GüNÜMÜz tüRKÇESİyle evliya çelebi seyahatnamesi



Yüklə 1,95 Mb.
səhifə20/39
tarix06.09.2018
ölçüsü1,95 Mb.
#77673
növüYazı
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   39

Sözün anlamı odur ki bu Nogay kavminin araba çeken ve ekin eken çatal hörgüçlü buğur develeri Kerbelâ Çölü olayında yaratılmış çatal hörgüçlü develerdir, vesselam.

Beri taraftan bu Çobaneli Kalesi içinde obalardan başka şey yoktur. Kale etrafında cehennem çukuru gibi derin hendeği var. Dahi etrafı sık ormanlı bayırlı ve çayırlı yerlerdir, ama ka­lesi zemini bir düz yeşillik yerdir. Kaleden taşra varoşu toplam 200 kadar keçeden oba evlerdir.

Bu Çobaneli kavminde olan hayvan, sığır, sıpa, at, koyun ve kuzu bir Tatar kavminde yoktur. Esirleri de gayet çoktur, gayet zengin bay kavimlerdir.

Bu Çoban Kalesi'nin kıblesi tarafındaki hendeği içinde Pi-sibaysı Nehri akar. Yine Şağake dağlarından çıkıp Adahun Bo­ğazı önünde Karadeniz'e karışır abıhayat küçük sudur, atlar ile geçilir.

Nogay kavminin görünüşleri ve giyecekleri

Orta boylu, omuzları geniş, belleri ince, iri başlı, kaba ku­laklı, yassı alınlı ve küçük gözlü adamları vardır. Mahbûb ve matlup ceylan gözlü ve şirin sözlü Nogay dilberleri olur. Ama sakalları beşer onar kıllı köse öfkeli insanlardır. Giysileri elbet-

605

l

te koyun postu kürktür ve başlarında kalpakları yine telli ve kuzu kürkü börktür. içerde esvapları elbette Merzifon bezin­den mavi ve kırmızı kapamalardır. Ve gömlekleri de kırmızı ve mavi bezlerdir. Genellikle kuşakları şal ve ham ibrişim kuşak­lardır. Silâhları, yine diğer Badrak, Sincivitli, Şirinli ve Mansur-lu kavimleri gibi çatal atlara binip kılıç, sadak ve bir kamçı ta­şırlar, başka silâhları yoktur.



Nogay kadınlarının giysileri

Yine giydikleri koyun ve kuzu kürkleri, başlarında Ta­tar kalpakları ve ayaklarında sarı çizmeleri var. Nicesi ipek hil'atler, renkli boğası kaftanlar ve ipek kuşaklar kuşanırlar. At binip tirkeş ve kılıç bağlanırlar. Ancak marali ve ceylan gözlü, Hoten ceylanı badem gözlü, Tatar oku gibi siyah kirpikli, yay kaşlı, uzun saçlı, Hâşimî benli, ay ve güneş parçası kızları ve evli kadınları olur. Yiyecekleri yine talkan, kurut, yazma, lah-şa çorbası, at eti, at yelesi, at kazısı, yani at kaburga kemikle­ri pastırması ve darı ekmeğidir. Kısacası yedikleri darı, giydik­leri deri, evleri saz, kendileri nâ-sâz kavimdirler. Asla buğday ekmeği [147b] yemezler ve su içmezler. Hemen boza ve mak-sima bozası içerler. Bu maksima bozası keyif vermeyip Nogay ulemâsı içer, keskin bozalarını yiğitleri içer.

Nogay kavminin dilini bildirir

Gerçi yukarıda Tatar dili yazılmıştır. Bunlar da Tatar kav­midir, ama bu Nogay kavminin başka dilleri, ibareleri vardır. Evvelâ akçe hesapları böyledir:

pır ikiz üş tart beş

12 345


altı cedi sekiz tokuz ou

67 8 9 10

Çalap cnradmı ynlnvnç

Allah Allah peygamber

cohıktıık sndaklnp snvat

rast geldik tirkeşli pusat

kiibeli zor çiğit bntır çiğit

zırhlı kuvvetli yiğit bahadır yiğit

606

çapııl civer koş kazan şura



sefer koyver ağırlık yükü oğlan

munu cıvıktır birlmş ıırtıın tuvalar yaşadım

işte yakındır bir rica ettim dualar yaptım

aytıın bar aylayım ciigiir kişi

sözüm var söyleyim seğirt adam

n/m/ col bersin şuralarım bar

Allah yol versin oğullarım var

karacılarım toyum tolganda

erlerim doyum olanda

aşıkmaıı P°t$a"?' tirek

acele etmen lapa yemeği ağaç

Nogay Tatarı kavminin türkü yırladıkları tekerlemeleridir:

Usurgnmn urunbolsıın, Kul söykede beran bolsun,

Ko dılağa pindirsin, Kol möykede sendirsin,

Cavııl atka pindirsin, Han söykede sendirsin

Tamıık takış kan çatlasın, Tava içki aylasın,

Diğer Nogay tekerlemesi:

Ay Nogaylı Nogaylı, Arpacığı tuğalı,

Götürüp sokmağa kolaylı, Valaylı vay valaylı.

Sözün kısası bunun benzeri binlerce mâlâyani sözleri var­dır.

607

Sonra bu Çoban Kalesi'nde Çoban Mirza, Han'a birkaç yor­ga atlar verip ve at etinden Han'a hayli ziyafetler edip oradan 4 saat ormanlar içinde gidip,



Şağake Çerkezi Pişkövü'nün özelliği

Bu mahal Şağake beyinin tahtıdır ki Çerkez dilinde pişkov diye beylerin oturduğu yerlere derler, yani taht yeri manasına­dır. Kasaba gibi büyük köydür. Toplam 550 adet saz örtülü, çit örülü ve ikişer kapılı birbiri içinde evlerdir. Ve yine çit örülü sarp havlıları vardır. Ama bu vilâyetlerde akçe, para, pul, bağ, bahçe, çarşı pazar, han, hamam ve kilise yoktur. Kâfir ve Müs­lüman değillerdir. Kâfir desen çok öfkelenirler. Behey Müslü­man desen ses çıkarmazlar. Haşri neşri inkâr ederler. "İnsan­lar ot gibi bitip yitip giderler" derler. Kâfiri görseler sevmezler, Müslümanı görseler hoşlanırlar. Bir alay dağlı ve isyancı adam­lardır. Mezhepleri Mecusîliktir. Çarşı pazar ve akçe (para) ol­madığından her metalarını birbirleriyle değiş tokuş ederek alış veriş yaparlar. Yine bütün insanları evlerinde sanatları­nı icra ederler. Ellerinden bir marifet kurtulmaz, gayet usta ve sanatkâr adamları vardır.

Bu Şağake pişkövünün kıble tarafında Karadeniz bir mer­hale yerdir. Şağake pişkövü dağlarının eteğinde bir geniş ye­şillik ve ağaçlık içinde 40 ev bir kıranda, 10 ev bir kıranda ve 20 ev bir kıranda oymak oymak, yani akraba ve taallukatlar bir yere konup etraflarına çalıdan ve kalın uzun ağaçlardan azbar, yani çitten sarp kale gibi avlular yaparlar, evleri ve bütün hay­vanları bu azbar avlular içindedir. Her gece iki yerden kapıları­nı kapatıp arslan gibi köpeklerin zincirlerini çözüp rahat uyku­suna dalarlar. Bütün Çerkezistan böyledir. Şağake Beyi İncirok Bey 80 yaşında sakalı tıraşlı bir semiz kefere şekilli, müslim de değil bir adamdır. Mehmed Giray Han onun hanesine kondu. Han'a çok çok büyük konukseverlik gösterdi.

Bu Şağake beyi, toplam 3 bin tüfenkli pür-silâh atlı ve yaya askere maliktir, toplam 10 bin adam olur. Karadeniz kenarına kadar bu kavimden başka Çerkez kavmi yoktur. Burada Elburz dağlarının uçları tamam oldu.

Bu Şağake dağlarının kıble tarafı tamamen Abaza vilâyetleridir ki Karadeniz kenarında bulunmuşlardır. Bu

608


Çerkezistan, Abaza ile Kırban Nehri arasında olan Elburz Dağı'na bitişik Şağake, Anapa ve Obur dağlarının eteklerin­den ta Kırban Nehri kenarına uzanmış Çerkezistan Vilâyeti'dir ki batıdan doğuya uzunluğu 90 konak ta Elburz Dağı'na ka­dar Çerkezistan Vilâyeti'dir ki sonunda bu Şağake kavmi Ka­radeniz kıyısında tamam olur. Bu Şağake dağları, batıdan do­ğuya Elburz Dağı'na, Dağıstan diyarına, Kumuk ülkesine ve Acem'in Demirkapı'sına kadar Elburz Dağı'na bitişik Şağake dağlarıdır.

Bu Şağake Çerkezlerinin ataları: Mekke'den [148a] bir alay Kureyşliler kaçıp Aneh Selme çöllerinden Bağdad'a çıkıp bir kardeşi Keysu orada kalıp Keys Urbanı oldu. Bir kabilesi Cebeliye'de Cebel-i Elheme'ye gelip biri Gazze'de amcası Hâşim hazretlerine gelip kalır. Ama Cebeliye'de Cebel-i Elheme yanın­da kalan Keysu Antakya'da Rum kayseri olan Hırkıl adlı kra­la gelip oradan İstanbul'un Pozantina kralı olan Ceneviz yanına gelip bu Keysu yurt ister. O da Keysu'yu üç kardeşiyle gemile­re koyup Karadeniz sahillerinde yurt verir. Lazka Kureyş Arabi Trabzon'da kalır. Laz kavmi Lazka Kureyş'dendir. Abaz Kureyş Abaza Vilâyeti'nde kalır. Keysu Kureyş Arap, Anapa Kalesi'ne çıkar, ilk defa Keysu Şağake oğlu ile bu Karadeniz kıyısında va­tan tutunurlar. Sonra çoğalarak 40 adet kabile olurlar. Mamaluk kavmi, yani Bozoduk Şağake Çerkezi kavminin

asılları ve ortaya çıkışlarını bildirir

Rum tarihçilerinden Rum Yanvan, tarihçi Latin Mikal ve Kıptî tarihçi Totis ibn Natis, dünya tarihçisi Yarmenî Mıgdısî kısacası Rum, Arap, Acem ve Tatar kavimlerinin güvenilir ta­rihlerinde öyle yazar ki "Bizim içimizden herkesin belli bir maka­mı vardır" [Kur'ân, Saffât 164] âyeti gereğince ilk defa yeryüzün­de makam edinen Âdem Safî'dir. Çoluk çocukları çoğalıp yer­yüzüne yayıldı.

HayyuT-Kayyûm Allah'ın fermanıyla aslında Rum [Ana­dolu] kavmi Ays ibn İshak Nebî evlâdındandır, ama doğru ola­nı Yâfes evlâtlarıdır ki bir cesur, yiğit ve pak inançlı kimseler­dir. İlk defa Rum diyarına İslâm ile ayak basan Anadolu kav­minden Selçuklular ile Dânişmendlilerdir. 476 [1083] tarihin­de Dânişmend beyleriyle birleşip Malatya, Kayseri, Alâiye, An-
609

takya ve Konya diyarlarına gelip yerleşerek sultan oldular. İlk çıkış yerleri Mâverâürmehir'dir. Hicretten 200 sene sonra Hazret-i Ömer evlâtlarından Emir Ziyad, onun oğlu Emir Lok­man ve onun oğlu Emir Ömer Malatya Kalesi'ni Ermeni kefere­leri elinden alıp yurt ettiler.

Sonra 600 [700/1300] tarihinde Selçuklular Sultan Alâeddin'de son bulup Osmanoğlu devleti Mâverâünnehir'de Turan Vilâyeti'nde Mâhan şehrinden Ertuğrul doğrulup gel­miş idi. Alâeddin'in yerine Ertuğrul Rum'a müstakil bey oldu. Sonra Ertuğrul, Bursa yakınında Rum kefereleriyle Yalakâbâd Kalesi'nde cenk ederken şehit olup Söğüt Kasabası'nda defnet­tiler.

Daha sonra Ertuğrul oğlu Osmancık Rum'a 699'da müsta­kil bey olup Konya'da sikke ve hutbe sahibi olup Anadolu de­nen vilâyetlere ümmet-i Muhammed yayıldı. (—) tarihinde Or­han Gazi oğlu Gazi Süleyman Bey; Kara Mürsel, Kara Kokoca, Kara Koca, Kara Ece Yakub, Kara Koca Al ve Kara Edebalı adlı 40 nefer kara kocalar ile Kapıdağı Burnu'ndaıı Rum Denizi'ni karşıya sallar ve kayıklar ile geçip ilk defa Gelibolu toprağına ayak basıp "BismiUâhirrahmânirrahîın" dedikleri tarihtir. Sonra oraları yağmalayarak önce İpsala şehrini fetheder. Sala verdik­leri için ibtidâ saladan meşhur galat İpsala derler.

Ondan sonra günden güne büyük ülkeleri yönetimi altına alıp ganimet malları ellerine girip avladıkları kadınları kızla­rı nikâhlarına alıp çoğaldılar. (—) tarihinde Edirne fatihi Gazi Hüdavendigâr'a, ondan Gazi Fatih'e ve ondan Gazi Süleyman Han'a kadar Rumeli ve Anadolu denen diyarda 77 adet Hıristi­yan kavimlerden eski kavim Arnavut, Laz, Abaza, Çerkez, Hır­vat, Sırp, Bulgar, Kalviz, Voynık Vilâyeti'ni, Efrenc, Macar, Leh, Çek, Rus, Korol, Tot, Kurs, Moskov, Gürcü, Dadyan, Açıkbaş, Mikril, Güril, Şavşat, Rum, Ermeni, Dodoşka, İngiliz, Nemse, İsveç, Talyan, Kallevin, Felemenk, Portakal, Donkarkız, Dani­marka, Venedik, İspanya, Ceneviz, Fransa, (—) (—) (—) Eflâk ve Boğdan, kısacası Osmanlı bu yazılan kâfirlerin ülkelerini harap, evlerini toprak, esirlerini kebap ederek hanelerin türâb üsârâların kebab ederek fetihler etti.

Saba gidişli, düşman avcısı, acımasız Tatar kavmi de, Kırım

610

hanları da birbiri ardınca Osmanoğlu'na yardım ederek sayısız, hesapsız ganimet malları ve esirler geldi. Kısraklarına aşan ay­gırlardan küheylân atlar hasıl olup binerler ve kâfirlerin kızla­rı ve kadınlarına aşan gazilerden oğlanlar kızlar, oğul balı gibi şanlılar ve simtenli ve sim endamlı dilberler hasıl oldu. [148b] Onlar da anaları tarafında olan dedelerine ve akrabalarına onar on beşer yaşında iken kılıç vurmaya başlayarak dedelerinin yu­valarını başlarına dar ederek nice bin taze köy, kasaba, şehir, kale ve büyük beldelerini fethetmededirler. İnşaallah sonsuza kadar Osmanlı Devleti devam edip Lazistan, Mikrilistan, Aba-zistan ve Çerkezistan vilâyetleri gibi her kâfiristanı fethedip ki­liselerini mescit ve cami edeler.



Yukarıda adı geçen bütün Hıristiyan milletlerden en uygu­nu, azıcık bahaneyle İslâm kabul eder, İslâm diyarına gidenler gidip gelen Abaza Kureyşi kavmi ve Çerkez Kureyşi kavimleri­dir ki kitabî değillerdir. Bir alay dağî ve bağî ve yağı kavimler­dir. Tarihçilere göre ataları Mekke-i Mükereme'den Kureyş ka-bilesindeııdir. Arap kabilelerinin en şereflisi ve özellikleri övül­müşü olduğu herkesçe kabul edilmiştir. Zira kâinatın serveri ve varlıkların övüncü Hazret-i Peygamber o soydan dünyaya gel­mişlerdir.

Sonraki kabile Acemdir ki çıkışları Tatar kavmidir. Bu iki kavimden yeryüzü süslenip insanoğlu ile mamur olmuştur. Onun için Hazret-i Kevneyn'e "Seyyidü'l-Arab ve'l-Acem/Arap ve Acem'in efendisi" derler. Zira Arap'tan başka Tatar, Acem, Türk, Türkmen, Moğol, Boğol, Dağıstan, Kumuk, Kozak, Heş-dek, Yakayça, Lipka, Özbek, Çağatay, Kılmah, Fağfur, Çin, Hıtâ, Hoten, Maçin, Hint, Sind, Laristan, Moltan, Sultaniye, Semer-kand, Kâbilistan, Zâvilistan, Bâbil, Ermenistan, Mâzenderen, Faris, Horasan, Kaşkar, Hârizm, Taberistan, Türkistan, Gilân, Irak-ı Arab, Irak-ı Acem, Irak-ı Dadyan, Kirman Vilâyeti, Gence, Şirvan, Şamakı, Mekran, Sistan, Bedahşan, Azerbaycan, İran, Turan, Belh, Buhara ve nice yüz bin diyarlarda oturan ümmet-i Muhammedlere Acem denir. Onun için "Seyyidü'l-Arab ve'l-Acem" denildiğinde hepsini kapsayan kelâmdır.

Ama Arap kavminin Kureyş taifesinden ayrılarak dinden dönüp Rum'da karar edenleri tarihçiler öyle yazmışlar ki,

611


Kureyş Arabı'ndan Arnavut, Lazka, Mikral, Abaza ve Çerkez kavimleri Rum'a gelip nasıl dinden döndüklerini bildirir

Evvelâ Hazret-i Ömer hilâfetinde Medine-i Münevvere'de Kureyş kabilesinden Cebel-i Elheme adlı ünlü kâfir, yanlışlıkla Arap şeyhinin gözünü çıkarır. Mahkeme edildiğinde âyet ge­reği "Onda (Tevrat'ta) onlara: Cana can, göze göz [... kısas] yazdık" [Kur'ân, Mâide 45] fermanı üzere Cebel-i Elheme'nin de gözü­nü çıkarmak gerekince bir gece hemen Cebel-i Elheme karde­şi Beşe'yi vekil edip bütün kabilesini alıp kaçarak Antakya'da Rum kayseri olan Hırkil Kral'a gelip dahil düşer. Hırkil de Cebel-i Elheme'ye Antakya yakınında dağları yurt ve sığınak verir. Cebel-i Elheme de deniz kıyısında ispanya küffarı elin­den bir kale fetheder. Hâlâ Cebel-i Elheme'den bozulma Cebeli­ye Kalesi derler.

Daha sonra Hazret-i Ömer Kudüs-i Şerifi fethettikten son­ra Cebel-i Elheme üzerine sefer edip Cebel-i Elheme Hazret-i Ömer'e karşı koyamayıp bütün tabileriyle (—) adet evlâtlarıyla gemilere binip İspanya kralına dahil düşer. Kral da Cebel-i Elheme'ye acıyarak hâlâ Amavutistan olan Avlonya ve Delvine vilâyetleri dağlarını Elheme'ye has verir. Bu Cebel Kureyş kav­mi olduğu için o dağlara hâlâ Kuryeleş Dağlan derler.

Cebel-i Elheme'nin bir oğlu Dukadin bu dağlarda yerleşti­ğinden hâlâ Dukat Dağı derler. Bu Cebel-i Elheme kavmi çoğa­larak ve İspanya kâfirleriyle karışarak Kureyş Arapçasım unu­tup Arnavut dilini icat ederler. Arnavut, Kureyş Arabı'ndan dönmüş olup Ârnâbûd'dan bozulma Arnavut olmuşlar, yani ar u namusların terk edip kefere olduklarından Arnâbûd derler.

Sonra Cebel-i Elheme Bey, Müslüman olarak ölüp Elbasan şehri yakınında Büzürg Seng adlı bir mesiregâh vardır, Arna­vut kavmi bu mesiregâha Bozeşek der, bu mahalle yakın Arna­vutların ceddi olan Cebel-i Elheme o mesiregâh yerde yatar.

Sonra Cebel-i Elheme'nin (—) adet oğlu kalıp Arnavut ban­dan bütün kardeşleri incinerek yüz çevirip (—) adet kardeşler hep birlikte bir gemiye binip Pozantin şehrine, Konstantin şeh­rinde Galata'da kalan Ceneviz kralına varıp sığınırlar. O dahi bunlara acıyarak Karadeniz kıyılarının sonlarındaki yüksek dağları bağışlayıp her birini birer tarafa kabileleriyle gönderir.

612

Elheme oğlu Lazka Trabzon dağlarında karar edip Gür­cü kavmi [149a] ile karışarak büyük kavim olur. Bunlara Lazka kavmi denirken bozulup Laz derler. Başka dilleri var, ikinci cil­dimizde dilleri ve ıstılahları yazılmıştır.



Ondan sonra gemiyle Cebel-i Elheme oğlu Mikral Gönye yakınında Çoruh Nehri ensesindeki Batum Sancağı dağlarında yerleşip soyu çoğalır. Bunlara Mikral'dan bozma Mikrel kavmi derler. Bunların da asılları yine Kureyş Arabi'dir ki Gürcistan kavmiyle karıştıklarından başka Mikral dilini icat edip Hıristi­yan milletinden oldukları ikinci cildimizde yazılmıştır.

Yine gemiyle Cebel-i Elheme oğlu Abazka yine Karadeniz kıyısında yerleşip Abaza kavmi oldular ki bunlar da Kureyş'ten dönme olup başka dilleri ile ikinci cildimizde 27 kabile beyle-riyle yazılıdır.

Sonra gemiyle Elheme oğlu Sadşân dağlar içinde yerleşir, yine Abazka kavmi sayılır, ama dağlarda sakin olup bir mez­hepten olmayıp başka dilleri olup cesur kavim oldukları ikinci cildimizde yazılmıştır.

Ondan sonra yine gemiyle Elheme oğlu Şağak, Çerkezistan dağlarında Anapa Kalesi'ne varıp orada mekân tutar. Hâlâ bu yazdığımız kavme onun için Şağake kavmi derler.

Bir kardeşi, Cebel-i Elheme oğlu Berbere ailesi ve adamla­rıyla Taman Adası'nı mesken ettiği için bu Taman Adası'na ta­rihçiler Berber ülkesi derler, yukarıda anlatılmıştır.

Sonra bir kardeşleri, Cebel-i Elheme oğlu Mamalu-ka, Habeş dağlarını karargâh edinir. Onun için tarihçiler bu Çerkezistaıı'a Mamaluka Vilâyeti derler.

Küçük kardeşlerinden Bozoduka ibn Elheme Obur Dağlan etrafında kalıp hâlâ Bozoduk kavmi derler, vesselam.

Yine Arap, Acem ve Tatar tarihçileri öyle anlatıp yazarlar ki Hazret-i Ömer hilâfetinde Cebel-i Elheme göz çıkartmaya razı olmayıp kâfiristana kaçarken yerine kardeşi Beşe'yi hâkim bı­rakıp gidince bu Beşe adlı Urban şeyhi Kureyş Urbanı'na öyle muktedir hâkim oldu ki Yesrib, Batha, Yelemlem, Abbas, Hicaz ve Taif diyarlarında kurt ile koyun birlikte gezerlerdi. Ta bu de­rece Mekke, Medine, Yemen ve Aden tarafları güvenli olduğun­dan Hazret-i Ömer hoşlanıp Beşe hâkimin (—) adet oğullarına

613

birer ülke verip her biri birer mülke malik olup hüküm sürer­ler.



İlk Urban şeyhi olan Beşe'nin büyük oğlunun ismi Arap Mevâl, biri Zehd, biri Amûr, biri Arnud, biri Hatuka, biri Janay, biri Besnay, biri Bolkay, biri Kabartak, sonra (—) (—) (—) bun­ların büyüğü Şeyh Beşe oğlu Keys'dir.

Bu adı geçenlerin her birine Hazret-i Ömer beratıyla bi­rer hanlık verip birer kabileye hâkim olurlar. Bunlar ta Irak Vilâyeti'ne, Yesrib Vilâyeti'ne, Batha, Konfor, Morağ, Bender-i Mohan'a, Bender-i Zebid'e, Bender-i Teğar'a, îp Kalesi'ne, Ga-rani Kalesi'ne, San'an Kalesi'ne, Tavl şehrine, Gülyân şehri­ne, Arûs Kalesi'ne, Ümran Vilâyeti'ne, Demara Kalesi'ne, Hab­be Kalesi'ne, Sine Kalesi'ne, Kahire Kalesi'ne, Deynev şehrine, kısacası bu yazılan Yemen vilâyetlerine ta Sebe şehrine kadar Şeyh Beşe evlâtları malik oldular.

Birkaç güçlü, becerikli oğullarının namlılarından Habeş ülkesinde Zeyla şehri, Dehlek şehri, Musova şehri, Harkova şehri, Kif şehri, Sevâkin şehri ve (—) (—) şehirlerine malik ol­dular.

Birkaç evlâtları Mağrib ülkesinde Evcile, Cirbe, Trablus, Tunus, Cezayir, Tanca, Fas, Merankeş, Tilimsan, Sudan, İse, İs-van, Donkola, Berberistan, Foncistan, Daho, Kakan Vilâyeti, Afnu Vilâyeti, May Bornu Vilâyeti, Bağaniski Vilâyeti ve RümeyletüT-himal Vilâyeti'dir ki Hazret-i İdris'in doğduğu bü­yük şehirdir.

Kısacası, bu zikroluııan Mısır Adası içinde bu karalar vilâyetlerini yönetimi altına alıp hüküm sürerlerken Allah'ın hikmeti Hazret-i Ömer olayında Hazret-i Ömer ile Beşe Şeyh'i şehit ettiklerinde sahâbe-i kiram içinde bir karışıklık olup bü­tün memleketlerdeki yöneticiler birbirleriyle savaşmaya, çar­pışmaya, vuruşmaya başladılar. Bu merhum Şeyh Beşe'nin de evlâtları birbirlerinin üzerine seferler ettiler. Sonunda bir kaçı bir yere toplanıp Arap Meval büyük kardeşi Keysu ile meliklik için savaşıp Emir Arap galip ve Emir Keysu mağlup oldu. Key­su üzüntüsünden bir gece bütün oymağıyla [149b] kaçıp yeri­ne Arab Ban müstakil melik oldu. Keysu Ban kaçtığından "Sera Keysu" dediler, yani Keysu melik kaçtı, dediler. Hâlâ namları

614


Sera Keysu oldu. Giderek Sera Keys dediler. Ondan da söz bo­zulup Çerâkese diye yayılıp bilindi.

Osmanlı'da Çerkez ve Çerkeş derler. Tatarlar Serkis derler. Acem dilinde Serkeş, yani baş çekici, yani baş alıp gidici de­mektir. Gerçekten de serkeş kavimdir.

Çağataycada Çârkes derler, zira ilk bu Çerkezistan'a ayak basanlar Şağake, Berberi, Mamaluk ve Bozoduk adlı 4 kişi gel­diklerinden Çağatay kavmi bunlara Çârkes, yani dört kişi der­ler. Moğol dilinde Çerkız derler. Arapça'da Serâkîse-i nâkese derler, zira Mısır'da Çerkez kavmi çok olup Arapları gadr ile vurduklarından Çerkez kavmine Serâkîse-i nâkese derler. Çer­kez kavmi Mısır fellâhlarının yüreklerini kan eylemiştir. Ku-muk dilinde Cârkes, yani komşumuz adamları demektir.

Sözün kısası, her dilde birer çeşit isimleri vardır, ama duy­muş olduklarımız bunlardır.

Sözün kısası güvenilir tarihlerden Cevnhir-i Ahbâr'a göre bu Çerkez Ban bütün adamlarıyla amber kokulu temiz toprak olan Mekke, Yesrib ve Batha'dan kaçınca Aneh ve Selme toprağında Bağdad ve büyük belde eski Musul şehri yakınında yerleşip ço­ğalarak binlerce adet Arap kavmi olup o pak toprakları vatan edinir. Hâlâ Keys Urbanı kavmi onlardan kalıp Urbanlar ara­sında bu Keys Urbanlarına Serâkes Urbanı derler. Anadolu kav­mi Keys Arabi derler.

Sonra (—) tarihinde Bağdad'da halife olan Abbasilerden el-Müstansır Billâh padişah üzere Hülâgu Han gelip 70 gün sa­vaşırlar. Sonunda halife el-Müstansır Billâh'ı tutup yaş deve derisine sarıp Bağdad güneşine bırakırlar. Halife deri içinde kakırdak olup Tatar kavminin el ve ayakları darbesinden el-Müstansır Billâh Hülâgu Han elinde helak olur. Abbasîler bu Müstansır Billâh'da son bulup Çöl Urbanı'nda gizlenen Abbasî şehzadelerini Mısır'a kaçırıp Mısır'da yine Abbasîler halife ola­rak yine Bağdad'da sultan oldular.

Ama Hülâgu Han el-Müstansır asrında Bağdad'ı harap edip bir günde 70 bin kadının karınların yarıp nicesinin yuttukları cevahir taşlar ve daha günü dolmamış çocukları kadınların ka­rınlarından çıkarır. O olayda nice kere yüz bin can Hülâgu Han Tatarları ellerinde helak oldular.

615


Sonra Hülâgu Han yine dönüp Mâverâünnehir'e yöııe-lip Eski Musul'a gelince anılan Serâkeys Urbanı'm tamamen Musul çöllerinden sürüp Deşt-i Kıpçak'ın güneyinde Kuban Nehri'nin öte tarafındaki Elburz Dağı eteklerinde ülke verir. Çerkezler mecburen yerleşip dağlar içinde köy, kasaba ve piş-kövler basmaya başlayıp sakin olurlardı.

Daha önce Hazret-i Ömer hilâfetinde ilk defa Medine'den gözünü çıkarmamak için kaçan Cebel-i Elheme evlâtlarından bu Çerkeş dağlarında ilk yerleşen Şağake, Bozoduka, Mamalu-ka ve Berbere adlı bu 4 nefer kardeşler beraberce yine Kureyş kavminden olan Çerakeys Arab'a "Safa geldin" ve "Hoş gel­din" derler. Bütün akraba ve taallukatlar birbirleriyle görüşüp barışıp öpüşüp karışırlar.

Herkes oybirliğiyle Çerkeys'i kendilere hâkim seçip emir­lerine uyarlar. Çerkeys hâlâ Kabartey Çerkezi'nin yerleştiği yeri kendine tahtgâh-ı pişköv yapar. Bu diyarın suyu ve havasının hoşluğundan Çerkeys soyu çoğalarak 205 sene yaşayıp 70 nefer evlâtları büyüyüp her birine birer ülke verip hâkim etti. İnsaal-lah her bir kabilenin isimleriyle yazılır.

Sonra Çerkez Ban, daha önce Arap kavmine gücendiğin­den Tatar kavmi ve Gürcü kavmi ile karışmalarından dolayı bu iki dilden bir dil oluştururlar. Çerkez dili saksağan kuşu dili gibi bir çöpördük dildir. Hâlâ Çerkez dili kaleme gelmez, din­lemeye dayalı, boğazdan, avurttan ve dil altından çıkan, ser­çe sesi gibi kaleme gelmez bir dildir. Bu kemter kul, âlem sey­yahı ve insan nedimi gösterişsiz ve hasır sahibi Evliya 51 sene­dir yedi iklimde 18 padişahlık yere ayak basıp her diyarın in­sanıyla konuşmak için fesahatları, belagatları ve şiirleri ile 147 lisanı cevher saçan kalemimle yazmışım, ama bu Çerkez dili gibi saksağan kuşu sesli dili yazamadım. İnşaallah o dili de gü­cümüzün yettiği kadarıyla yazarız. Bir özel lehçeleri var, zira kitabî değillerdir. Onun için kaleme gelmez [150a] kuş dilidir, vesselam.

İşte bu mahalde bu Çerkezlerin aslı esası, soyu sopuyla Kureyş kavmi Araplarından olup oymak oymak olup Allah'ın hikmeti bu ülkede yaşadıkları elden geldiğince yazıldı.

Beri taraftan yine konumuza gelelim. Bu Şağake Çerkez-

616

lerinin ortaya çıkışları böyledir. Bu temiz topraklarda yerleşip suyu ve havasının güzelliğinden mahbûb ve mahbûbeleri gayet çoktur. Hatta Mehmed Giray Han hazretleri efendimize, misa-firimizsin diye iki adet bânû güzelliğinde ve melek yüzlü, par­lak yıldız gibi seçkin, henüz her biri birer çeşit bir işlenmemiş inci ve her biri birer açılmamış gonca, mehtap ve güneş parçası kızlar hediye verdiler ki her biri birer Mısır hazinesi değer. Çerkez kavminin giyimlerini bildirir



Hepsi kıllı kebeden siyah takke giyerler. Üzerlerine yine si­yah koyunun yününden eğrilmiş ihram gibi dokunmuş incecik siyah daracık aba dolama giyip orta kuşak gezerler, üzerlerine başka bir şey giymezler. Ancak bayları, yani zenginleri kış gün­lerinde kuzu kürkü giyerler.

Hepsi kısacık, dizleri gözünde hafif esvap giyerler. Ve yine ince abadan diz çakşırı giyip çoğu donsuz gezerler.

Ayaklarında bir çeşit üzerinden dikme, altı bütün çarık gi­yerler ki bir diyara mahsus değil çarıktır. Yine koyun yünün­den örülmüş ipek gibi kuşakları var.


Yüklə 1,95 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin