BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


BAŞÖRTÜSÜ GÜNDEMİ . KASIM 2007



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə81/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   102

BAŞÖRTÜSÜ GÜNDEMİ . KASIM 2007


1 Kasım 2007 – Komutanların katılacağı davetlerde başörtüsü yok!

Kazım Güleçyüz, Yeni Asya Gazetesi’ndeki köşesinde resepsiyonlar ve başörtüsü konusunu değerlendirdi: “Resepsiyonlarda, şimdiki Jandarma Genel Komutanı Org. Koşaner’in seneler önce Genelkurmay 2. Başkanı sıfatıyla dile getirdiği formül benimsenmiş gibi görünüyor. Komutanların katılacağı davetler “eşsiz,” sivil katılımcılara yönelik resepsiyonlar eşli organize ediliyor. Kimileri, bu eşli davetlerde Çankaya’nın “türbanlı istilâsı”na uğrayacağı kehanetinde bulunuyorlardı. Ancak bu ilk davet açıkça gösterdi ki, öyle olmadı ve olacak gibi de görünmüyor... Belli ki, davet devletin en üst makamından da gelse, başörtülü hanımların protokolde görünme yönünde bir hevesleri yok. Hal böyle olunca, provokatörlerin buradan çıkarabilecekleri bir malzeme de yok. Gelinen nokta, Özal ve Demirel dönemi resepsiyonlarındaki duruma yeniden dönüldüğünü gösteriyor. O zamanlar da arzu eden başörtülü hanımlar davete katılıyorlardı ve bu durumu kimse yadırgamıyordu. Sezer’le birlikte keşfedilip uygulamaya konulan “kamusal alan” kavramıyla Çankaya’nın da başörtülüler için “yasaklı alan” haline getirilmesi, bazılarına şimdiki tabloyu sanki çok farklı ve olağanüstü bir gelişme gibi gösteriyor. Ama hiç de öyle değil. Tersine, son durum normale dönüşün ifadesi... Bu tartışmaların, First Lady’nin başörtülü olmasının ve Köşkün yedi yıl sonra başörtülülere açılmasının, eğitim kurumlarıyla resmî dairelerdeki 12 Eylül+28 Şubat yasağı mağdurlarına fayda getirip getirmeyeceği ise hâlâ meçhul...”



1 Kasım 2007 – “Meydanlarda neden türbanlılar yok'a dair”

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan Coşkun, Oktay Akbal’ın “Nerde o türbanlı kızlarımız, kadınlarımız” başlıklı yazısı hakkında köşesinde şunları ifade etti: “Gerçekten yoklar mı? "Baktım yoklar" deyip geçiştirebilir miyiz? "Meydanlarda neden türbanlılar yok" sorusu, başka "tehlikeli" ve "bölücü" soruları da kışkırtmaz mı? Mesela, "Madem her tür sorunun sorulması meşrudur" mantığından hareket eden biri, "Neden şehit analığı hep başı örtülü yoksul kadınlara düşer usta?" diye sorsa… Hazırladığınız bir yanıt var mı? Bir de şu var: "Türbanlılar" diye homojen bir grup mu var? Bunlar düğmeye basılınca hareket eden, düğmeye basılınca duran birer "otomatik portakal" mıdır? "Başı açıklar" diye bir kategoriden söz edilebilir mi? Bir "başı açık" ile başka bir "başı açık" arasında fark olabileceğini düşünüyoruz da, neden bir "türbanlı" ile başka bir "türbanlı" arasında fark olacağını düşünmüyoruz? Eğer "Arada bir fark yok... Bunların hepsi aynı" diyorsanız... O zaman bu tür bir genellemenin sizin için de geçerli olabileceğine onay vermiş olursunuz.”


2 Kasım 2007 – Başı açık kadınlar da başörtüsüne özgürlükten yana


Fatma K. Barbarosoğlu, Yeni Şafak’taki “Kalbi olan başı açık kadınlar” başlıklı yazısında başörtüsü yasağını eleştiren “başı açık” kadınlara değindi: “Ayşe Kulin, Emine Çaykara, Nuray Mert, Perihan Maden, Leyla İpekçi, Müge İplikçi, Gülayşe Kocak, Sibel K.Türker, Nuriye Akman, Elif Şafak şimdi bir solukta isimlerini hatırlayamadığım pek çok başı açık kadın var. “Saçlı”ların kuma gömdükleri başlarını çıkarmaya uğraşan. Yani, edebiyatın kadın kalemi, biraz geç kalmış olmakla birlikte nihayet başörtülülerin sıkıntılarını “korkusuzca” dile getirebiliyor artık. Bu hiç de azımsanacak bir şey değil. Bir siyasi partinin başörtüsü taraftarı olmasından çok daha önemli. Yani kalbi olan kadınlar haksızlığa karşı. Kendi sınıfının ya da kendi konumunun peşinde değil. Kalbi olan bütün kadınlar olarak nefeslerimizi biriktirmemiz gerekiyor. Bize hiç benzemeyene saygı göstermeyi, her ne olursa olsun insan yanımızın, anne yanımızın yekdil olmaya yeteceğini görmek ve göstermek zorundayız... Sınıfımızı, konumumuzu korumak adına her türlü ahlaksızlığa razı olmak için “korku” biriktirmek neden!!! Hadi hesaplaşalım aynadaki çehremizle. Türbanistlere de antitürbanistlere de karşı durmanın tam zamanı.”

2 Kasım 2007 - Muhabirin başörtüsünü almaya çalışmıştı

Kırşehir'de mayıs ayında yapılan belediye meclis toplantısını takip ederken "göz zevkimi bozuyorsun, çık dışarı" diye hakarete maruz kalan Kırşehir Çınar Gazetesi Muhabiri Fatma Alkan'ın, CHP'li Belediye Meclis Üyesi Saadet Balcı hakkında açtığı davanın ilk duruşması yapıldı. Duruşmaya katılmayan Balcı'nın ikinci duruşmaya polis zoruyla getirilmesine karar verildi. İlk duruşmaya şikayetçi ve mağdur Fatma Alkan ile tanıklar katıldı. Belediye Meclis Üyesi Tahsin Karaman Saadet Balcı'nın daha önce de bayan muhabiri başörtüsü nedeniyle sözle taciz ettiğini söyledi. Kahraman, toplantı bitiminde Balcı'nın muhabire yönelik tehditler savurduğunu ve başörtüsünü zorla çıkarma teşebbüsünde bulunduğunu belirterek, "Muhabir arkadaşa hakaretlerde bulundu. Çıkışta ise muhabirin başörtüsünü almaya çalışınca, diğer meclis üyeleri duruma tepki gösterdi" şeklinde konuştu. CHP Kırşehir İl Başkanı Yılmaz Zengin ise belediye encümen salonunun kamusal alan olduğunu iddia ederek, "Kimsenin başkasının başörtüsüne müdahale etmeye hakkı yok. Benim eşimin ve annemin de başı kapalı. Ancak kamusal alana türbanla girilmez" iddiasında bulundu.


2 Kasım 2007 - 'Başörtülü kamu hizmeti verilemez' demek ayrımcılıktır

Yard. Doç. Dr. Bekir Berat Özipek, Zaman’daki yorumunda başörtüsü sorununu hizmet alan-hizmet veren şeklinde tartışmanın sakıncalarına değindi: “"Kamu hizmeti yürüten tarafsız olmalı, bu yüzden başörtüsü takamaz" diyenler, iki temel hata yapıyorlar. İlki, tarafsızlığı yanlış anlıyorlar. Tarafsızlık, kamu hizmetini niteleyen bir sıfattır; o hizmeti yürüten kişinin var oluş tarzını veya görünüşü değil. Tarafsızlık, kurallarla ilgili bir kavramdır. Yani biz "kamu hizmeti tarafsızlık esasına uygun yürütülmelidir" derken, o hizmeti yürüten kişinin, o hizmeti alan herkese aynı şekilde muamele etmesi, kural izleyici olması ve hizmet verdiği insanlar arasında ayrım yapmaması anlamında tarafsız davranmasından söz ederiz. Tarafsızlık, kamu görevlisinin bir dine, ideolojiye veya siyasi partiye ait olduğunu belli etmeyecek biçimde giyinmesi değil, bütün bu değerler ve aidiyetlerini yaptığı işin içine sokmamasıdır... İkincisi, kamu görevlisinin başının açık olmasını tarafsızlık olarak görenler, farklında olmadan "tarafsız" kıyafeti belirli bir yaşam biçimiyle, genellikle de kendilerininkiyle özdeşleştirdiklerini ifade etmiş oluyorlar. Kendi yaşam biçimlerini ve buna bağlı olarak kendi "normal"lerini temel alarak, ötekini "normal dışı" gördüklerini ifade etmiş oluyorlar ve devletten de "normal" giyinmiş personel bekliyorlar... "Başörtülü kamu görevlisi olmaz" diyenler, bunu tarafsız devlet ilkesine dayandırıyorlarsa, kadın nüfusunun yarısının başörtülü olduğu bir ülkede, devletin tarafsızlık adına neden bunlardan birini temel aldığını, bunu "kadının normal hali" olarak kabul ettiğini de açıklamak zorundadırlar... Devletin yapması gereken, bütün kamu görevleri için, görevin gerektirdiği niteliklerden başka kriter koymaması ve bu nitelikleri taşıyan herkese (başörtülü, başörtüsüz, haçlı, kipalı vd.) bu pozisyonları eşit ölçüde açık tutmasıdır... Türkiye toplumu, eğer bir gün gerçekten medeni bir ülkede yaşayacaksa, er veya geç ulaşacağımız çözüm budur ve sadece budur.”



Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin