|
|
səhifə | 28/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
diğer emeklileri gibi davet etmiştir. Bu Kaynak'ın kendisini zorla da olsa
MİT'e kabullendirmesi şeklinde yorumlanmaktadır. Bu toplantıda Fuat Doğu
'nun emekliler adına yaptığı konuşmasının içeriği ve etkileri de dilden
dile aktarılmaktadır.
Kaynak'ın da içlerine girdiği aydınlar ile askerlerden oluşan grup, daha
sonra MİT için işkence lekesi olarak kalacak olaylarda büyük sıkıntılar
çekmişlerdir. Aralarında Cemal Madanoğlu, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu,
İlhami Soysal gibi ünlülerin bulunduğu pek çok kişiye İstanbul'da Ziverbey
köşkünde işkence yapılmıştır. Aralarında MİT elemanlarının da bulunduğu
seçilmişler grubu işkenceli sorguları yapar. Komuta askerlerin elindedir.
Bu sorguların açığa çıkması ile o dönem askerlerince polis gibi
kullanılan MİT, yine görev yetki ve sorumluluklarının dışında, ama siyasi
tartışmaların ortasında kalmıştır. Darbeyi yapanlar suçlu iken, başarısız
olmakla suçlananlar işkencelerden geçmiştir. Ama kurt kanunu böyledir.
MİT, 1971 muhtırası sonrasında yaşanan bu operasyonlar sırasında da
yaralar alır. Bu operasyonlara katıldığı iddia edilen MİT görevlileri
deşifre olunca herkes kimin ne yaptığını anlamıştır. MİT adeta çözülmüş
bir gizli polis teşkilatı gibi çalıştırılmıştır. Mahir Kaynak, askerlerin
iki general Muhsin Batur ve Faruk Gürler'e ilişkin suçlamaları mahkemeye
yansıtmadıklarını belirtmiştir. Bu iki general de sohbetlerinde MİT'i
değerlendirirken " MİT iyi hoş da , geliyorlar bir şey söyleyip
gidiyorlar. İspat yok . Sağlam delil yok" demişlerdir. Çünkü onlar
kazanan tarafta yeralmışlardır. MİT yine yenilmiştir. Çünkü kişilerce
kullanılmıştır. Mahkemelere dahi yollanan raporları delil kabul
edilmemiştir. Askerler arasındaki tepişmede ezilenler arasına, gelişmekte
olan demokrasimiz ile MİT de girmiştir. Bu dönem Ziverbey Köşkü ve Mahir
Kaynak ile birlikte anılacaktır.
FUAT DOĞU MİT KAVGASININ KURBANI OLUYOR
12 Mart darbesinin ayak seslerini ilk duyan ve uyarılarını yapan ancak
darbenin gün ve saatini hükümete bildirmeyen Fuat Doğu ise, darbecilerin
kurdurdukları Nihat Erim hükümeti tarafından görevinden alınır.
Doğu Paşa için bu karar şokedici olmuştur. Çünkü kendisine
güvenmektedir ve daha bir kaç ay öncesinde Ankara'daki evinde Sovyetler
dahil bütün ülkelerdeki Türk liderlerini toplamış ve kendince çok önemli
bir atakta bulunmuştur.
Erim kabinesinin Başbakan Yardımcısı Albay Sadi Koçaş, MİT'in kendisine
bağlanmasını istemektedir. Ancak bu istek Fuat Doğu tarafından
reddedilmiştir. Koçaş buna fena halde kızmıştır. MİT ile ilgili
değerlendirmelerinde oldukça sert olan Koçaş, o an teşkilatın içinde
bulunduğu durumu "felaket" olarak nitelendirmektedir.
Ona göre MİT yapması gerekenleri değil, yapmaması gerekenleri yapan bir
teşkilattır. Zayıftır ve etkisizdir. Sözleri ağırdır:
" Teşkilat kendi kanuni görevlerini ikinci plana bırakmış, vazifesi
olmayan işlerle ve yasadışı eylemlerle uğraşmaktadır."
Koçaş, söylemlerinde MİT'in yeniden organizesini, iç politikadan
çekilmesini istediğini belirtmektedir. Onun da ana amacı MİT'de kendi
dükalığını oluşturabilmektir. Öyle olmasa bugüne bir şeylerin değişerek
gelmesi gerekmez miydi? Ancak daha sonra Koçaş bile kendisine MİT'in
bilgileri aktarmadığından yakınacaktır.
Bu kavga MİT içinde de kendini göstermekte gecikmez. Koçaş'ı destekleyen
unsurlar Müsteşar Doğu'ya karşı bir mektup harekatı başlatırlar. MİT
içindeki bölünme en uç noktalardadır. Ancak her bunalımlı dönemde
başlatılan bu mektuplu protesto ve kişilik saldırılarının, failleri hiç
bulunamamıştır. Bu MİT içinde bir hastalıktır. Ancak MİT nedendir
bilinmez, kendi yarasını bu konuda halen sarmakta başarılı
olamamaktadır. Halen her önemli olayın ardından, hatta belli periyodlarla
bazı MİT personeli tarafından yazıldığı belirlenen ancak adları bilinmeyen
bu kişilerin, yine MİT içinde hazırladıkları sahte belgeler ve mektuplar
elden ele dolaşmaktadır.
Bunun son örneği 24 Ocak 1993 günü katledilen yazar Uğur Mumcu'nun ölümünü
izleyen günlerde ortaya çıkmış ve RP Grup Başkan Vekili Şevket Kazan
tarafından meclis kürsüsünden belge olarak sunulmuştur. Bu olay üzerine
açılan soruşturmada sahte belgenin MİT içinde hazırlandığı ortaya çıkmış,
ama failleri maçhul kalmıştır.
Koçaş ile Doğu arasındaki kavga sırasında mektup furyası üzerine yapılan
araştırmaların sonuçlarına dayanarak, Kocaş ekibinin MİT'in üst düzey
yöneticileri arasında bulunan Nuri Gündeş, Abdullah Argun, Mehmet Ali
Kaşıkçılar gibi ünlü adlardan oluştuğu iddia edilecektir.
Mayıs 1971'in son günleridir. Çankaya Köşkünde toplanan Milli Güvenlik
Kurulu toplantısına MİT Müsteşarı Fuat Doğu da çağırılmıştır. Doğu
toplantıda sunuşunu yapmış, tebrikler almış ve gönül rahatlığıyla salondan
çıkmıştır. Çok başarılıdır...
Ancak Koçaş daha önce anlaştığı Muhsin Batur ve diğer adlarla birlikte
Cumhurbaşkanı Sunay'a " Efendim şimdi de izin verirseniz Fuat Doğu'nun
MİT'teki görevinden alınması meselesine geçelim" diyivermiştir. Koçaş
bununla da kalmaz . MİT ile ilgili görüşlerini de söyle sıralar:
"Sıkıyönetim Komutanlıklarımız MİT tarafından kendilerine gönderilen isim
listelerindeki adamları tutukladılar. Ancak daha sonra MİT askeri
mahkemelere bu kişilere ilişkin bir tek belge sunamadı. Dosyalarda bir tek
belge bulunamadı. MİT kurulduğu günden buyana bir tek istihbarat
yapmamıştır. MİT'in görevlerinin başında stratejik istihbarat gelir. Bunu
yapabilmek için haber toplayacak, değerlendirecek , istihbarat edip
gerekli makamlara verecektir. Siyasi işler peşinde koşmak, tertipler
almak, siyasi akıl hocalığı yapmak, hele hele siyasi ve idari icraatta
bulunmak görevi yoktur. Kendiliğinden , hatta verilen emirlere aykırı
olarak icraya karışmak hakkı hiç yoktur. Halbuki MİT sadece demeyeyim ama
büyük bir çoğunlukla bunları yapmakta ve idareyi müşkül ve kanunsuz
durumlara düşürmektedir."
Sunay şaşırmış, olayı geçiştirmek istemiş, ancak Koçaş'ın baskını yerini
bulmuştur. Sunay kaçamayınca, Doğu'yu bir büyükelçiliğe atattırma sözünü
alarak isteği onaylamak zorunda bırakılmıştır.
Bu toplantıdan sonra aynı gün Fuat Doğu arkadaşlaryla durum
değerlendirmesi yapmak için bir araya gelmiştir. Kendinden emindir. Ona
göre herşey bir süre sonra unutulacaktır. Teşkilat içindeki olaylar
yatışacaktır.
Koçaş isteklerini savsaklayacak, kendisi güzel günlerine dönecektir.
İstihbaratçı olarak tecrübelidir. Bunları sezinlemiştir.
Arkadaşlarının temkinliliğini pek de dikkate almamaktadır. İşte bu sırada
toplantının yapıldığı evin kapısı çalınır. Çankaya Köşkü'nün MİT
görevlisi Kemal Çelik içeri girer.
Doğu Paşanın kulağına eğilir, fısıltıyla söyleyeceklerini anlatır.
Paşa'nın keyfi kaçar.
Çelik, Doğu'ya daha bir kaç saat önce katıldığı toplantıdan , bravolarla
yolcu edildiği toplantıdan, görevden alındığına ilişkin kararın çıkışını
bildirmiştir.
Kurtlarla dans yine kanlı bitmiştir.
SADİ KOÇAŞ VE SOVYET BAĞLANTISI
MİT içindeki hesaplaşmalardan biri daha yaşanmış, tasfiye edilenler
gitmiş, kalanlara teşkilat emanet edilmiştir. Gelen Müsteşar ise Afyon
yurtiçi komutanı Korgeneral Nurettin Ersin' dir.
Doğu'nun meslek yaşamında MİT'ten ayrılarak Lizbon'a büyükelçi atanması
herşeyin sonu olmamıştır. O teşkilatı sevmiştir, teşkilatta da onu
sevenler vardır ve birbirleriyle haberleşmeye devam edeceklerdir. Doğu
istihbarat içinde doğmuş ve büyümüştür. Amerika'da ilk istihbarat eğitimi
alan, Türkiye'ye dönünce öğretmenlik yapan ve istihbaratçı yetiştiren bir
hocadır aynı zamanda. O gider ama öğrencileri içerdedir. Ayrıca Doğu'nun
zamanı, MİT içinde ilk kez sivillere yani Hukuk, Siyasal ve diğer
üniversitelere ve fakültelere el atıldığı, buralardan elemanların
alındığı dönemlerdir.Yani Fuat Doğu'nun MİT içindeki yeri ayrıdır. MİT'i
bugün Fuat Doğu tarafından üniversitelerden alınarak, gizli servise
kazandırılan kişiler yönetmektedir. Bu yöneticiler aynı zamanda
teşkilatın ilk sivil yönetici kadrosunu da oluşturmuş durumdalar.
Doğu halen ilişkilerini koparmadığı gizli servisle ilgili anılarını
yazmaktadır. Bakarsınız bunları yayınlama kararı bile verir. Sadi Koçaş
ise MİT tarafından üzerinde hep bir soru işareti ile anılmaktadır. Çünkü
Koçaş Ruslara ait bir deniz nakliyat firmasının Fındıklı'daki
bürosunda bir süre çalışmış ve buradan maaş almıştır. MİT bu bağlantılar
nedeniyle Koçaş'a hep Rus bağlantılı bir kişi gözüyle bakmış ve
üzerindeki " Soru işaretini" kaldırmamıştır. Ama bu konudaki izlemelerine
rağmen dosyalarına koyduğu soru işretlerini bir operasyonla
sonuçlandırabilmiş değildir.
Bu toz, duman arasında MİT içinde 1971 derbesi iki kişiyi ön plana
çıkarır. Bunlar daha sonra her ikisi de teşkilatta önemli yerlere
gelecek olan ve sansasyonel çalışmalar yapan Hiram Abas ve Mehmet
Eymür'dür.
Bu iki önemli ad 1971 yılında gelişen öğrenci eylemleri ve ortaya
çıkartılan örgütlere karşı önemli roller oynamışlardır. Hatta Abas bu
operasyonlardan birinde ağır şekilde yaralanmıştır.
Teşkilatın önemli dış postlarında görevler yapan, maceraperest denilecek
kadar cesur olduğu söylenen Abas, silah kullanma konusunda da uzmandır.
Mehmet Eymür de MAH'da görev alan babası Mazhar Eymür gibi teşkilatı
seçmiştir. Eymür de dış görevlerde bulunmuş, özellikle kaçakçılık
konusunda uzmanlaşmıştır. İkili daha sonra teşkilatta giderek
yükselecektir. Ancak bu yükselişin sonu yine MİT içi kavgalarda,
skandallar arasında son bulacaktır. MİT adeta bir değirmen taşı gibidir.
Altına ne gelirse, iyi veya kötü farketmeden öğütmektedir. Bundaki ana
etken de yanlış kullanımı ve kendisini bunlara karşı koruyacak iç direnç
sistemlerinin ve yasal statüsünün olmayışıdır.
KIBRIS VE MİT
Teşkilat 1973 yılına içe dönük tartışmaları , çatışmaları yoğun olarak
girer. Genel Kurmay Başkanlığına getirilen Orgeneral Semih Sancar ilk iş
olarak MİT'e el atar. Dedikodular ve iç çekişmelerle çalkalanan MİT'in
bütün yönetim kadrolarını değiştirir. Nurettin Ersin kıta görevine
giderken Müsteşarlık makamını da kendisi gibi bir asker olan Amiral
Bahattin Özülker'e bırakır. Oturmuş, kollarını dörtbiryana uzatmış bir MİT
yerine; istihbaratta uzman olmayan askerlerin elinde bir o yana, bir bu
yana savrulan, siyasilerin çıkar topu haline gelen bir MİT vardır. Oysa
Türkiye dış istihbarat açısından son derece kritik bir noktaya gelmiştir.
Kıbrıs, adadaki Türk azınlığa yapılan baskılar ve işkenceler sonucunda
neredeyse patlamak üzeredir.
MİT iç çelişkilerine bir de sürekli müsteşar değiştirmeleri eklemiştir.
Bu dönemde istihbarat daha çok Genelkurmay çevresine akmaya başlamıştır.
MİT daha çok savunmada kalmayı yeğleyerek tartışmaların üzerini soğutmaya
çalışmaktadır. Yaşadığı olaylar , iç kavgalar teşkilatı sarsmıştır. MİT
ten raporlar çıkmaz, çıkanları da ince elenip sık dokunduğundan ve öz
güven yitikliğinden çok az şey içerir hale gelmiştir. Bundan medet uman
pek çok yabancı gizli servis de durumu daha da kötü kılmak için çok çaba
serfetmeden başarıya ulaşmışlardır. Siyasetçilerle MİT arasındaki uçurum
daha da büyümüştür. Karşılıklı güvensizlik bu çok önemli kurumu kitlemiş,
toplumda bir dizi şüpheler ve güvensizlikler halkaları oluşturmuştur.
Bülent Ecevit'in kurduğu CHP-MSP koalisyon hükümeti, Kıbrıs Barış
Harekatına karar verdiğinde istihbarat konusu artık MİT'ten çok
Genelkurmayın denetimindedir .Ancak istihbarat açısından Özel Harp Dairesi
ve MİT dahil yapılan çalışmalar, hükümetçe yeterli bulunmamaktadır.
Kıbrıs Barış Harekatı boyunca MİT, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e göre
" önemli bir bilgi getirememiştir". Harekat kendisinin ve dışişlerinin
sağladığı açık istihbarat faaliyetleri olarak adlandırılan diplomitik
temaslar, basında çıkan haberler ve benzeri yöntemlerle yürütülmüştür.
Dünya'da da bir çok önemli dış politik karar istihbarat temsilcilerinin
katılmadıkları veya onların getirdikleri bilgilere başvurulmadan
alınmıştır. Bu kararlarda liderlerin ve onların küçük dar çevrelerinin
etkili oldukları görülür. Bu bir başarı ya da başarısızlık ölçütü
olmamaktadır. Sadece istihbarat örgütlerinin getirdiği bilgiler başarıyı
sağlayamayacağı gibi, başarısızlığa da dayanak olamazlar. Örneğin CIA
Küba'ya Domuzlar Körfezi'ne çıkarma konusunda Kennedy'e pek çok bilgi
aktarmış, elemanları yetiştirmiş ve güçlü bir istihbarat faaliyeti
yürütmüştür. Ancak bu çıkarma Amerikan tarihinin en büyük yenilgileri
arasına girmiştir. Bu çıkarmanın ardından Kennedy, CIA'nin getirdiği
bilgileri bir daha dikkate almamıştır. Gizli servisi dışlamıştır. Belki de
yaşamına malolan kurşunların kaynağını burada aramak gerekmektedir.
LİDERLER VE İSTİHBARAT RAPORLARI
Getirilen istihbaratın değerlendirilmesinde liderin eğitimi, geldiği köken
ve diğer özellikleri ön palana çıkmaktadır. Lidere getirilen istihbaratın
sunuluş şekli de önemlidir. Liderler genelde istihbarat birimlerine karşı
oldukça ön yargılıdırlar. Bu ön yargılar nedeniyle ilişkilerde çoğu zaman
kopukluklar yaşanmaktadır. Örneğin hemen bütün Türk Cumhurbaşkanları ve
Başbakanları isitihbarat teşkilatına karşı tedirgin ve mesafeli
olmuşlardır. Bunun örnekleri dünyada da mevcuttur.
Amerika'da gizli servisi muhaliflerine karşı kullandığı; telefonlarını
ve parti merkezlerini dinlettiği, usulsüz bağışlar topladığı için ortaya
çıkan Watergate skandalı sonucunda Başkanlık görevinden istifa etmek
durumunda kalan Richard Nixson iktidara geldiğinde Henry Kissinger ile
yaptığı görüşme sırasında Dışişleri Bakanlığı'na güvenmediğini
belirtmiştir. Nixson'a göre dışişleri personeli kendisine sadık değildir
ve onlara güvenmemektedir. Nixson dış politikayı Beyaz Saray'dan
yönetecektir. CIA'nin politika düzenlememesi gereğinden de bahseden Nixson
CIA'nın objektif analiz görüntüsü altında kendi fikirlerini önerdiğini
aktarmıştır. Bunları dinleyen Kissinger daha sonra Nixson'un yaptığı gibi
CIA ile birlikte hem ulusal düzeyde hem de uluslararası platformda pek
çok eyleme katılmıştır. Bu eylemlerden birisi de Şili de iktidarı eline
geçiren ve Amerika karşıtı bir politika izleyen Allende'nin devrilmesi
olayıdır. İstihbarat ve istihbarat servisleri dikkatle izlenmesi gereken
birimlerdir. CIA'nın 1947'deki kuruluşunda benimsediği slogan
inanılmazdır:
" Devletten sekiz kat daha büyük olacağız"
Sonuçda ortaya isitihbarat teşkilatı ve rejim ikilemi gelip dayanmaktadır.
Burada da liderler ve sistemler ön plana çıkmaktadır.
Bu anlamda Kıbrıs'a yapılan çıkarma ve sonrası Türkiye açısından iyi bir
örnektir. Çünkü Kıbrıs olayının sonrasında Amerika ve diğer batılı
müttefikleri tarafından ambargolarla boğulmaya çalışılan Türkiye,
haberalma servisinde de müttefiklerinin saldırısıyla karşı karşıya
kalacaktır. Bu saldırılar sırasında sivrilecek iki adam 1976 da Ankara'da
buluşurlar. Bu iki adam Hiram Abas ve Mehmet Eymür; Kavaklıdere'deki bir
evin çatı katında birlikte oturmaya başlarlar. Abas MİT'in en önemli
dairelerinden biri olan karşı istihbarat, Kontrespiyonaj Dariresinde
Başkandır. Eymür ise Ankara bölgesinin Takip Şube Müdürü olarak
çalışmaktadır.
Kıbrıs harekatı sona ermiş, Türkiye adada yeni bir sınır çizmiştir. Türk
azınlık burada korunmaya başlamıştır. Ancak başta Amerika olmak üzere
bütün batı üzerine gelmektedir. Amerika Türkiye'ye ambargo uygulama
kararını yürürlüğe koymuş, buna karşılık olarak Türkiye'de ilişkilerinde
Sovyetlere daha sıcak bakan bir çizgiyle diplomatik yoldan buna karşılık
vermiştir.
Casusluk çalışmalarının son derece yoğun olduğu zamanlardır. MİT içinde de
dost örgütler olarak adlandırılan Amerikan, İngiliz ve diğer NATO
ülkelerinin istihbarat birimleri ile faaliyetler son derece sınırlı olarak
yürütülmektedir. Çünkü Amerikan ve İngiliz gizli servislerinin Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin durumuyla ilgili bilgileri elde ederek
Yunanistan'a vereceğinden kuşku dahi duyulmamaktadır. Buna kesin gözüyle
bakılmaktadır. Bu ülkelerin tutumu Türkiye'ye karşıdır.
İLK AMERİKAN KÖSTEBEĞİ
MİT İstihbarat Daire Başkanlığı bu koşullarda giderek önemli bir merkez
haline gelmiştir. Buranın başkan yardımcılığı görevini emekli Kurmay Albay
Sabahattin Savaşman yapmaktadır.
Bir gün Mehmet Eymür'e Savaşman'ın vatana ihanet suçlamasıyla karşı
karşıya olduğu aktarılıp izlenmesi emri verilir.
Eymür, bu tür emirleri daha öncede almıştır. Ancak bunları "MİT içindeki
çekişmelerden kaynaklanan yer kapma savaşlarının birer parçası
saydığından- Bu onun kişisel yorumu - bunlara pek itibar etmemiştir." Bu
savaşların bir cephesinde MİT içindeki Nuri Gündeş ve arkadaşları,
diğerinde ise Hiram Abas ve Mehmet Eymür'ün de içinde bulunduğu grup
vardır. Kavga MİT içinde etkinlik mücadelesidir. Bu kavgalar sırasında en
önemli silah karşıdaki kişi için ortaya atılan kaynağı belirsiz yıpratma
amaçlı dedikodulardır. Teşkilatta yıllarca çalışan çok önemli hizmetler
vermiş insanlar bu kavgalardan, perişan hallerde, acınacak durumlarda
çıkmışlardır.
Ancak Savaşman için alınan takip kararı" başkadır". Bu kararda etkili olan
kişi Hiram Abas'tır. Abas, Savaşman'ın batılılarla ilgili dosyalarla özel
olarak ilgilendiğini ve dosyaları günlerce alıkoyduğunu farketmiş ve
şüphelenmiştir. Savaşman yapılan denemelerde bu şüpheleri haklı
çıkartınca, durum Müsteşar Hamza Gürgüç'e aktarılmış, o da takibe olur
vermiştir.
Takibi gerçekleştirme görevi Mehmet Eymür'ün bölümündedir. Bunun için özel
bir koordinasyon ve ekip seçilir. 24 saat izlenecek olan Savaşman artık
gözaltındadır.Ancak takibin ilk günlerinde Savaşman'ın hiç bir anormal
davranışı gözlenmez. Ancak 5. gün Savaşman karargahtan elinde büyükçe bir
evrak çantasıyla ayrılır. Yine doğruca evine gider. Çankaya'daki evin
önünde arabadan inip, apartman otomatiğine basar, makam arabası
uzaklaşır. Takiptekiler her zamanki gibi evine giriyor diye düşündüğünde
ışık sönmüştür bile. Bir müddet sonra Savaşman elindeki çantasıyla
birlikte karanlıktan süzülerek dışarıya çıkar. Güvenlik caddesine doğru
Dostları ilə paylaş: |
|
|