| SEYYİD MUHAMMED NURÜL ARABİ
1813 - 1887
(1228 - 1303)
|
| ŞEYH HACI SALİH RIFAT EFENDİ
|
|
HACI ALİ RAHMİ EFENDİ
|
| HACI HASAN FEHMİ TEZDOĞAN EFENDİ
1885 - 1951
|
| HACI HASAN ÖZLEM EFENDİ
1911 - 1996
|
| HACI AHMET ARSLAN EFENDİ
1940 - …
| ÂDEM İLE HAVVA’NIN VÜCÛDUMUZDAKİ YERİ
Âdem (A.S.) Cennet’te iken yalnız olarak, her nereye dönerse dönsün “Allah” diyerek, mutluluk içinde bulunuyordu. Bir gün başının ucunda bir kişi gördü. Sen kimsin diye ona sordu. O da ben sana Cenâb-ı Hakk tarafından verilmiş bir hayat arkadaşıyım dedi. Âdem de ona senin adın Havva olsun diyerek, kabullendi. Havva hayat sahibi demektir. Cenâb-ı Hakk onlara, bu Cennet’te yiyiniz içiniz fakat şu yasak meyveye yaklaşmayınız diyerek, yasak koydu. Onlar da bir zamana kadar Cennet-i Âlâ’da yediler, içtiler, fakat o yasak meyveye yaklaşmadılar. İblis ise Cennet’ten kovulduğu için, Cenâb-ı Hakk’tan müsaade isteyerek, “Ya Rabbi senin kullarının yoluna oturarak onları doğru yollarından saptıracağım” dedi. Cenâb-ı Hakk da “Sen benim doğru kullarımı saptıramazsın, eğri kullarım için seni bir imtihan vesîlesi olarak, sana müsaade ettim” dedi.
İblis doğru Cennet’in kapısına giderek, içeriye girme formülleri aramaya başladı. Karşıdan yılan geliyordu. Ona “Beni de Cennet’e götür” diye dilekte bulundu. O da “Seni herkes Cennet’te tanır, ben seninle Cennet’e gidemem” dedi. İblis de “Ben senin ağzının içerisine girerek, senden gerektiği şekilde oradakilere konuşurum, beni görmedikleri için, seni konuşuyor zannederler. Dolayısıyla da beni ne görürler, ne de bilirler” dedi. Yılan da “O zaman olur” diyerek kabul etti.
İşte, dünya ehli olan yılan ağzından, nefs-i emmâre olan İblis insanın vücûd ülkesinde, insanın Cennet’ine girmiş olur. İblis doğru Havva’nın yanına giderek, onu kandırmaya başladı.”Ya Havva size Cenâb-ı Allah ne için bu meyveyi yasakladı biliyor musunuz” dedi. Havva da “Hayır” dedi. İblis de, siz ebedî Cennet’te kalmayasınız diye yasak koydu. Çünkü bu meyveyi yerseniz ebedîyen Cennet’te kalmanız zuhûr edecektir diye onu kandırdı. Havva da buna kanarak, yedi fakat hiçbir şey olmadı. Havva doğru Âdem’in yanına gitti. Ona da “Bak ben yediğim halde hiçbir şey olmadım. Sen de ye” diyerek Âdem’e de yedirdi. Âdem yiyince, bütün mahrem yerleri açılıverdi.
Âdem Cenâb-ı Hakk’ın Zâtının, Havva da Cenâb-ı Hakk’ın sıfâtının sembolüdür. Âdem akl-ı küll, Havva ise nefs-i küll tecellîsidir. Aklı temsil eden Âdem nefsi temsil eden Havva’ya ve Havva’daki nefsi emârenin arzu ve isteklerine uydu. Dünya arzu ve isteklerini temsil eden yılanla beraber, nefsi emâreyi temsil eden İblis birlikte hareket ederek, nefs-i küll mazharı olan Havva’yı tesir altına alıp akl-ı küllü temsil eden Âdem’i de Havva’ya uydurdular. Yılan, ki dünya arzu ve istekleridir, bu isteklerle birlikte akıl ve irâdenin, emmâre nefse meyillenmesi, Âdem’in yasak meyve olan, benlik devresine girmesine vesîle olur. Havva, yediği halde bir şey olmaması; aklın bir şeyi kabullenip, kalbin tasdik etmesi, Âdem’e yedirmesi demektir. Âdem’e yedirmeden, onda hiçbir değişiklik olması mümkün değildir. Zâhirde bile, bir kişi başka bir kişiyi öldürmek istese, onun bu isteği fiile dökülmediği müddetçe ceza görmez. Şühûd ve müşâhede olmadan bir kişi ilimle, kendi varlığını Hakk’a verdim derse, kendinde tecellî eden Allah’ın Vahdâniyyet zuhûrunu, kendine nisbet edip, “Ene” diyerek şirk işleyeceğinden, Cennet’ten çıkarılır. Zira Hakk’a nisbet edebilmesi için şühûd ve müşâhedesi olması lâzım idi. Olmadığı için, Tevhîd Cennet’inden çıkarılarak, süflîyyât vâdisine geri dönmüş olur.
Cenâb-ı Allah,“Ya Âdem, yasak meyveye yaklaşmayın dediğim halde ne için o yasak meyveye yaklaştınız” diye sorduğunda, Âdem hatasını anlamış ve “Nefsime zulmettim” demiştir.
Böylece, Âdem ile Havva Tevhîd Cennet’inden çıkarıldılar. Âdem Serendip adasına Havva da Cidde’ye gönderilerek yeryüzüne indirildiler. Yetmiş yıl Rablerine tövbe ettiler. Bir kişi Tevhîd zevklerinden, nefs-i emmâresiyle uzaklaşırsa, yedi sıfat-ı subûtiyesinin beş zâhir ve beş bâtın duygusu ile, 70 yıla tekâbül eder. Nedâmet duyarak tövbe ederse, eski Tevhîd zevkine dönmesiyle Allah tarafından, tövbesi kabul edilmiş olur. Yoksa, Serendip adası Hindistan’da, Cidde de Suudi Arabistan’da bir yer. Zâhir olarak, o zamanın vasıtasız ve bilgisizliği göz önünde bulundurulacak olursa gelmenin ve gitmenin mümkün olmadığı anlaşılmış olur. Âdem ile Havva’yı, Allah (C.C.) Arafat’ta birleştirdi. Yani Vahdet zevki halinde, ilimle değil şühûd ve müşâhede ile, kendilerindeki Hakk’ın zâhir oluşuna şahitlik yaptılar. Hakk’a ârif olarak Arafat’ta, kendilerinin hiçbir şeyi olmadığını, her tecellînin Hakk’ın tecellîsi olduğunu şühûd ettiler. Oradan Müzdelife’ye indiler. Âdem ile Havva birbirlerini çok seviyorlardı. Hz. Muhammed onların nikâhını Müzdelife’de kıyarak evlendirdi.
Yani, zât ile sıfat, vücûd olan Muhammed mazharından başka bir yerde yaşantısına devam edemeyeceğine göre, onların nikâhını Hz. Muhammed kıydı denilmektedir.
Âdem ile Havva evlendikten sonra, bu vücûd ülkesinde zât ve sıfat olarak Muhammed zuhûru ile, evlilikleri devam edegelmektedir. Yeter ki bizler, Tevhîd zevki ile zevkiyâb olalım. Yoksa o gün, bu gündür. Aksi takdirde bizler de Vahdâniyyet Cennet’inden çıkarılanlardan oluruz. İkilik yeri olan bu arzda, yedi sıfatımızın (sıfât-ı subutiyye) Cenâb-ı Hakk’ın Âdem’deki tecellîlerini şühûd edesiye kadar o Tevhîd Cennet’ine girmemiz mümkün değildir. Pişmanlık ve canla başla çalışma sonunda süflîyyât vâdisi olan vehim, hayâl ve vesvese gibi bizleri Hakk ve hakîkatten uzaklaştıran her şeyden kurtulduğumuzda, bu lütfa mazhar oluruz. Yoksa, perişan bir vaziyette arzın üzerinde şaşkın şaşkın yaşantımızı tamamlamış oluruz. Burada ikilikten kurtulup mutluluğa eremeyenler, şunu iyi bilsinler ki âlem-i âhirette de, mutluluğa eremeyeceklerdir.
Âdem ile Havva sırrını gönül âleminde yaşayamayan, nasıl olur da âhirette, Âdem ile Havva’yı lâtif vücûd ile zevk edebilirler. Cenâb-ı Hakk bütün kardeşlerime bu zevkleri ihsân etsin. Âmin.
Dostları ilə paylaş: |