|
|
səhifə | 33/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
bulunmadıkları, zamana ihtiyaç duydukları bir gerçektir. Çünkü bir gizli
servisin başarısında en etkili faktörleri oluşturan eğitim, tecrübe,
bilgiye duyulan gereksinim, kişisel yetenek ve zekası en üst düzeyde
bulunan eleman konularında büyük sıkıntılar vardır. Bunların aşılması
gerekmektedir.
Oysa eleştiri ve özeleştiri konusunda Türk istihbaratında varolan emir
komuta zinciri ve isteksizlik bakın dışarda nasıl işliyor. İşte İngiliz
istihbaratının İkinci Dünya Savaşı yıllarını inceleyen resmi tarihçisi
olan- Bu tarih oluşturma fikri Türk istihbaratında yok. Daha Cumhuriyetin
ilk yıllarının arşivi bile tasnif edilebilmiş değil- Sir Harry Hinsley SIS
konusunda ne diyor:
" Casusluk ajanları gece kulüplerinde görülen züppelere benziyordu."
MİT için bu tür değerlendirmeleri söyleyebilecek tarihçi çıkar mı
dersiniz?
İşte size bir başka Örnek daha. Yine İngiliz istihbaratı SIS'e savaş
yıllarında katılan Lord Dacre ( Hugh Trevor Roper) daha önce alınan
elemanlar yüzünden çok sarsılır. Ona göre tablo şöyledir:
" Bana profesyoneller genellikle oldukça aptal gibi gözüküyorlardı.
İçlerinden bazıları ise iyice ahmaktı. Bunlar iki toplumsal sınıf
oluşturuyorlardı. Londra grubunda yüksek tabakalardan şık gençler vardı.
Belirli sınıftan güvenilir insanlar oldukları için seçilmişlerdi. Onların
Boodle ve White klüplerinden toplandıkları söyleniyordu. Bunun temelde
doğru olduğuna inanıyorum. İkinci grup ise Hintli polislerden oluşuyordu.
Bence olağanüstü denilecek kadar budalaydılar. Toplum bakımından klüp
üyelerinden farklıydılar. Ve onları oldukça aşağı görüyorlardı."
MİT, PKK KONUSUNDA NEDEN BAŞARISIZ OLDU
MİT eleştiri konusunda da gelişmesi gereken bir kurumdur. Bu gelişim
arttıkça topluma açılma ve kendini ifade konusundaki sorunlar da ortadan
kalkacaktır. MİT'in üzerindeki giz perdesi aralanacaktır. Ancak bu konuda
ölçünün kaçırılabileceği endişesi bugünkü yöneticileri istedikleri halde
bu konuda atılımlar gerçekleştirmekten alıkoymaktadır.
MİT, ASALA konusundaki hatalarını PKK konusunda da tekrarlamış, daha doğru
bir tanımlamayla bu iki terör örgütünün eylemlerine karşı hazırlıksız ve
eğitimsiz yakalanmıştır. Mücadele aşamalarında pek çok yanlış yapmış ve
olayla ilgili istihbarat görevinde istenilen başarıları uzunca bir süre
sağlayamamıştır.
Bunda dönemin siyasi koşullarının da etkisini görmezden gelmek haksızlık
olur sanırız. Ama şunu da ifade etmek gerekmektedir; MİT istihbarat için o
dönemde gerekli yerlere girememiştir. Yani stratejik istihbarat olarak
tanımlanan istihbaratın dışında, nokta ve eylem düzeyinde istihbarat
getirememiştir. Bunun nedenleri arasında eğitimindeki ve örgüt
düzenindeki farklılıklar önemli rol oynamıştır. MİT stratejik istihbarat
için yapılandırılmıştır. İçinde bulunduğu pasifize durum ve
koordinasyonsuzluk, başarısızlık dönemlerindeki en ana etkendir. Her
olayda kurtlar sofrasında parçalanmıştır. Düşüncelerini asker
yöneticilerine ve askerin sözlerini emir gibi gören siyasilere anlatmakta
çoğu zaman zorlanmaktadır. Hatta kimi zaman sudan raporlarla Türkiye için
yaşamsal önemdeki gelişmeleri geçiştirerek, göze batmaktan ve tartışılır
olmaktan kaçmaya çabalamaktadır. Çünkü çoğu zaman yazdığı çok önemli
raporları okutacak yönetici sıkıntısı dahi çekmiş istihbarat servisidir
MİT.
Kürt sorunu bunların en başında gelen olaylardandır. Çünkü MİT her siyasi
skandalın tam göbeğinde bulunmuş, yıpranmıştır. Bunun sorumluları
elbetteki MİT'i avuçlarında tutmak isteyen siyasiler ve askeri güç
odaklarıdır. Bu çevreler MİT'in Türkiye'nin değil kendi kaderlerinin gizli
servisi olmasını istemişlerdir. Sonuçta kaybedilen zamanlar hepimize acı
vermiştir.
Bu başarısızlıklar yıllar içinde birikerek o denli boyutlara ulaşmıştır
ki, MİT içindeki eğitim ve çalışma koşulları konusundaki kapalı kutu,
açılmak zorunda kalmış ve yeni eğitim yöntemleri benimsenmiştir. Türkiye
benzer terör sorunu yaşayan İsrail'in gizli servisi MOSSAD ile yeniden ve
islami terörü de kapsayacak şekilde yeni işbirliği ve eğitim anlaşmaları
yapmıştır. Gerçi 1960 dan sonra Türk gizli servisi ile İsrail gizli
servisi arasında işbirliği ve eğitim mevcuttur . Ancak bu
geliştirilmektedir. Ayrıca Amerika hem polis teşkilatını hem de MİT
elemanlarını bu tür eylemler karşısında eğitmektedir. Başbakan Çiller'in
4 Kasım 1994 günü İsrail'e yaptığı gezi sırasında MİT Müsteşarı Sönmez
Köksal ile CIA ve MOSSAD yetkililileri arasında özellikle islami terör
örgütlerine karşı eylem ve bilgi dayanışması konusunda kararlar
alınmıştır. Çiller, aşırı sağcı ve bir dönem İsrail gizli servislerine de
çalışan bir Yahudi tarafından girişilen suikast sonucu öldürülen İsrail
Başbakanı Yitzak Rabin'den Türkiye'deki İslami terör olaylarına karşı
yardım istemek gibi bir hataya da düşmüştür.
Bugüne kadar Türk gizli servisindeki Alman ve Amerikan modeli eğitim
anlayışları korunurken, MOSSAD'ın eylemci yapısı terörün dayatması ve
siyasi otoritenin tavır ve karar eksiklikleri nedeniyle yeni tercihler
sıralamasında birinciliği almıştır. Ancak Ortadoğu'daki liderlik vasfını
elinden çıkaralı daha bir yüzyıl bile geçmeden, Türkiye'nin MOSSAD'ın
yardımına ihtiyaç duyacak denli kötü bir duruma düşmesinin, siyasi ve dış
politik değerlendirmesinin hesabının sorumlulurca verilmesi gerekmetedir.
ÇİLLER VE SOĞUK SAVAŞ
Bu değişimin nedeni PKK terörü ve 2000 li yıllara yönelik gizli servis
tehdit değerlendirmesi olsa gerektir. Ayrıca istihbarat eksikliği
teşkilatın varlığını yeniden bir tartışma konusu yapabilecek boyutlara
ulaşmıştır. Burada sözü edilen bilgi eksikliğidir. PKK konusunda o dönem
pek çok konuda ve olayda gerçekten sağlıklı bilgilere ulaşılamamıştır.
Çünkü bu dönemde yapılan şey bilgiyi tam olarak elde etmeden , ona
ulaşmadan pek çok senaryoyu veya hatalarla dolu analizleri, tam
işleyemeden rapor olarak hazırlamak olmuştur. Bir Milli Güvenlik Kurulu
toplantısında MİT'in PKK ve Ortadoğu ile Kuzey Irak konusunda getirdiği
istihbaratı Başbakan Tansu Çiller sertçe eleştirmiş; 'Bana bu konularda
MİT istihbarat getiremiyor' demiştir. Ayrıca Başbakan bu görüşlerini
basına da sızdırmıştır. Yani MİT değişimin gelişini, ayak seslerini,
varlığının tartışmaları arasında hissetmiştir. Bu sırada askeri kaynaklar
da özellikle kontrespiyonaj alanında MİT'in yetersizliğini sıkça dile
getirir olmuşlardır. Örneğin Gazi Mahallesindeki olayların ardından
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı 15 Mart 1993 günlü
güvenlik toplantısında aktif istihbarat açısından eleştiriler getirerek bu
konudaki açığın bir an önce kapatılması gerektiğini vurgular. Bu dönemde
askerler ile MİT'in arasının iyiden iyiye açık olduğunu da hatırlamak
gerektir.
Başbakan Tansu Çiller ile MİT ilişkilerinin neredeyse bir soğuk savaş
halini aldığını da belirtmek lazımdır. Çiller, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanları arasında MİT'i ziyaret etmeyen, üst düzey yöneticileri ile
tanışmayan, merkezdeki teknolojiyi görmeyen tek Başbakandır.
Başbakanlıkta yapılan bu iç güvenlik toplantısında MİT, Yunan istihbaratı
karşısında başarısızmış havası da estirilir. Başbakan Çiller'de MİT
eleştirisini sürdürerek bu toplantı sırasında "Kör gibiyim, istihbarat
alamıyorum" der. Oysa İstanbul Gazi Paşa olaylarının arkasında Başbakan
Çiller ve dönemin Bakanlar Kurulu Yunan istihbaratını arayacağına
bölgenin polis yöneticilerine baksa, ülkenin ekonomik ve sosyolojik
gerçeklerini görse daha doğru tahminlerde bulunulması işten bile
değildir.
MİT ise bölgeye ilişkin ucu açık ve net olmayan klasik tahlil raporlarını
sunar ortaya. Bu raporlar arasında Gazi Mahallesini irdeleyen ve
olaylardan çok önce verilen rapor da vardır. Ama olaylarla ilgili bir
anlam taşımamaktadır. Taşıması da mümkün değildir.MİT'in elinde bölgenin
tahlilini yapacak sosyolog veya pisikologlar yoktur. Yapılan örgütler
bazındaki değerlendirmelerden ibarettir.
MİT bu eleştiriler arasında yazdığı çok hayati raporların Başbakan Çiller
tarafından okunmamasından yakınarak karşılık verir. Ortada her yerde
gözlenen karmaşa ve koordinasyonsuzluk hüküm sürmektedir. Bu da herşeye,
kaçınılmaz olarak ve ne yazıkki isitihbarat çalışmalarına da
yansımaktadır.
Başbakanı kızdıran istihbarat eksikliği eleştirisi aslında istediği MİT
ile eldeki MİT'in arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. MİT'e göre
ise Başbakanın etrafında onu MİT'e karşı yanlış yönlendiren ve MİT
tarafından bir kısmı sakıncalı görülen insanlar bulunmaktadır. Çiller'in
MİT soğukluğu bunların yarattığı bir hatadır. MİT yine çaresizdir. Ama bu
kez imdanına Cumhurbaşkanı Demirel yetişmiştir.
Tansu Çiller MİT'i bilmeyen, sokaktan bir vatandaşken Başbakan olan bir
insandır. O sokaktaki vatandaş gibi gördüğü MİT'ten herşeyi çözecek
formülü istemiş, MİT de ona, "ben bu formül için eğitilmedim" demiştir.
İşte kıyamet de orada kopmuştur. Çiller aklına geleni istemektedir. MİT
yok demektedir . Kavga bu yüzden büyümüştür. MİT bu olaylardan sonra
varlığına yönelik yaptırımları bertaraf etmek için yapısal değişimine hız
vermiştir.
MİT GÜNEYDOĞUDA NEYİ NE KADAR BİLEBİLİYOR: İŞTE MİT'İN ÜNLÜ BİR RAPORU
MİT'in Güneydoğu olaylarına ilişkin değerlendirmelerini gelin biraz somuta
indirgeyelim. Bakalım MİT olaylar konusundaki istihbarat için devlete
neler iletebiliyor? Nedenler ve sonuçlar MİT'in kaleminden nasıl yansıyor?
PKK'nın Türkiye'deki en kanlı ve büyük Nevroz kutlaması, daha doğrusu o
dönemin tanımlamasıyla toplu isyan amaçlı kışkırtması, ya da ayaklanma
denemesi, 20 Mart 1992 ile 23 Mart 1992 tarihleri arasında
gerçekleşmiştir. Bu tarihler arasında 156 olay çıkmış 53 kişi ölmüş 174
kişi de yaralanmıştır. Olaylarla ilgili olarak 870 kişi sanık olarak
adliyeye sevkedilmiştir. Ölenlerin 11 polis, 3'ü asker, 2 si korucu, 35'i
vatandaş,2 si PKK'lıdır. Bu olaylarla ilgili olarak MİT, Mili Güvenlik
Kurulu'na sunduğu Nevroz konulu raporunda bakın neler demektedir:
" 1992 Nevroz'u geçmiş yıllara oranla yaygın ve şiddet ağırlıklı bir
görünüm sergilemiştir. Özellikle Cizre, Nusaybin, Şırnak gibi alanlarda
yaşanan olayların emareleri uzun süredir alınmakta olduğundan sürpriz bir
durum ortaya çıkmadığı söylenebilecektir.
PKK'nın yönetim kademelerince 1992 Nevrozu'nun ayaklanma denemelerine
dönüştürülmesi talimatları ve planlamaları çerçevesinde mezkur olayların
ön hazırlıkları yapılmıştır. Ancak örgütün hedeflediği hareketliliğin
yaşanan olayların çok daha üzerinde olduğu bilinmektedir. Alınan güvenlik
önlemlerinin yer yer kitleler üzerinde yarattığı tedirginlik sonucu,
kısmen pasif kalınan yörelerde olayların başlamasından itibaren PKK üst
organlarınca baskı ve tehdit uygulandığı, eylemsel hareketlere
azmettirildikleri görülmüştür.
Nitekim olayların silahlı çatışmaya dönüştüğü alanların büyük bölümü,
doğrudan dağ kadrolarınca sevk ve idare edilen yöreler olmuştur. Şırnak,
Cizre, Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Bismil, Hakkari/ Merkez, Uludere,
Yüksekova, Batman/Merkez, kurtalan, Şanlıurfa?Merkez, Van/Merkez, de vukuu
bulan olaylar bu çerçevededir. Kadın ve çocukların ön plana çıkarılması,
erkeklerin uygun yerlerde mevzilenmesi talimatlarına pek çok yerde
riayet edilmiştir.
Van , yüksekova ve Çukurca gibi bu tür etkinliklere yabancı bölgelerde de,
1992 yılı başından buyana Kuzey Irak üzerinden yapılan müdahaleler ve
takviye grupların katkıları dikkati çekmiştir.
Sözkonusu gelişmeleri yetersiz bulan örgüt yönetimince Cizre, Şırnak,
Nusaybin ve Diyarbakır bölgelerinde toplumsal hareketlerin geliştirilmesi
, Diyarbakır'da silahlı yürüyüşler gerçekleştirilmesi talimatları
verilmektedir. Aksi takdirde hareketin bu naktada bırakılmasının geri bir
adım olacağı değerlendirmesi yapılmakatadır.
Cizre, Şırnak, Nusaybin, de meydana gelen olayların protestosu görüntüsü
altında, her alanda bütün köylerin 'Ulusal yürüyüşe' katılımının
sağlanması, parlamento içerisindeki unsurların harekete geçirilmesi
planlamalarına hayatiyet kazandırılmak istenmektedir.
Geçici Köy Korucularına yönelik silah bırakma çağrılarının, bölgedeki
devlet memurları ve güvenlik güçlerine de yapılması, bölgeyi
terketmemeleri halinde ' Halk Mahkemelerinde' yargılanacakları
tehditlerinin yoğunlaştırılması gündemdedir. Nevroz'un sıcak alan olarak
nitelenen söz konusu yöreler dışındaki seyri, örgüt açısından başarısız
bir görünüm olarak nitelenirken bu alanlarda beklentilere paralel
gayretlerin arttırılacağı anlaşılmaktadır. bilindiği üzere Doğu ve
Güneydoğu'nun diğer yörelerinde hareketlilik sınırlı grupların yürüyüşleri
, örgüt yanlısı sloganlar ve kepenk kapatma eylemleri şeklinde cereyan
etmiştir. Muş/Malazgirt, Bulanık, Bitlis/ Güroymak, Ağrı/Doğu Beyazıt,
Diyadin de örgütün baskısı, olayların tırmanabileceği endişesi gibi
nedenlerle esnaf can ve mal varlığının koruma içgüdüsü ile kepenk
kapatmıştır.
Siirt, Tunceli, Kars/Iğdır, Malatya, Mardin/Ömerli, Savur, Hakkari/Çukurca
yürüyüşleri küçük grupların katılımı ile olaysız cereyan etmiştir.
Batı illerinde ise Nevroz kutlamalarının HEP il ve ilçe teşkilatlarının
etkin olduğu yörelerde organize edildiği müşahade edilmiştir. İstanbul,
İzmir, Konya, Bursa, Mersin, Aydın, Adana, Adapazarındaki etkinlikler bu
çerçevede gelişirken PKK sloganlarına sıkça rastlanmıştır. Batı illerinin
yanı sıra Diyarbakır, Hakkari ve Vanda'da HEP teşkilatları harekete ivme
kazandırmıştır.
Edirne, Erzurum, Şanlıurfa, Muğla, sivas, Ankara'da mevcut Üniversite ve
Yüksekokullar bünyesinde organize edilen kutlamalarda da yer yer PKK
propagandalarına yer verildiği görülmüştür.
Yaşanan olaylardan hareketle ortaya çıkan tablo göstermiştir ki;
- Halkı tahrik girişimleri Nevroz ile sınırlı kalmayacak, her vesile ile
olayların benzerleri veya daha boyutlularının sergilenmesi arayışları
sürekliliğini koruyacaktır.
- Bölgede mevcut silah potansiyelinin daha da arttırılmasına çalışılacak,
halkın olaylarda silah kullanma eğilimi yoğunlaşacaktır.
- Tüm devlet kurum ve kuruluşları ile güvenlik birimleri öncelikli hedef
konumlarını muhafaza ederken, yıldırma, yapratma çabaları boyutlanacaktır.
- Maksatlı çevrelerce iç ve dış kamuoyunda asılsız propagandalara hız
kazandırılacaktır.
- Herşeye rağmen devletin olaylar karşısındaki tedbirleri ve kararlı
tutumu mütereddit kesimlerin devletin yanında yer almasına vesile
oluşturacaktır.
- Örgütün vadettiği ayaklanma beklentisinin gerisinde kalınması,
olaylardan sivil halkın zarar görmesi sağduyulu kesimleri
etkileyebilecektir.
- Buna karşılık zarar gören kişiler ve yakınlarının pisikolojik gereği
muhtemel olaylara katılımı ve tepkileri beklenen gelişmelerdendir.
Türkiye'deki olayların yurtdışı yansımaları daha ziyade Türk misyon ve
kuruluşlarına yönelik saldırılar şeklinde artarak devam edecektir.
Bu arada Kürtçü çevrelerin gelişen olayları, bir Irak mülteci sorununda
olduğu şekilde, dünya kamuoyunda odak noktası haline getirme gayretlerini
yoğunlaştıracakları değerlendirilmektedir."
BU RAPORU YAZMAK İÇİN MİT'Çİ OLMAK ŞART MIDIR
Evet şimdi bu denli büyük bir olayın ardından MİT'in istihbarat raporunu,
değerlendirmesini okudunuz. Sizce bu değerlendirmeyi yapmak için MİT
olmaya gerek var mıdır? Bizce yoktur. Rapor yuvarlak, ucu açık- bugün dahi
küçük düzeltmelerle kullanılabilir (net olmayan) varsayımlardan oluşan bir
durum kurtarma raporudur. O günün gazetelerinde bile daha çok istihbarat
elde etmek mümkündür. Hele PKK'nın yayın organlarını okuyan herkes bu
rapordaki bilgilerin daha fazlasına kolayca ulaşmaktadır. Evet yolunuz
kütüphaneye düştüğünde gidin ve o dönemdeki gazeteleri tarayın. Bakın
kimin istihbaratı daha gerçekçi ve doğru? İşte istihbarattaki açıklar
burada ortaya çıkıyor ve bu sorunlar MİT'i yeniden gündemin tam tepesine
koyuyor. Doğal olarak da koordinasyondan ve bilgiden uzak bir istihbarat
birimi görüntüsü veren MİT , hakkındaki yakınmalar da artıyor. Sorun MİT'i
büyük olmaktan alıkoyan, gelişmesini engelleyen politikacılar ile
asker-sivil bürokratlar ile içerde birbirini yemek için fırsat kollayan
üst düzey istihbarat yöneticileri üzerine gelip yoğunlaşıyor.
Oysa MİT, PKK olayını yakından izleme gibi bir görevi yerine getirirken
Suriye gizli servisi El Muhabarat, İran gizli servisi SAVAMA, Irak gizli
servisi gibi bölge güçlerinin yanı sıra Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman
gizli servisleri ile Rus gizli servisi ile boyölçüşmek durumunda kalıyor.
Böyle bir görev için ne teknolojisi, eleman niteliği, sayısı ne de
bütçesi yetiyor. Üstelik zaman zaman ilettiği çok önemli istihbaratların
da değerlendirilememesi, anlaşılamaması performans düşüklüğüne yolaçıyor.
Genel olarak MİT çağdaş anlamda yapılanmada geciktiği ve eski usullerle
yoluna devam ettiği için özverili,mücadeleci ama zayıf bir örgüt olarak
kalıyor. Tabi burada ülkelerin ekonomik gelişmişliklerinin, dış
politikadaki ataklıklarının ve siyasi karar süreçlerinin istihbarat
örgütlerinin üzerindeki etkilerini de hatırlatmakta yarar bulunmaktadır.
MİT bunlar ele alındığı zaman da zayıf not alması kaçınılmaz bir teşkilat
haline geliyor.
Bu noktada istihbarat bilgilerinin sınırları ve çeşitliliği konusu
karşımıza çıkmaktadır. MİT elemanları genellikle kendi yaptıkları
istihbaratın stratejik amaçlı olduğunu ve kendilerinden " Bugün şu
saatte, şu yerde , şu kişiler eylem yapacak" gibi bir istihbarat
bilgisinin beklenmemesi gerektiğini dile getirmektedirler. Dünyadaki
diğer isitihbarat birimlerinin de yüzde 35 gerçekleşme olasılığını
yakaladıkları anda operasyon için karar verdiğini belirten yetkililer,
yine de 1994'e kadar PKK konusunda istihbarat alanında bazı sıkıntıların
yaşandığını inkar etmiyorlar. Ancak dünyadaki diğer gizli servislerin
yaptıkları büyük hatalardan da örnekler vermeyi unutmuyorlar.
ÖNEMLİ BİR KAYIP: CENAN KOCAHAKİMOĞLU
MİT'in Kuzey Irak da olsun , Türkiye'de olsun PKK terörü nedeniyle pek çok
görevlisini kaybettiği bilinmektedir.Yitirilen görevliler arasında 1993 ve
Dostları ilə paylaş: |
|
|