Muhabbetname


ÂDEM İLE HAVVA’NIN YARATILIŞI



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə3/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   83

ÂDEM İLE HAVVA’NIN YARATILIŞI

Adem yok demektir. Fakirlik veya kendi varlığı olmayanlara adem denilir. Hakk’ın, ademden kemâlâtı ile Rahmâniyyet sıfatının Hüviyyet ve Eniyyet yüzünün açığa çıkmasına Âdem denilmektedir. Bütün varlıklarda Allah’ın tecellîsi vardır. Fakat nâkıstır. Âdem’de ise tecellîsi tamdır. Onun için “halifem” denmiştir. İnsan kelimesi ile Âdem kelimeleri kemâlât mertebesinde aynı anlama gelir. Tin Sûresi 4. âyetinde “Biz insanı en güzel biçimde yarattık” buyrulmuştur.”Allah Âdem’i kendi sûreti üzerine halk etti” (H.Ş.) ’i bizlere Âdem’in yüceliğini sergilemektedir. Buradaki sûret, şekil değildir. Allah’ın sûreti, sıfatlarıdır. İşte kemâlât sıfatı olarak Âdem’i halk etti demektir. Onun için Niyazi-i Mısrî Hazretleri bir ilâhisinde şöyle buyurmuşlardır:

Hakk’ı istersen yürü insana bak

Şems-i Zât yüzünde rahşân eylemiş

Hakk yüzü insan yüzünden görünür

Zât-ı Rahmân şeklini insan eylemiş.”

Onun için bizler Allah’ın Zâtını düşünmeyiz. Fakat mukayyed olan bu âlemde bütün sıfatlarından Zâtını ilân eden ve câmi’-ül esmâ’ sahibi olan Âdem’in sırlarını öğrendiğimizde Hakk’ı ve hakîkati de zevk etmiş oluruz.

Âdem’in yaradılışı, Mekke şehrindeki Numan vâdisinden melâike-i kirâmdan Azrail (A.S.) tarafından çamuru alınarak Allah’ın cemâl ve celâl elleriyle yoğrulup insan sûretinde meydana getirilmiştir. Bu gün ise bu hakikatı Mekke şehri olan nefis arzından alınan bir salike önce celaliyle yani, kendi varlığının olmdığını kabullenmek zor geleceğinden bu demde celal tahsili olan kendisine nisbet eylediği efalinin, sıfatının ve zatının kendisinin olmadığı varlık sahibinin Cenab-ı Hakk olduğunun idrakı ile celalen yoğrulur, sonra ise bunların tecellileri olan vucudun vucudullah oluşu, sıfatın sıfatullah oluşu ve efalin kendisinde fiilullah oluşunun tahsil şuhud ve zevkleri ilede cemalen yoğrulmuş olur. Celallen yoğrulup Üç yüz sene ateşte pişirildikten sonra tam Rubûbîyyet halinde hazır olduğu görülünce “ve nefahtü fihi min rûhi” âyeti gereğince Rabbi tarafından ona rûhundan bir rûh üfürülmüş olur. Kız 9 ay, oğlan ise 9 ay 10 gün anne karnında kaldıktan sonra dünyaya ayak basmış olacaktır. Zâhirde de böyle değil midir.

Birinci 40 günde kan pıhtısı, ikinci 40 günde bir çiğnemlik et parçası, üçüncü 40 günde yani 120 gün sonra el ve ayaklar teşekkül ederek anne karnındaki çocuk nasıl hareket ettiği biliniyorsa, aynen mânâda da esfel-i sâfilîn olan bu dünya içinde hayvani bir yaşantı ile yaşarken, Azrail olan İnsan-ı Kâmil mazharından gayriyetimizi öldürerek teslimiyet ve edep toprağı ile ilim suyunu karıştırarak, dâimî zikirle bizi her nefes yoğuruyor. Ona layıkiyle kul olacağımız anlaşılınca üç yüz yıl olan ef’âl yüzü, sıfat yüzü ve zât yüzleriyle pişiriyor.”Kalbler zikirle mutmain olur.” âyeti olmadan pişirme fırınına konmaz. Bu üç yüzyıl da piştikten sonra, ilim sahibi olan Allah, ma’lûm olan bizim, kıvama geldiğimizi, emaneti kaldırabileceğimizi görünce, rûhundan bir rûh üfürecektir. İşte o zaman o sâlikte anne karnındaki çocuk gibi hareketler başlayacaktır. Çocuk kız ise 9 ay yani 9 şühûd hali ile veled-i kalbin tecellîsi, oğlan ise 9 şühûd ve 10 duygu zevkleri ile veled-i kalb yani kalbin oğlu zuhûr edecektir. Âdem ancak bu saydığımız nefs âlemi olan fenâ-i tam olmadan Âdem olarak görünmeyecektir. Fakat ilk insan, Rûhullah (Allah’ın rûhu) olarak kişide kemâlâta geldiğinde kemâlât tecellîleriyle bu sûret ve şekillerden kendini ilân edip görünmeye başlayacaktır. Onun için insanlar üç sınıftır:

1- Sûrette insan sîrette hayvan,

2- Sûrette insan sîrette nâkıs,

3- Sûrette insan sîrette de insandır.

Kemâlât ve Rahmâniyyeti ile câmi’-ül esmâ’ olarak Rabbimin tek göründüğü yer insan mazharıdır. Bütün âlemi kendi inhisarı altında cem etmiş olduğu için ona insan denilmiştir. İbrahim Hakkı Hazretleri “Ey kişi sen âlem-i kübrasın. Kendine dikkatle bak. Cennet de sende Cehennem de sende, Sırat da sende Mizan da sende. Sen ceseden küçük bir varlıksın ama manâda bütün 18 bin âlem sende toplanmıştır.” buyurmuşlardır.

Şu halde sûret olarak görülen bu tene Âdem denmiyor. Yok mânâsına gelen Adem mazharından, Allah’ın kemâlât ve Rahmâniyyetini sîret yönü ile zuhûra gelen ve Allah’ın Rûhullah zevkine sahip olan o Vahdâniyyet zuhûruna Âdem denilmektedir. Âdem bu sırlara sahip iken yalnızlıkta canı sıkıldığı için Allahü Teala ona hayat arkadaşı olarak Havva’yı verdi.”Sen kimsin” diye sorduğunda “Ben sana arkadaş ve dost olarak Allah tarafından lütfedildim” dedi. Çünkü lâtif olarak rûh sıfatlardan elbette tecellî etmek isteyecektir. Sıfatlar olmazsa rûh nasıl kendisini ispat etsin, ilân etsin. Onun için Âdem’e de sıfat olan Havva validemiz ihsân edildi. Çünkü Allah “Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murâd ettim. Bu halkı yani sıfatlarımı halk ettim” demekle, Âdem’den de Havva’yı zuhûra getirerek neslin çoğalması dâimlik tecellî etmesi içindir. Allahü Teala Zât iken Muhammed sıfattı ve Muhammed aynasından kendinin her an ayrı bir şe’nde tecellîlerini seyrettiği gibi, Âdem de zât, Havva sıfat olarak Havva aynasından her türlü tecellîsini zuhûr ettirmekte ve seyretmektedir.

Şu halde Havva ile Âdem olmasa âlem de olmayacaktı. Bu âlem, sîret olan Âdem’in sûret olan yani sıfat olan Havva’dan tecellîsinden ibarettir. Allahü Teala cümlemize Âdem ile Havva’nın sırrının, zât ile sıfat sırlarının aynısı olduğunu, zerreden kürreye kadar her şeyde her an ayrı ayrı tecellîlerini, çoğalmasını şühûd ederek zevk ettirmek nasîb etsin. Âmin.


ÂDEM İLK İNSAN VE İLK PEYGAMBERDİR

Âdem (A.S.) yaratıldığında, bu günkü gibi can kavmi ve cin kavimleri de vardı. Fakat onların arasında insanlığını bulmuş Âdem yok idi. Rahmân Sûresi 1, 2 ve 3. âyetlerde “Rahmân olan Allah Kur’ân’ı tâlim etti ve insanı halk etti” buyrulmaktadır. İşte Rahmân olan Allah, bir Mürşîd-i Kâmil mazharından, senin ve benim gibi bu toplumların içindeki sâliklere nefis kitabını tâlim ederek, isti’dâdı olanlara insanlığını buldurdu. Yani ilk Âdem olarak yaratılmış oldu. Âdem demek insan demektir.”Allah insanı kendi sûreti üzere halk etti.” buyrulmuştur. (Allah’ın sûreti sıfatlarıdır. ) İnsan da Cenâb-ı Allah’ın Hüviyyet ve Eniyyet yüzlerini kendi inhisarı altında toplayan mazhar demektir. Dolayısıyla insanın yaratılması Âdem’in yaratılması olmuş oluyor. Bir kişi bir gün denizin kenarında oturmuş, engin denizi seyrederken, arkasından bir arkadaşı gelerek ona ne yaptığını sormuş. O da “Denizdeki gelen dalgaları sayıyorum.” demiş. Arkadaşı “Denizde ne kadar dalga varmış” diye sorduğunda, “Evvelkileri sayma, bu gelen bir” demiş. Onun için bu güne kadar, milyonlarca bu âlemden nice Âdemler gelmiş ve geçmiştir. Fakat sîret yönünden Âdemliğini bulamadıkları için, Rahmân tarafından halk edilen Âdem ilk olur. Mısrî Niyazi Hz. leri:



Âdemliğini her kim buldu ise odur Âdem

Yoksa görünen sûret bir gölge imiş ancak.

Buyuruyor. Sûreti Âdem olup da, içi hayvan olursa o kişi bir cismin gölgesi gibidir. Güneş bâtınca gölge diye bir şey kalmaz. Onun için insan üç çeşittir.

1- Sûrette insan sîrette hayvan

2- Sûrette insan sîrette nâkıs (henüz insanlığını bulmamış)

3- Sûrette insan sîrette de insan.

İşte Âdem budur. Cenâb-ı Allah Âdem’i bizlere tanıtırken, bizlerin bildiği gibi sûretteki Âdemleri değil, sûret ve sîrette Âdemliğini bulmuş, Cenâb-ı Hakk’ı Hüviyyet ve Eniyyet kemâlâtıyla zuhûra getiren Âdemden bahsetmektedir. İşte bu Âdemliğini bulmuş Âdemler de, ister vücûd ülkesinin ilk peygamberi diyelim, isterse kendine tâbi olan, inananların peygamberi diyelim, her ikisine de ilk peygamber olmuş oluyor. Tevhîd içinde de, ilk peygamber mertebesi, Âdem olduğu için ilk peygamber denmiştir. Peygamberlerin:

1- Fetânet

2- Sıddıkiyet

3- İsmet

4- Emanet

5- Tebliğ

hasletlerinin kemâlâtına sahip olmasıdır. Bu da Âdemden başlamaktadır. Ondan sonra diğer peygamberler sırası ile mertebelerde zevk edilir. Kur’ân-ı Kerîm’deki zikredilen 28 peygamber 28 Kur’ân'daki harflerin karşıtları olduğu gibi, merâtib-i İlâhiyede 28 İnsan-ı Kâmil mertebesine kadar tahsilde, Âdem olan safiullahtan, Cenâb-ı Hakk’ın ‘habibim’ dediği Resûlullah'a kadar 28 mertebede tahsil edilmektedir. Şu halde, bir kişinin insan-ı asliyyesini bulabilmesi için evvelâ bir İnsan-ı Kâmilden kendi Kur’ân’ını tâlim etmesi lâzımdır. Sonra Âdem olarak halk edilmiş olacaktır. Sonra, Rahmân Sûresi 4. âyette buyrulduğu gibi, ümm-ül kitâb olan insan kuranını beyan etmesi için onun canlı bir Kur’ân, yani peygamber olması demektir. Çünkü peygamberlik ikidir. 1- Nübüvvet-i teşriye 2- Nübüvvet-i risâlet.

Nübüvvet-i teşriye demek, peygamber vârislerinin sonsuza kadar ümmet-i Muhammed'e Cenâb-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını Hz. Muhammedin terazisiyle tebliğ ediyor demektir.

Nübüvvet-i risâlet ise Hz. Muhammed son peygamberdir ondan sonra hiçbir kitaplı risâlet peygamberi gelmeyecektir. Fakat teşriye peygamberi olan evliyalar gelip durmaktadır. Ve gelecektir de. İşte bizlerin anladığı gibi ilk Âdem ve ilk peygamber şekliyle değil, ilk insan olarak yaratılması ilk Âdem oluyor. Ve ilk peygamber de yine ilk irşâd etme yönüyle ilk peygamber olmuş oluyor. Şu halde, Rahmân Sûresinin başındaki âyetlerde ifade edildiği gibi, Rahmân olan Allah, evvelâ, şu anda da mevcut oldukları gibi, can kavmi, cin kavmi, ins olan henüz Âdemiyetini bulamamış olanlara Kur’ân’ı tâlim etti. İnsanı böylece yaratmış oldu. Âdemliğini bulan bu kişiye de sonra Kur’ân’ı beyan ederek peygamberlik ihsân edilmiş oluyor.



Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin