Mit dünden bugüne gizli dünyanin bilinmeyenleri tuncay özkan



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə28/53
tarix22.12.2017
ölçüsü3,49 Mb.
#35622
növüYazı
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   53


diğer emeklileri gibi davet etmiştir. Bu Kaynak'ın kendisini zorla da olsa

MİT'e kabullendirmesi şeklinde yorumlanmaktadır. Bu toplantıda Fuat Doğu

'nun emekliler adına yaptığı konuşmasının içeriği ve etkileri de dilden

dile aktarılmaktadır.

Kaynak'ın da içlerine girdiği aydınlar ile askerlerden oluşan grup, daha

sonra MİT için işkence lekesi olarak kalacak olaylarda büyük sıkıntılar

çekmişlerdir. Aralarında Cemal Madanoğlu, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu,

İlhami Soysal gibi ünlülerin bulunduğu pek çok kişiye İstanbul'da Ziverbey

köşkünde işkence yapılmıştır. Aralarında MİT elemanlarının da bulunduğu

seçilmişler grubu işkenceli sorguları yapar. Komuta askerlerin elindedir.

Bu sorguların açığa çıkması ile o dönem askerlerince polis gibi

kullanılan MİT, yine görev yetki ve sorumluluklarının dışında, ama siyasi

tartışmaların ortasında kalmıştır. Darbeyi yapanlar suçlu iken, başarısız

olmakla suçlananlar işkencelerden geçmiştir. Ama kurt kanunu böyledir.

MİT, 1971 muhtırası sonrasında yaşanan bu operasyonlar sırasında da

yaralar alır. Bu operasyonlara katıldığı iddia edilen MİT görevlileri

deşifre olunca herkes kimin ne yaptığını anlamıştır. MİT adeta çözülmüş

bir gizli polis teşkilatı gibi çalıştırılmıştır. Mahir Kaynak, askerlerin

iki general Muhsin Batur ve Faruk Gürler'e ilişkin suçlamaları mahkemeye

yansıtmadıklarını belirtmiştir. Bu iki general de sohbetlerinde MİT'i

değerlendirirken " MİT iyi hoş da , geliyorlar bir şey söyleyip

gidiyorlar. İspat yok . Sağlam delil yok" demişlerdir. Çünkü onlar

kazanan tarafta yeralmışlardır. MİT yine yenilmiştir. Çünkü kişilerce

kullanılmıştır. Mahkemelere dahi yollanan raporları delil kabul

edilmemiştir. Askerler arasındaki tepişmede ezilenler arasına, gelişmekte

olan demokrasimiz ile MİT de girmiştir. Bu dönem Ziverbey Köşkü ve Mahir

Kaynak ile birlikte anılacaktır.

FUAT DOĞU MİT KAVGASININ KURBANI OLUYOR

12 Mart darbesinin ayak seslerini ilk duyan ve uyarılarını yapan ancak

darbenin gün ve saatini hükümete bildirmeyen Fuat Doğu ise, darbecilerin

kurdurdukları Nihat Erim hükümeti tarafından görevinden alınır.

Doğu Paşa için bu karar şokedici olmuştur. Çünkü kendisine

güvenmektedir ve daha bir kaç ay öncesinde Ankara'daki evinde Sovyetler

dahil bütün ülkelerdeki Türk liderlerini toplamış ve kendince çok önemli

bir atakta bulunmuştur.

Erim kabinesinin Başbakan Yardımcısı Albay Sadi Koçaş, MİT'in kendisine

bağlanmasını istemektedir. Ancak bu istek Fuat Doğu tarafından

reddedilmiştir. Koçaş buna fena halde kızmıştır. MİT ile ilgili

değerlendirmelerinde oldukça sert olan Koçaş, o an teşkilatın içinde

bulunduğu durumu "felaket" olarak nitelendirmektedir.

Ona göre MİT yapması gerekenleri değil, yapmaması gerekenleri yapan bir

teşkilattır. Zayıftır ve etkisizdir. Sözleri ağırdır:

" Teşkilat kendi kanuni görevlerini ikinci plana bırakmış, vazifesi

olmayan işlerle ve yasadışı eylemlerle uğraşmaktadır."

Koçaş, söylemlerinde MİT'in yeniden organizesini, iç politikadan

çekilmesini istediğini belirtmektedir. Onun da ana amacı MİT'de kendi

dükalığını oluşturabilmektir. Öyle olmasa bugüne bir şeylerin değişerek

gelmesi gerekmez miydi? Ancak daha sonra Koçaş bile kendisine MİT'in

bilgileri aktarmadığından yakınacaktır.

Bu kavga MİT içinde de kendini göstermekte gecikmez. Koçaş'ı destekleyen

unsurlar Müsteşar Doğu'ya karşı bir mektup harekatı başlatırlar. MİT

içindeki bölünme en uç noktalardadır. Ancak her bunalımlı dönemde

başlatılan bu mektuplu protesto ve kişilik saldırılarının, failleri hiç

bulunamamıştır. Bu MİT içinde bir hastalıktır. Ancak MİT nedendir

bilinmez, kendi yarasını bu konuda halen sarmakta başarılı

olamamaktadır. Halen her önemli olayın ardından, hatta belli periyodlarla

bazı MİT personeli tarafından yazıldığı belirlenen ancak adları bilinmeyen

bu kişilerin, yine MİT içinde hazırladıkları sahte belgeler ve mektuplar

elden ele dolaşmaktadır.

Bunun son örneği 24 Ocak 1993 günü katledilen yazar Uğur Mumcu'nun ölümünü

izleyen günlerde ortaya çıkmış ve RP Grup Başkan Vekili Şevket Kazan

tarafından meclis kürsüsünden belge olarak sunulmuştur. Bu olay üzerine

açılan soruşturmada sahte belgenin MİT içinde hazırlandığı ortaya çıkmış,

ama failleri maçhul kalmıştır.

Koçaş ile Doğu arasındaki kavga sırasında mektup furyası üzerine yapılan

araştırmaların sonuçlarına dayanarak, Kocaş ekibinin MİT'in üst düzey

yöneticileri arasında bulunan Nuri Gündeş, Abdullah Argun, Mehmet Ali

Kaşıkçılar gibi ünlü adlardan oluştuğu iddia edilecektir.

Mayıs 1971'in son günleridir. Çankaya Köşkünde toplanan Milli Güvenlik

Kurulu toplantısına MİT Müsteşarı Fuat Doğu da çağırılmıştır. Doğu

toplantıda sunuşunu yapmış, tebrikler almış ve gönül rahatlığıyla salondan

çıkmıştır. Çok başarılıdır...

Ancak Koçaş daha önce anlaştığı Muhsin Batur ve diğer adlarla birlikte

Cumhurbaşkanı Sunay'a " Efendim şimdi de izin verirseniz Fuat Doğu'nun

MİT'teki görevinden alınması meselesine geçelim" diyivermiştir. Koçaş

bununla da kalmaz . MİT ile ilgili görüşlerini de söyle sıralar:

"Sıkıyönetim Komutanlıklarımız MİT tarafından kendilerine gönderilen isim

listelerindeki adamları tutukladılar. Ancak daha sonra MİT askeri

mahkemelere bu kişilere ilişkin bir tek belge sunamadı. Dosyalarda bir tek

belge bulunamadı. MİT kurulduğu günden buyana bir tek istihbarat

yapmamıştır. MİT'in görevlerinin başında stratejik istihbarat gelir. Bunu

yapabilmek için haber toplayacak, değerlendirecek , istihbarat edip

gerekli makamlara verecektir. Siyasi işler peşinde koşmak, tertipler

almak, siyasi akıl hocalığı yapmak, hele hele siyasi ve idari icraatta

bulunmak görevi yoktur. Kendiliğinden , hatta verilen emirlere aykırı

olarak icraya karışmak hakkı hiç yoktur. Halbuki MİT sadece demeyeyim ama

büyük bir çoğunlukla bunları yapmakta ve idareyi müşkül ve kanunsuz

durumlara düşürmektedir."

Sunay şaşırmış, olayı geçiştirmek istemiş, ancak Koçaş'ın baskını yerini

bulmuştur. Sunay kaçamayınca, Doğu'yu bir büyükelçiliğe atattırma sözünü

alarak isteği onaylamak zorunda bırakılmıştır.

Bu toplantıdan sonra aynı gün Fuat Doğu arkadaşlaryla durum

değerlendirmesi yapmak için bir araya gelmiştir. Kendinden emindir. Ona

göre herşey bir süre sonra unutulacaktır. Teşkilat içindeki olaylar

yatışacaktır.

Koçaş isteklerini savsaklayacak, kendisi güzel günlerine dönecektir.

İstihbaratçı olarak tecrübelidir. Bunları sezinlemiştir.

Arkadaşlarının temkinliliğini pek de dikkate almamaktadır. İşte bu sırada

toplantının yapıldığı evin kapısı çalınır. Çankaya Köşkü'nün MİT

görevlisi Kemal Çelik içeri girer.

Doğu Paşanın kulağına eğilir, fısıltıyla söyleyeceklerini anlatır.

Paşa'nın keyfi kaçar.

Çelik, Doğu'ya daha bir kaç saat önce katıldığı toplantıdan , bravolarla

yolcu edildiği toplantıdan, görevden alındığına ilişkin kararın çıkışını

bildirmiştir.

Kurtlarla dans yine kanlı bitmiştir.

SADİ KOÇAŞ VE SOVYET BAĞLANTISI

MİT içindeki hesaplaşmalardan biri daha yaşanmış, tasfiye edilenler

gitmiş, kalanlara teşkilat emanet edilmiştir. Gelen Müsteşar ise Afyon

yurtiçi komutanı Korgeneral Nurettin Ersin' dir.

Doğu'nun meslek yaşamında MİT'ten ayrılarak Lizbon'a büyükelçi atanması

herşeyin sonu olmamıştır. O teşkilatı sevmiştir, teşkilatta da onu

sevenler vardır ve birbirleriyle haberleşmeye devam edeceklerdir. Doğu

istihbarat içinde doğmuş ve büyümüştür. Amerika'da ilk istihbarat eğitimi

alan, Türkiye'ye dönünce öğretmenlik yapan ve istihbaratçı yetiştiren bir

hocadır aynı zamanda. O gider ama öğrencileri içerdedir. Ayrıca Doğu'nun

zamanı, MİT içinde ilk kez sivillere yani Hukuk, Siyasal ve diğer

üniversitelere ve fakültelere el atıldığı, buralardan elemanların

alındığı dönemlerdir.Yani Fuat Doğu'nun MİT içindeki yeri ayrıdır. MİT'i

bugün Fuat Doğu tarafından üniversitelerden alınarak, gizli servise

kazandırılan kişiler yönetmektedir. Bu yöneticiler aynı zamanda

teşkilatın ilk sivil yönetici kadrosunu da oluşturmuş durumdalar.

Doğu halen ilişkilerini koparmadığı gizli servisle ilgili anılarını

yazmaktadır. Bakarsınız bunları yayınlama kararı bile verir. Sadi Koçaş

ise MİT tarafından üzerinde hep bir soru işareti ile anılmaktadır. Çünkü

Koçaş Ruslara ait bir deniz nakliyat firmasının Fındıklı'daki

bürosunda bir süre çalışmış ve buradan maaş almıştır. MİT bu bağlantılar

nedeniyle Koçaş'a hep Rus bağlantılı bir kişi gözüyle bakmış ve

üzerindeki " Soru işaretini" kaldırmamıştır. Ama bu konudaki izlemelerine

rağmen dosyalarına koyduğu soru işretlerini bir operasyonla

sonuçlandırabilmiş değildir.

Bu toz, duman arasında MİT içinde 1971 derbesi iki kişiyi ön plana

çıkarır. Bunlar daha sonra her ikisi de teşkilatta önemli yerlere

gelecek olan ve sansasyonel çalışmalar yapan Hiram Abas ve Mehmet

Eymür'dür.

Bu iki önemli ad 1971 yılında gelişen öğrenci eylemleri ve ortaya

çıkartılan örgütlere karşı önemli roller oynamışlardır. Hatta Abas bu

operasyonlardan birinde ağır şekilde yaralanmıştır.

Teşkilatın önemli dış postlarında görevler yapan, maceraperest denilecek

kadar cesur olduğu söylenen Abas, silah kullanma konusunda da uzmandır.

Mehmet Eymür de MAH'da görev alan babası Mazhar Eymür gibi teşkilatı

seçmiştir. Eymür de dış görevlerde bulunmuş, özellikle kaçakçılık

konusunda uzmanlaşmıştır. İkili daha sonra teşkilatta giderek

yükselecektir. Ancak bu yükselişin sonu yine MİT içi kavgalarda,

skandallar arasında son bulacaktır. MİT adeta bir değirmen taşı gibidir.

Altına ne gelirse, iyi veya kötü farketmeden öğütmektedir. Bundaki ana

etken de yanlış kullanımı ve kendisini bunlara karşı koruyacak iç direnç

sistemlerinin ve yasal statüsünün olmayışıdır.

KIBRIS VE MİT

Teşkilat 1973 yılına içe dönük tartışmaları , çatışmaları yoğun olarak

girer. Genel Kurmay Başkanlığına getirilen Orgeneral Semih Sancar ilk iş

olarak MİT'e el atar. Dedikodular ve iç çekişmelerle çalkalanan MİT'in

bütün yönetim kadrolarını değiştirir. Nurettin Ersin kıta görevine

giderken Müsteşarlık makamını da kendisi gibi bir asker olan Amiral

Bahattin Özülker'e bırakır. Oturmuş, kollarını dörtbiryana uzatmış bir MİT

yerine; istihbaratta uzman olmayan askerlerin elinde bir o yana, bir bu

yana savrulan, siyasilerin çıkar topu haline gelen bir MİT vardır. Oysa

Türkiye dış istihbarat açısından son derece kritik bir noktaya gelmiştir.

Kıbrıs, adadaki Türk azınlığa yapılan baskılar ve işkenceler sonucunda

neredeyse patlamak üzeredir.

MİT iç çelişkilerine bir de sürekli müsteşar değiştirmeleri eklemiştir.

Bu dönemde istihbarat daha çok Genelkurmay çevresine akmaya başlamıştır.

MİT daha çok savunmada kalmayı yeğleyerek tartışmaların üzerini soğutmaya

çalışmaktadır. Yaşadığı olaylar , iç kavgalar teşkilatı sarsmıştır. MİT

ten raporlar çıkmaz, çıkanları da ince elenip sık dokunduğundan ve öz

güven yitikliğinden çok az şey içerir hale gelmiştir. Bundan medet uman

pek çok yabancı gizli servis de durumu daha da kötü kılmak için çok çaba

serfetmeden başarıya ulaşmışlardır. Siyasetçilerle MİT arasındaki uçurum

daha da büyümüştür. Karşılıklı güvensizlik bu çok önemli kurumu kitlemiş,

toplumda bir dizi şüpheler ve güvensizlikler halkaları oluşturmuştur.

Bülent Ecevit'in kurduğu CHP-MSP koalisyon hükümeti, Kıbrıs Barış

Harekatına karar verdiğinde istihbarat konusu artık MİT'ten çok

Genelkurmayın denetimindedir .Ancak istihbarat açısından Özel Harp Dairesi

ve MİT dahil yapılan çalışmalar, hükümetçe yeterli bulunmamaktadır.

Kıbrıs Barış Harekatı boyunca MİT, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e göre

" önemli bir bilgi getirememiştir". Harekat kendisinin ve dışişlerinin

sağladığı açık istihbarat faaliyetleri olarak adlandırılan diplomitik

temaslar, basında çıkan haberler ve benzeri yöntemlerle yürütülmüştür.

Dünya'da da bir çok önemli dış politik karar istihbarat temsilcilerinin

katılmadıkları veya onların getirdikleri bilgilere başvurulmadan

alınmıştır. Bu kararlarda liderlerin ve onların küçük dar çevrelerinin

etkili oldukları görülür. Bu bir başarı ya da başarısızlık ölçütü

olmamaktadır. Sadece istihbarat örgütlerinin getirdiği bilgiler başarıyı

sağlayamayacağı gibi, başarısızlığa da dayanak olamazlar. Örneğin CIA

Küba'ya Domuzlar Körfezi'ne çıkarma konusunda Kennedy'e pek çok bilgi

aktarmış, elemanları yetiştirmiş ve güçlü bir istihbarat faaliyeti

yürütmüştür. Ancak bu çıkarma Amerikan tarihinin en büyük yenilgileri

arasına girmiştir. Bu çıkarmanın ardından Kennedy, CIA'nin getirdiği

bilgileri bir daha dikkate almamıştır. Gizli servisi dışlamıştır. Belki de

yaşamına malolan kurşunların kaynağını burada aramak gerekmektedir.

LİDERLER VE İSTİHBARAT RAPORLARI

Getirilen istihbaratın değerlendirilmesinde liderin eğitimi, geldiği köken

ve diğer özellikleri ön palana çıkmaktadır. Lidere getirilen istihbaratın

sunuluş şekli de önemlidir. Liderler genelde istihbarat birimlerine karşı

oldukça ön yargılıdırlar. Bu ön yargılar nedeniyle ilişkilerde çoğu zaman

kopukluklar yaşanmaktadır. Örneğin hemen bütün Türk Cumhurbaşkanları ve

Başbakanları isitihbarat teşkilatına karşı tedirgin ve mesafeli

olmuşlardır. Bunun örnekleri dünyada da mevcuttur.

Amerika'da gizli servisi muhaliflerine karşı kullandığı; telefonlarını

ve parti merkezlerini dinlettiği, usulsüz bağışlar topladığı için ortaya

çıkan Watergate skandalı sonucunda Başkanlık görevinden istifa etmek

durumunda kalan Richard Nixson iktidara geldiğinde Henry Kissinger ile

yaptığı görüşme sırasında Dışişleri Bakanlığı'na güvenmediğini

belirtmiştir. Nixson'a göre dışişleri personeli kendisine sadık değildir

ve onlara güvenmemektedir. Nixson dış politikayı Beyaz Saray'dan

yönetecektir. CIA'nin politika düzenlememesi gereğinden de bahseden Nixson

CIA'nın objektif analiz görüntüsü altında kendi fikirlerini önerdiğini

aktarmıştır. Bunları dinleyen Kissinger daha sonra Nixson'un yaptığı gibi

CIA ile birlikte hem ulusal düzeyde hem de uluslararası platformda pek

çok eyleme katılmıştır. Bu eylemlerden birisi de Şili de iktidarı eline

geçiren ve Amerika karşıtı bir politika izleyen Allende'nin devrilmesi

olayıdır. İstihbarat ve istihbarat servisleri dikkatle izlenmesi gereken

birimlerdir. CIA'nın 1947'deki kuruluşunda benimsediği slogan

inanılmazdır:

" Devletten sekiz kat daha büyük olacağız"

Sonuçda ortaya isitihbarat teşkilatı ve rejim ikilemi gelip dayanmaktadır.

Burada da liderler ve sistemler ön plana çıkmaktadır.

Bu anlamda Kıbrıs'a yapılan çıkarma ve sonrası Türkiye açısından iyi bir

örnektir. Çünkü Kıbrıs olayının sonrasında Amerika ve diğer batılı

müttefikleri tarafından ambargolarla boğulmaya çalışılan Türkiye,

haberalma servisinde de müttefiklerinin saldırısıyla karşı karşıya

kalacaktır. Bu saldırılar sırasında sivrilecek iki adam 1976 da Ankara'da

buluşurlar. Bu iki adam Hiram Abas ve Mehmet Eymür; Kavaklıdere'deki bir

evin çatı katında birlikte oturmaya başlarlar. Abas MİT'in en önemli

dairelerinden biri olan karşı istihbarat, Kontrespiyonaj Dariresinde

Başkandır. Eymür ise Ankara bölgesinin Takip Şube Müdürü olarak

çalışmaktadır.

Kıbrıs harekatı sona ermiş, Türkiye adada yeni bir sınır çizmiştir. Türk

azınlık burada korunmaya başlamıştır. Ancak başta Amerika olmak üzere

bütün batı üzerine gelmektedir. Amerika Türkiye'ye ambargo uygulama

kararını yürürlüğe koymuş, buna karşılık olarak Türkiye'de ilişkilerinde

Sovyetlere daha sıcak bakan bir çizgiyle diplomatik yoldan buna karşılık

vermiştir.

Casusluk çalışmalarının son derece yoğun olduğu zamanlardır. MİT içinde de

dost örgütler olarak adlandırılan Amerikan, İngiliz ve diğer NATO

ülkelerinin istihbarat birimleri ile faaliyetler son derece sınırlı olarak

yürütülmektedir. Çünkü Amerikan ve İngiliz gizli servislerinin Türk

Silahlı Kuvvetleri'nin durumuyla ilgili bilgileri elde ederek

Yunanistan'a vereceğinden kuşku dahi duyulmamaktadır. Buna kesin gözüyle

bakılmaktadır. Bu ülkelerin tutumu Türkiye'ye karşıdır.

İLK AMERİKAN KÖSTEBEĞİ

MİT İstihbarat Daire Başkanlığı bu koşullarda giderek önemli bir merkez

haline gelmiştir. Buranın başkan yardımcılığı görevini emekli Kurmay Albay

Sabahattin Savaşman yapmaktadır.

Bir gün Mehmet Eymür'e Savaşman'ın vatana ihanet suçlamasıyla karşı

karşıya olduğu aktarılıp izlenmesi emri verilir.

Eymür, bu tür emirleri daha öncede almıştır. Ancak bunları "MİT içindeki

çekişmelerden kaynaklanan yer kapma savaşlarının birer parçası

saydığından- Bu onun kişisel yorumu - bunlara pek itibar etmemiştir." Bu

savaşların bir cephesinde MİT içindeki Nuri Gündeş ve arkadaşları,

diğerinde ise Hiram Abas ve Mehmet Eymür'ün de içinde bulunduğu grup

vardır. Kavga MİT içinde etkinlik mücadelesidir. Bu kavgalar sırasında en

önemli silah karşıdaki kişi için ortaya atılan kaynağı belirsiz yıpratma

amaçlı dedikodulardır. Teşkilatta yıllarca çalışan çok önemli hizmetler

vermiş insanlar bu kavgalardan, perişan hallerde, acınacak durumlarda

çıkmışlardır.

Ancak Savaşman için alınan takip kararı" başkadır". Bu kararda etkili olan

kişi Hiram Abas'tır. Abas, Savaşman'ın batılılarla ilgili dosyalarla özel

olarak ilgilendiğini ve dosyaları günlerce alıkoyduğunu farketmiş ve

şüphelenmiştir. Savaşman yapılan denemelerde bu şüpheleri haklı

çıkartınca, durum Müsteşar Hamza Gürgüç'e aktarılmış, o da takibe olur

vermiştir.

Takibi gerçekleştirme görevi Mehmet Eymür'ün bölümündedir. Bunun için özel

bir koordinasyon ve ekip seçilir. 24 saat izlenecek olan Savaşman artık

gözaltındadır.Ancak takibin ilk günlerinde Savaşman'ın hiç bir anormal

davranışı gözlenmez. Ancak 5. gün Savaşman karargahtan elinde büyükçe bir

evrak çantasıyla ayrılır. Yine doğruca evine gider. Çankaya'daki evin

önünde arabadan inip, apartman otomatiğine basar, makam arabası

uzaklaşır. Takiptekiler her zamanki gibi evine giriyor diye düşündüğünde

ışık sönmüştür bile. Bir müddet sonra Savaşman elindeki çantasıyla

birlikte karanlıktan süzülerek dışarıya çıkar. Güvenlik caddesine doğru

Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin