Parladı dil hanesi söndür aman tulumbacı Pek de bıçkın gösterir dar câmedan tulumbacı
Kahramâne kisveyi lâbis olan eyler çalım Bas .katı narayı da koş hûb lisan tulumbacı
Yardan ayrıldım ipek ketfiye başda bir yana Kaş çatub ejder gibi pek de yaman tulumbacı
Görse Yangın Kulesi al arızın yangın sanır Köşklüye çeker işaret bil hemen tulumbacı
Çeşmemeydanh Bekirdir nâm ü şanın dilberim Bilmeyen sıdk u vefayı M aman tulumbacım
Pâyinî âzürde kılma taş yerine kalbe bas Sen gönlümün sultânısın ey daltaban tulumbacı
Dikdiğin yelkenle çıkdım ben bu a$k ummânıaa Esme deli poyraz gibi laz korsanım tulumbacım
Huriyi yakdın ciğerden sen de yan yan âteşe Ol sebebden benle yanık 'bil bu dîvan tulumbacı DELİKANLI SOKAĞI — Bayazıdda Ka-lenderhâne Mahallesi sokaklarından; Dede efendi Caddesi ile Cüceçeşmesi Sokağı arasında iki dirsekli bir sokak olub Karavana Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 4/50). iki araba geçecek genişlikde, kabataş döşeli bir yoldur. Sokağın bir yanı Site Öğrenci Yurdunun arka yüzü olub yanında üçü ahşab üçü kagir üçer katlı 6 ev, l kahvehane, l marangoz doğramacı atölyesi vardır. Yukarda adı geçen rehberde gösterilmiş Karavana Sokağına yerinde rastlanmadı; Karavan Sokağı istimlâk edilerek yerine Site Öğrenci Yurdunun inşâ edilmiş olduğunu tahmin ettik (Ekim
1964).
Hakkı GÖKTÜRK
DELIKOÇ SOKAĞI — Boğaziçinde Kuz-guncuk'un sokaklarından; 1934 Belediye Şehir
Rehberine göre, köyün gerilerinde Baba Nakkaş Sokağı ile Tomrukağası sokağı arasında uzanır (Pafta 27); yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Şubat 1965).
DELİ LAZ — Üsküdarlı Halk şâiri Âşık Râzinin anlatdığına göre 1313- (1895-1896) de Kasımpaşa İskelesinde yaşı yetmişi aşmış bir kayıkçı, Râzinin tâbiri ile «denize kürek çalmada delikanlılara meydan okur, koçan gibi bir laz»; o yaşda «cami yıkılmış, mihrap durur» bir erkek güzeli olub nice taze yosma hanımlar muhabbetine, sohbetine rağbet eder, gaayetle-lâübâli meşreb, dilbaz; bilhassa gençliğindeki çapkınlıkları bir meddah hüneri ile anlatırmış.
Aşık Razı bu yaşlı çapkın kayıkçının hayatını manzum olarak yazmak istemiş, fakat tamamlayamamış. Nevcivanlık çağında hanım oynaşı olarak girdiği bir konakdan bir câriye ayartıp kaçıran Deli Laz o kız ile evlenip çapkınlık yollarından ayağını bir müddet çekmiş ise de zevcesi bir kaç sene sonra ölünce kurtuluş yolunu Tersaneye girmekde bulmuş, on beş sene kadar da bahriye askerliği yapmış; «Gözümde, yüzümde ne vardır bilmem, bir avratle yüz yüze, göz göze geldim mi kadının ayakları dolaşır, davet için işmarı çakar» diyen eski çapkın bahriyeliden ayrılınca, nice pırpırı kopuk civanları kıskandıracak maceralarına tekrar başlamış.
Aşık Râzinin tamamlanmamış manzumesi
şudur; ._ \
Avrupa kâkülü o laz kopuğa Kesmişdir Galata berberi urum Bak şu kara donln gümüş topuğa Bu ne çalım be ne caka kurum
İskelede kekler yosma avretler Nöbete girmesin pırpırı lazı Görmeli ne işmar ne işaretler Oğlanda da hoyrat cilveyi nazı
* Kışın kayıkhane kahve hamamda
Yaz geldikde kayık içinde yatar Andaki vahşet yok ruhânu hamda Çevrü cefâsını çekemez kantar
i
Bir elmas gül yüzük ya altım saat Ergenlik hakkım dir elbet isterim Muhabbet nâmesi didiğin kâğât Hani ipek çevre silmeye terim
Topuk vura vura attığım adım Bahâsı- azdan az bir altun diyem Davete uydum da avrete vardım Hani atlas boğça çamaşır giyem
İşlediğim kayık köhneden köhne Gerekir oynaşım alsım yemsin Sinemiz küsâde hem pâbüröhne Deryayı aşk üzre gezdirem gelsin
Elif görsem mertek be görsem çanak Yokdur kitabetim çetele tuttum Kimi mürdüm gözlü kimi gül yanak Elli avret oldu ismin unuttum
Biri Ayvansaray çiçeği kahbe Biri Kırk çeşmeli biri Vefalı • Biri hamamcıdır birisi ebe Biri çift otuzluk cadaloz çalı
Biri canfes ipek hanımsultanım Serer oynaşma kuştüyü döşek Biri paşa kızı kartça bir hanım Dört kcca artığı o haspam foîşek
Biri urum sarraf kokonasıdır Biri kuyumcunun ermen dudusu Biri altun küpü dev anasıdır Bahşişi ihsanı avuç dolusu
Geçmeden şebabet nümayiş nakşı Deli poyraz misâl esdim de esdim Gülle topuk ile kırarken taşı Cellâd nigâhımla haraca kesdim
Çıkmışdu- nâmımız bir deli laza Amma âkil idim düzdüm tüyümü Kasub da kendimi çekdikce naza Dizdim altunlaıı basdım düğümü
Duhteri pâkîze câriye gördüm Gördüm de konakta hanımla yattım Amma irtesi gün çözüldü düğüm Bir yolun bularak kızı ayarttım
Ferace sırtına boğça koltuğa Dimeyüb kayıkçı pırpırı oğlan Kaçdı bu daltaban bıçkın kopuğa Didim işte hak bu gerisi yalan
El çekdim haramdan tövbei nasuh Buldum gayri dengim küftüm helâlim
Bundan gayri yârim tek enîsi ruh Ol taze fidanım kaaşı hilâlim
Denize hep kürek çalmakdır işi Hep o deli lazım deli poyrazım Yine yalın ayak şehbaz vahşeti Lâkin helâleime cilveyle nazım
Üçyüzon üçde tam yaş oldu yetmiş Hâlâ yolum gözler bir nice haspa Ahlatın iyisin ayı yer imiş Şimdi de oynaşım hep taze yosma
Bu maceralar arasında baskınlar," karakolluk olmalar, hattâ atlatılan ölüm tehlikeleri bile varmış. Deli Lazın kara donu, kara mintanlı, şahin başı kara puşulu ve yalın ayağı yarım pabuçlu bir kayıkçı Don Juan olduğu anlaşılıyor.
Yine Râziden .Kayıkçı Deli Lazın 1316 da öldüğü öğreniliyor:
Kasımpaşah meşhur koçan gibi Deli Laz İstanbul yosmaları koşar idi peşinde Cevher ile tarihin yazdım fevtine bu yaz «Karı koynunda göçdti kayıkçı yetmişinde» 1316 (1898 - 1899)
Vâsıf HİÇ
DELİLLE (Jacques) — (Adının okunuşu Jak Dölil) XVIII. asır ile XX.-asır başlarında yaşamış şâir bir fransız rahibi; fransız edebiyatında romantiklerin öncülerinden biri bilinir; 1738 de Aigueperse'de doğdu, 1813 de Paris'de öldü; şiirleri «leş Jardins», «lHamme deş ehamps», ve «l'îmagination». isimli üç eserde toplanrnışdır; lâtin şâiri Virgile ile ingiliz şâiri Milton'un şiirlerini de manzum olarak fransız-caya çevirmişdir.
Jacques Delille 1784-1785 yıllarını bir doğu seyahatmda geçirmiş ve bir müddet İstan-bulda Fransa elçisinin misafiri olarak Boğaziçinde Trabyadaki elçilik yalısında oturmuş-dur; aşağıdaki mısralar şâirin İstanbuldan mülhem yazılarmdandır:
Qne de fois dans leş ınurs de la fiere Byzance, Je m'eıı souviens encore d'un oeil presomptucux Contemplant du serail leş niurs voluptueux... Malgre ses fiers gardiens, ses portes redoutables, Oü veille la terreur â cöte du plaisir, Dans mon illusion grilles, touıs, janissaires, Mon oeil franchissait tout; mes regards temeraires
ANSİKLOPEDİSİ
— 4361
DELİORMAN (Mahmud Necmeddin)
— 436Û —
DELİORMAN (Mahmud Necnıeddin)
Osaient percer i'asile oü l'indoont orgueil Flotte entre mille appâts et choisit d'un coup d'oeil Autour de ces sof as oû la langueur repose, J'aspirai le moka, je respirai la rose; J'osai plus: dans ces bains frais et myst£rieux Que jamais ne profane un regard curieıuc, Oû cent jetuıes beaut^s, plus belles şans parure, Pour voile â la pudeur donnent leur chevelure, Malgrö l'affreus cordon, malgre le sabre nu^ J'entrai, brûîant de voir et tremblant d'âvoir vu.
(l'tmagination)
Vous dirai-je
(leş Jardins) Bibi.: Turiag Klüb Belleteai
DELİORMAN (Mahmud Necmeddin) —
Muharrir, bilhassa. Balkan memleketleri ve meseleleri üzerinde çok geniş bilgisi olan bir aydın adam; duygulu, zarif, feragatli, çalışkan, filosof, rind ,türlü mihnet çekmiş, kimseye minnet etmemiş «geçme nânıerd köprüsünden .ko aparsın su seni» diyenlerden; 1898 de Tuna boyunda Rusçuk mutasarrıflığına bağlı Deliorman bölgesinin merkezi ad edilen Razgrad kasabasında doğdu; babası saraç Salih Efendi, on altıncı asırda Konyanın Karaman-kazasından Tuna beylerine gelip yerleşmiş türklerden Ha-fızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğludur; annesi Ayşe Hanım da 1856 da Kırımın Bağçesaray şehrinden Deliormana hicret etmiş Hacı Hasanın kızıdır. Mahmud Necmeddin Raz-gradda türk ibtidâî ve rüşdiy esini bitirerek bül-gar İrojimnazyasında okudu.
Babası Salih Efendi rüşdiye tahsili yapmış, o zamana göre ileri fikirli bir zâtidi, Avrupada-ki ve Balkanlardaki Jön Türklerle bir yakınlık kurmuşdu; M. Necmeddin daha rüşdiye talebesi iken babasının tesiri altında îstanbuldan gelen bütün gazete ve mecmuları, Kırımdan gelen «Terceman», Parisden gelen «Meşveret» ve «Şirâyi Ümmet» ve Filibede çıkan «Balkan» gazetelerini muntazaman okurdu, ki Balkanı çıkaran Edhem Ruhi Beyin bir manevî talebesi gibi olmuşdu. 1914 de 16 yaşında iken Sofyaya giderek orada Ahmed Fazıl Beyin çıkardığı Türk Sadâsı gazetesine girdi o zaman Sobran-ya Meclisinde mebus olarak bulunan Edhem
İSTANBUL
Ruhi Beyle tanışmak, bir hoca yerinde elini öpmek fırsatım buldu. Bir yandan da Sofya Üniversitesine dinleyici talebe olarak devam etti. Türk Sadâsı gazetesini Türkiyenin Sofya sefiri Fethi Bey ile ataşemiliter Mustafa Kemal Bey (Atatürk) destekliyorlardı; gazetenin gene ve milliyetperver bir yazarı olarak Mustafa Kemal Beyi Çar Ferdinand Caddesinde 17 numaralı e\'inde bir kaç ziyaret etmek, onun muhatabı olmak şerefine mazhar oldu. Askerlik çağı gelmiş, Birinci Cihan Harbi başlamışdı, Bulgaristan tebaalı olduğu için, müttefik de olsa bul-gar ordusunda asker olmak istemedi, Türkiye-ye kaçarak Edirnede bir'kaç haftalık silâhlı tâlim gördükden sonra Çanakkale Muharebelerine katılmak üzere Geliboluya gönderildi, fakat ağırca bir hastalık geçirerek silahsız sıhhiye sınıfına ayrıldı; 1918 mütârekisine kadar Istan-bulda Hilâliahmer- (Kızılay) umûmî merkezi ile anbarıııda çalışdı. Bu yıllar içindedir ki İs-tanbulda Türk Ocağındaki konferanslara, musahabelere devam ederek türkcülük ve milliyetçilik cereyanlarım büyük ilgi ile tâkib etti, ve çok okudu. İstanbulun işgalinde, 1919 da, Razgrada döndü, bu ara Filibede Edhem Ruhi Bey ile görüşerek onun Balkan Gazetesine imzası ile yazılar yazmaya başladı; Edhem Rû-hi'yi Bulgaristandaki türklerin hakkını koruyan büyük bir mücâhid olarak tanımışdı, Edhem Ruhi ölüm tehdidi altında Bulgaristandan kaçmaya mecbur olunca yerini Mahmud Nec-meddine bırakdı.
1920-1921 yıllarında Rusyadan gelen kominizin cereyanına bulgaristandaki türk gençle rinden pek çoğu katılmışdı, Hasan Fuad ismLı-de bir türk de kominist mebus olarak Sobran-yaya girmişdi. O sıradadır ki vefat etmiş olan babasından ve anasından kalan servet ile Mahmud Necmeddin Razgradda ilk türk matbaasını kurdu, komünizme karşı türkcü ve milliyetçi «Deliorman» gazetesini çıkardı; yardımcı olarak da vaktiyle Edhem Ruhinin Balkan gazetesinde çalışmış muallim, teknisyen ve muharrir Ahmed îhsan Efendiyi Şumnudan Razgrada getirtti. O yıllarda Bulgaristanda iktidar Çiftçi Partisinin elinde idi, bu partinin lideri Aleksaııdr İstanbuldaki türklere karşı çok mü-samakâr davranıyordu; onun içindir ki Bulgaristan türklerinin büyük çoğunluğu Çiftçi Partisine girmişdi; Mahmud Necmeddin de Razg-radde bu partinin türk kolunun sekreteri olmuşdu; büyük ve güzel bir medrese yapılmış,
islâm cemaati, mekteb encümeni, hayır cemiyetleri, gençlik teşekkülleri de aynı binada yerleşmişlerdi; Deliorman Gazetesinin Matbaası da bu medresenin karşısında Mahmud Nec-meddine âid iki katlı bir binada idi. Gazete çıkmaya başlayınca Razgradda değil, Bulgarista-nın her tarafındaki türk gençleri arasında büyük bir alâka uyandırdı, millî bir heyecan ay-din şekilde uyandı. 1922 de Sofya da Başbakan Istanbuliski ile görüşen Mehmed Necmeddin Razgrad islâm cemaati ve vakıfları işlerinde sözünü dinletir bir duruma sâhib oldu, Delior-nıanda yazı yazabilecek bir kaç idealist türk öğretmenini Razgrad okuluna tâyin ettirdi, bu arada Pravadiden Hüsmen Celâl, Vidinden Al-yanakzâde Mustafa Şerif, Dostabakdan Hafız ismail Hakkı, Razgradlı Arif Necib Razgradda Toplandılar ve Deliorman Gazetesini bir milyon Bulgaristan tüıkünün naşiri efkârı hâline getirdiler, komunizma karşı yıllarca sürecek çetin bir mücâdeleye girişildi.
1923 yıh haziranında iktidardan düşürülüb öldürülen Başbakan Istanbuliski ile tarafdar-larından otuzbin kişinin katledildiği günlerde Mahmud Necmeddin de idam, mahkûmları arasında zindana atıldı; onu bu ölüm tehlikesinden kurtaran hemşehrisi ve okul aıkadaşı Bazriya-nof oldu (Bu zât 1944 başbakan olmuşdur).
Profesör Çamkofun idaresi zamanında Deli orman gazetesi tekrar neşredilmiş ise de şo-veııist vatan cebhesi taarfından takibata, teh-didlere uğramış, matbaası tahrib edilmişdir. 1925 de çiftçi partisi ile komünist partisi sui-kasdcılan Sofyadaki büyük bir kiliseyi cehennem makinası ile uçurdular ve isyan ettikleri zaman Mahmud Necmeddin tekrar tevkif edilmiş ve adkerî idare tarafından idama mahkûm olmuşdur; sözde kaçar iken arkasından vurulmak üzere öldürülmesine karar verilmiş ise de, bir başçavuş büyük bir para karşılığı vurmayarak kaçmasına göz yummuşduı.
Bulgaristanda devir yine değişmiş, 1925 -1926 arasında artık Razgradda barınamâyaca-ğmı anlayan Mahmud Necmeddin matbaasını Plevneye naklederek orada «Mücâdele» gazetesini çıkarmışdır; lâkin orada da rahat bırak-kılmamış; muharrir Mehmed Behçet ile beraber «Tunaboyu» adında başka bir gazete çıkarmışdır; fakat bir müddet sonra Mehmed Behçet ve diğer bir iki arkadaşı Edirneye gidince
yalnız kalan Mahmud Necmeddin Razgra dönmüş ve türlü güçlük içinde Delorman 1929 yılına kadar devam ettirmişdir. 1929 da bütün Bulgaristan türklerinin 700 delegeleri ile eski Gümüîcine müftüsü islâm bilgini Bekir Sıdkı Efendinin başkanlığında bir milli kongre toplanmış ve bu kangre Deliorman gazetesinin Sofyaya nakline ve milli kongrenin organı olmasına karar vermişdir; bu kararı Türkiye büyük "elçisi Dusrev Gerede de tasvib ettiği için Deliorman dört yıl Sofyada Balkanlarda misli görülmemiş büyük: bir. gazete olarak -neşredilin işdir; ve bu dört yıl çok korkunç, akşam sabah ölüm tehlikesi içinde mücâdele ile gecmiş-dir. Deliormanm neşriyatı sayesinde âzası on-besbini aşan Bulgaristan türk gençleri spor teşekkülleri kurulmuş, bulgar idarecileri bundan ürkmüşler,-Bekir Sıdkı Efendi ile Mahmud Necmeddini açık acık tehdide başlamışlar, bu yüzden millî- kongre reisi Edirneye çekilmeye mecbur olmuşdur. 1933 de aşın türk düşmanları Râzgraddaki türk mezarlığını çirkin nümayişlerle tahrib ettiklerinde, Mahmud Necmeddin hâdiseyi Türkiye basınına intikal ettirmiş, Razgrad vak'asına karşılık İstanbulda üniversitelilerin asîl ve vakur mitingi yapılmışdır, türk gençleri İstanbuldaki bulgar mezarlığına bir çelenk koymuşlardır. Mahmud Nedim bu vak'ayı haber verme suçu ile tekrar tevkif edilmiş, bu sefer de Türkiye büyük elçisi Tevfik Kâmil Koperler'in bulgar hükümetine verdiği bir protesto natası ile kurulmuşdur; bunun üzerine Bulgar Trakya Komitasının bir suikas-dma uğramış, bir gece bir uçuruma atılmış ve ölümden ilâhi mucize eseri kurtulmuşdur, nihayet 1933 yılı sonunda kesin olarak yerleşmek üzere Türkiyeye gelmişdir. O yıldan bu yana otuz yıldan fazla da istanbul basın âlemine çalışmaktadır. Hemen bütün gazetelerde bilhassa Balkanlara âid yazılar yazmışdır; gazetelerde tefrika edilmiş on iki kadar eseri vardır, bunlardan «Meşrûtiyetden önce hudud dışında türk gazeteciliği», «Çanlar benim için çaldı» ve «ifşa ediyorum» kitab hâlinde de basılmış-dır.
Zevcesi vefat, etmişdir; ikisi hâkim, biri gazeteci muharrir, ve biri öğretmen Seyfi, Süheyl, Altan ve Leylâ isimlerinde hepsi evli dört evlâdı, vardır. .Nuri Demirağ'm Paşa Limanındaki korusunda ye torunlarının arasında, kendi tâbiri ile «mesud» yaşamaktadır,
DELÎSARAYLI
— 4362 —
ÎSTANBUI,
ANSİKLOPEDİSİ
— 4363 —
DELLAK
DELtSARAYLI _— Geçen asır sonlarında îstanbulun zararsız delilerinden; şehzadelerden birinin saraylılarından olduğu söylenirdi, efendiden bir adama çırak çıkarılmış, kaynanası ile geçinememiş, o kadından gördüğü türlü cefâ üzerine de bir oynatarak sokağa fırlamış, çıkış o çıkış, hoca ve hekimler derdine deva bulamamışlar, kocası da sebebi felâketi anası olduğu için Delisaraylryı boşamamış, bilâkis elinden geldiği kadar hoş tutmuşdu.
Bildiği, tanıdığı konaklara gider, gece yatısı misafiri olur, her gittiği yerde de gönlü alınırdı:
— Cehennem kütüğü olası, zebaniler elinde cayır cayır yanası kaynanam rahat vermiyor ki evimde hanım hanımcık oturayım, beni kocamdan kıskanıyor, yatağını aramıza yap-dı, kocamın bekâr uşağından benim de duldan farkım yok!, derdi.
«Eyyublu Şeyh Efendi» diye muhayyel bir sevgilisi vardı; her gittiği konakda önce onu sorardı: «Şeyh Efendi Arslanımm bu gece buraya geleceğini haber verdiler, acaba doğru mu?..» derdi, herkes tenbihli «doğrudur!.» denilir delisaraylı gece yatısına kalır, odasına çekilirken de : «Konakda el etek çekilince Arsla-nım bana..» diyerek yatağının yapıldığı odanın kapusunu açık bırakırdı. Devrin ricalinden bir paşanın konağında bir büyük rezalet kopmuş vak'aya sebebiyet verdiği için dürüst ahlaklı paşa karısını talâkı selâse ile boşamışdı, şöyleki, Deelisaraylı o zamanlar en çok 22-23 yaşlarında güzel bir kadındı. Paşa hanımın sözde eğlenmesi için bir halayık o: «Şeyh Efendi haber yolladı, bu gece odana geliyor» de-mişdi, gece yarısından sonra, sâdece alay olduğu tenbih edilerek, konağın uşaklarından Çerkeşli zeberdest bir delikanlı Delisaraylınm haremdeki odasına gönderilmişdi, fakat toy delikanlı Deli Saraylının odasına girib de güzel gene kadını görünce hem tenbihi hem de kendisine âğuuşı muhabbetini açan saraylının bîçâre bir deli olduğunu unutmuş, kapuyu içerden kilidlemiş, bütün ihtarlara, bağrışmalara ve tehdidlere rağmen oğlan ancak ertesi sabah odadan çıkarılabilmişdi. Uşak yediği dayak ile hastahânelik olmuş, paşada karısını boşamışdı. Bu vak'adan sonradır ki kocası Delisarayhyı timarhâneye götürmüşdür.
Zavallı taze, dâima Bağdad çarşafı giyer, her zaman tertemiz gezerdi: «Saraylı Hanım.. artık senin bu şeyhinden bıkdık..» diyenlere:
«Şeyhime göz koyub onu eleimden almak mı istiyorsunuz haspalar!..» derdi.
Gaalibâ timarhânede ölmüşdür.
Sermed Muhtar ALUS
DELi TUFAN — Onyedinci asır ortasında Istanbulda «Sundur» denilen çökure benzer dört demir telli bir kürd sazını çalmada hüner sahibi bir sazende ayak takımından biri olup hammal ırgad makuulesinin toplandığı yerlerde dolaşarak geçindiği tahmin olunur; hayatı hakkında başka kayda rastlanmadı. Bibi.: Evliya Çelebi, I.
DELLAK — Arabca «el ile sürtme' oğuş-durma» anlamında «delk» kökünden yapılmış türkçe isim: «Hamamda vücûdu, kese ve sabun sürerek yıkayan, vücûdu oğuşduran uşak»; Osmanlı saraylarının husûsî hamamlarında bu işle görevli gençler de «dellak» adını taşımış olmakla beraber dellak denildiği zaman ilk hatıra gelen çarşı hamamları uşaklarıdır.
Büyük şehir îstanbulun günlük hayatında, bedenin cild temizliği kadar şer'î temizliği bakımından, çarşı hamamlarının yeri çok önemli olmuşdur; hamamlarda rindârı ve kalenderâne zevkü sefa esbabı aranmış, dolayısı ile dellâk-ler, vücud yapılan kusursuz, eli ayağı düzgün, yüz çizgileri dilber, hareketli, canlı, yorucu hizmete de dayanıklı gençlerden seçilerek alınmışlardır; bu bakımdan divan edebiyatımızda kalenderlik yollarında ömür tüketmiş şâirlerin kalemleri ile, bâzıları hakikaten güzel şiirlerin de matufu olmuşlardır.
Hamam içinde çıplak dellâkın, tanzîmata kadar ilk bakışda alâmeti farikası siyah peşte-mallan olmuşdu; müşteri pegtemallan beyaz zemin üzerine kırmızı, güvez, sarı çubuk kafesli, dellak peştemalları da beyaz zemin üzerine siyah çubuk kafesli dokunmuşdur; siyah peştemalm müşteriye verilmesi dellâkın da diğer peştemalları sarınması eski hamam nizâmnâmelerinde kesin olarak yasak edilmişdir. Eski hamam nizâmnâmelerinde dellâklar hakkındaki maddeler şunlardır :
Hicrî 1040 (M. 1630-1631) Tarihli nizâmnâme
Dellâkler çüstü çâlâk (yakışıklı, yaraşıklı, canlı, hareketli) ola;
Baş traş etmede usta olar ve usturalarını keskin bu-lunduralar;
Canla başla hizmet eclip müşteriye muhkem keçe vuralar, ve sabunla iyi yıkayalar, ve keselerini dâim pak tuta! ar.
Hicrî 1050 (M. 1640-1641) Tarihli nizâmnâme
Dellak müşteriyi tıraş ettikde boynuna peştemal tu-tski dellâkin teri müşteri üzerine akmaya;
Dellak müşteriye riâyet idüb yıkadıkdan sonra pak ve kuru peştemal ve silecek vere;
Dellak .ibrişim peştemal kusana;
Müşteri murad ettiği dellâki istihdam ide;
Müşteriyi yıkayub çıkardıkda dellak bahşiş için onu s*öz hapsine almaya:
Dellâka bahşiş müşterinin mürüvvetine kalmışdır;
Müşteri mürüvveten dellâka bahşiş verse, ona gülsuyu ile riayet oluna.
Hicrî 1091 (M. 1680-1681) Tarihli nizâmnâme
Dellâklar çüştü çâlak ve usturaları keskin ve traş-cta usta olalar.
Dellâklık için eski nizâmnâmelerde yaş tahdidi yokdur, aşağıda gereği kadar tafsilât ile kaydedeceğiz, 13-14 yaşlarındaki çocuklar «dellak şakirdi», «dellak yamağı» adı ile hamamlara alınmışlar ve müşteri hizmetine çıkarılmışlardır.
Lâle Devrini yıkan 1730 ihtilâline kadar istanbul hamamlarındaki dellâklarm büyük çoğunluğunu arnavudlar teşkil etmişdi; arna-vud dellâklerin İstanbul hamamlarını istilâsı ne zaman başlamışdır tesbit edemedik, fakat, ayaklarının istanbul hamamlarından kesilmesi için hicrî 1147 (milâdî 1734-1735) tarihli bir ferman vardır.
Büyük vezir Dâmâd Nevşehirli İbrahim Paşaya karşı 1730 daki kanlı ayak takım, erâ-zil ve eclâf ayaklanmasının yalın ayaklı lideri Beyazıd Hamamında tüysüz oğlanlık çağından beri dellâkhk ede gelmiş arnavud şehbazı Patrona Halil olmuşdu (B.: Halil, Patrona), ihtilâlde Üçüncü Sultan Ahmedin yerine Osmanlı tahtına oturan Birinci Sultan Mahmud, kara peştemallı hamam çıplağı bir arnavud uşağın o havsala almaz küstah cür'etini unutmamış, onu ve hepsi erâzilden ayakdaşlarını idam et-tirdikden dört sene sonra, 1147 de istanbul Kadısına gönderdiği bir fermanla, bundan böyle istanbul hamamlarında arnavuddan dellak, natır, her ne isim altında olursa olsun uşak istihdam edilmemesini emretmişdi. İstanbul hamamlarında çalışan natır, dellak ve külhancı, hamam uşakları hakkında çok kıymetli bir ve-
sika olan bu fermanın bugünkü dile çevrilmiş sureti şudur :
«Hamamcılar kâhyası, hamamcı esnafının yiğit basıları ve şeyhleri tarafından îstanbulda-ki bütün hamamların birer defteri tanzim edi-lecekdir. Bu defterlerde, hamamlarda müstahdem natır, dellak ve külhancı ne kadar hamam uşağı varsa, hepsi isim ve künyeleri ile kaydedilecek ve nereli oldukları yazılacak, şekil ve şemailleri de tarif edilecek, arnavud olanların isimleri yanına da arnavuddur diye1 kırmızı kalemle işaret edilecekdir. Bundan sonra hamamlara dellak ve natır alınmak iktizâ ederse, arnavud taifesinden, büyük veya küçük tek ferd uğratılmayacakdır; hamamlara Anadolu yakalarından gelme tür k uşakları, nefsi İstanbuldan müslim ve hiristiyan cinsinden uşak alınacak-dır. Defterlerin tanzimi sırasında hamamlarda calışmakda olub arnavud oldukları işaret edilmiş olanlar hamamlardan çıkıp memleketine gider, ve sonra dönerek tekrar dellak olmak isterse onlar da asla alınmayacaklar, yerlerine yukarda söylediğimiz gibi Anadolu uşağı yahu d şehri uşak alınacakdır. Bu husus hamamcılara muhkem tenbih olunacakdır.»
Yukarıdaki fermanda bahsedilen hamam defterlerinde dellâklerin şekil ve şemail kayıd-ları ve haklarında verilen diğer izahat son derecede şayanı dikkatdir; bir kaç örnek alalım; o hicrî 1147 (1734) yılında :
Tophanede Kılıçali paşa Hamamında 12 dellak vardır, bunların onu arnavud, ikisi türk-dür :
l — Hüseyin bin ibrahim, 17. topçu bölüğünden kara sakallı yekçeşim, Avlonyalı arnavud; 2 — İsa bin ibrahim, 24. topçu bölüğünden, kumral bıyıklı^ Avlonyalı arnavud; 3ı — İbrahim bin ismail, henüz tıraş (yüzüne yeni ustura vurmuş), sarışın, Avlonyalı, arnavud; 4 Hüseyin bin Ali, taze oğlan, Avlonyalı, arnavud; 5 — Salih bin Mehmed, kara bıyıklı, yekçeşim, Avlonyalı, arnavud; 6 — Hasan bin Murad, 17. topçu bölüğünden, kara sakallı, Avlonyalı, arnavud; 7 — Süleyman bin Ali, 59. topçu bölüğünden, ince kara bıyıklı, Avlonyalı, arnavud; 8 — Osman bin İbrahim, 69. topçu bölüğünden, kara sakallı, Avlonyalı, arnavud; 9 — Yusuf bin Osman, taze oğlan, Avlonyalı, arnavud; 10 — Ali bin Osman, taze oğlan, Avlonyalı, arnavud; 11 — Seyyid bin Ali, ihtiyar, Tophaneli; 12 — ibrahim bin Süleyman, esmer taze oğlan, Akşehirli.
Dostları ilə paylaş: |