BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


BAŞÖRTÜSÜ GÜNDEMİ . EKİM 2007



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə74/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   102

BAŞÖRTÜSÜ GÜNDEMİ . EKİM 2007


1 Ekim 2007 - ‘Mahalle baskısı’ devlet baskısını aklamaz

Mustafa Akyol, Star’daki yazısında mahalle baskısı tartışmasına değindi: “Keşke Türkiye vatandaşlarının maruz kaldığı baskılar, sadece ‘mahalle’lerden gelseydi. O zaman çoğulculuğu ve diyalog kültürünü yayarak bir çözüm geliştirebilirdik. Ancak problem daha büyük, çünkü toplumla değil devletle ilgili. Çünkü toplumdaki mahalleler karşısında tarafsız olması gereken devlet, bunlar arasında açıkça taraf tutuyor. Devletin demokratik denetime pek açık olmayan çatık kaşlı ‘kurumları’, bazı mahallelerin sakinlerini kendi has vatandaşları olarak kabul edip korurken, diğerlerine tepeden bakıyor. Hatta onları ‘iç düşman’ ilan edip, haklarını ellerinden alıyor. Üniversitelerde ve bir Türkiye icadı olan ‘kamusal alan’da süregiden başörtü yasağı, söz konusu ‘taraf tutan devlet’in en göze batan icraatı. Başörtülü vatandaşlar, diğerleriyle aynı oranda vergi ödemelerine, aynı vatandaşlık sorumluluklarını yerine getirmelerine rağmen, eğitim hakkından mahrum bırakılıyor, ‘ikinci sınıf vatandaş’ muamelesi görüyorlar. ‘Muasır medeniyet’te örneği bulunmayan bu yasak, bugün Türkiye’deki en büyük özgürlük problemidir.”


1 Ekim 2007 - Merkez medyanın başörtüsü ayrımcılığı

Hasan Karakaya, Vakit Gazetesi’ndeki “Vakit de olmasa, bunları yazan olmayacaktı!” başlıklı yazısında başörtüsüyle ilgili merkez medyadaki haberleri eleştirdi: “Yıllardır devam eden tüm “dayatma”lar ve “zorbalık”lar, “mahalle”de adeta “terör” estiren ve “Ali kıran, baş kesen” bir ceberrutluk sergileyen “mahalle kabadayıları”nın icraatlarıydı. İşin garip tarafı; “Karşı mahallenin kabadayıları” tarafından estirilen bu terör, “bizim mahalle”nin insanlarına yönelikti! Yani, bu “kabadayı”lar, “kendi mahalleleri”ne dokundurtmuyor, kendi mahallelerine lâf söyletmiyorlardı!.. Meselâ; Diyarbakır’daki “Özel AB İlköğretim Okulu”nda olduğu gibi, “başörtülü” öğrenci hedef gösteriliyor, ama “kısa kollu tişört” giyen öğrenciye lâf yoktu!.. Meselâ, Galatasaray Lisesi’nde “mini etek” veya “pantolon” giyen, kulağına “küpe”, orasına-burasına “piercing” takan öğrencilere “sonuna kadar özgürlük” tanınıyordu!.. Meselâ bir öğretmen veya öğrencinin “başörtüsü” ile sınıfa girmesi “Kılık-Kıyafet Yönetmeliği”ne aykırıydı, ama İstanbul Ulus’taki “Özel Musevi okulları”nda; “haham” olması kuvvetle muhtemel bir öğretmenin başında “kippa” ile derslere girmesinde bir sakınca yoktu!.. Meselâ, “başörtüsü” için “dinî simge” deniliyor ve bu yüzden “yasak” olduğu söyleniyordu, ama “Ulus Özel Musevi Okulları”nın duvarlarına “Museviliğin simgesi” olan “Yedi Kollu Şamdan” asmanın hiçbir mahzuru yoktu!? Bunun gibi nice örnekler!..”


1 Ekim 2007 - "Türbanı kaşımayın" diyenlerin ne demek istediği anlaşılıyor


M. Nedim Hazar, Zaman’daki “İçerik boş, ama süreç iyi” başlıklı yazısında şu görüşleri ifade etti: “"Türbanı kaşımayın" diyenlerin ne demek istediği şimdi çok iyi anlaşılıyor. Yani, 'Unutun'... Türban hakkındaki fikirlerimi yazarak yer işgal etmek istemiyorum; zira meslek yaşamımda yüzlerce kez bu konuya değinmişimdir. Meselenin kendini izah ve ifadeyle ilgisi olduğunu da düşünmüyorum artık. Yani muhataplara kalkıp, 'Ya türban siyasi simge değilse! Ya inancı gereği örtünüyorsa! Ya türban ile başörtüsü farklı değilse? Türkiye Malezya olmazsa!' gibi safdil açıklamalar, analizler yapmak niyetinde değilim; çünkü muhatabın bunu bırakınız anlamayı, dinlemeye bile niyet ve tahammülü olmadığından eminim artık...”

1 Ekim 2007 - Mahalle baskısına 'hayır' devlet baskısına 'evet' mi?

Yard. Doç. Dr. Bekir Berat Özipek, Zaman’daki “Mahalle baskısına 'hayır' devlet baskısına 'evet' mi?” başlığı altında yayınladığı makalesinde mahalle baskısı tartışmalarını değerlendirdi: “Bir an için, bu ülkede kadına başını açması için hiçbir baskı yapılmadığını varsayalım. Bu durumda dahi, toplum baskısına karşı devlet baskısını tercih etmemizin hiçbir makul tarafı olamaz. Çünkü hiç kimse devletin dayatmasının toplumunkinden daha az tahrip edici olduğunu iddia ederken haklı olamaz. Elbette baskının her iki şekli de kötüdür; ama makul bir birey, iki kötü arasında bir tercih yapacak olursa, devletinkini seçmez. Çünkü hiçbir toplum homojen olmadığından dolayı, baskı dayanılmaz olduğunda o mahalleyi, o okulu, hatta ailesini terk edebilir. Baskıya karşı devletten yardım isteyebilir. Ama baskı devletten gelirse, bu çok daha büyük bir felaket demektir. Çünkü "meşru şiddet kullanma tekeline sahip en büyük örgüt" olan devletten kaçış yoktur; onun otoritesi ülke sınırlarının içindeki her yerde, her santimetrekarede geçerlidir ve sizi nereye gitseniz orada bulur. Bu anlamda yurtdışına çıkmak bile bazen çözüm olmayabilir. Başörtülü kadınlara yönelik yasakçı tutumdan kurtulmak için Balkanlardaki veya Türki cumhuriyetlerdeki üniversitelere giden, ama devletin elinin oralara da ulaşması nedeniyle gittikleri üniversitelerde de mağdur edilen Tükiyeli genç kızların durumu bunun trajik bir örneğidir. Başörtüsü serbest bırakıldığında, bunun başörtülü olmayan öğrenciler üzerinde baskı oluşturabileceğini düşünmek insani ve ahlaki bir kaygıdır. Ama bir insanın bu kaygıdan hareketle kendi yaşam biçiminden olmayan "öteki kadınlar" için yasak istemesinin ahlakiliği yoktur.”

1 Ekim 2007 - Başörtülü öğrencileri gezi otobüsüne almadılar


Milli Eğitim Bakanlığı tarafından başlatılan "Cumhuriyet Eğitim Gezisi" kapsamında Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü de bir gezi düzenledi. Geziye 11 okuldan başarılı 40 öğrenci çağırıldı. Valilik önünde toplanan öğrenciler, hareket edecekleri sırada başörtülü birkaç kız öğrenci öğretmenlerin dikkatini çekti. Görevli öğretmenler durumu Cumhuriyet Gezisi Yürütme Kurulu Başkanı Süleyman Yıldırım'a iletti. Yıldırım, geziye başı örtülü öğrencilerin alınmamasını istedi. Gezide görevli öğretmenler Abdullah Ünver ve Yasemin Kartal, başörtüsü ile otobüse binmeye hazırlanan Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesi öğrencisi Neslihan Özkar'ın yanına giderek, başörtüsü ile otobüse binemeyeceğini ve geziye katılamayacağını söylediler. Diğer başörtülü öğrenciler de otobüse alınmayınca öğrenciler ve onları yolcu etmek için gelen veliler Yıldırım ile üzün süre tartıştı. Yıldırım'ın kararı kılık kıyafet yönetmeliği gereği alındığını belirtmesine veliler tepki gösterdi. Yıllardır bu tür gezilere başörtülü öğrencilerin alındığını belirten veliler, ilk defa böyle bir yasakla karşılaştıklarını söyledi. Nagihan'ın babası Ömer Özkar da bu karara tepki gösterdi. Ömer Özkar, "Bu bir resmi gezi değil. Bayram değil. Solcu hükümetler döneminde bile böyle şeyler yapılmadı. Çocuklarımızı böyle ayırmasınlar. Bu vatanı başörtülüler ve başörtüsüzler diye bölmesinler." diye bağırdı. Tepkiler bir sonuç vermedi, başı örtülü öğrenciler bırakılarak diğer öğrenciler 2 Ekim'e kadar sürecek Çanakkale gezisine çıktı. (Zaman)

Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin