3 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 4,73 Mb.
səhifə58/72
tarix28.07.2018
ölçüsü4,73 Mb.
#61445
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   72

  • Bir başka nokta, yurt dışındaki Türk vatandaşlarının durumuyla ilgili. Her ne kadar 5978 sayılı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ciddi olarak idareye bu konuda sorumluluk ve yetki vermişse de anayasal güvence altına alınması yurt dışındaki Türk vatandaşları açısından en azından Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan, sayıları belki 4 milyon, belki 5 milyon kişi açısından önemlidir diye düşünüyoruz. Benzer şekilde, bazı ülkeler yurt dışında kendi vatandaşları çok sayıda bulunan bazı ülkeler benzer düzenlemeler yapmışlar, aynı şeyi Türkiye Cumhuriyeti de yapabilir diye düşünüyoruz.

  • Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hukuksal durumu açısından bizim 1982 Anayasa’mız herhangi bir hüküm düzenlemiyor ancak yargı organları istisnai hâllerde Güvenlik Konseyi kararlarına da ki, bunlar yedinci bölüm uyarınca alındıkları için bağlayıcı oluyorlar, bu konudaki kararları doğrudan uygulayabilirler. Belki bu konu biraz daha net hâle getirilebilir. El Kadı kararı vardı, meşhur, bildiğimiz. Bu kararda Mahkeme Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı varlıkları dondurma kararını uygulamıştı bir uluslararası anlaşma olmamasına rağmen.

  • Yurt dışına asker gönderilmesiyle ilgili konu sürekli tartışma konusu. 1982 Anayasası’nın 92’nci maddesi, yurt dışına asker gönderme ve yabancı kuvvetleri Türk topraklarına kabul etme yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisine, yüce yasama organına vermiş. Hükûmetin talebi üzerine Meclis bu yetkiyi bir Meclis kararı ile yapmakta ve Meclis kararı olduğu için, bir kanun olmadığı için de Anayasa Mahkemesinin denetimi dışında. Anayasa’da sayılan Anayasa Mahkemesi denetimine tabi Meclis kararlarından bir tanesi değil bu. Bununla birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisi de sınır ve kapsamı hükûmetçe takdir olunacak şekilde bu yetkiyi kullanıyor. Bu yetkinin, yasama yetkisinin devri anlamına gelip gelmediği de tartışmalı bir konu ve Anayasa Mahkemesi gündemine de geliyor. Bu nokta netleştirilebilirse hem Anayasa hukuku açısından hem de uluslararası hukuk açısından sorunlu bir alan giderilmiş olabilir. Uluslararası hukuk açısından şöyle bir sorunlu alan: Uluslararası hukukun meşru saydığı hâllerde bu gerçekleşiyor. Dolayısıyla, hangi hâllerde uluslararası hukuka göre meşru? Buna kim karar verecek? Şu aşamada Parlamento karar veriyor gibi gözüküyor ancak az önce de ifade ettiğim gibi, Anayasa Mahkemesine de bu konuyla ilgili müracaatlar söz konusu.

  • Değinmek istediğim başka önemli bir konu, hem uluslararası hukuku ilgilendiriyor hem de uluslararası hukukla Türk hukuku arasındaki bir alan. O da Avrupa Birliği hukuku kısmı. Avrupa Birliğine katılım öncesinde Türk Anayasası’nın durumu. Anayasa’mıza baktığımız zaman, Anayasa’mızın 6’ncı maddesi egemenlik konusunu düzenliyor ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu söylüyor, büyük harfle yazılmış. Milletin ne olduğunu da hemen ikinci paragraf “Türk milleti” olarak açıklıyor. Türk milleti egemenliğini Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanıyor 6’ncı maddeye göre. Hangi organlar? Türk milletinin yetkili organları, yani yüce Meclisimiz, Bakanlar Kurulumuz, yargımız, mahkemelerimiz. Bunlar, Anayasa’mız ile düzenlenmiş yetkili organlar ancak Avrupa Birliği katılımı gerçekleştiği takdirde egemenliğin bir kısmının devri söz konusu çünkü Avrupa Birliği uluslararası bir teşkilat değil ulus üstü bir yapılanma. Dolayısıyla, bu söz konusu olursa birtakım alanlarda Avrupa Birliğinin almış olduğu kararlara uyulması gerekli. Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsüne henüz taraf olmadığımız hâlde onunla ilgili hüküm Anayasa’mıza konuldu. Belki Avrupa Birliğine…

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Uygun bir şerh düşülse…

  • USAK HUKUK ARAŞTIRMALARI MEKEZİ BAŞKANI PROF. DR. İBRAHİM KAYA – Vatandaşın iade edilmezliğiyle ilgili, orada Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünden doğan istisna hükmü var. Belki, şu aşamada da yeni anayasa yapılırken bu durum hükme bağlanabilir. Buraya belki bir istisna hükmü eklemek söz konusu olabilir. Şimdi olmasa bile eğer günün birinde Avrupa Birliğine katılım söz konusu olursa o anda bunun yapılması çünkü kaçınılmaz. İngiltere’de yumuşak bir anayasa olduğu için, yani kanunlar anayasa hükmünde olduğu için İngilizler 1972 yılında bir kanun tadilatıyla bunu gerçekleştirdiler ancak bizim şu andaki Anayasa’mız buna kati olarak imkân vermemekte. Katı bir anayasaya sahibiz ancak anayasa tadilatıyla, anayasa değişikliğiyle bunu yapmak mümkün.

  • Ben, değerli Komisyona çok teşekkür ediyorum. Kendi sunuşumu burada sonlandırmak istiyorum, sorulara da açığım.

  • sunumumu burada sonlandırmak istiyorum. Sorulara da açığım.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Teşekkür ediyoruz Hocam.

  • Sayın Kart…

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben tabii, geciktiğim için öncelikle özür diliyorum, çok acil gelişen bir sorunum var, Sayın Başkana da iletmiştim. Onun için, sunuşunuza yönelik çok fazla bir değerlendirme yapamıyorum, özür diliyorum.

  • Hangi üniversitedesiniz?

  • USAK HUKUK ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. İBRAHİM KAYA – Ben Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyesiyim. Bugün burada Uluslararası Stratejik Araştırmalar…

  • ATİLLA KART (Konya) – Çalışma alanınız efendim?

  • USAK HUKUK ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. İBRAHİM KAYA – Devletler hukuku, uluslararası hukuk.

  • ATİLLA KART (Konya) – Sizin çalışma alanınız tabii bu anlamda bize mutlaka katkı sağlayacaktır. Bir yazılı bilgi notunuz varsa…

  • USAK HUKUK ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. İBRAHİM KAYA – Şu anda ham şekilde, ben belki tartışmalarla ortaya çıkar diye düşündüm, en kısa zamanda ulaştıracağım.

  • ATİLLA KART (Konya) – Onu bize ulaştırırsanız memnun oluruz Hocam.

  • USAK HUKUK ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. İBRAHİM KAYA – Tabii ki.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum Değerli Hocam, çok faydalı bir sunum oldu. Şu ana kadar milletlerarası veya devletler hukuku alanında hiç sunum olmadı, çok faydalı. Bir defa Anayasa’nın 90’ıncı maddesindeki “uyuşmazlık” ibaresinin yerindesizliği doğru. 2001 modelinde o “çatışma”, “iç hukuk ile dış hukuk normları arasındaki çatışma” idi. Sayın Sezer onu veto etmişti… Pardon, Genel Kurulda kabul görmedi o, Çankaya’nın da müdahalesi oldu. Çatışma idi.

  • Şimdi, biz sizden Hocam, bu faydalı metinleri göndermenin yanında, model norm, o çok önemli. Çünkü, ilginç, katıldığım katılmadığım noktalar var ama bize “şöyle olmalı, şöyle öneriliyor” şeklinde…

  • Bir de, bir devletler hukukçusu olarak -geçen gün Adalet Komisyonunda yaşadık, Meclis Başkanıyla aramızda tartışma çıktı o konuda- diyelim ki Moskova Asliye Ceza Mahkemesi bir karar verdi, Türkiye’de Adalet Bakanlığı o kararı hiç şey yapmadan tanıma, tenfiz hüküm verilmeden adli sicile işleyecek. Sizin görüşünüze göre durum ne olmalı? Yani dış hukukun, dış hukuk organlarının ürettiği, ulusal üstü hukuk değil yani, katıldığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veya diğer Adalet Divanı falan gibi tanıdığımız, onun dışında bir ulusal yargıda bir karar verildi. Bu hukuk mahkemesi kararı olabilir, ceza veya başka bir mahkeme kararı olabilir. Bu tanınmadan iç hukuka etki doğurur mu? Görüşünüz ne?

  • Teşekkür ediyorum.

  • USAK HUKUK ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. İBRAHİM KAYA – Çok teşekkür ediyorum.

  • Ben bunun doğrudan iç hukuka etkili olduğunu düşünenlerden değilim. Dolayısıyla iç hukuk yolu… İlk önce Türk hukukuna aktarılması lazım, ondan sonra ancak kullanılabilir, başka şekilde olması mümkün değil. Çünkü, sizin de buyurduğunuz gibi, bir uluslararası hukuk hükmü değil. Kaldı ki uluslararası hukuk hükmü bile Türk hukukunun üzerinde kabul edilmiyor. Bu başka bir ülkenin iç hukukunun hükmü, oranın yargı oranının kararı.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok sağ olun.

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben de sunumunuz için teşekkür ederim. Ancak, yazılı olarak da bunları bize iletme imkânınız olursa bunlardan daha rahat istifade etme durumumuz olur.

  • Teşekkür ederim.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hocam, farkındaysanız, arkadaşlarımızın söylediklerinin altında yatan bu, lütfen biraz üretin. Yani hep kolaya kaçıyorsunuz. Şöyle olmalı, böyle olmalı… Diğer gelen dernek yöneticileri falan onları hoş karşılıyoruz ama, bağışlayın, sizleri hoş karşılayamıyoruz çünkü sizler yetkin insanlarsınız, sizler hukuk yapabilme yeteneğine sahip insanlarsınız. Yani şöyle olmalı derken, arkasını da doldurduğunuz vakit, eminim ki bize büyük yarar getirecektir. Bir konuda birçok yetkin insan bu sunumları yaptığı vakit biz de onların arasında bir sörf yaparak daha doğruya ulaşırız diye düşünüyoruz. Yani biz taşın altına kellemizi koyuyoruz ama lütfen şu tırnaklarlınızın ucunu koyun yeter bize diyoruz.

  • Çok teşekkür ediyoruz, sağ olun.

  • USAK HUKUK ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. İBRAHİM KAYA – Çok teşekkür ediyorum ben bu ince eleştiriniz için. Kesinlikle dikkat edeceğim.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tek sunucusunuz şu anda devletler hukukunda. Böyle bir fırsatı da yakalayamazsınız. Hatta mümkünse, seçenekli, aynı konuda üç dört tane modern norm olabilir, şu da olur, şu da olur falan gibi.

  • USAK HUKUK ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. İBRAHİM KAYA – Kesinlikle biz yapacağız.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Metinlerin bize göre edebî değeri olur ama normların aspirin fonksiyonu olur.

  • USAK HUKUK ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. İBRAHİM KAYA – Çok teşekkür ediyorum.

  • ----0---

  • (Düşünce Suçuna Karşı Girişim temsilcileri kabul edildi)

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Efendim hoş geldiniz. Anayasa Uzlaşma Komisyonu 3 No.lu Alt Komisyonun huzurundasınız.

  • Komisyon Üyeleri: Sayın Atilla Kart, Cumhuriyet Halk Partisi Konya Milletvekili; Sayın Ahmet İyimaya, Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili; ben Oktay Öztürk, Milliyetçi Hareket Partisi Erzurum Milletvekili; Altan Tan, Bey Barış ve Demokrasi Partisi Diyarbakır Milletvekili.

  • Kırk dakikalık bir süreniz var efendim. Bu kırk dakikada anayasa yapım süreci içerisinde anayasayla ilgili düşünceleriniz nelerdir, onları almak istiyoruz. Siz konuşacaksınız, biz dinleyeceğiz. Konuşmalarınız zapta geçiyor, ama herhangi bir tehlike yok. Burası özgür bir masa. Kendinize yakıştırdığınız edep çerçevesi içerisinde istediğiniz şekilde konuşabilirsiniz, biz dinlemeye hazırız.

  • Dediğim gibi, kırk dakikalık bir süre ama, hele sizler burada iseniz, son on dakikada bize zaman ayırırsanız, belki açıklanmaya muhtaç bazı konular olabilir, arkadaşlarımız o konularda daha açıklayıcı düşüncelerinizi isteyebilirler. Burada bir tartışma yok, sizler konuşuyorsunuz, biz dinliyoruz. Daha sonra yapım aşamasında bütün bu bilgiler arasında bir sörf yapacağız.

  • Hazırsanız, buyurun.

  • DÜŞÜNCE SUÇUNA KARŞI GİRİŞİM SÖZCÜSÜ ŞANAR YURDATAPAN – Daha kısa bir sürede sözü size bırakmaya gayret edeceğiz.

  • Hazırlıklı geldik, yazılı olarak da bunları size takdim edeceğiz.

  • “İki şapka” dedim, herkes beni Küçük Millet Meclisleri çalışmasından, Oya Hanım’ı da oradan tanıyorsunuz ama, daha önce 1995’ten bu yana süregelen ve hâlâ daha devam eden “Düşünce Suçuna Karşı Girişim” diye bir şey var. Şey diyorum çünkü mevcut tanımlamaların hiçbirine uymuyor. Yapısı belirsiz filan ama var bu kadar seneden beri. Bir de Ankara’daki kardeşimiz var, Ankara Düşünce Özgürlüğü Girişimi, beraber geldik ve hepsini bu kadar zamana sığdıracağımızı umuyoruz.

  • Şimdi, bu görüşlerimizi beş ana başlık altında toplayacağız:

  • Birincisi: Uzlaşma Komisyonunun çalışma ilkeleri ve yöntemleri hakkında görüşler ve hâlâ da öneriler. Çünkü sizin 14’üncü maddeniz değişiklik imkânı veriyor size.

  • İkinci blok: Yeni anayasa yapımında katılım sorunu hakkındaki görüş ve önerilerimiz var.

  • Üç: Anayasa’nın yapısı hakkında.

  • Dört: Anayasa’nın içeriğiyle ilgili somut öneriler. Tabii bunların hepsi ifade özgürlüğüne ilişkin, ama ister istemez iki yere de bulaşıyor.

  • Beş: Kanun yazmak yetmiyor, onun uygulanmasında karşılaşılan vahim sorunlar var, özellikle de ifade özgürlüğü üzerinde. Bunun nasıl olup da Anayasa’da daha sağlam bir teminat altına alınabileceğini sizler bileceksiniz.

  • Üç tane de ek var bunların arkasında, konuların geldikçe eklerin ne olduğunu söylerim.

  • Özet bölümünü okuyayım, sonra teker teker dalayım.

  • Uzlaşma Komisyonunun çalışma yöntemleri hakkında: Burada sivil toplumun görüş bildirmesi için verilen zaman limitleri üstünde duruyoruz. Şöyle bir mantıkla düşünülmüş: İlk önce siz bize şu kadar süre içinde yazılı olarak, sonra biz sizinle yüz yüze konuşalım. İki: Sonra biz oturacağız, çalışmamızı yapacağız, Meclise sunacağız.

  • Asıl bizden size somut öneriler, siz o kendi taslağınızı hazırladıktan sonra yoğun olarak gelecektir. Çünkü baştan her şey o kadar ucu açık olarak geliyor ki herkes aklına gelen her şeyi söylüyor, hangisini söyleyeyim diye şaşırılıyor. Dolayısıyla, bu sürecin daha da devam etmesi, ondan sonra gelecek önerilerin de bir biçimde -web sitesi içerisinde bunlar güncellenebilir, mümkündür, kendimiz yaptığımız için biliyorum- bir şekilde kale alınmasını. Özetle buradaki şeyimiz, bu ucu kapattığınız noktayı tekrar 14’üncü maddeye dayanarak açmanızı talep ediyoruz.

  • İkincisi: Yeni anayasa yapımında katılım sorununa ilişkin şeyler. Sokaktaki insan anayasa çalışmalarına uzak duruyor. Burada öbür şapkamı bulaştırmak zorundayım. Çünkü Türkiye Küçük Millet Meclisleri olarak biz normal yaptığımız aylık toplantıların dışında bir tane de ek bir toplantı yapıp, burada da Anayasa’yı parça parça tartışmayı düşündük ve ana yapı kurum temsili olduğu hâlde bu ikinci toplantılara değil, aynen “sokaktaki insana yapın” yaptığı gibi yapmak istedik. İstanbul’da da şu anda on değil maalesef, sekiz tane belediyeyle her ay bu toplantıları sürdürüyoruz. Birinci büyük sorun, insanlar oraya gelmiyorlar. Bunların nedenleri üzerinde azıcık duracağız. Bir şey yapmalı. Aksi takdirde, yine sadece bu konuda aktif olanlar görüş bildirecek ve öbür insanları katamayacağız bu işin içerisine.

  • Şimdi teker teker gireyim artık izninizle. Birincinin üzerinde daha fazla durmayacağım, yazılı olarak veriyorum. İkiden başlayalım.

  • Neden acaba insanları katamıyoruz buraya? Çünkü, büyücek toplantılar yapıyoruz çok az sayıda insanla. Cemil Çiçek’le randevumuzda o da aynı şeyi söyledi, “Biz de öbür şeyde bin kişi bekliyoruz 300 kişi geliyor.” dedi. Bizim görebildiğimiz kadarıyla bu deneyimden -çünkü beş aydır yapıyoruz biz bu toplantıları hem illerde hem buralarda- birincisi, insanlar Anayasa metnindeki cümleleri anlamakta, bunların yaşamlarıyla bağlantısını kurmakta büyük güçlük çekiyorlar ve bunun doğal sonucu olarak “Bu iş hukukçuların anlayacağı bir iş, ben ne anlarım ki, ne diyeceğim ki!” deyip gelmiyorlar bile, yaklaşmıyorlar bile.

  • Bir bölümü “Ben istediğim insanları seçtim, yolladım, yapın edin artık. Beni ne bulaştırıyorsunuz buna?” mantığı içindeler.

  • Bir kısım şeyde “Ben görüşümü söyleyeceğim de ne olacak, sanki ciddiye alınacak mı?” diye bunun karamsarlığı var. Bu geçmişteki başka negatif deneyimlere şey yapılıyor.

  • Ne yapılabilir? Diğer ülkelerin deneyimlerini, özellikle de Güney Afrika, en zor oradaymış bu iş, gördüğümüz vakit, evet çok büyük kampanyalara dönüştürülebiliyor bu işler. Yani burada siyasetin büyücek bir ağırlığının konması mümkün. Çok somut, yine İstanbul şeylerinden bahsedeyim. Mesela Cemil Çiçek Bey o toplantılardan bir tanesine geldiği an, eminim ki teşkilat ona ayıp olmasın diye oraları dolduracaktır. Taşıma suyuyla değirmen döner mi? Anayasa işinde birazcık dönebilir, hem o insanlar hem de onlar ailelerini, eşlerini, dostlarını getirdiği vakit istediğimiz bileşim içeriye gelebilmiş olur.

  • Özetleyecek olursak burada, bunun için büyücek bir kampanya, medyayı da dâhil ederek yapmak ve herkesi kendi bulunduğu bölgelerde, olanakları da sağlayarak görüş bildirmeye katmaya sağlamak lazım. Bu da zamanı uzatacaktır. Bu karar tabii yukarıya ait.

  • Şimdi, Anayasa nasıl olmalı, nasıl olmamalı konusunda önce ilkeler; onları çok kısaca söyleyebilirim. Bilinen şeyler ama yine de tekrarlayacağım sordunuz çünkü.

  • Anayasa sadece devlet yapısını anlatan bir belge değil, farklı kimliklerin bu farklılıklarını koruyarak bir arada yaşamasının ilkelerini tanımlayan bir toplumsal sözleşme olmalı aynı zamanda, sadece Teşkilatı Esasiye Kanunu değil, zaten de öyle değil.

  • İki: Herkesin okuduğunu net olarak anlayabileceği bir dilde ve kısa olmalı. Şu andakinin hayli uzun olduğunu düşünüyoruz ve bazı hazırlıklara bakıyoruz, daha da uzunları geliyor. Maazallah o vakit bütün kanunlar anayasanın içine girmeye başlıyorlar adım adım.

  • Üçüncüsü: Özgürlükçü ve insan odaklı olmalı. Bunu da şöyle:

  • - Temel insan hak ve özgürlüklerine saygılı değil, dayalı olmalı.

  • - Bireyin hak ve özgürlüklerini devlete karşı savunmalı. Hak ve özgürlükler esas, kısıtlamalar istisna olmalı.

  • - Herkes kendi inancına göre ve kimseyi kendi inancına göre yaşamaya zorlamaksızın özgürce yaşayabilmeli. Anayasa bu çerçeveyi belirlemeli.

  • - Eşitlikçi olmalı, hiçbir nedenle ayrımcılığa, başkalaştırmaya açık olmamalı.

  • - Katılımcı olmalı. Toplumun tüm kesimlerinin sadece seçimden seçime değil, yaşamın her anında ve her düzeyde karar süreçlerine katılımını hedeflemeli, bununla ilgili mekanizmaları oluşturmalı.

  • İlk dördü için herhangi bir şey söylemeyeceğim, çok konuşulan şeyler. Fakat beşincinin üzerinde birazcık durmak istiyorum. Burada da şeyi yeniden keşfetmek zorunluluğunda değiliz. Türkiye'nin baştan beri üyesi olduğu Avrupa Konseyinin hazırlattığı bir ilkeler dizisi var. Bunu da zaten sivil toplum kuruluşlarına INGO’ya dayanarak yapmış. Burada gayet net belirtiyor, dört kademe diyor. Birincisi, dediğim gibi, sen görüşünü bana yazılı olarak ver, ben bunu kale alırım. Bir adım ilerisi, yazılı olarak ver, gel üstünde konuşalım. Üçüncüsü, bu tek seferde olmasın, gitsin gelsin, devam etsin. Dördüncüsü ise, bir işi yaparken böyle bir sorun var, bunu beraber konuşarak yapalım demek.

  • Şimdi, sizin kullandığınız yöntem dörtten başlıyor aniden, “Gelin, biz size bir şey dayatmıyoruz, herkes görüşünü birleştirsin, böyle oluşturalım.” diyor ama ondan sonra ikinciye takılıp kalıyor. Yani, bir, yazılı görüş var; iki, şu anda yapmakta olduğumuz var. ondan sonrasında duruyor. Bu dört kademeyi sadece anayasa yapımı değil, bundan sonraki yasal süreçlere yaymak lazım. Biliyorum, çok zor bir iş, zaman kaybettirici bir iş. Bu şekilde kanun yapmak şu andaki yapılanın belki üç zaman alacaktır. Sadece kanun yapmak değil, öbür kararlarda da. Ama yapılan şeyin kalıcı olma şansı çok daha fazla, çünkü olabilecek bütün muhalefetlerle danışıla dövüşüle yapıldığı için. Bunların bu şekilde bir katılımcılığın, sadece anayasa değil, sadece yasa yapımı değil, diğer kademelerde de oluşması için birtakım mekanizmaların ana hattını taşısın anayasa ki buna dayanarak yasalar veyahut da şeyler yapılabilsin.

  • Anayasa’ya ilişkin somut örneklerde de altı tane somut örnek burada sıraladık. Birincisi: Anayasa’nın girişi. Bu giriş kaşıkla verdiğini sapıyla geri alır gibi bir şey ki zaten 14’üncü maddeye de aynen yansıyor. Buradaki hak ve özgürlükler hiçbir şekilde, devletin ülkesi ve milletiyle… Tekrar onu söylemeye gerek var mı, cümlenin kendi bile o kadar sakat ki “devletin ülkesi ve milletiyle” diyor. Yani ülke de devlete ait, millet de devlete ait oluyor. Bunun tam tersi olması lazım, devletin de millete ait olması lazım, ülkenin de millete ait olması lazım. Bu kavram üzerinden bu girişi, eğer illa bir giriş yazmak şartsa -ki sembolik, hoş bir şey- Güney Afrika Anayasası’nın girişi çok sempatik geldi, bunu ek olarak sunduk, onun Türkiye uyarlaması için de bir somut öneri de koyduk, buraya yazdık, okumayacağım ama şimdi.

  • İki: Devletin yapısıyla ilgili ilkesel dayatmalar Anayasa’ya alınmamalı. Bunların zamanın gereklerine göre yasayla düzenlenmesi yolu açık bırakılmalı. Tabii hemen arkadan gelen şey bunun içeriğine şey ediyor, değişmez maddeler. Sosyal değişimi emirlerle durdurabileceğini düşünen bir düşüncenin yaptığı şey bu değiştirilemez maddeler. 4’üncü maddede yazıldığı gibi. Bunlara yeni anayasada yer olmamalı. Bağlayıcı maddeler, aynı şekilde, olmamalı, 82 Anayasası’nın 2’nci maddesinden başlayarak, özüne ve sözüne sinmiş olan muğlak, bir Atatürk milliyetçiliğine bağlılık diye bir şey var ki herkes birbirini buna bağlı olmamakla suçlayabilir. Atatürk’ün çeşitli zamanlarda söylediği sözleri koyun ortaya, mutlaka her birimiz ters bir şey yapıyor olabiliriz bunlara, çünkü çağ içerisinde o da değişmiş, bir değişim göstermiş. Bunlar olmamalı.

  • İnsan hakları, insanlığın ortak kültür mirasını yansıtan yüz yıllar boyunca yaşanan acıların birikimi, dolayısıyla bu normlar esas alınmak zorundadır. “İnsan haklarına dayalı” diye düzeltilsin diyoruz.

  • Seküler yapı tabii ki anayasanın içinde yer alabilir, burada da bizim Anayasa’mızın ve kanunlarımızın kullandığı “laik” kelimesi Fransız geçmişinden alındığı için oradaki jakoben kokuyu getiriyor. İsterseniz onun yerine “seküler” deseniz bu mesele galiba kalkacak, gidecek ama sizin bileceğiniz iş, şart değil, kelime üzerinde durmuyoruz.

  • Ben sona geldim. En son ve en vahim kısım var. Anayasa yazmak yetmiyor. Bunu bu kadar yıldır çok güzel gördüm, gayet güzel ve doğru yazılmış yasalar var fakat tam tersini uyguluyor. Yürütme de bunu yapıyor, yasama da yapıyor. Gözümüzün içine baka baka aka “kara” diyorlar. Kaç defa bu oldu, insan çıldırtıcı hâle geliyor. O vakit diyorsunuz ki “Onu yazacağım da ne olacak? Uygulanmasının güvencesini ana metne nasıl koyabilirim?” Hukukçu olmadığım için bu meseleyi ben bilmiyorum ama sizler umarım biliyorsunuzdur.

  • Şimdi, mesela, Ceza Kanunu’nun eski 312’nci maddesi, şimdi 215, 216’ya parçalandı bu; bunlar aslında nefret söylemini ve nefret suçunu karşılayan maddeler. Doğru uygulansa bu, ama 180 derece tersinden uygulandı. Devletin diyelim Kürt konusundaki tutumunu ya da dinî konulardaki bir şeyleri eleştiren insanlar “Vay sen milleti birbirine bölüyorsun, parçalıyorsun” diye… Başbakan da zaten aynı şeyden girdi içeriye, yattı, Erbakan da bundan yargılandı. Üstelik İslamcılıktan değil Kürtçülükten yargılandı işin komik tarafı.

  • Bu 312’nci madde gibi bir madde olmasın diyemem ki, özü doğru maddenin ama uygulanışı yanlış. Tabii metnini yazarken de çok usta insanlar var herhâlde, o kadar güzel dinamit lokumları koyuyorlar ki istediğin an patlatabiliyorsun ileride bunları. Bir şeylerin örneğini yaşadık işte, bomba atarken suçüstü yakalanan devlet ajanına “Tanırım, iyi çocuktur.” dedi ve 288’inci maddeyi ihlal etmiş olmadı. Bunu bir gariban yaptığı vakit, ufacık bir gazeteci “Vay sen mahkemeyi etkilemeye çalışıyorsun.” falan diye… O mahkemeler falan bal gibi etkilendiler işte. Alındı oradan dava, askerî mahkemeye verildi, savcı işinden oldu. gözümüzün önünde oldu bütün bunlar.

  • işinden oldu. Gözümüzün önünde oldu bütün bunlar. Bütün bunlar doğru kanunlar varken onların göz göre göre yanlış uygulanmasıyla oldu. Çok vahim bir şey gayet tabii. Şu andaki Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre üst norm olması gereken Lozan Anlaşması’nın 39/4’ü o kadar net ki, şu Diyarbakır’daki davada Kütçe savunma yapmak isteyene “Vay efendim, sen Türkçe bildiğin hâlde konuşuyorsun, nereden çıkıyor bu?”

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – 39 azınlık dilleri mi?

  • DÜŞÜNCE SUÇUNA KARŞI GİRİŞİM SÖZCÜSÜ ŞANAR YURDATAPAN – Azınlık değil, ötekilerde hep “gayrimüslim azınlıklar” diyor ama burada bütün vatandaşların “kendi ana dilleri” diyor. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uluslararası şeylerin üstünlüğünü belirleyen madde. Benim bahsettiğim 39/4 Lozan’dır.

  • Gerek 82 Anayasası’nın 34’üncü maddesi gerekse ilgili kanun -2911’di galiba numarası- aynı net cümlelerle başlıyor: “Herkes, önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir.” Uygulamaya geldiğiniz vakit, sokaktaki insanlara çıkan sorun, “Polisin izinsiz bir gösteriye müsaade etmesini nasıl buluyorsunuz?” deyince, çoğunluk “Evet.” diyecektir, bazıları “Vurmasın, orantısız güç.” diyecektir ama bir kişi veya iki kişi kalkıp “Bir dakika. Ne demek, izinli gösteri mi olurmuş? Anayasa’da bu yazıyor. İzinli gösteri filan olmaz...” Haber vermenin de bir mantığı vardır. Haber vermezseniz gayrimeşru bir gösteri yapmış olmazsınız. Sadece bir karşı grup gelip sizin kafanızı kırmaya kalkarsa, devletten hesap soramazsınız. Der ki: “Söyleseydin, gelip seni koruyacaktım, bu hakkını. “ Şimdi bu, bu şekilde uygulanıyor göz göre göre.

  • Şimdi, kanun yapılırken başta gayet güzel başlıyor. Aşağı doğru yavaş yavaş o dinamit lokumları geliyor. Sonra kararnameler geliyor, genelgeler geliyor. Bir bakıyorsunuz, ya olan bir hak kullanılamaz hâle getiriliyor ya da olmayan bir yetki bir nevi birdenbire yetki hâline gelebiliyor. Aynı şekilde polis de diyor ki: “Kardeşim, benim görevim sadece bir suçluyu yakalamak değil ki. Suçun işlenmesine engel olmak da benim görevim. Ee, ben bunu yasakladım.” Çok güzel. O vakit trafik kazaları var. Yollardan otomobillerin geçişini de yasaklayın aynı mantığa göre. Tabii bu mantık değil. Yine Anayasa’nın ilgili maddesi var. “Hiçbir şekilde burada verilen hakların özünü dokunulamaz.” derken, bal gibi dokunuluyor. Bir sürü örnek var. Bunları da elimden geldiğince yazdım.

  • Bunların anayasa yapımını ilgilendiren de önemli bir noktası var. Anayasa yapımına girmeden önce insanların görüşlerini açıkça ve rahatça söyleyebilecekleri bir ortamı sağlamak lazım. Buna engel olan kanunları ve uygulamaları bir şekilde düzeltin ki rahat rahat konuşulsun. Şimdi diyeceksin ki: “Konuşamıyorlar mı?” Cemil Bey diyor ki: “Evet, konuşuyorlar.” Belki onu orada görünce, onun yanında rahat rahat konuşuyorlar ama öbür toplantılarda yüzlerce defa tanık oluyoruz. “Ben burada ne söyleyeceğim fikrimi, başımı durduk yerde belaya mı sokayım?” diyor. Hele Küçük Millet Meclislerinin doğu ve güneydoğu tarafındaki toplantılarında bunlara daha çok rastlıyoruz ama İstanbul’da da aynı şeyler söyleniyor. “Ben şimdi bunu söylersem, memurum, başım belaya girer.” En masumunu söylüyorum size. Bu duygu insanların içinde var. Bunun bir şekilde… Zaman alır, çok zordur filan deniyor ama bazı kanunlar istenince çok hızlı çıkıyor. Bunları çok net gördük. Hatta buradan çıkıp herhâlde yine sabaha kadar Genel Kurulda olacaksınız. İmkânsız değil bunlar. Anayasa Uzlaşma Komisyonu da eğer bu görüşlere katılırsa pekâlâ bu görevi kendine bildirenlere bunu söyleyebilirler. Buna göre de ciddiye alınır veya alınmaz, o da sizin takdiriniz.

  • Benim söyleyeceklerim bu kadar. Hem yazılı hem de elektronik olarak takdim edeceğim.

  • Şimdi, Ankara Düşünce Özgürlüğü Girişimindeki arkadaşların da kısa ekleri var.

  • DÜŞÜNCE SUÇUNA KARŞI GİRİŞİM ANKARA TEMSİLCİSİ MAHMUT KONUK – Şanar Hoca’nın söylediklerine ek olarak şunu söyleyeyim: Aslında yazılı olmayan kısımdan başlayayım. Gerçekten bir anayasa tartışması yapmanın koşulları bugün bu ülkede yok. Yani İsmail Beşikçi ömrünün kırk küsur yılını, elli yıla yakın bir kısmını cezaevlerinde geçirdi sırf düşüncelerini ifade ettiği için, bu ülkenin resmî ideolojisine aykırı, bilimsel olgulara ulaştığı için ve bu bilimsel olguları yazıya, ifadeye döktüğü için yargılandı. On yedi yılını bilfiil cezaevlerinde geçirdi ve bugün kullandığı bir sözcükten yola çıkarak, ifade ettiği sözcüklerden yola çıkarak İsmail Beşikçi cezalandırıldı, cezası Yargıtayda, yeniden ceza tehdidi altında bulunuyor. Bu bir simge, bir örnek sadece.

  • 1007den fazla gazeteci bugün cezaevlerinde. Suçlamalar insanın dudağını uçuklatacak düzeyde. Efendim, başka suçlardan yargılanmışlar… Siz gazeteciyi alır, terör örgütü üyesi diye yargılarsınız. Nedir terör örgütü üyeliği? Yazdığı, çizdiği şeylerdir. Onun dışında bir şey var mıdır? Yoktur. Ama taktığınız sıfat terör örgütü üyeliği, terör örgütü yöneticiliği. Terör örgütünün yapısı içinde yer almasa bile, onun düşünceleri doğrultusunda, onun talimatları doğrultusunda hareket etme, dolayısıyla ondan yargılama gibi savlarla tutuklarsınız. 100’den fazla gazeteci cezaevinde.

  • Bugün 4+4+4 yasa tasarısı Meclise geliyor toplumun hiçbir kesiminde tartışılmadan. Bir buçuk ay önce Avrupa’dan gelen bir sermaye heyetinin “Biz burada yatırım yapacağız.” söyleminden sonra pat diye ortaya çıkıveren bir yasa. Aslı, özü çocuk işçiliğini, daha fazla okuyamayan, yoksul insanların çocuklarını kısa yoldan ucuz iş gücü hâline dönüştürmeye dayalı bir sistem. Başka boyutları da var ama asıl boyutu bu olan bir yasa Mecliste tartışılmadan pat diye gündeme geliyor. Buna karşı tepkilerini gösterenler sokaklarda bombalanıyor, gaz bombalarıyla, panzerlerle dövülerek, ezilerek engelleniyor.

  • Sendika Yasası, yirmi yıldır sendikalarını kuran kamu emekçilerinin sendikalarıyla ilgili yasa gündeme geliyor, kamu emekçilerinin görüşleri alınmıyor, sokaklarda bombalanıyor. Dolayısıyla öncelikle gerçekten anayasa tartışmasına halkın, toplumun değişik kesimlerinin katılacağı koşulları yaratmak lazım. Şanar Hocam birçok örnekle bunu örnekledi. Ben sadece bunları ek olarak ifade ediyorum.

  • Şanar Bey’in söylediklerine benzer gerekçelerle bugüne kadar Anayasa tartışmalarına biz de çok sıcak bakmadık çünkü söyleyeceklerimiz dinlenir mi, söyleyeceklerimiz bir işe yarar mı kaygısını hep taşıdık ya da dinlenir de, sözüm Meclisten dışarı, imam yine kendi bildiğini mi okur yani biz söyleriz ama imam kendi bildiğini mi okur?.. Hepinizi dinledim ama benim kafamdaki taslak geçerli olan taslaktır, tamam sizi dinledim deyip bunlar geçiştirilir mi kaygısıyla hareket edildi. Dolayısıyla çok ayrıntılı bir şey söyleyemeyeceğiz ama kısa, öz birkaç madde hâlinde... Şanar Bey’in söylediklerine katılıyoruz, ona ek olarak biraz daha net ifadeler kullanarak önerilerimi sunmak istiyorum.

  • 1) Nefret söylemi, ırkçılık ve açıkça savaş kışkırtıcılığı yapanlar dışındaki her türlü düşüncenin her türlü yayın aracıyla veya kitleler önünde ifade edilmesi, bu düşünceler doğrultusunda örgütlenilmesi, sanatsal, kültürel faaliyetlerde bulunulması ve izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesi serbesttir. Devlet bunun için gerekli bütün tedbirleri alır.

  • Şiddet kullanmaksızın yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin devlet gücü kullanılarak engellenmesi suçtur.

  • 2) Bu devletin sınırları içinde yaşayan bütün etnik, ulusal, dilsel, dinsel, kültürel topluluklar birbiriyle tam bir hak eşitliğine ve özgürlüğüne gerekirse kendi geleceğini belirleme hakkına sahiptir.

  • Tek bir kişinin konuştuğu bir dil bile (her dil bir kültürü, bir tarihi, bir yaşam biçimini vb. içerdiği için) devlet tarafından korunur, öğrenilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması için gerekli tedbirler alınır, gerekli kaynaklar ayrılır.

  • 3) Devlet bu ülkenin sınırları içinde yaşayan her bireyin insanca bir işte çalışma, kendisinin ve ailesinin insanca yaşayacağı bir koşulda geleceğini kurma ve geliştirme hakkını güvence altına alır. Sigortasız, güvencesiz insan çalıştırmak suçtur. Devlet iş bulamadığı her bireyin insanca yaşayabileceği asgari yaşam koşullarını temin etmekle yükümlüdür. İşçilerin ve kamu çalışanlarının yaşama ve çalışma koşulları özgür toplu sözleşmeyle belirlenir. Devletin ve sermayedarın çalışanların örgütlerine her türlü müdahalesi suçtur. Çalışanlar kendi örgütlerini kurmak, tüzük ve çalışma yöntemlerini belirlemek, yönetim organlarını ve programlarını oluşturmak hakkına sahiptirler.

  • Teşekkür ediyorum.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sizin?

  • TKMM ANKARA TBMM GÖREVLİSİ OYA ÖZDEN – Yok.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Çok teşekkür ediyoruz efendim.

  • Sayın Kart…

  • ATİLLA KART (Konya) – Öncelikle teşekkür ediyorum.

  • Ciddi çalışmalar yaptığınızı biliyorum. O çerçevede de elbette yaptığınız çalışmalardan yararlanacağız.

  • Belki bir şekilde ifade etmek istediniz ama onu biraz daha açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tabii, anayasal düzenleme evet yetmiyor, bunun devamında o Anayasa’da dile getirilen özgürlüklerin teminat altına alınmasını sağlayacak yasal düzenleme ve elbette bunun uygulanması idari ve adli yapıda…

  • Hemen şunu ifade edeceğim: Orada siz o açıklamanızda ihtilal kanunları boyutuna doğrudan temas etmediniz. O konudaki görüşünüz nedir? Türkiye’de bugün şu anda 12 Eylül 1980-6 Aralık 1983 döneminde çıkarılan 105 civarında temel kanun yürürlükte. Bu konudaki görüşünüzü almak istiyorum; bir o.

  • İkincisi de, yine aslında Mahmut Bey de ifade etmek istedi, tabii, nefret suçları kavramı denen bir kavram... Bunun mutlaka bir anayasal güvenceye alınması. Bu konudaki değerlendirmenizi biraz daha somutlaştırabilir misiniz?

  • DÜŞÜNCE SUÇUNA KARŞI GİRİŞİM SÖZCÜSÜ ŞANAR YURDATAPAN – Tabii.

  • Tamam, 80 döneminden geçildi. Ondan önce de pek iyi olduğu söylenemez yasal mevzuatımızın ama 80 döneminde her şey tarumar edildi. Daha sonra da bu deli gömleğine bu toplum sığmadığı için orasından burasından ha bire değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerin aslında bir nevi güvencesi olması gereken Anayasa’nın 90’ıncı maddesi yeterince açıktı bence. Eski metne yeni bir ek yapmaya bile gerek yoktu çünkü son derece net bir biçimde “Uluslararası anlaşmalar Meclis tarafından onaylandıktan sonra kanun hükmündedir. Bunların Anayasa’ya aykırılığı iddia edilerek iptal için dava açılamaz.” diyor. Geri kalan bütün kanunlar için yapabiliyorsunuz, bunlar için yapamıyor. O vakit eski mevzuat yeni uluslararası bir anlaşmayla çeliştiği vakit hangisinin üstün olduğu çok bariz. Bunun arkasından bir de bu üstündür diye yazmak bana ters geliyor. Hukuk mantığına göre de ters sanıyorum ama o da yazıldı.

  • Şimdi, dolayısıyla, eski mevcut kanunların bu şekilde uygulanmaması lazım. Yalnız devlet güvenlik mahkemeleri zamanından başlayarak bunu bir türlü anlatamadık hiç kimselere. Meşhur İncal kararı alındığı vakit, ki İncal kararı devlet güvenlik mahkemelerindeki 3 tane hâkimden birisinin asker olması nedeniyle burada adil yargı çiğnenmektedir, emir komuta zinciri altındadır bu adam, terfi/tayin komutanlarının iki dudağının arasındadır diyordu. Biz de o günden sonra İncal kararını gösteriyorduk devlet güvenlik mahkemesindeki şeylere. “Bir dakika, beyefendi asker, o olmaz.” diyorduk. Hiç umurlarında bile değildi, bildiklerini okuyorlardı. Dolayısıyla o da bir güvence sağlamadı. Benim bütün bunları anlatırken söylediğim bunlar. Tabii ki bu ihtilal kanunları var ama daha sonra yapılan bazı kanunların da neyi kurtardığı hâlâ da tartışma götürür. 301’inci maddedeki işlem suç olmaktan çıkarılmak yerine bir nevi tozları halının altına süpüren bir şekilde, bunun için “Adalet Bakanının iznine bağlıdır.” denildi. Bana kalırsa yeni bir hukuksal vahamet yaratılmış oldu bununla çünkü kuvvetler ayrılığının geçerli olduğu bir ülkede bir savcı bir yerde bir suç gördü mü onu kovuşturur. Gidip de onun amirinden izin alması, Osmanlı zamanından kalma bir kanun yıllarca gelmiş, işte Memurin Muhakemat Kanunu, burada anlaşılır bir şeydi. Ama bir feodal yapıya göre bu makuldür. Siz toprak ağasının en kıymetli, sevdiği adamının cinayet işlediğini görünce savcı olarak önce gidip ağadan izin almalısınız, yoksa canınızı okur valla sizin ama bir cumhuriyette böyle bir şey düşünülebilir mi?

  • Şimdi, demek istediğim o ki, illaki darbe kanunları filan olması değil şart olan. Daha önceki zihniyet evet, o kadar çok yere sinmiş ki bu. Bunun çok güzel anlatımları var. TESEV’in hazırladığı hâkimler ve savcılar arasında yapılan bir araştırmada, ya Rabbi büyük çoğunluk, ikisi birbiriyle çeliştiği anda hukuk mukuk beni ilgilendirmez, ben devleti… Vahim bir şeydi bu. Evet değiştirilmesi gereken çok şey var. Onun için siz bize kanun hakkında ne düşünüyorsun, ne öneriyorsun derken, biz size bir dakika, ne yapsak da bunu iyi yazdığımız vakit güvence altına alsak sorusunu ben size sormuş oldum kusura bakmayın. Ama darbe kanunları hakkında söyleyeceklerim bunlar.

  • İster istemez soyut kelimelerle ifade ediyoruz orada ama bazı şeyleri somutlaştırmakta da yarar var. Nefret suçları bunlardan bir tanesi. Fakat nefret suçlarını aslında önleyecek maddeler yok değil Ceza Kanunu’muzda, var. Demin söylediğim 312’nci madde pekâlâ bunlardan biridir.

  • Burada hudut nerede duracak? İfade özgürlüğüyle çok uğraştığım için ister istemez bunların içerisinde boğuştum. En nihayet gelinebilen nokta olarak bana makul gelen şu gözüküyor ki, eğer ki yakın ve ciddi bir tehlike olmazsa herhangi bir şeyin soyut olarak kâğıt üzerinde suç olarak teşkil etmesi bunun nefret suçu sayılmasına ve suçlanmasına neden olmamalı.

  • Üsküdar’da bir gün bir adam gördüm. İkinci defa göremedim garibi. Cuma günüydü. Sokağın ortasında durmuş, gelene geçene diyor ki: “Ey ahali, bugün cuma. Bugün Müslümanların tatil günüdür. Pazar günü Hıristiyanlar çalışmaz, tatil yaparlar. Cumartesi günü Museviler. Bugün de bizim. Çalışmayın, niye gidiyorsunuz işe, gitmeyin.” Şimdi ne yapacaksınız? Bu adamı başkalarını suç işlemeye teşvik ediyor, işe gitmiyor, devlet dairelerine gidenleri durduracak filan diye hapse mi tıkacağız? Hayır. Çünkü adam bunu yaptığı vakit iki dakika sonra milletin işini gücünü bırakıp devlet dairelerine saldıracağı yok ki. Böyle bir durum yok. O vakit bunun limiti gerçekten ciddi bir tehdit edip etmemesiyle bağlı.

  • “Mein Kampf” bence okunsun çünkü onun içerisinde bana göre ters olan düşünceleri eleştirebilmem için önce onun ortaya çıkabilmesi lazım ama bugün o adam kalkıp da 2Yahudilerin hepsini keselim.” deseydi yine hiçbir şey olmazdı çünkü Üsküdar’da kimsenin Yahudileri kesmeye niyeti yok. 1933’te Almanya’da bunu söylediği vakit durum değişik. Dolayısıyla kısaca, nefret söylemi ve suçlarının ifade özgürlüğüyle çeliştiği noktada -Yanılmıyorsam bu Amerikan Yüksek Mahkemesinin almış olduğu bir karar, bir norm hâline gelmiş- bu çizgide tutulmasının doğru olduğunu düşünüyorum.

  • Oya Hanım’ın hatırlattığı bir şey de var. Cinsiyet meselesini biz hâlâ iki cins olarak algılıyoruz. Erkek ve kadın, değil. En iyimser düşünen insanlar bile, özellikle İslam kesimindekiler “Bu bir hastalık.” filan diyorlar. Bu yanlış şeyin de düzelmesi lazım. Cinsel yaklaşımları veya eğilimleri ya da yapıları insanların böyle. Çok rahat diyor ki: “Ben böyle hissediyorum, vücudum erkek ama duygum kadın.” Ne yapacaksınız şimdi? Dolayısıyla cinsiyet meselesini sadece erkek ve kadın olarak algılamamalıyız. İnsanların kendi cinsel yaşamları kendilerine aittir, duyguları kendilerine aittir. Onları toplum dışına itmeyecek tedbirlerin kelimelere dikkat ederek ta Anayasa’dan başlaması gerektiğini düşünüyorum.

  • TKMM ANKARA TBMM GÖREVLİSİ OYA ÖZDEN – Kelime olarak da bütün LGBT bireylerin ve örgütlerin benimsediği kelime “cinsel yönelim” ve “cinsel tercih”tir. Hani bu yönde girerse tabii ki bizim de başımızın tacıdır.

  • DÜŞÜNCE SUÇUNA KARŞI GİRİŞİM SÖZCÜSÜ ŞANAR YURDATAPAN – Tam aralarında anlaşmış değiller ama kelime şu veya bu, özü bu olmalı.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın İyimaya…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

  • Yararlandık. Tabii, çeşitli kuruluşlar yoluyla demokrasiye önemli katkılarda bulunuyorsunuz platformlarda. Bu Anayasa yapım sürecinde eğer bir metin ortaya çıkarsa birinci bölümde, ortaya çıkacak o metni yine topluma sunacağız. Tartışma ve talepler bölümü var. O metinde var.

  • DÜŞÜNCE SUÇUNA KARŞI GİRİŞİM SÖZCÜSÜ ŞANAR YURDATAPAN – Ama sene sonuna kadar bitireceksiniz zaman kalmıyor.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Esneklik gereği. Biz müdahale edebiliyoruz.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Tan…

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben de arkadaşlara teşekkür ediyorum.

  • Tabii Şanar Bey’i çok uzun yıllardır tanıyoruz. Şahsen de hukukumuz, arkadaşlığımız var.

  • Tabii, benim ricam, daha fazla yazılı metin varsa ellerinde bu konularla alakalı, onları bize eğer ulaştırma imkânları olursa, daha fazla yararlanma imkânımız olur.

  • Teşekkür ediyorum.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Efendim, çok teşekkür ediyoruz.

  • Sadece Mahmut Bey’in bir endişesiydi. Onunla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Yani bizim bu getirdiklerimiz dikkate alınacak mı alınmayacak mı falan noktasında. Tabii, takdir edersiniz ki ne tek doğru sizin düşündüğünüz ne de diğerlerinin. Birçok insan geliyor, aynı konuda düşünceler var. Biz eğer becerebilirsek bu fikirler arasındaki paralelliği, çatışmayı uygun bir şekilde yöneterek buradan herkesin asgari, geniş bir tabanın kabullenebileceği bir sonuca ulaşabilmek. Onun için orada rahat olun. İnşallah, umut ediyoruz, umutlarımızı söylüyoruz, böyle bir neticeye de ulaşırız.

  • Bardağın dolu tarafına bakmakta fayda var. Bunu sık sık söylüyoruz. 135 yıl sonra ilk defa sivil bir anayasa için adımlar atılıyor. Elbette ki çok geniş vakit olsa bu platformlar daha değişik olur. Ama bizim burada özellikle dikkat ettiğimiz, anayasa yapım sürecine katkıda bulunabilme yeteneğine sahip insanların bir kere kendilerini değerlendirebilecekleri, ifade edebilecekleri bir ortam bulmaları. Geniş bir kesimin de en azından anayasanın yapımdan haberdar olması da bir kazançtır diye düşünüyoruz ama bütün bunun yanında yeteneği olan, fikir beyan etme yeteneğine, imkânına sahip olanların da fikirlerini ortaya koyabilmeleri bizim için önemli.

  • İnşallah daha sonraları başkaları daha büyük imkânları kullanırlar. Gelinen noktada bu da iyi bir adım diye düşünüyoruz.

  • TKMM ANKARA TBMM GÖREVLİSİ OYA ÖZDEN – Bir ekleme yapabilir miyiz?

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Buyurun efendim.

  • TKMM ANKARA TBMM GÖREVLİSİ OYA ÖZDEN – Şimdi, ne kadar doğru bilmiyoruz ama Zaman gazetesi yayınladı. 14 bin kayıtlı dernek olduğu Türkiye’de ama bunlardan sadece bin tanesinin komisyona görüş bildirdiği… Artık ne kadar doğru bilmiyorum ama sonuçta biz bütün Anayasa çalışmaları içinde bulunuyoruz, bu TEPAV’ın yaptığı çalışmalarda da. Yani Şanar’ın söylediği, “Hani ben bütün bunları konuşuyorum, başıma yarın bir gün bir şey gelecek ve bu konuştuklarım aslında hiç ciddiye alınmayacak.” Bu çok ciddi bir kaygı. Yani bunu gittiğimiz illerde en örgütsüz insanlar yani sıradan vatandaşlardan da duyuyorsunuz, örgütlü olan sivil toplum örgütlerinden de duyuyorsunuz. Bu kaygının giderilmesi çok önemli ve komisyon olarak, Türkiye’de çok değerli sivil toplum örgütleri var, sadece buraya yazılı görüş bildiren, gelen, birtakım irtibatlarda bulunan insanlar değil de diğerlerinin de katılması yönünde belki bir çaba sarf edilebilir çünkü eğer binse bu sayı, bence çok az, örgütlü kesim olarak çok ciddi bir katılım problemi demektir ki, biz TEPAV’ın çalışmalarında da çok ciddi anlamda bir katılım sorunu olduğunu düşünüyoruz. Katılım genel anlamda bizim sorunumuz.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii burada çatı kuruluşları önemli yer tutuyor. O çatı kuruluşlarının altında, herhangi birisi mesela 70-80 tane derneği temsil ediyor. Bir başkası o şekilde. Öyle baktığımız vakit bu binlerin üstüne çıkar.

  • Hangi mükemmel kanunu hazırlarsanız hazırlayın, bunun adına anayasa da diyebilirsiniz, eğer kafalar demokratikleşmemişse, kafalar bunu insan haysiyetine uygun bir şekilde uygulayabilme yeteneğini kazanamamışsa ne yaparsanız yapın boştur. İnşallah, en güzel kanunlar çıkar ama en güzel şekilde, olduğu şekilde, olması gereken şekilde uygulayabilecek kafalar da beraberinde yetişir.

  • ATİLLA KART (Konya) – Bir cümle ilave edeyim izninizle.

  • Tabii, işte, bu çalışmalarda slogan: “Türkiye konuşuyor.” Türkiye konuşamıyor maalesef. Sorun bu. Türkiye konuşamaz hâlde. Bir korku ve baskı iklimi. Bunun sebep ve sonuçlarına girmek istemiyorum. Bir fiilî durumu sadece bir sohbet ortamı içinde ifade ediyorum. Sorun bu.

  • DÜŞÜNCE SUÇUNA KARŞI GİRİŞİM ANKARA TEMSİLCİSİ MAHMUT KONUK – Bir iki saat önce otelde buluştuğumuz da ben Şanar Hocama bir şey söyledim. “Mahmut Konuk Kurtalan yazar mısınız? Bir de Google’de arayın, bakın.” dedim. Size de söyleyeceğim. Lütfen bir bakar mısınız? “Mahmut Konuk Kurtalan” diye yazın, Google’de arayın. İnternet açıksa bir bakın ne çıkacak. Şimdi orada bir liste var “hepsi Ermeni” diye. 300’e yakın kişinin adının geçtiği liste. O listede benim ailemden de insanlar var. Dikkat ettim İHD ve HADEP’e üye olanlar yani resmî kayıtlara, devlet kayıtlarına, polis kayıtlarına giren ailemizden kişilerin isimleri var, başkaları yok. Yani bu ülkede düşüncelerini ifade etmeden de bazı insanlar tehdit altında, bazı insanlar düşman kategorisinde değerlendiriliyor ve bu serbest. İnternet sitelerinde serbestçe dolaşıyor. Sonra o sitelerden birinde adı geçenlerde bir tanesi bir gün kim vurduya gidiyor. “Aa ne oldu, onun da ne suçu vardı.” falan deniyor, kapatılıyor, üstü örtülüyor. En bilineni Hrant Dink’tir, Rahip Santoro’dur. İşte açıkça bilinen şeyler.

  • Ben bu anlamda da nefret suçlarının bu anayasada mutlaka yer alması gerektiğini, bunun önüne geçilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Ve lütfen kendi kişisel bilgisayarlarınızdan İnternete girin, “Mahmut Konuk Kurtalan” yazın, oradaki listeyi görün.

  • DÜŞÜNCE SUÇUNA KARŞI GİRİŞİM SÖZCÜSÜ ŞANAR YURDATAPAN – Benim esas söylemek istediğim şey şu: Bu çalışmadan çok büyük bir hayal kurmuyorum, beklemiyorum fakat hiçbir şey olmasa şöyle bir değişiklik olacak: İnsanların büyük çoğunluğu “Ya dur bir dakika, anayasaya demek biz katılabiliriz ve bu bizi ilgilendiriyor.”un ışığını alacaktır. Belki bunun yararlarını daha sonraları görebiliriz. Ancak bununla tatmin olup da eve gidip yatmayalım. Dört tane partinin dört tane saygıdeğer insanısınız. Eğer parti teşkilatlarınız kendileri ve yakınlarıyla birlikte bu tür toplantılara gitseler, kendileri düzenleyip tam rakip partileri çağırsalar, o vakit birdenbire bu hız ivme kazanır, mümkündür ama yapılmıyor. İstanbul’da, söylüyorum, teşkilatınız hiçbir şey yapmıyor.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir defa, tabii, sorgulamayı doğru yapmak lazım. Türkiye gelişiyor, değişiyor ama itaat kültüründen itiraz kültürüne geçmek kolay değil. Kültür haritalarının ifade ettiği zamanlar öyle elli yılla, otuz yılla, kırk yılla değil ama dönüşüyor. Bunlar bile faydalı. Biz bunu da öngördük. Üçümüz da alt komisyon üyesiyiz. Ayla Hanım’dı diğer alt komisyon üyesi. Yol haritasını çizerken bir rapor da ekledik. O raporda dedik ki: Burada bir suçsuzluk kaydı, hukuka uygunluk nedeniyle koyalım dedik. Oy birliğiyle bunu dedik. Bir madde, Ceza Kanunu’na bir geçici madde, herhangi bir kanuna geçici bir madde.

  • ATİLLA KART (Konya) – Görüş bildirenler sorumlu olmaz.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bu sorumsuzluk maddesi veya hukuka uygunluk nedeniyle, suçun unsurları tipolojisindeki karşılığı o. Biz yine bu olmayınca, hiç olmazsa bu tutanaklar ciddi bir anayasa projesi oluşturmadıkça kaynağında kalsın ve belli süre de gizliliği korunsun dedik. Ben ayrıca buradaki beyanlardan dolayı bir suç isnadı riskinin doğabileceğini düşünmüyorum ama önemli olan algıdır. Potansiyel olarak böyle bir olasılığın olamaması, gerçekleşmemesi başka ama böyle bir olasılığın zihin dünyamızda, algı dünyamızda var sayılması başka. O önler. Onun için bir hukuka uygunluk nedeniyle konabilirdi, olmadı.

  • Arz ediyorum arkadaşlara.

  • TKMM ANKARA TBMM GÖREVLİSİ OYA ÖZDEN – Şeyi de hatırlatmak isterim. Bugün burada Düşünce Suçuna Karşı Girişim olarak sunum yaptı Şanar Bey ama, bunun yanında TKMM Türkiye Küçük Millet Meclisleri olarak anayasa çalışmaları yapıyoruz, ve ben onların başlıklı raporlarını buradaki uzman arkadaşlara her ay gönderiyorum. Bütün bilgi ve belgeler mevcuttur. Onu da söyleyeyim.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Teşekkür ediyoruz.



  • Kapanma Saati: 15.28











  • Yüklə 4,73 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   72




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin