Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 8,23 Mb.
səhifə71/179
tarix17.01.2019
ölçüsü8,23 Mb.
#100097
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   179

94 Bertold Spuler, e.g.e., s. 149; S. Albüm, a.g.m., s. 89.

95 S. Albüm, a.g.m., s. 89-98.

Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkibeleri, II, (Türkçe Trc. Tahsin Yazıcı) İstanbul 1986.

D’ Ohsson, Historie des Mongols depius Tchingis-Khan Jusgu’a Timour-Beg ou Tamerlan, II. Traduction, 1835.

H. Hüsameddin Amasyavi, Amasya Tarihi, C. II, İstanbul, H. 1332.

Hafız Ebru, Chronigue Des Rois Mongols en Iran, K. Bayani II. Traduction et Notes, Paris 1936.

Hamdullah Kazvini, Tarih-I Güzide (Nşr. Edward Baron) London 1910.

İbn-I Haldun, Kitabu’l-İber, C. V., Taşbaskısı, Tarihsiz.

Mustafa Ali, Fusül-I Hall ü Akd ve Usül-I Harc ü Nakd, Nuruosmaniye Ktp. Yazmalar No 3399.

Takıyyüddin Makrizi, Kitabu’s-Süluk Lima’rifet-i Düveli’l-Mülük, C: II, Nşr. M. Mustafa Ziyade, Kahire 1942.

II. Araştırmalar.

Abdüsselam Abdülaziz Fehmi, Tarihu’d-Devleti’l-Moğoliyyeti Fi İran, Ayn Şems Ün. Yay. 1981.

Albüm S., “Studies in İlkhanid History and Numismatics I; A Late Ilkhanid Hoard”, Studia Iranica, XIII, (1984), ss. 49-116.

Bardhold W, ‘Ebu Said Bahadır’, İ.A, MEB, C.IV, Eşkişehir 1997, ss. 44-46.

–––, “Çağatay”, İ. A. (MEB), C. III, Eskişehir 1997, ss. 266-270.

Donald M. Nicol, Bizans’ın Son Yılları (1261-1453) Türkçe Trc., Bilge Umar, İstanbul 1999.

Gibbons H. A., Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Türkçe Trc. Bülent Arı, Ankara 1998.

Göde Kemal, Eratnalılar, Ankara 1994.

Grousset Rene, Bozkır İmparatorluğu, Türkçe Trc. M. Reşat Uzman, 2. Baskı, İstanbul 1993.

Haig T. W., “Olcaytu“, İ. A. (MEB), C. IX, Eskişehir 1997, ss. 387-389.

–––, “Kert”, İ, A. (MEB), C. VI, Eskişehir 1997, ss. 596-597.

Kafalı Mustafa, Altınordu Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul 1976.

Kırzıoğlu Fahrettin, Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, Ankara 1992.

Mihab Derviş Lütfi, “El-Elkab ala’l-Meskükati’l-İlnani”, Sümer, 21/1-2, Bağdat. 1965.

Minorsky V., “Tuga Timur”, İ. A. (MEB) C. XII/I, Eskişehir 1997., ss. 480-482.

Spuler Bertold, İran Moğolları, (Türkçe Trc. Cemal Köprülü), II. Baskı, Ankara 1987.

Sümer Faruk, Karakoyunlular. 1, II. Baskı, Ankara 1984.

–––, ‘Anadolu’da Moğollar’, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, Sayı: I, Ankara 1970, ss. 1-147.

Togan Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, III. Baskı, İstanbul 1981.

Turan Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi II. Baskı, İstanbul 1984.

Uzunçarşılı İ. Hakkı, ‘Eratna Devleti’, Belleten, Sayı: 126, (1968), ss. 161-189.

–––, Anadolu Beylikleri, Ankara 1984.

–––, Kitabeler, İstanbul 1345.

Yaşar Yücel, Eratna Devleti (Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar II), Ankara 1989.

Yinanç M. Halil, “Celayir”, İ. A. (MEB.) C. II., Eskişehir 1997, ss. 64-65.

–––, “Akkoyunlular”, İ. A., (MEB) C. I, Eskişehir 1997, ss. 251-270.

Yinanç Refet, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989.

Yokubovskiy A. Yu., Altınordu ve Çöküşü, (Türkçe Trc. Hasan Eren), Ankara 1992.

Yuvalı Abdulkadir, ‘İlhanlı Devleti’, Tarihte Türk Devletleri II., Ankara 1987.

Zettersteen K. V., “Muzafferiler“ İ. A. (MEB) C. VIII, Eskişehir 1997, ss. 774-776.
İlhanlı Devleti’nin Uluslararası Ticaret Politikası ve

Halefi Olan Türk Olan Devletler


Manana Gabashvili

Gürcistan Bilim Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü Academic Giorgi Tsereteli / ?????

alefleri daha sonraları Türk devleti haline gelen oluşturan İlhanilerin uluslararası ticaret politikası, devletin kurulmasıyla eş zamanlı olarak vücuda getirilmiştir. 1253 yılında Kurultayın onayı ile Arap, Pers, Gürcü, Ermeni ve diğer milletlerin mensuplarından teşekkül eden Hulâlgû’nun birliklerinin batıdaki askeri girişimlerinin gayesi, İran’ı ve İran’a komşu olan devletleri baskı altına almak, istila etmek ve yönetim politikalarını daha da ileriye götürmekti. İran’a doğru yönelmenin arkasında yatan neden, orada yüzyıllardır bulunan ticaret yollarıydı. Bunlardan en önemli olanı doğudan başlayıp, Doğu Akdeniz Bölgesi’nde (Levant) sona ereniydi. Bilindiği üzere, Moğollar göçebe ticaretinin gelişimine katkıda bulunuyorlardı ve onların zenginler sınıfına dahil olanları fazlasıyla bu nevi ticarete iştirak etmekteydiler. Bu nedenle, zenginler sınıfına dahil olanlar, uluslararası ticarete ilgi duyup, büyük kârlar elde etme imkanı sağlayabilecek olan ticaret yollarının kontrolünü ellerinde bulundurmaktaydılar. İran’ın içerisinden geçen Doğu Akdeniz Yolu, 1256 yılında kurulan ve Orta Asya, Anadolu ve Kafkaslar’da geniş topraklara sahip olan İlhaniler Devleti’nin merkezinin İran olmasını gerektirdi.

Büyük Kaan’a tâbi oldukları varsayılan İlhani Devleti,1 daha fazla genişleme çabası içerisindeydi. Kafkaslar ve kuzey devletlerine hakimiyet, İlhanilere Doğu Akdeniz Yolu’nun tamamını kontrol etme imkanı verebilirdi. Böylece, İlhani Devleti’nin kurulmasıyla eş zamanlı olarak oluşan dış politika, hiç değiştirilmeden devleti sona ermesine kadar muhafaza edildi. İlhani Devleti açısından değerlendirildiğinde, yukarıda belirtilen nedenlerle, Devlet uluslararası politikada yerini almıştı. İran, bu nedenle doğu ve batı uluslarının ilgi odağı haline geldi. Ayrıca, 13. yüzyıldan itibaren doğuda üretilen gıda maddelerine olan ihtiyaç, batıda artmaya başlamıştır ve Doğu Akdeniz Yolu daha geniş bölgelere ulaştırılmıştır. Şu da unutulmamalıdır ki, Avrupa’daki ekonomik gelişme doğrudan Yakın Doğu ile yoğun bir şekilde ticaret yapılmasına neden olmuştur.2 Bu nedenle, yukarıda değinilen ekonomik etmen, Batılıların yalnızca Şark politikası’nda değil, aynı zamanda İlhani politikasında da etkili olmuştur. Ticaret yollarının gelişmesi, Kafkasların ve çevresindeki bölgelerin ekonomik yaşamlarında da çok önemli bir hale gelmişti. Bu nedenle, çeşitli politik ilişkiler oluşturulmuştu.

Konuyla ilgili hususi literatürde, Doğu Akdeniz Yolu’nun önemi konusunda görüşler çok önceden beri dile getirilmiştir (W.Heyd, G.Bratiano, V. Gabashvili, H. İnalcık ve diğerleri). Bununla beraber, farklı ulusların Doğu Akdeniz Ticaret Yolu üzerindeki rolleri ve etkileri konuları, sistematik bir şekilde araştırılmamıştır. Aynı şey, İran İlhanileri için de söylenebilir.

Ticaret yolları üzerinde hakimiyet kurma mücadelesi sürecinde birinci İlhan - Hulâgû ile Altınordu Devleti arasındaki münasebet belirli bir oranda vergi ödenmesini zorunlu kılıyordu. Bu vergi, Altınordu’ya gönderilen malların fiyatlarının yüksek olmasına sebebiyet vermekteydi.3 İlhan, Cuçilerin uluslararası ekonomik gelişme planlarına da muhalefet etti. Sonuçta aralarındaki münasebet son derece gergin bir hale gelip, aralarındaki ticaret neredeyse yok denilebilecek bir seviyeye düştü.4 Aynı gerekçeyle veya ticari çıkarlar nedeniyle göçebe ticaret yoluna ait ticari menfaatleri ve ayrıcalıkları eline geçirmeye çalıştı. Bu nedenle, İlhan’ın Horasan ve Suriye ile olan münasebetleri de hasmane bir hale geldi. İlhaniler Horasan’dan geçip Şark’ı Uzak Do

ğu’ya bağlayan göçebe ticaret yolu’na sahip çıkmaya çalıştı. Bu karşı çıkma iki ayrı savaşla son buldu. Örneğin, 1273 yılında Alagha Han, Buhara5 şehrini harap etti. 1295’te Çağatay Han’ı, İran’ı işgal etti.

Suriye’nin mücadele etme nedeni -ki mücadele Mısır’la karşı karşıya gelinmesine neden olmuştur- doğu akdeniz ticaret yolu’nun kuzeyde kalan kısmıdır. İran İlhanileri Suriye’nin üstünlük kurma mücadelesini bertaraf etmiştir. Böylece, İran İlhanileri doğu akdeniz yolu’nun kontrolünü eline geçirdikten sonra, anılan yolun güney kısmını da eline geçirme fikrine kapıldılarsa, bu planı gerçekleştirme imkanına sahip olamadılar. İlhani hanları nadiren de olsa Hindistan’a hücumlarda da bulundular.6 Daha evvel belirtildiği üzere, ticaret yolları konusundaki teşebbüsler politik işbirliklerinin oluşmasına vesile oldu. Örneğin, İlhanilere karşı yapılan savaşta Altınordu, Mısır’ın müttefiki oldu. İlhaniler kendi çıkarları için batıda bir müttefik arayışı içerisindeydiler. Dış ticaret politikası çalışması, ilgili ülkenin hem dış hem de iç şartlarını değerlendirmeyi gerektirir. Bir ulusun dış politikasının başarılı olmasının doğrudan o ülkenin iç şartlarına ve ortamına bağlı olduğunun özellikle dikkate alınması gerekir. İlhani Devleti’nin gelişmesinin ilk safhasında (1256-1295), katı Moğol geleneklerinin hüküm sürdüğü bilinmektedir. Bu gelenekler, öncelikle ulusun, ekonominin, kasabaların ve kasaba yaşantısı üzerinde istikrarın sağlanmasında önemli bir araç olmuştur. İlk İlhaniler hiç bir kasabayı yeniden yapılandırmayı denemediler. Onlar Cengiz Han’ın yasalarına göre davrandılar. Bu yasalar, kasabaların ve şehirlerin inşasını ve şehir yaşantısının gelişimini engellemekteydi.7 Hatta, yasada duvarların yıkılmasına dair hususi bir hüküm mevcuttu. Moğolların şehirlerde yaşayan nüfusa karşı aşırı gaddarca davrandığına değinilmelidir. Moğollar, şehirlerde yaşayanları ya öldürdü ya da Hashar’a götürdüler. Bu nedenle, Yakın Doğu’daki şehir ve kasaba nüfusunda azalma oldu. Aslında İlhaniler Moğolların halefleri durumuna geldiler ve Altınorduluları istila etmekle Moğolların karşıya karşı bulundukları şartların aynısını yaşadılar.

Moğollar Yakın Doğunun yalnızca politik vakalarını değiştirmeyip, ekonomik yaşam tarzını da değiştirdiler. Moğol istilaları bir çok unsura dayalı Fars-İslam ve Arap-İslam geleneklerinin zayıflamasına neden oldu. Her şeyden önemlisi, Moğol silahlı kuvvetlerinin çoğunluğu Türklerden oluşturuldu. Türk unsurunun kuvvetlenmesi ile Yakın Doğu’da vergi ve benzeri mükellefiyetliklerin konulmasında ve yaygınlaşmasında Moğol-Türk hakimiyeti baskın duruma geldi. Bağdat’ın 1258 yılında düşmesi Moğol-Türk geleneğinin gelişmesine ve yerleşmesinde katkıda bulundu. Bu durum, İslam’ın ve İslam’ın dini söyleminin değerden düşmesine ve zayıflamasına neden oldu.8 Şehrin düşmesi diğer bakımlardan da önemlidir. Bağdat’ın düşmesiyle ticaret yollarının güzergahları yeniden düzenlendi ve Tebriz şehrinin önemi arttı.

Gazan Han’ın reformlarıyla başlayan İran İlhanilerinin ikinci safhası (1295-1395), ulusu oluşturan sınıfların birçoğunu bir araya getirmiş ve birçoğu uluslararası ticaretle bağlantılı olan problemlerin çözümü konusunu değerlendirmiştir. Ayrıca, parasal problemler ve parasal sistemlere dair problemlerin belirlenmesi de reform programına dahil edilmiştir. Reformun esas gayesi, kötü iç ve dış şartların oluşturduğu, yıkıma yol açan İlhanilerin sorunlarını çözüme kavuşturmaktı. İlk İlhanilerin fethedilen ülkelerden büyük ganimetler elde ettikleri bilinmektedir. İlhaniler, yerel feodallerden önemli miktarda vergi aldılar ve fethettikleri ulusların ekonomilerini mahvettiler. Zorunlu göç ve nüfusu yoğun olan yerlerin terk edilmesi yaygın hale geldi. Bu eylemler milli gelirin azalmasına ve İlhani topraklarında sonu gelmez iç kargaşaların ortaya çıkmasına neden oldu. Ekonomik gerilemeyle birlikte, merkezi hükümet, hanedan üyelerinin politik güç kazanma ve kontrol etme mücadelesi nedeniyle gerilemiştir. Henüz 1295 yılında bile tahtta hak iddia eden üç kişi vardı: Keyhatu, Baydo, Gazan.9 Yalnızca Hulâgû’nun soyundan gelenler tahta çıkabileceğinden, kurultaya iştirak hakkı olan âzalar, yüksek mevkiler ve iyi eyaletleri elde etme avantajına sahip olabilmek için, bu üç kişinin yanında yer aldılar. İstikrarsızlığın yol açtığı sürekli gerginlik ve menfi gelişmeler, ticaret alanında olduğu gibi şehir yaşamında da istenmeyen sonuçlara neden oldu. Gazan Han, ulusun gelir kaynaklarını merkezde toplamaya başladı. Şehir nüfusunun yardımı olmaksızın tüm ulusu belirli bir sisteme dahil etmek mümkün olamazdı. Gazan Han binaların ve şehirlerin inşası için gerekenleri yapmaya başlayan ve halkı bu yönde teşvik eden ilk liderdi. Kendi bizzat bu işlerin yapılmasını üstlendi; projelerin finansal planlamasını yaptı ve fonların idaresini güvendiği yetkililere verdi.10

Gazan Han aynı zamanda ticari yollarının ve o yolların yolcularının güvenliği için acil önlemler aldı; katı talimatnameler yayınladı. Gazan Han’ın merkez hükûmeti Tebriz’den Hindistan, Orta Asya ve Karadeniz’e açılan güzergahlardaki yol güvenliğini sağlama görevini üstlendi. Tebriz’den Trabzon’a giden güzergah Doğu ile Batı arasındaki ticarette hayati bir rol oynaması sebebiyle özellikle iyi gözetlendi ve korundu.11 Trabzon hem Tebriz için Batıya açılan asıl liman kapısıydı ve hem de Batı’nın Tebriz’e ulaşmasını sağlayan asıl kapıydı. Bazı bilim adamları ve tarihçiler İlhanilerin yalnızca başşehirlerle (Tebriz Sultaniye ….) yakından ilgilendiğini ve ihtimam gösterdiğini ileri sürmektedirler. Gerçek durum böyle değildi. Yukarıda bahsi geçen şehirlere özel bir ilgi gösterilmiştir ve bu şehirlerin başkent oluşları, uluslararası ticaret yolları açısından önemine göre belirlen

miştir. Tebriz’in başşehre giden yolun kesişme noktasında olduğu ve bu nedenle şehri mümkün olabildiğince geliştirdiği bilinmektedir. O nedenle Gazan Han’ın muvaffakiyetleri muazzamdır. Çünkü o, reformlarıyla Tebriz’i daha da geliştirdi ve böylece daha çok insan şehre yerleşmek istedi. Tarihi kaynaklar Tebriz’e yerleşmek isteyenlerin şehre sığmayacak kadar çok olduğunu söylemektedir. Bu nedenle, şehre yeni gelenler şehir duvarlarının yakınlarında yerleşmek zorunda kaldı. Gazan Han’ın yeni duvarlar ve şehrin etrafında yeni bariyerler inşa etmesi gerekti.12 Gazan Han’ın emriyle bütün şehirlerin kapılarında pazarlar, kervansaraylar, hamamlar, atölyeler ve canlı hayvan satmaya müsait pazar yerleri inşa edildi. Reşidüddin’in belirttiğine göre bunlar şehre değişik kapılardan girebilecek olan tüccarlar için yaptırılmıştır. Yukarıda belirtilen icraatların yanında, Gazan Han yeni kurulan şehri, eski Tebriz şehri kadar büyük yaptırttı ve şehre Şenebi Gazan adını verdi.13

Onun talimatnamesine göre, Bizanslı ve batılı tüccarların bagajları ve eşyaları aynı zamanda Tebriz gümrük idaresinin de personeli olan, yerel gümrük görevlilerinin huzurunda, bu mekanlarda kontrol edilmek zorundaydı.14 Bu durum, Tebriz’in kontrol sistemi hakkında bilgi verir. Gazan Han’ın reformlarını ilk başlatan Reşidüddin’in Tebriz’in önemini özellikle vurgulaması bir tesadüf değildir. O, başşehirde yeni bölgeler geliştirdi ve o bölgeleri Raşidiye (Rashidi’nin bölgesi) olarak adlandırdı. O bölgelerde 30.000 mesken, 30 kervansaray ve 1.500 han ile birlikte ticaretle alakalı pekçok müessese teşekkül ettirdi. O bölgelerde özellikle diğer milletlerden ve bölgelerden olan kalifiye işçiler ve zanaatkarlar yerleştirildi. Benzeri bir uygulama, inşası Sultan Olcayto döneminde tamamlanan Sultaniye şehrinde de gerçekleştirildi ve Sultan Olcayto, kısa bir süre için başşehri buraya taşıdı. Reşidüddin’de burada 1.500 mesken ve ticaretle ilgili pekçok müessese teşekkül ettirdi.15 Humdullah Kazuini belirttiğine göre memlekette hiçbir yerde bu kadar çok bina bulunmamaktaydı.16 Görüleceği üzere, Reşidüddin yalnızca reformların ideolojik lideri olmayıp, uygulanmasında da liderdi. Kanımızca, bu iki önemli unsur birlikte ve eşit ağırlıklı olarak değerlendirilmelidir. Zamanının en eğitimli ve bilge kişilerinden olan Reşidüddin’in bir tarihçi olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Onun kütüphanesinde başta İran, Anadolu, Hindistan olmak üzere diğer birçok ülkeden el yazması yüzlerce kitap olduğu bilinmektedir.17 Bir tarihçi olarak sahip olduğu bilgi ana ülkesinin geçmişini esaslı bir şekilde inceleme, karşılaştırma yapma ve kendinden önce burada yaşayan toplumun çok iyi haberdar olduğu Tebriz’in, Moğollar döneminden önce oynadığı rol hakkında karar verme şansını vermiştir. O dönemlerde dahi değişik ülkeler doğu akdeniz ticaret yolu üzerinde hakimiyet kurma mücadelesi ve dünyadaki ticaret yollarını kontrol etme yarışı içerisindeydi.

Moğol istilalarından önce ticaret yollarının üzerinde hakimiyet kurma çabasında olanlardan biri Gürcistan Krallığı’ydı. Gürcistan Krallığı o dönemde Yakın Doğudaki en güçlü milletlerden biri olup, Bizans İmparatorluğunun halefi olduğunu ileri sürmekteydi. Kraliçe Tamara’nın (1184-1213) dış politikasının bir yandan doğuya özellikle İran’a, öte yandan Karadeniz’e yöneltilmiş olduğu bilinmektedir.

Bu amaçla Kraliçe, yakın akrabası Alexis Commenos’u tahta geçirdiği (1204) Trabzon İmparatorluğu’nun gelişimine yardımcı oldu.18 Kraliçe daha sonra, o zamanlar birleşmemiş olan İran’a bir sefer düzenledi (1210) ve Tebriz, Miana, Zenjan ve Kazvin şehirlerini ele geçirdi.19 Gürcistan ordularını Trabzon’a gönderdi ve şehirle yakından ilgilendi. Bu eylemleri Cuveyni’nin aktardığı bilgilere göre değerlendirdiğimizde, haklı bir gerekçesi olduğu görülür. Cuveyni; Gürcülerin Jelal-Ed-Din’e karşı bir askeri planının olduğunu ve amaçlarının Celaleddin’in ordularını Tebriz’den çıkarmak olduğunu belirtmektedir. Daha sonraki amaçları, Bağdat Halifesi’ni görevden uzaklaştırarak yerine bir Hıristiyan rahibi temsilci olarak atamaktı.20 Kronolojik olarak değerlendirildiğinde bu eylemlerin (İbn’ül-Esir, Nesavi)21 Kraliçe Tamara’nın İran’la ilgili askeri mücadelelerinden çok farklı olmadığının belirtilmesi zorunludur.

Bütün bunların gayesi, doğu akdeniz ticaret yolu’nda ticaret öncülüğü ele geçirmektir. Daha evvel belirtildiği üzere, Moğol istilalarının sonucu olarak Anadolu ve Yakın Doğu’daki politik durum büyük ölçüde değişti. Doğu Gürcistan’ın İran İlhanileri tarafından işgalinden sonra belirgin politik değişiklikler orada da oldu. Bu değişikliklerden sonra, Gürcistan, doğu akdeniz ticaret yolu ticaret sistemine farklı bir yöntemle katılmayı denemeye başladı. Bu girişim doğrudan Reşidüddin tarafından yakından değerlendirildi. Bu yeni durum ve şartlarda, İlhaniler doğuyu batıya bağlayan doğu akdeniz ticaret yolu ticaret sistemine müdahil olmayı denediler. Moğol tarihçilerinin (Reşidüddin, Vasop, Humdullah) Kuzey İran ve Tebriz’i vurgulamaları, özel bir ilgi duymaları tesadüfi değildir. Kuzuini, bölgeden geçen genel güzergahları çok methetmektedir.22

Orta Çağ’a ait kaynaklar da (Vasap, Ömer ve diğerleri) bu bölgenin Altınordu ve İran İlhanileri arasındaki çekişmenin merkezinde olduğunu belirtmektedir.23 Tebriz, Bağdat’ın düşmesi, Kafkaslar’dan güneye giden ticaret güzegahının değişmesi,24 Karadeniz’deki yeni durum ve Gazan Han’ın parasal sistemle ilgili reformları sonucunda daha önemli bir konuma geldi. Gazan Han’ın emriyle gümüş ve altının ağırlığı, Tebriz yöntemi diye isimlendirilebilecek başka bir birim kullanılarak belirlenmek zorundaydı.25 Rashid-Ad-Din, Gazan Han’ın parasal reformlarını çok takdir etmektedir. Onun ifadesiyle ‘geçmişte hiçbir zaman bu kadar güzel bir sistem olmamıştır veya gelecekte de böyle güzel bir sistem ol



mayacaktır.’26 Reformlardan önceki dönemde, İran İlhanlıları ile onlara bağlı diğer bölgelerdeki ölçü birimlerinde ve hatta para birimlerinde dikkate değer farklılıklar bulunmaktaydı.27 Bu durum gerek ulusal ticaretin gerekse dış ticaretin gelişimine engel oldu. Yukarıda belirtilen nedenler gerekçesiyle Gazan Han, ülkesindeki bütün farklı para birimlerini tedavülden kaldırıp, yerine birleştirilmiş değere sahip, ülkesinde her yerde kullanılabilecek tek bir para birimini tedavüle koydu. Reşidüddin şöyle yazdı: ‘İslam Hükümdarı para meselesini şu şekilde çözüme kavuşturdu: öncelikle yeni para birimi üzerine işlenecek olan, taklit edilmesi neredeyse imkansız olan çok farklı bir amblemin oluşturulmasını emretti, bütün altın ve gümüş metal paraların onun belirlediği şekilde basılmasını emretti.’ Allah ve onun peygamberinin ismi de bu metal paraların üzerine işlenmeliydi. Üzerinde Allah’ın ismi olan metal paraları hiçbir zaman basmayan Gürcistan bile uluslararası piyasalarda ticaret yapabilmek için bu paraları basmaya ve bu para birimini kullanmaya zorlandı. Böylece, Gürcüler Gazan Han’ın hükümdarlığını tanımamalarına rağmen, İslami paraları basma ihtiyacını duydular.28 Görüleceği üzere, Gürcüler İlhani hükümranlığında olmamalarına rağmen, uluslararası ticarete iştirak edebilmek için bu para sistemine girmeye zorlandılar. Bu nedenle, Gürcü Kralı Muhteşem Giorgi (1314-1346) birleşik İlhani para birimini basmaya devam etti ve nihayetinde Gürcistan’ın Moğol kuralına uymasından vazgeçti. Gazan Han’ın tek para biriminde metal paraların tek bir cinsi vardı; sabit ağırlığı 2,13 gramdı ve yüksek ayarlı gümüş sikkeler birbirlerinden yalnızca tedavüle çıkarıldıkları veya basıldıkları yerler itibariyle ayırt edilebilirdi (Tebriz Sultanlığı, Tiflis).29 Kanımızca Gazan Han’ın Müslüman oluşu ve ulusunu Müslümanlaştırması parasal reformun yapılacağının göstergesi olup, reformların başarıya ulaşmasında da etken bir unsurdu. Reformlar konusunda din faktörüne ve dinin bu reformların başarılı olmasına olan etkisine değinmeden önce, araştırmacıların, bilim adamlarının bu konulardaki gelişmeleri gerek iç ilişkiler gerekse dış ilişkiler açısından analiz etmeye devam ettiğinin belirtilmesi gereklidir. Öncelikle belirtilmelidir ki, İslam’ın ulusal din olarak kabul edilmesinden sonra Gazan Han, özellikle İslam kültürünün gelişmesinde önemli sayılan üst sınıf insanlardan bir çok dost ve taraftar edinmiştir. Gazan Han’ın reformlarını destekleyen yerel aristokratlar, Fars törelerine göre Gazan Han’a ‘Husrev’ (Kral), ulusa da ‘Memalik İran’ (İran Ulusu) demeye başladılar.30 Uluslararası ilişkiler açısından bakıldığında, Altınordu ve Mısırlılar gibi İran’ın düşmanı olan ülkeler, din unsurunu İran’a karşı kullanamazlardı. Çünkü Gazan Han kendi hükümdarlığı zamanında İslam’ı kabul etti ve onun zamanında İslam en yaygın din haline geldi. Gazan Han’ın, birçok dine mensup sayısız kişiyle ticaret yapan Moğolların, ticari alandaki üstünlüklerini ve özel imtiyazlarını Müslüman tacirlere kaptırdığı gerçeğini değerlendirmemiş olabileceği ihtimaline inanmıyoruz. Bu durum Orta Çağ’daki pekçok yazar tarafından da dikkate alınmıştır.31 Bu nedenle, Gazan Han, Cuçilerin kontrolü altında Müslümanların o zamanın dünya ticaretinde baskın hale gelmesini değerlendirmek zorundaydı. Bu durum, Gazan Han’ın birleştirilmiş yeni para biriminin ve reformlarının Arap para sistemine dayalı olması gerçeği ile de ispatlanabilir. Bu nedenle, Gazan Han’ın para reformu, uluslararası ticaret piyasalarına özel bir ilgi duyan dış politikasıyla doğrudan bağlantılıydı. Seleflerinde olduğu gibi, Gazan Han da Altınordu ve Mısır’la ilgili problemleri ve ihtilafları çözümlemede başarılı olamadı. İlhaniler bu nedenle Hıristiyanlara karşı toleranslıydılar. Örneğin, annesi ve eşi Hıristiyan olan Hulâgû Han, kiliselerin inşa edilmesini ve bakımlarının yapılmasını destekleyip, Hıristiyan olan personeline hükümet içinde yüksek mevkiler vermişti.32 Birçok Ermeni ve Süryani menşeli kitapta, Hulâgû Han’ın bir Hıristiyan lider olarak takdim edildiği görülür.33 İlhani Ahmed çocukluk yıllarında Hıristiyandı. Esas adı Nicholas’tı.34 Tebriz, Mereğa ve Tus şehirlerinde, aktif olan Ortodoks Nesturi, Yakubi ve Hıristiyan kiliseleri bulunmaktaydı.35 İlhanilerin Hıristiyanlara, onların mülklerine ve İran’ın bazı kısımlarındaki katı geleneklerine karşı oldukça saygılı davrandıkları gözlemlenmektedir. İlhaniler, Bağdat’ı istilaları sırasında Hıristiyan ve Musevilere asla zarar vermediler. Daha önce değinildiği üzere, İlhaniler Altınordu ve Mısır’la mücadele edebilmek için Hıristiyan Batı ile yakın bir ilişki içerisinde olma gereğini duydular. İlhaniler, Fransız Kralı IV. Philip, İngiliz Kralı I. Edward36 ve kızı Abaka Han (Abaga Khan) ile evlenen Bizans Kralı VIII. Paleologos37 ile diplomatik münasebet içerisindeydiler. İlhaniler, Cenovalılar, Venedikliler ve Roma Papaları (IV. Clement, IX. Gregory, IV. Honorius) ile de münasebet içerisindeydi.38 Argun Han (1284-1291) elçilerini dört kez Batı’ya göndermişti. 1285, 1287, 1289 ve 1290; Nesturi Hıristiyanları bu elçilere rehberlik etmişti.39

Cenovalı B. Buscarelli, Argun ve Gazan Han’ın birçok elçisine rehberlik etmişti.40 Batı bu münasebetleri Doğu’da Hıristiyanlık propagandası yapabilmenin bir vasıtası olarak kullandı. Doğu akdeniz ticaret yoluyla yakından ilgilenen Roma Kilisesi, İlhanileri Katolikleştirmek ve Doğu’daki Hıristiyanları kendine bağlamak istedi.41 Katolik Kilisesi 1291 yılında Asya’daki ilişkilerde oldukça aktifti. Papa, Hıristiyanların Mısır’la ticaret yapmasını yasakladı.42 İran İlhanileri Batı’yla Suriye’ye karşı haçlı seferlerinin başlatılması pazarlığını yaparken, Fransız, Roma ve İngiliz kiliselerinin vermiş oldukları sözler hiçbir zaman ciddi bir sonuç doğurmadı.



Sonuç olarak, yukarıda da belirtildiği üzere İlhaniler Suriye’yi işgal etmeyi hiçbir zaman başaramamış; Doğu Akdeniz Ticaret Yolu’nun Güney kısmını araştırmışlar


Yüklə 8,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin