BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


Eylül 2007 - Asıl mesele başörtülülerün ‘insan’ olmadığı şeklindeki örtük ön kabuldür



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə73/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   102

30 Eylül 2007 - Asıl mesele başörtülülerün ‘insan’ olmadığı şeklindeki örtük ön kabuldür


Nazife Şişman, Star Gazetesi’nin Açık Görüş sayfasındaki “Kızlar ve de ‘kızlar’” başlıklı yorumunda başörtüsü ayrımcılığı konusunu işledi: “Belli bir seçkin kesim için başörtüsü, uygar profili bozan, bizi Batı karşısında utandıran, geri kalışımıza neden olan geçmişimizi hatırlatan bir sembol... Gerilik-köylülük-görgüsüzlük-cehalet vs. gibi pek çok çağrışımla bir arada düşünegeldiler hep başörtüsünü. Yani başörtüsü, kendilerini cumhuriyetin ve kamusal alanın bekçileri olarak görenlerin gözünde sınıfsal bir ayrım noktasına da işaret ediyor. Nasıl Batı, örtüyü İslam dünyası ile arasındaki ileri/geri ayrımının bir işareti, bir kültürel fark olarak kabul ediyorsa; Türkiye’de de modernleşmiş olanlar ve ‘kovuklarında’ kalmışlar arasındaki hiyerarşinin bir sembolü olarak görülüyor. İşte bu hiyerarşi nedeniyle başörtüsü yasağının devam etmesini isteyen laikçi zihniyet, başörtülüleri, kamusal alanda ‘eşitler’ olarak görmek istemiyor. Köydeki kadının, babanenin başörtüsünden bahsedilmesinin sebebi de bu. Babaannelerin örtüsü rahatsız etmiyor laikleri, çünkü onlar özel alanda oturur, öğretmenlik, doktorluk falan yapmaya kalkmazlar. Sınıfsal bir paylaşım iddiaları yoktur. Bugün sorun, başörtülü bir kadının, kamusal alana çıkması. Hem kamusal alanda ‘eşitlik’ iddiasında bulunması, hem de laiklerin ‘ilerleme, modernleşme’ beklentilerini boşa çıkarmasıdır.Fakat bunların da ötesinde asıl mesele, ‘başörtülüler’ denilen ‘güruh’un pek de kendileriyle aynı anlamda ‘insan’ olmadığı şeklindeki örtük ön kabuldür. Yoksa örtünme yasağıyla ilgili binlerce örnek, buna gerekçe olan hukuki düzenleme varken, olmayan bir örtü zorlaması için bu kadar yaygara koparılmasını nasıl izah edebilirdik?”

30 Eylül 2007 - Mahalle baskısı ya da mahalleye baskı

Ahmet Çiğdem, Star’daki Açık Görüş sayfasında mahalle baskısı konusunu değerlendirdi: Mahalle şimdi, tek geçim kaynağının devlet olmadığını anlamış durumdadır. Hatta devletin bir geçim kaynağı olmaktan çok, bu kaynağı kurutan bir güç olduğunu da farketmiştir. Yaşadığı dinselliğin, kurduğu dayanışma sisteminin, gündelik hayatının daha iyiye evrilmesinin yegáne şartının demokrasiden geçtiğini de. Daha fazla zenginliğin ancak demokrasiyle mümkün olduğunu, evdeki televizyonu değiştirmekle mütesettir kızının üniversitede okumasının da devletin demokratizasyonuyla sahih hále geleceğini ‘mutlu bir bilinç háliyle’ kavramış durumdadır. AKP iktidarı, ‘toplumun bilmedikleriyle’ ne kadar idare etsin, toplum kendi bildiğiyle önünü açmakta, geçimliğini tedarik etmektedir...

Kopan gürültüden anlıyoruz ki AKP iktidarını oluşturan siyasal ve kültürel elitin normalizasyonu, statükonun isterlerine göre çekip çevrilmesinin yolları hálá tükenmiş değildir. Fakat mahalleyi çekip çevirmek, hizaya getirmek sanıldığından daha zor hále gelmiştir. Bugün mahalle baskısından şikayet edenlerin söyleyemedikleri gerçek budur. Mahalleden korkmaları, kurdukları hegemonyanın mahalleyi denetim altında tutacak mekanizmalarını tüketmesine dayanır. Devleti, kurumlarını ve piyasayı istedikleri gibi düzenleyebilecekleri dönemler geride kalmıştır.”

30 Eylül 2007 - Başı açıklık, üniversitelerde yasaklansın mı?

Sibel Eraslan, Vakit Gazetesi’ndeki yazısında, A&G şirketi ve 32. Gün programının ortaklaşa düzenlediği başörtüsü konusundaki davranış biçimleri hakkındaki kamuoyu araştırmasını kaleme aldı: “Anketörler örtü yasağı bağlamında yönelttikleri farklı sorularla yasakçıların davranış biçimleri hakkında bilgiler de veriyorlar bize. Benim için hayli şaşırtıcı oldu mesela; eğitim seviyesi arttıkça, örtü yasakçılığı da artıyormuş. Üniversite öğrencilerinin % 51,8’i örtü yasağı taraftarıymış. Bu rakam bana çok yüksek geldi. Yani evinde ve televizyon başında yasak olsun/olmasın demek ayrı, aynı kampus içinde akranı olan kişiler hakkında hayır okula girmesinler demek çok ayrı...

Başörtülü kızlar, akranları içinde ciddi bir baskı altındalar demek ki... Yani araştırmaya bakarsanız üniversitelilerin bir yarısı diğer yarısını aynı okulda istemiyor demek bu! Bu uzaklaştırmayı, sırt dönüşü, umarsızlığı, her ne kadar nefret şeklinde okumamaya çalışsam da, neticede “benim okuluma girmesinler” anlamı çıkmıyor mu? Hitlervari bir yaklaşım! Irkçı, sevgisiz, bağnaz ve ilkel bir iteleyiş... “Başı açıklar üniversiteye alınsın mı alınmasın mı?” şeklindeki bir soru hiç de gelmiyor aklımıza oysa! “AA, bu ne biçim soru” deriz, değil mi? “Başı örtülüler üniversiteye alınsın mı alınmasın mı” da işte aynen o kadar “AA, bu ne biçim soru”dur...”

30 Eylül 2007 – İLKAV’dan “İslami Kimliğimizi Savunuyoruz” eylemi

İlmi ve Kültürel AraştırmalarVakfı (İlkav)’nın düzenlediği “İslami Kimliği Savunma” konulu basın açıklaması Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda yapıldı. Yoğun ilginin gösterildiği basın açıklamasına Ahmet Kalkan ve Hamza Türkmen gibi İslami camianın tanınmış yazarları da katıldı. Kur’ani Kerim okunması ile başlayan basın açıklamasında ilk konuşmayı yapan İlkav Genel Başkanı Mehmet Pamak; “Yeni anayasa hazırlık çalışmalarının gündeme geldiği bu süreçte, halka daha yakın bir partinin büyük bir çoğunlukla mecliste ve hükümette olmasından rahatsız olanlar, üstelik Cumhurbaşkanlığını da halka kaptırmanın paniği içerisinde ülkede kaos ve gerginlik çıkararak, halka ve temsilcilerine sopa sallayarak, kendilerine iktidar ve rant sağlayan Kemalist statükoyu korumaya çalışıyorlar. Müslüman halkımıza, İslami kimlik ve değerlerimize, namazımıza, başörtüsümüze ahlaksızca saldırıp aşağılıyorlar.’’dedi.

İnsanların kimliklerinin nasıl oluştuğunu ve Kur’an’ın önerdiği kimliğin netliği üzerinde duran Haksöz Dergisi Yazarı Hamza Türkmen, Türkiye’deki temel çatışmanın ümmet bilincine karşı dayatılan seküler ulusal kimlikle, vahye dayanan İslami kimlik arasında yaşandığını söyledi. Son olarak İlkav adına basın açıklaması okundu. Açıklamayı okuyan Abdurrahman Çeliker; “Biz Müslümanların, kendi dinimizin eğitim kurumlarını açmak ve çocuklarımızı bu eğitim kurumlarında kendi dinimize göre eğitmek vazgeçilmez, kısıtlanamaz en temel hakkımızdır. Çocuklar bizim çocuklarımızdır, devletin değil,bizimdir’’ diyerek önemli noktalara vurgu yaptı. (Haksöz Haber)


Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin