teşkilatı memuru olarak çalışır.

Paris'deki memuriyeti sırasında devlete ait olan bir parayı üzerinde

taşırken sokakta iki zenci karşısına çıkmış ve kendisini yaralayarak

cebindeki bu paraları çalmıştır. İddia soruşturulur. İmre'nin bu paraları

bizzat harcayıp bu yalanı uydurmuş olması ihtimali üzerinde durulur. Ama

İmre'yi suçlayacak bir delil bulunamamıştır. 1957 yılında merkeze tayin

edilen İmre, Ankara'da 7 yıl geçirir.

Eşi Şarika, Macar asıllı güzel bir kadındır. Ankara sosyetesinde isim

yapmıştır. Ancak karı kocanın arasına kara kedi girer, ayrılırlar. Bu

evlilikten olan iki erkek çocuğun bakımı Nahid İmre'nin üzerine kalır.

1960 yılında İktisadi İşbirliği Teşkilatı Maliye Bakanlığına geçince

Nahid İmre de, bu bakanlığın memuru olur. Hazine Genel Müdürlüğüne bağlı

Genel Müdür Yardımcısı olarak çalışmaya başlar.

1964 yılında politik torpilleri sayesinde talih İmre'ye güler. O yılın

Ağustos ayında Roma Mali Müşavirliğine atanır. Bu atama onun ailevi

durumunu da düzeltir. O yıla kadar İmre'den ayrı kalıp kendine göre bir

hayat yaşamayı tercih eden Şarika Hanım, yuvaya dönmeyi kabul eder. Nahid

ve Şarika İmre, yolculukları arifesinde yeniden evlenirler.

İmre ailesinin Roma'daki günleri arasında öyle önemli sayılacak bir olay

yaşanmaz. Fakat Nahid İmre, üç yıllık süresi sona erdikten sonra 1967 nin

Eylül'ünde merkeze dönünce aile içindeki geçimsizlik tekrar başlar. İmre

Maliye Bakanlığında kalsa dış memuriyete atanmak için 3 yıl daha

bekleyecektir. Bunu hesaplayarak dışarda başka bir iş aramaya başlar..

NAHİD İMRE NOTO'DA

1968 başında NATO memurluklarından üst düzey bir mali müşavirlik için

eleman aranmaya başlanır. Bunun için Türkiye'ye de başvurulur. NATO'dan

gelen yazı üzerine Maliye Bakanlığı adaylar arasından Nahid İmre'yi

tavsiye eder. NATO yöneticileri bu tavsiyeye uyarlar. İmre 1968 Şubatında

memuriyetten izinli olarak üç yıllık bir anlaşma ile bağlandığı

Brüksel'deki görevine atanır.

Aylık olarak İmre iki bin dolar almaktadır.

Nahid İmre, NATO hiyerarşisi içinde en yüksek memurlardan biridir.

Kendisinin çalıştığı görevli sınıfına A 7 rumuzu verilmiştir. NATO'nun

yönetim bütçesinden tamamen kendisi sorumludur. Bunun yanında askerî ve

enfrastrüktür harcamaların kontrolü kendisine bırakılmıştır. Yani Batı

savunma sisteminin kasası görevindedir.

Skandal patlak vermeden bir süre önce Nahid İmre, NATO Genel Karargâhının

Malî Başkontrolörü olarak, kendisine gelen ödeme belgelerini

imzalarken yatırım projelerinin orijinallerini görmek istemiştir. Buna

gerekçe olarak da, projelerle giderler arasında tam bir ahenk bulunup,

bulunmadığını bilmek zorunluğunu ileri sürmüştür. Ancak bu davranışı NATO

istihbarat servislerinin şüphesini çeker. Üstelik de İmre sinirli her

zamankinden daha fazla içki içen ve borçlu olduğundan sık sık yakınan bir

adam olmuştur.

NATO Genel Karargâhının Malî İşler Başkontrolörü İmre'nin, çok önemli bazı

belgelerin fotoğrafını çektiği, göreve başladığından 8 ay sonra, 12 Eylül

1968 günü NATO'nun güvenlik memurları tarafından saptanır. İmrenin

bürosuna gizlice konan kamera, İmre fotoğraf çekerken yaptığı işleri

saptar. İmre'nin bir süre daha belgelerden fotoğraf çekmesine göz yumulur

ve İmre yakalanır.

Nahid İmre'nin Türkiye'ye getirilmesinden sonra bir Alman Amiralinin

şüpheli şekiIde ölmesi ya da intihar ettiğinin söylenmesi, casusluk

iddialarını alevlendirir. Çünkü Amiral'in Sovyetler hesabına casusluk

yaptığı kesin belgelerle ispatlanır. AIman Amirali Lüdke, yakın zamana

kadar NATO genel karargâhının Lojistik ve İkmal Planlama Dairesi

Başkan Yardımcılı' ğını yapmıştır. Onun ölümünü yeni intiharlar izler.

Böylece Sovyetler Birliği hesabına casusluk yapan geniş bir şebekenin

varlığı ortaya çıkar. Bu dönem bir dizi seri casusluk olayıyla ortalık

sarsılır. Bütün bu olayların aynı zaman dilimine rastlaması ilginçtir.

ALMAN GİZLİ SERVİSİ ÖLDÜREREK İNTİKAM ALIYOR

Lüdke'nin öldüğü gün Alman gizli istihbarat servislerinin ikinci adamı

olan General Wendland, Münih'teki bürosunda bir tabanca ile vurulur.

Bu olayları bir zaman akışında tasnif edersek:

Nahid İmre Brüksel'de 9 Eylûlde yakalanır.

Alman Amirali Lüdke; Bonn'da 8 Ekimde öldürülür. Alman Savunma

Bakanlığında Ordu Genel Karargâhında Genel Kurmay Sekreterlerinden 48

yaşındaki bayan Gisela Mock 7 Eylülde tutuklanır. Tutuklanmasından epeyce

sonra bayan Gisela'nın, gizli belgelerin fotokopilerini yabancı bir

ajana verdiği açıklanır. Gerçekten de Gisela, tutuklandığı gün söz konusu

fotokopileri dışardan birisine vermiştir. O birisinin bir Fransız olduğunu

söyler. Ama aslında bu kişi, Sovyerler Birliği hesabına çalışan bir

casustur. Casusluk olaylarının çok sıklaştığı o günlerde bir bayan

sekreterin bir ajana fotokopi vermesi, basit bir olay gibi

değerlendirilmiştir ilk bakıştı. Ancak araştırmalar sonucunda. Olayın

arkasında ilginç bir aşk öyküsü çıkar ortaya. Bayan Gisela da dul

sekreterlerden biridir. Savunma Bakanlığının lojistik, eğitim ve

planlama Dairesi'nde çalışan bu sekreter, uzun yıllar hizmet etmiş, bu

uzun zamanda üzerine hiç şüphe çekmemiş tecrübeli bir calışandır. Daha

sonra da bu özellikleri bünyesinde toplamayı başarmış bir iyi casus olur.

15 Ekim'de, Alman İktisat Bakanlığının yüksek memurlarından Dr. Hans

H. SCHENK, Köln'deki evinde ölü bulunur. İktisat uzmanı kendini

asmıştır. Veya Alman gizli servisi ortaya çıkardığı casuslardan intikam

almaktadır.

16 Ekim'de, Savunma Bakanlığı lojistik ve seferberlik dairesi kurmay

subaylarından, Yarbay Johnannes GRİM, çalışma masasının başında kendini

vurur. Üç saat sonra hastanede ölen 54 yaşındaki yarbayın çaresi

bulunmayan bir hastalığa yakanldığını öğrendiği için intihar ettiğini

Hükûmet Sözcüsü açıklar. Ancak Yarbay'ın ölümünden önce taş gibi sağlam

olduğu ortaya çıkar.

Gene 16 Ekimde, Bonn'da Enformasyon Başkanlığında çalışan 52 yaşındaki

dosya memuru bayan Edealtraud Grapentin çok miktarda uyku hapı alarak

evinde intihar eder. Bayan Grapentin 1952'den beri bu görevde

bulunmaktadır.

21 Ekim'de polis, bir açıklama yaparak Dr. H. Gottfried adlı birinin bir

ay önce tutuklandığını açıklar. Dr.Gotfried, 33 yaşındadır ve Karlsruhe

Atom Araştırmaları Merkezinde fizikçi olarak çalışmaktadır. Savcı,

fizikçinin Atom Merkezinde elde ettiği sırları Doğu Almanya Gizli

İstihbarat Servisine verdiğinin saptandığını bildirir.

21 Ekimde Savunma Bâkanlığı' nın sivil memurlarından 61 yaşındaki Gerhard

Böhm, ansızın ortadan kayboluyor. Bir ihbarı değerlendiren polis, Böh'm'ün

evrak çantası, paltosu ve şapkasını Bonn'daki köprülerden birinin altında

bulur. Eşyalar karıştırılır ve aralarından bir zarf çıkar. Zarfın içinde

bir veda mektubu bulunur. Böhm, mektupta ailesine şu mesajı bırakmıştır:

"Bu şekilde gittiğim için özür dilerim". 31 Ekimde Böhm'ün cesedi de Ren

Irmağı' nda bulunur. Savunma Bakanlığı'nın sözcüsü, Böhm'ün elinde gizli

belge bulunmadığıni, terfi edemediğine üzüldüğü için ortadan kaybolduğunu

açıklamıştır. Ama cesedin ortaya çıkması Bakanlık sözcüsünü yalanlar.

25 Ekim'de Bonn Hükûmeti, basında çıkan haberlerin baskısı altında yeni

açıklamalarda bulunmak zorunda kalır. Daha önceleri mülteci olarak Batı

Almanya'ya sığınan altı fizikçi ve bilim adamının tekrar Doğu AImanya'ya

kaçtıkları duyurulur.

Batı Almanya Hava Kuvvetleri' nden uçuş çavuşu Wolf Knoppe'nin aylık

geliri 1600 marktır. Ama çavuş çok para harcayan biridir. Herkes onun bu

kadar parayı nereden bulduğuna şaşırır. Pahalı otomobile meraklıdır. 12

silindirli Maserati marka bir yarış arabası vardır. Çalıştığı üssün

yakınındaki şehirde üç tane ev kiralamıştır. Üstelik de kendisi,

Ingolstadt şehri kibarlarının üye olduğu binicilik klübünün

başkanıdır.Kadınlara düşkündür. Giydiği elbiseleri, Almanya'nın en pahalı

şehirlerinden olan Düsseldorf'ta, para hovardalarına elbise diken bir

terzihaneden sağlar. Terzisi ile çalıştığı yer arasında 300 kilometre

mesafe vardır. Ama provalar için oraya kadar gider.

Knoppe, iki ortağı ile birlikte, Almanya'daki bir hava üssünden

Amerika'nın önemli silâhlarından Sidewinder roketini çalıp Moskova'ya

yollamıştır. Paraların kaynağı da bu iştir.

Çavuş Knoppe'nin öteki işbirlikçileri bir mimar olan Ramminger ile

tesviyeci ustası Linowski dir.

İginçtir milliyeti ne olursa olsun pek çok çasusluk olayında senaryo

olarak karşılaşılabilinen bir olaydır yukarıda anlatılanlar. Satın alınan

yetkililer, özel yaşamlar, eşlerin tutkuları, erkeklerin zayıflıkları...

bütün bunlar gizliyi elde etmek için kullanılan yöntemler. Bu nedenlerle

olsa gerek Montesquieu " Casusluk eğer namuslu insanlar tarafından

yapılabilinen bir iş olabilseydi belki de hoşgörülebilirdi" demiştir.

CEMAL TURAL DARBE HAZIRLIYOR

Bu dönem dalgalanmalarla yaşanırken, gizli servisin başına istihbaratın

içinden gelen ve özel eğitimler de almış bulunan Fuat Doğu getirilir.

Doğu, Süleyman Demirel tarafından dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'e

önerilmiş, kendisini Milli Güvenlik Kurulu seçmiş, Gürsel de bunu

onamıştır. Getirildiği görevinde, Demirel'e sevgi ve saygı ile bağlı olan

ama yetiştiği, serpildiği asker ocağından gelen ve Gürsel'den sonraki 5.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ı aşamayan Doğu, Demirel'in götürdüğü

istihbaratlar karşısındaki yetirsiz tutumu sonucu, Sunay'ı yeğlemek

zorunda kalmıştır. Ancak Demirel'e karşı beslenen saygı ve arkadaşlık bağı

yaşam boyu sürecektir. Doğu uzun yıllardır teşkilattadır. Amerikayı,

teşkilatı ve yeni gelenleri çok iyi tanımaktadır. Çerkez özelliklerini

bünyesinde bulundurmuştur. Acımasız ve sert bir istihbaratçı olarak

tanımlanır. MİT içindeki Çerkez kökenlilerin ağırlıklı olarak bulunması

geleneğini devam ettirenlerden biridir. O da yetiştirdiği elemanlardan

Hiram Abas gibi, operasyonlara bizzat katılmasıyla ünlenmiştir. Ateşin

içine girmeyi sever.

Tarihler 1969 'u gösterdiğinde MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Başbakan Süleyman

Demirel'e Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural'ın darbe hazırlığında

olduğunu bildirir. Gerçi Tural bu girişimini artık açıktan açığa

yapmaktadır. Örneğin PTT yi ziyaret edip ülkenin haberleşme sistemi dahil

her konuda eleştiriler getirmekte ve bütün bunları da hiç saklamadan

basının gözüönünde yapmaktadır. Bu bilgi akışı MİT tarihinde çok önemli

bir yer tutar. MİT 1960 darbesinde olduğu gibi bu darbe girişimini de

önceden hükümete bildirmiştir ve görevini bu anlamda yapmış olmaktadır.

Demirel o dönem kendisini destekleyen Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın da

oluruyla, olaya müdahale eder ve gerçekten huzursuzluğu belli olan Cemal

Tural'ı emekliye ayırır. Tural bu sırada uygulamaları konusunda haberler

yapan Milliyet Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi İlhami Soysal'ı da evinden

çıkarken kaçırtır ve dövdürür. Bu olayın faili olarak da hemen MİT akla

gelir. Ancak daha sonra olaya karışan kişilerin askeri istihbarattan

oldukları ortaya çıkar. MİT olayla bir ilgisinin bulunmadığını önce Doğu

aracılıyla Soysal ve eşine bir özel yemekte ardından da kamuoyuna ilk kez

resmen açıklamıştır.

Ordu ile ilişkilerine karşın MİT darbeler zinciri içinde aldığı

istihbaratı hükümete duyurmuştur. Bu kimi zaman olması gereken yasal

yollardan, kimi zaman ise birebir ilişkilerden yola çıkılarak

yapılmıştır. Burada sorun MİT'in bir resmi kurum gibi davranıp, bilgi

aktarması veya bunun tersini yaparak dedikodu mekanizmalarını harekete

geçirip bu kanalları kullanarak iktidarlara ulaşmasıdır.1960 darbesi

aylar hatta yıllar öncesinden hükümete bildirilmiştir. Hükümet iç

dengeleri, askerin tutumu ve Türkiye'deki mevcut güç dengesi ile iktidar

liderleri Adnan Menderes ile Celal Bayar arasındaki çekişmeden ve yetki

kaosu yüzünden buna müdahale edememiştir.

12 MART VE BALON HAREKATI

12 Mart 1971 muhtırasına gitmeden önce ordu içindeki cunta hareketleri de

MİT tarafından hükümete aktarılmıştır.

12 Mart öncesinde MİT tarafından Demirel'e, 12 Martta etkili olan Hava

Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ile temasta bulunan, ucu

parlamentoya dayanan bir cuntanın varlığını bildirmiştir. "Balon

Harekatı" adı verilen bu dosya Başbakan Demirel ile birlikte

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a da Fuat Doğu tarafından sunulmuştur. Sunay

çok sevdiği Batur'a dosyayı iletmiştir. Marmara Köşkünde yapılan bu

toplantı sırasında darbe girişimiyle ilgili hazırlıklar ad ad ortaya

konmuş ve cuntanın varlığı cuntanın içinde bulunanlara karşı dile

getirilmiştir. Cuntanın liderleri arasında yeralan ve Fuat Doğu tarafından

yüzüne karşı bu hareketleri yönlendirmekle suçlanan Batur, savunmaya

geçerek iddiaları reddetmiştir. Bu öylesine inandırıcı bir savunmadır ki

Demirel, yıllar sonra bu konuda şunları dile getirecektir:

"General Batur, cunta ile ilişkisi olduğunun belirlenmesi üzerine Marmara

Köşkünde çok tutarlı bir konuşma yaptı. Demokratik düzene bağlılığını

özenle ve inandırıcı biçimde vurguladı. Yapılacak bir şey yoktu."

Oysa aynı Demirel Cemal Tural'ı emekliye sevketmiştir. Bazen olaylar ya

insanların gücünü aşmakta, ya da basiretlerini bağlamaktadır. Çünkü Balon

harekatı adı verilen ve Marmara Köşkünde gerçekleştirilen toplantıda Fuat

Doğu Batur'a derbenin içinde olduğunu ve ilişkide bulunduğu adları yüzüne

karşı söylemiştir. Bunu Demirel'de dinlemiştir. Batur daha sonra 12 Mart

darbesinde en etkili ad olacaktır.

12 Mart MİT'in haberdar olduğu, ancak olacağı günü hükümet yerine

Cumhurbaşkanına ilettiği ve orada da benimsenen bir hareket olur.

MİT Müsteşarı Fuat Doğu yıllar sonra bunu bir kardeş kavgasını önlemek

amacıyla hükümete bildirmediğini söyleyerek kendini savunacaktır. Dönemin

Genelkurmay Başkanı Doğu'yu aramış ve " Biz yarın darbe yapacağız, bunu

Cumhurbaşkanına iletiniz" demiştir. O da bunu yerine getirmiştir.

İRAN ŞAHI 12 MARTI NEREDEN BİLİYORDU

Ancak birileri 12 Martın olacağını çok önceden İran Şahı Rıza Pehlevi'ye

dahi haber vermişlerdir. Şah bu haberi aldığında Dışişleri Bakanı İhsan

Sabri Çağlayangili çağırıp " Bir kaç ay içinde ordu Türkiye'de darbe

yapacak. Hem de sol bir darbe" diyecektir.

O dönemde MİT ile İran gizli servisi SAVAK arasından su sızmıyor gibidir.

İran Şahı sınır güvenliğini gözönüne alarak bu tür bir olaydan olumsuz

etkilenmemek için Türkiye hükümetini uyarmaktadır. MİT bilgisini aktarmış

ama politikacılar asker karşısında ne yapacakları konusunda bir karara

varamadıkları, daha doğrusu vardıkları karar geri adım atmak olduğu için

yenilmişlerdir. Süleyman Demirel bu pisikoloji içinde olsa gerek yıllar

sonra " Ordu bizim ordumuz. Vatandaşla askeri karşı karşıya getiremezdim"

diyecektir.

12 Mart sonrasında MİT git gide içe dönük faaliyetlerde bulunmaya

başlamıştır. Ancak bu faaliyetler sırasında dünyada hiç bir gizli

servisin yapmayacağı hatalar peş peşe sıralanmıştır. İşte bu yüzden 1969

sonrasında MİT uzmanlarca, daha çok bir polis örgütü olarak

tanımlanmaktadır.

MAHİR KAYNAK VAKASI

12 Mart öncesinde MİT , bir muhbirini cuntasal faaliyetlerde bulundukları

saptanan bir grup sol aydının ve askerin içine sokmuştur. Muhbir

hareketin içinde sivrilen ve ön plana çıkan Mahir Kaynak'dan başkası

değildir. Kaynak, MİT içinde görev almamıştır. Yani MİT tarafından

yetiştirilmemiştir. Ama üniversitedeki görevi sırasında devşirilerek

kullanılmıştır. Kaynak'ın MİT içine alınması yani sahip çıkılması gizli

servis trafından deşifre edilmesinden sonradır. MİT, şahsa özel tahsis

ettiği makamı, yani "Ekonomik İstihbarat Başkanlığı"'nı zaman içinde

boşaltarak Kaynak'ı da dışlamıştır. Bu görevi daha sonra Kaynak'ın

yardımcısı yürütmüştür. Kaynak görevi gereği muhbir ajan olarak

çalışmıştır. Ancak gizli servis daha sonra onu mahkemede suçladığı

insanlar hakkında yeterli delil ileri süremediği için, tek çare olarak

görüp, şahit sandalyesine oturtarak deşifre edecektir. Kaynak içine

girdiği grupta o kadar inandırıcı bir kişi olarak tanımlanır ki;

izlendiklerinden kuşkulandıkları bir toplantı sırasında, kendilerini

dinleyen teybi ortaya çıkarmak için yapılan üst araması bile Mahir

Kaynak'a yaptırılır.

Ancak Kaynak dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu'nun isteği doğrultusunda -

kendisi de o zaman karşı koymamıştır- mahkemeye gönderilen bir yazıyla MİT

ajanı olarak tanımlanıp sicili, yaptığı görevi , aldığı bilgileri

anlatılır. Ve tanık olarak mahkemece dinlenmesi sağlanır. Bu da onun

sadece istihbarat adamı olarak değil herşeyiyle bitişini temsil eder.

Kaynak yıllar yılı bunun acısını çekerek yaşar. Ona göre düştüğü durum

şudur:

" Böyle biri için hayat son derece zordur. Çekilmez ölçüde zordur. Bunu

tahmin edemezsiniz. Bunun insan hayatında yaratacağı bir sürü sonuçlar

vardır. Mesala katil olsanız bunu pekala savunabilirsiniz de benim

durumumu toplum içinde savunmak hemen hemen mümkün değildir. Çünkü kalleş

bir insan, güvenilmez bir insan imajı uyandırıyorsunuz. Bütün toplum size

böyle bakıyor. Bir aile hayatının içinde yaşadığınız için çocuklarınıza

baba olarak vereceğiniz imajı da veremiyorsunuz."

Mahir Kaynak MİT içinde dışlandıktan sonra Gazi Üniversitesi İktisadi

İdari bilimler Fakültesinde hoca olur, ders verir. Kaynak ilk derse

girdiği gün öğrencilerin protestolarına maruz kalmış ve ders yapamamıştır.

Sonraları Kaynak içine düştüğü durumun sorumlusu olarak gördüğü MİT'i

hedef alan konuşma ve yazılarıyla çok sert bir muhalefet örneği

sergilemiştir. bu tutumu halen devam etmektedir. Ancak önceki yılların

aksine MİT Kaynak'ı 1995 'de kutlanan 68 kuruluş yıldönümü yemeğine bütün
Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin