Muhabbetname



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə71/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   83

ŞERÎAT SOHBETİ


Her ne kadar şerîat-ı evvel yani taklîd şerîat ve şerîat-ı sânî yani hakîkatten sonra gelen şerîat diye iki bölüm diye daha evvelki sohbetlerimizde îzâh ettikse de, hakîkatte şerîat dört yerde mütalaa ve şühûd edilebilir. Bunlar :

1- Enfüste Şerîat,

2- Âfâkta Şerîat,

3- Vahdette Şerîat,

4- Kesrette Şerîattır.

Enfüste şerîat: Allahü teâlâ gizli bir hazine idi, bilinmekliğini murâd etti. Bu halkı yani sıfatlarını halk etti. Bu âlemde Zât Allah’tır, sıfat ise Muhammed’dir. Muhammed aynasından tecellîleriyle kendini seyretti. Her bir sıfat kemâlâtıyla Allah’ın emanetlerini taşıyamadığı için Rahmâniyyet sıfatına mazhar olan insana Muhammed diyoruz. Çünkü Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz “Siz Allah’ı noksan sıfatlarda aramayın kemâl sıfatlarda arayınız.” buyurmuşlardır. İnsan da en üstün olarak yaratılması nedeniyle Muhammed’dir. Görmüyor musunuz, insanın başı ‘mim’, omzu ‘ha’, bacakları ‘dal’ şekliyle zâhirde bile Muhammed yazısıyla görünmektedir. Onun için bu insanın sîreti Hakk, sûreti ise Muhammed olmuş oluyor.”Nefsini bilen Rabbini bilir.” Hadis-i Şerifi gereğince nefsimiz bizim sekiz sıfat-ı subûtiyemizdir. Bu sıfatlardan tecellî edenin rûhumuzun aslı olan Rabbimizin olduğunu anladığımız zaman tek olan rûhun tekvîn vâsıtasıyla yedi kapıdan kendini şerh ettiğini yani açığa çıkardığını görürüz. İşte enfüsümüzde şerîat yani açığa çıkma kendini bilinmekliğini istediği için şerh etmesi, rûhun nefisten kendini ilân etmesidir. Bizler bir İnsan-ı Kâmilden bu tahsili yapmadıysak her an kendini ilân eden tecellîlerden haberdâr olamadığımız için bu zevklerden mahrumuz demektir. Şerîat herkesin bildiği gibi namaz kılmak oruç tutmak vb. amellerle ilgili ibâdetler değildir. Elbette onlar da bu saydığımız dört tecellînin dışında değildir. Ancak sadece onlarla kayıtlı da olamaz.

Âfâkta şerîat: İnsan-ı Kâmilin kendini sâliklerinde, sâliklerin de İnsan-ı Kâmili kendilerinde görmeleridir. Çünkü Zâtiyyûn bir kâmilin sâliki de Zâtiyyûn sohbet ve irfâniyetle yetiştiği için Zâtiyyûn kemâlâta sahiptir. Esmâ ve kitabî bilgilerle yetişmiş olsa idi onlardan başka bir şeye vâkıf olması görülemezdi. Onun için sâlik “Benden duyan, benden gören, benden bilen, beni benimle sevk ve idâre eden Rabbimdir” demesiyle bu şerîatı yaşıyor demektir. Burada esas olan Kâmilin sûreti değil, onun, Rab esmâsından açığa çıkan kemâl sıfatlarıdır. Bu sebeple “terbiye eden, irşâd eden” kişi olarak ona Mürşîd denir.

Vahdette şerîat: Allah Ahadiyetinde gizlilikte idi. Bilinmekliğini murâd etti. Tecellî etmek için bu âlemi altı günde yarattı. Altı günde yaratması altı mertebede kendisini açığa çıkarması, o Makâm ve mertebelerden kendini şerh etmesi anlamındadır. Yoksa Allah “kün” “ol” demesiyle “Fe yekûn” “oldum” tecellîsiyle bir anda olmuştur. Fakat bir sâlikin de altı mertebede tahsil yaparak aslını gördüğü gibi altı mertebede kudret ve yüceliğin tecellîsini izhar etti.

Kesrette şerîat: Allah gizlilikten, kesret âleminde dört yerde başka bir değişik tecellîsini gösterdi. Yani cemâdâtta cemâdâtı rûhuyla, nebâtâtta nebâtâtı rûhuyla, hayvânâtta hayvânâtı rûhuyla, insanlarda insanî rûhuyla zuhûra geldi. Bu yerlerden de kendini farkıyla şerh etmesine kesretteki şerîat demiş oluyoruz.

Şu halde şerîatin sadece belirli birtakım amellerle ilgili ibâdetler olmadığı, Allah’ın bu saydığımız yer ve mertebelerdeki tecellîlerinden ibâret olduğu görülmektedir. Âyet-i kerîmede “Allah melekleri vasıtasıyla yani kuvveleriyle Muhammed’e namaz kılıyor” denilmektedir. Yani Allah, Muhammed mazharından kemâlâtıyla tecellî ediyor. Ey îmân edenler sizler de bir Muhammedî olarak Allah’ı kendi mazharlarınızdan kemâlâtıyla zuhûra getirmek sûretiyle O’na namaz kılınız buyruluyor. Namaz mü’minin Mi’racıdır. Mi’rac ise Allah’la konuşmak, Allah’la bir olmaktır. Peki Zât olan Allah, sıfat olan Muhammed’le nasıl konuşur ve bir olur. Tabii ki Zâtın sıfatından tecellîsiyle, sıfatların da fiileriyle o sıfatların isti’dâd ve ma’lûmiyetleri nisbetinde zuhûra gelmesi Cenâb-ı Hakk’la sıfatların konuşmasıdır. Zira fiiller sıfatların tahakkümündedir. Sûrette insan olsa bile fiilleri hayvan fiili ise o sîrette insan olamaz. Onun yaratılma yeri o fiilerin tecellî vâdisidir. İşte bu dört yerde Allah’ın tecellîleri olan şerîatından başka beşinci bir şerîatı yoktur. Onun için şerîat 6666 âyet-i kerîme olan Kur’ân’a, şerîat de İnsan-ı Kâmil’e eşittir. Niyazî-i Mısrî Hazretleri de:

Şerîatla durur arz ve semâvât

Bu kâinat binasının özüdür şerîat” buyurmuşlardır.

Şerîat, Allah’ın insanlarda Rahmâniyyeti ile açığa çıkması olduğuna göre bizler de O’nu kendi mazharlarımızdan kemâlâtıyla zuhûra getirmek için gayret gösterelim. Her an fiil mektuplarımızı okuyup ona göre Sırât-ı Müstâkîm’de olmak üzere çalışalım.


ŞİRK NEDİR


Şirk, Allah’a ortak koşmak demektir. Şirk iki türlüdür:

1- Cehrî şirk

2- Hafî şirk

Açıktan açığa Allah ve Resul’ünü inkâr edenler cehrî şirktedirler ve onlar Allah’a değil puta tapanlardır. Onun için Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz “Ben ümmetimin cehrî şirkinden korkmam fakat hafî şirkinden emîn değilim.” buyurmuşlardır. Peygamber Efendimiz ümmetinin Allah’ı bırakarak puta tapmayacağından, taparlarsa İslâm olamayacağından, bu nedenle de cehrî şirke düşmeyeceğinden emîn. Fakat hafî şirklerinden emîn değiller.

Hafî şirk de iki türlüdür:

1- İ’tikadda Şirk,

2- Amelde Şirk

Hayâlimizde, zannımızdaki bir Allah’a inanıyorsak bu i’tikaddaki şirkimiz olur. Zira böyle bir Allah olmadığı için mevhumda bir Allah yaratmakla, hakikî mevcûd olan Allah’a şirk koşmuş oluruz. İtikadımız İmâm-ı Mâtürîdî’dir. Onun itikadı ise ehl-i sünnet vel cemâat i’tikadıdır. Ehl-i sünnet vel cemâat demek dört mezhebin zâhir yönden kabul edip söyledikleri, Tevhîd ehlinin de kısa ve öz olarak Mürşid-i Kâmilinin sâlike telkîn ettiği meşiyyet-i İlâhiye olan Zâtını bütün sıfatlarından ilân eden ve müşâhede edilen, tek Allah’ın fâil, mevsûf ve mevcûd olduğunu bilmektir. Bir kişinin i’tikadı düzelmezse yaptığı amel ve ibâdetler taklîdden kurtulamaz. Ehl-i sünnet, sünnete ittiba’ edenler anlamına geliyorsa da esasında Allah’ın mukayyed olan bu âlemde fiileriyle açığa çıkmasına Allah’ın sünneti denilir. Vel cemâat ise bu âlemde dört tecellî mazharı olan cemâdât ayrı bir cemâat, nebâtât ayrı bir cemâat, hayvânât ayrı bir cemâat, insanlar ayrı bir cemâattır. Bunların ayrı ayrı rûh tecellîlerini görüp kabullenmek i’tikadımızın doğru olduğunu gösterir. Zerreden kürreye kadar her şeyde ayrı ayrı kendini ilân eden Cenâb-ı Allah’ın görüntülerini bırakarak, zanda, hayâlde, bilinçte bir Allah’a inandığını ve ona îmân ettiğini söyleyenin i’tikadı olur mu. İşte böylesine bir i’tikadı olan kişi şirktedir.

Ameldeki şirk ise kişinin ibâdetlerini kendisinin yaptığına inanmasıdır. Halbuki güç ve kudret Allah’ındır. Kulun mazharından ibâdetleri yapan Hakk’ın bir tecellîsinden ibarettir. Zannındaki Allah’a kendi namaz kılarsa elbette amelde de şirktedir. Zira hem Allah’ın gücü kuvveti var, bütün fiillerin fâili Allah’tır, hem de kişinin gücü kuvveti var ve namazı kendi kılıyor. Bu elbette şirktir, ortak koşmaktır. Doğrusu ise kulun hiçbir güç ve kuvveti yoktur. Ondan namaz vb. gibi amelleri işleyen de güç ve kudret sahibi olan Allah’tır. Onun için namaz müşterektir.

Zâtı sıfatlarından, sıfatları da esmâ alarak fiileriyle açığa çıkarak, iyi veya kötü dediğimiz fiillerinin meyvesi olan âsârıyla görünen ve bilinen Hakk’ın ta kendisidir. Bütün mazharlarında ameller O’nun birer tecellîsinden ibârettir. Kendimizdeki Hakk’ı cehâletimizden mütevellit göremediğimiz için Allah’la beraber başka ilâhlara ibâdet etmiş oluyoruz. Yani zannımızdaki bir Allah’a, mevcûd olan, güç sahibi bizdeki Hakk’la ibâdet etmiş oluyoruz. Bu da tümden şirk olmaktadır. Şuara Sûresi 213. âyette “Bundan dolayı sakın, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma ki azap edileceklerden olmayasın.” buyrulmaktadır.

1- Müşriklerin şirki: Puta vesaireye tapmak gibi.

2- Fiillerin şirki: Fiilleri kendilerine ve başkalarına nisbet etmek sûretiyle kavga ve ihtilaflar halinde bulunmak.

3- Sıfatların şirki: İlmi kendine veya şahıslara nisbet etme hali.

4- Zât şirki: Mevki’ ve Makâm sahiplerinde olur.

Allah bu şirklerden bizleri korusun. Âmin.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin