Smır yolları şunlardır: Kızılelma Caddesi nin bir parçası (Nevbahar Mahallesi ile), Gö-kalp ziya Sokağı (Seyyid Ömer Mahallesi ie), Vezir Caddesinin bir kısmı ve Günaydın Sokağı (İbrahim çavuş Mahalesi ile), Denizabdal çeşme Sokağının bir kısmı ve Denizabdal Cami Sikağı (Ereyli Mahallesi ile)5 Millet Caddesi (Apaemini, Ördekkasab, Mollasefer mahalleleri ile).
İç sokakları şunlardır: Denizabdal çeşme Sokağının bir kısmı, Çıtık Sokağının bir kısmı, Hacamatçı Sokağı, Ceccadeci Sokağı, Başvekil Caddesi, Köprülü Mehmedpaşa Sokağı, Gaspiralı ismail Sokağı, Köprülüzâde Sokağının bir kısmı, Necibâsım Sokağı, Kasgarlı Mahmud Sokağı, Dervişpaşa Sokağı, Ahmed Vefikpaşa Caddesi, Hacı Zihni efendi Sokağı, Veled Çelebi Sokağı, Şâir Mehmed Emin Sokağının bir kısmı. •
Denizabdal Mahallesinde 3 okul (Çapa Kız Sanat Enstitüsü, Çapa İlk Okulu, Şehremini Orta Okulu), l çeşme, 142 dükkân ve 515 ev vardır; 1960 sayımına göre nüfusu 2860 kadın ve 2839 erkek olmak üzere 5699 kişidir (1963).
Hakkı GÖKTÜRK
DENÎZABDAL .MESClDİ — Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor : «Şehremininde-dir; banisi Mimar Ilyas bin Abdullahdır, mescidi mezarlığında medfundur, hicri 958 (M, 1551) de vefat ettiği merkadi taşında kayıdlı-dır. Bu mescidin karşısındaki evin ardında bulunan diğer bir evin bahçesinde gömülü olub Fâtih Sultan Mehmed ile beraber gelenlerden Denizabdal'm bu mescid ile alâkası yokdur, fakat mescid onun ismi ile meşhur olmuşdur. Minberini mevkuufât halîfesi Ahmed Efendi koymuşdur, onun kabri de oradadır. Bu mescidin mahallesi vardır».
DENİZALTI GEMİSİ
— 4396
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
4397
DENİZALTI GEMİSİ
nın nasıl bir münâsebetle yazıldığı tesbit edilemedi; kitabe metni şudur :
Hazreti Abdülhamid Hânı adalet menkibet Çok ibadethaneyi îmâre oldu çâresâz
Hayli demdir işte bu cami de olmuşken harâb Kıldı Tevdîdine ferman ol şehi kişver tırâz
Eyledi Mimar Şücâeddîn gibi bir kâmilin Ruhini lutfiyle şad ol şehriyân dilntivâz
Şevketti iclâl olsun cihanda kâmuran Cebhesâyı secdegâh odukca erbabı niyaz
Yazıcı târihin Behâî şevk ile ey ehli din «Gel şu rânâ cami zîbâya kıl herdem namaz» Sene 1313 M. 1895-189$
Hakkı GÖKTÜRK
DENİZATLI GEMİSİ (İstanbul sularjmda
ilk) — Aşağıdaki satırları Ali Haydar Emir'-in «Türk Tahtelbahircileri» isimli makaalesin-den alıyoruz: «... 1878 de İngilterede Liver-
Dört kagir duvar üzerine kiremit örtülü ahşab bir çatıdan ibaret bir bina idi, Millet Caddesi genişletilirken yıktırıldı.
«Mir'âtı İstanbul» müellifi merhum Mehmed Eâif Beyin oğlu General Hakkı Râif Ay-yıldızda bulunan evrakı metrûkesi arasında bu mescidin kapusu üzerindeki kitabenin sureti olarak 6 beyitleik bir manzume vardır; fakat, mescidin ikinci Sultan Abdülhamid zamanındaki bir tamirinde konmuş bu kitabede mescidin banisinin adı Mimar Şücâeddin diye yazılıdır. İstanbulda banilerinin adı «Şücâ, Şücâeddin» olan beş mescid daha vardır. (Cebecibaşı Mescidi banisi Cebecibaşı Şücâeddin Ağa; En-serci (Mimarcı, Çivici) Mescidinin banisi En-serci Şücâeddin; Yemeniciler Mescidi banisi Şatır Uzun Şücâ; Voynukşücâ Mescidinin banisi Şücâeddin İbrahim Efendi; Ördekkasab Mescidinin banisi Şücâeddin Mehmed Efendi); Mehmed Râif Beyin Denizabdal Mescidine âid olduğu kaydı ile istinsah ettiği kitabe suretinde Mimar Ilyas yerine Mimar Şücâeddin adı-
Denizabdal Mahallesi (1934 Belediye Şeh;r Rehberinden)
pol'da Mister Garret tarafından yapılan bir denizaltı gemisinin (tahtelbahir'in) ilk tecrübeleri yapıldı; düşman gemilerine görünmeden su altından gelerek torpilini atacak bu yeni silâhın don^nmalardaki yerinin öSıemi üzerinde hayli münakaşalar oldu. Garret'in gemisi 45 kadem boyunda idi. İki sene kadar sonra daha büyük ikinci bir gemi inşâ edildi, tecrübeleri yapıldı, fakat son bir dalışında bir daha deniz yüzüne çıkmadı, içindeki fedakâr gemicilerle birlikde kayboldu. Bu facia denizaltı gemisi üzerinde çalışan fen adamlarını ümidsizliğe düşürmedi, îcad ettiği seri ateşli toplarla ölmez bir şöhret kazanmış olan isveçli mühendis Nordenfeld bu meseleyi dikkatle tâkib ediyordu, kaybolan denizaltı gemisinin noksanlarım aradı ve keşfetti, ve Istokholm'-de bir denizaltı gemisi inşa edereek 1885 de tecrübelerini yapdı, bu gemi bütün dalışlarında su altında seyirden su yüzüne çıkdı; Nor-denfeld'in gemisinin evsâfı şu idi: boyu 64 kadem, eni 9 kadem, hacmi 60 ton 5su yüzünde sür'ati 9 mil, kömür tazelemeden aldığı mesafe 150 mil, selâmetle dalabileceği derinlik 50 kadem, çift silindirli makinası 100 beygir kuvvetinde, ve 14 kadem boyunda bir torpil taşıyordu; mürettebatı 3 kişi idi.
O tarihde denizaltı gemileri büyük devlet
lerin donanmalarında henüz yer almamışdı ki
Nordenfeld'in inşâ ettiği ilk denizaltı gemile
rinden birini 1886 da Yunanistan satın aldı,
Salamin Tersanelerinde tecrübeleri yapıldı ve
bu tecrübeler basından gizlendi. Adalar Deni
zinde hâkimiyet yolunda Osmanlı Devleti Yu
nan donanmasının kazandığı bu silâh karşısın
da kayıdsız kalmadı ve Nordenfeld'e iki gemi
sipariş etti. İsveçli mühendis ile bir şirket kur
muş olan İngiliz Garret şirket adına İstanbula
gelerek bir mukavele imzaladı; birine «Abdül
hamid», diğerine «Abdülmecid» isimleri veri
len bu ilk ikiztürk denizaltı gemisinin vasıfla
rı şu olacakdı: -
Boy 100 kadem,en 12 kadem, hacim 160 ton su yüzünde sür'ati 12 mil, kömür almaksızın gideceği mesafe 900 mil, selâmetle dalacağı derinlik 50 kadem, makina 250 beygir kuvvetinde; 14 kadem boyunyunda ikişer torpil taşıyacaklar ve güvertelerinde l pusluk iki Nordenfeld seriateşli top bulunacakdı. Mürettebatı l kaptan, l makinist, 2 zabit, l ateşçiden mürek-keb 5 kişi idi. Gemilerin beheri için 18,000 al-
tın ödenecek, gemiler İstanbula parçalar hâlinde getirilecekj ve İstanbulda yerli amele tarafından monte edilecek, Mister Garret ve arka-d^şlan tarafından İstanbu/lda tecrübeleri ya-pıldıkdan sonra tesellüm edijlecpkdi. Bedellerinin 28,000 altını yapıcılara peşin olarak ödendi, 8,000 altında tesellümden sonra alınmak üzere bankaya yatırıldı.
«Abdülhamid» ve «Abdülmecid» denizaltı gemileri beşer parçadan mürekkeb olarak 1887 de İstanbula geldi ve Tersanede Valde Kızağında kurularak fevkalâde merasim ile denize indirildiler, ve ikişer direk taşıyan gemilere türk bayrağı çekildi.
Gemilerin tecrübelerinde bulunmaya ve onları tesellüme değerli denizcilerimizden .Develilizâde Halil Bey Kaptan memur edilmiş-di.
Gemiler gündüz rıhtımda bağlı duruyor, ve tecrübeler gece Haliçde yapılıyoıdu. İlk tecrübeler sâdece denize dalıp çıkmak oldu, su .altında seyir tecrübesi yapılmadı, ve tecrübelerde de yalnız «Abdülhamid» kullanılıyordu. Dalmalarda da Garret ile iki muavini ve Ha-Hl Bey Kaptan bulunuyordu.
«Bir gece «Abdülhamid» Hasköy ile Balat arasında 5 kulaç suya daldı, fakat sarnıçlarına aldığı suyu boşaltacak makina işlemeyince gemi denizin dibine kadar inip oturdu. Garret ve iki yardımcısı dehşet içinde kaldılar, hatayı birbirlerine yükleyerek çekişmeye başladı-. lar, geminin içindeki havanın dört kişiyi ne kadar yaşatacağı bilinmiyordu. Onların şaşkınlığını bir müddet seyreden Halil Bey Kaptan tulumbaya yaklaşdı, ve elini tulumba valfına atar atmaz makine işlemeye başlayıp deniz altı su yüzüne çıkdı.
Su altında revir tecrübeleri Garret'in türlü behâneleri ile hayli gecikdikden sonra bir gece yine Haliçde Fener önünde seyir için dalındı. Geminin gövdesi ancak kaptan köşkü su yüzünde kalacak şekilde suya gömüldükden sonra seyir dümeni tanzim edilerek uskur harekete geçirildi, fakat müdhiş bir hâl oldu, gemi 45 derece bir meyil ile burnu üstüne dikilerek uskur havada kaldı, Garret düşerek yaralandı, gemi seyir tecrübesinde bir metre bile yürümemişdi. Hemen sarnıçlar boşaltılarak gemi su yüzüne çıkdı ve rıhtıma dönerek bağlandı. Bundan sonra Garret yeni bir tecrübeye cesaret edemedi, hükümete tecrübelerin ta-
DENİZALTI GEMİSİ TİMSAH
— 4398 —
tSTANBUl
ANSİKLOPEDİSİ
— 4399 —
DENİZALTI TÜNELİ
Düğünden sonra bu geminin ne olduğu bilinmiyor; ibrahim Efendinin hayatı hakkında da başka kayda rastlanmadı. O tarihden sonra yapılan büyük saray düğünlerinde buna benzer bir gemi görülmez; denize dalıp çıkan timsah geminin inşâ sırlarının ibrahim Efendide kaldığı bellidir.
DENİZALTI TÜNELİ (İstanbuldft Asya ve Avrupa Kıt'aİarı arasında) — İstanbul Boğazı üzerinde Anadolu ve Rumeli yakalarını, Asya^ ile Avrupa kıt'alarını bağlayacak bir asma köprü projesinin yaninda (B.: Asma köprü) geçen asırdan beri bir de denizaltı tüneli projesinden ara sıra bahsedilir ve günlük gazetelerde meraklı fıkralar, fennî eğlenceler kabilinden yazılar yazılır; ve pek tez de unutulur,
îstanbulda dudak dudağa gelmiş iki kıt'-ayı bağlayacak Asma Köprü de, Denizaltı Tüneli de, bilhassa zamanımızın teknik gücü için, tahakkuku imkânsız işler değildir; sâdece para meselesidir.
mam olduğunu, gemilerin tesellüm edilmesini bildirdi.
Tesellümde Tersane tantanalı bir gün yaşadı. Pâdişâhı temsilen Derviş Paşa pek erken saatde Kasımpaşada Divanhaneye geldi. Bahriye Nazırı Bozcadalı Hasan Hüsnü Paşa ve bütün behriye erkânı toplandı. «Abdülhamid.- de ağır ağır seyrederek Divanhane önüne geldi, tekmil Türk mürettebatı içinde idi: Süvari Halil Bey Kaptan, makinist kolağası Mahmudpa şalı Ali Bey, "yardımcısı İzmitli Şerefeddin Efendi, mülâzim Hasköylü Mehmed Efendi, ateşçi Musa Çavuş; hepsi başlarında fes, don gömlekçe, yalın ayak, dalış ve su altı seyir tecrübesine hazır idiler. Fakat bu tecrübe yapılmadı. Garret hiç sıkılmadan gemide küçük bir arıza çıkdığmı söyledi. Gemi rıhtıma, döndü. Bu garib hareketine rağmen Garrete fahrî binbaşılık ile altın imtiyaz nişanı verildi, ve iki denizaltı gemisi son tecrübeler yapılmadan teselelüm edlmiş oldu. Garret tecrübeler için gelmek şartı ile memleketine döndü ve kendisinden artık haber alınamadı, mezuniyeti bittiği halde dönmedi ,izi güçlükle bulundu, gemilerin tesellüm edildiğini, eğer türk denizcilerine de-nizaltıcılık öğretmesi için çağırılıyorsa şu kadar aylıkla gelebileceğini bildirdi ve küstahça fahiş bir para istedi.
îkinci Sultan Abdülhamid denizaltı gemi
leri ile yakından ilgileniyordu. Bahriye nâziri
Bozcaadalı Hasan Paşa pâdişâha karşı müşkil du
rumda kaldı, o sırada yüzbaşı olan Halil Bey
Kaptanı çağırarak kendisine iki derece terfi ve
nişan, nakdî mükâfat vaad etti, türk bahriye
lilerinin bu gemileri kullanabildiklerini isbat
etmesini rica etti. Bir salı günü Kasımpaşada
kumandanlık önünde «Abdülhamid» gemisi
dalma tecrübesi yapdı, yavaş yavaş suya gö
mülen denizaltı beş dakika sonra gözden kay
boldu. Bahriye erkânı ve oıaya toplanan büyük
bir halk kitlesi heyecan, telâş içinde id.;. Halil
Bey Kaptan hem dalma hemde seyir tecrübesi
yapıyordu. Geminin daldığı noktadan çıkma
dığım görenler ne yapacaklarını bilemez hal
de iken «Abdülhamid» ilerde bir noktadan su
yüzüne cıkdı, ve coşkun alkışlarla, sevinç na
raları ile karşılandı. Süvari ve.mürettebatı ya
rı çıplak bir halde geminin güvertesine çıka
rak halkı selâmladılar. Fakat nazır paşanın
terfi, nişan ve ihsan vaidlerinden bir ses gele
medi. " •':
Bu tecrübeden dört gün sonra pâdişahdaıı «Tahtelbahirlerim İzmite gitsin!..» emri geldi ve gemiler hemen o gün İzmite gönderildi.
Son bir tecrübe İstanbulda Sarayburnun-da yapıldı ve bu tecrübede pâdişâh bizzat bulundu. Sarayburnuna köhne bir gemi kondu. «Abdülhamid» Gemisi sür'atle geldi, muayyen bir mesafede daldı ve torpilini hedefine attı, köhne gemi bir an içinde battı. «Abdülhamid» ve onun gölgesi hâlinde kalmış «Abdülmecid» o gün Tersane rıhtımına bağlandılar, bir kaç gün sonra da Sütlüce kıyısında kızağa çekildiler ve orada çürümeye terkedildiler, "tam yiı-mi iki yıl...» (Ali Haydar Emir, Türk Tahtel-bahircileri, Tarihi Bahrî Sayfaları, 1916); (B.: Denizaltı Gemisi Timsah).
DENİZALTI GEMİSİ TİMSAH — Onseki-zinci yüzyıl başlarında Lâle Devrinde Üçüncü Sultan Ahmedin onbeş gün on beş gece sürmüş oğullarının sünnet düğünü senliklerinde Tersane başmimarlığmda bulunmuş İbrahim "fendi adında bir zat tarafından yapılmış bir eğlence gemisidir; denize dalmış, gözden kaybolarak su altında yürümüş, sonra tekrar su yüzüne çıkmış, dolayısı ile dünyanın ilk denizaltı gemisidir, Bu düğün üzerine «Surnâmei Hümâyun» adı ile bir eser yazmış olan o devrin ünlü şâiri Seyyid Vehbi bu gemi hakkında şunları yazıyor :
«Düğünün ondördüncü günü (28 zilkaade
1132, 3 aralık 1719, çarşamba) pâdişâh deniz
şenliklerini seyretmek için Aynalıkavak Kas
rına geldi. Seyirci kayıkları o kadar çok idi ki
denizin yüzü kayıkla örtülmüşdü. Kürekleri
kımıldatmanın bile imkânı yokdu. Haliçdeki
gemilerin üstü ise mahşerden nişan dolu idi.
Bu gün, deniz eğlenceleri arasında sabık Ter
sane mimarbaşısı İbrahim Efendinin timsahı
binlerce insanı hayretden hayrete düşürdü, ib
rahim Efendi tarafından yapılan bu timsah su
reti üç çifte bir kayık büyüklüğünde idi. Üst
çenesini açıp kapayarak deniz yüzünde yarım
saat kadar dolaşmış, sonra denize dalmışdı.
Zevk ile seyredilen bu timsah çok takdir edil-
mişdi. Fakat bir saat kadar sonra battığı yer
den tekrar deniz yüzüne çıkınca, takdirler aşı
rı heyecan ve hayrete çevrilmişdi. Timsah bu
sefer ağzını açıp durmuş, açılan ağzından ren
gârenk esvablarla beş nefer köçek oğlan fırla
mış, timsahın sırtına çıkarak raksetmeye baş-
lamısdı...». x
Denizaltı Tünelinin iki başı için umumiyetle Avrupa kıyısında Sarayburnu - Ahırka-pusu arası ile Asya kıyısında Salacak - Harem arası gösterilir. Bu proje 1965 yılında da tazelenmiş ve bu konuya en geniş yeri veren Hürriyet Gazetesi olmuşdur. Aşağıdaki satıılan o gazeteden alıyoruz :
«İstanbul'da Avrupa ve Asya yakalarını birbirlerine bağlamak üzere yıllardır üzerinde durulan asma köprü konusundan ayrı olarak bu defa, emniyet mülâhazaları ve ucuzluk sebebiyle Ahırkapı ile Salacak arasında asma sualtı tünelinin inşaatı için bir İsviçre firmasının yaptığı teklifin Bayındırlık Bakanlığınca incelenmesine başlanmıştır.
«Açıklamaya göre, İsviçreli Ingcom Ros firmasiyle bu konuda bir anlaşmaya varılabil-diği takdirde, iki buçuk kilometre uzunluğundaki asma sualtı tüneli Ahırkapı-Salacak arasında 4 yollu olarak yapılacak ve takriben 400 milyon liraya malolacaktır. Köprü bedeli eşit
Denizaltı Gemisi Timrah (Resim: Sabiha Bozcalı)
DENİZ ASKER OKULLARI
~ 4400
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
4401
DENİZ ASKER OKULLARI
taksitlerle kredili olarak dört yılda ödenecektir.
«Bayındırlık Bakanlığımca yapılan açıklamaya göre, Ahırkapı-Salacak arasında yapılacak asma sualtı tünelinin esi ilk defa Kaııa-da'da yapılmış ve son olarak ta Fransa ile İngiltere'yi Manş Denizinin altından birbirlerine bağlıyacak tünelin de aynı esaslar dahilinde inşası için gerekli projeler tamamlanmıştır. Bakanlık, asma köprünün Boğazın tabiî güzelliğini bozacağına kani bulunduğu için asma köprü yerine asma denizaltı tüneli projesini çok daha mâkul karşılamıştır.
«Yine tünel teklifini yapan İsviçre firmasının Türkiye'deki iki temsilcisi vasıtasiyle Ba-ymdirlık Bakanlığına yapılan müracaatta ve yürütülen müzakerelerde, asma tünelin, asma köprüden yarı yarıya daha ucuza çıkacağı anlaşılmıştı. Dört yollu tünel, Manş Tüneli gibi, çelik halatlarla askıya alınacaktır. Tünelin çelik halatlarla askıya alınacaktır. Tünelin dört yolu da muazzam çelik borularla inşa edilecektir. Gidişli gelişil vasıtaların yolları, çelik boruların içinden geçecektir. Ancak bu tünelinin ömrü asırları aşacaktır.
isviçre firmasının temsilcileriyle yapılan müzakerelerde, asma tünelin su yüzünden 15 metre aşağıda inşa edilmesi hususunda anlaşma hasıl olmuştur. Tünelin bundan daha sığ bir derinlikten geçirilmesinin deniz vasıtaları için tehlike teşkil edebileceği belirtilmiştir.
«Bayındırlık Bakanlığı tarafından^ bu çe
şit asma su tünelleri inşaatında tecrübeli bir Ka
nada firmasına gönderilen muhtemel projeye
olumlu cevap alındığı takdirde, tünelin isviç
re firması tarafından krediyle yapılması istene
cektir. Yetkililer, anlaşmaya varıldığı takdirde
tünelin 4 yılda inşa edilebileceğini belirtmiş
lerdir. . 'r
Ahırkapı - Salacak sualtı asma tüneli 15 metre derinlikten geçeceği için denizaltılarımı-zın seyrüseferine de mâni olmayacaktır.
Nihayet Bayındırlık Bakanlığı ilgilileri, asma köprü yerine asma bir sualtı tünelinin tercih sebeplerinden bir diğeri olarak da harp halinde bu tünelin köprüye nisbetle çok daha emniyetli olduğunu söylemektedirler. Bayındırlık Bakanlığı, isviçre firması ile son inşaat müzakerelerine girişmek üzere Kanada'dan tünel
projsine gelecek cevabı beklemektedir.» (Hürriyet Gazetesi, şubat 1965).
DENÎZ ASKER OKULLARI — İstanbul da kurulmuş deniz asker okulları şunlardır: Mühendishânei Bahrîi Hümâyun — Türk
donanmasına tahsil görmüş zabit yetişdirmek için Birinci Abdülhamid zamanında açılmış ilk bahriye mektebi; Kasımpaşada Tesânede Tersane Zindanının bulunduğu sahada bir binada açılmış olan bu mekteb, donanmada ve tersanede büyük ıslahat yapmış olan Kaptamderyâ Cezayirli Gazi Hasan Paşanın tamamen kendi düşüncesinin eseri olarak açılmışdı.
Gazı Hasan Paşanın kaptamderyâlığı zamanına kadar, gerek eski kürekli gemiler (cekdiriler) devrinde, gerekse yelkenli gemiler ((kalyonlar) devrinde Osmanlı Donanmasının bahriye zabitleri, türlü meziyet ve kıy-meyleri ile temayüz etmiş neferler arasından yetişmişdi; mürettebatın en değerli olanlarının sırtına bir üniforma giydirilerek zabit yapılırdı; Gazi Hasan Paşanın kendisi de aynı yoldan yetişmiş ve kaptanpaşalığa, büyükamiralliğe kadar yükselmişdi (B.: Hasan Paşa, Cezayirli Gazi). Harb gemisi inşâsının mühim bir fen olarak gelişdiği ve deniz topçuluğunun bir meslek hâline geldiği XVII. yüz yılın ikinci yarısında türk donanmasının zabit sınıfı için bu durumu çok kifayetsiz bulan ve deniz seferlerin-deki muvaffakiyetsizliklerin başlıca sebeblerin-den biri olarak gören Gazi Hasan Paşa donanmanın şiddetle muhtaç olduğu zabitleri yetişdirmek için bir mekteb açılması zârurre-tini aydın bir vezir olan Sadırâzam Halil Hanı id Paşaya da kabul ettirerek bir bahriye mektebinin açılması için pâdişahdan irâdesi alındı ve mekteb yukarda yerini kaydettiğimiz binada 5 şevval 1198 (11: ağustos 1784) tarihinde törenle açıldı ki Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşada Kalyoncular Kışlasının yap-dırıldığı yıla rastlar (B.: Kalyoncular Kışlası). Bu ilk bahriye mektebinin binası zamanımızda mevcud değildir; adı Mühendishânei Bahrîi Hümâyun olduğu halde kapusunun üstüne mermer bir taşda «Hendesehânei Bahrî» yazıl-mışdı, bu ilk bahriye mektebi bu isim ile de anılabilir.
Bu mekteb hakkında bilgilerimiz çok az ve mübhemdir; söyle ki mekteb «Seyri Sefâin» ve «Inşâyi Sefâin» isimleri ile iki kısma ayrıl-mışdı. Her iki kısım dörder sınıfa ayrılnıışdı.
ilk sınıf «'4. sınıf», ve son sınıf da «1. sınıf» adını taşıyordu. Seyri Sefâin kısmının 2 muallimi, l halîfesi (muallim muavini) vardı ve bütün talebe kadrosu 35 kişi idi; İnşâyı Sefâin kısmının ise 2 halîfesi vardı ve bütün talebesi 10 kişi idi. Seyri Sefâin kısmını bitirenler donanmaya veriliyordu ve donanmada gemilerde «Jurnal Hocası» (Gemi Kâtibi); «Çorba Hocası» (Gemi Anbar Memuru, iaşe Zabiti), «Baş Hoca» (Gemi Seyir Zabiti) oluyorlardı, ve zamanla bu zabitler kaptanlığa kadar yükseliyorlardı. İnşâyi Sefâin kısmını bitirenler tersane mimarları arasına alınıyordu. Talebenin kıyafeti hakkında kesin bir bilgi yokdur, bilir, en başlarına kalyoncular gibi şal sarmrış olduklarıdır, halk arasında akran ve emsali gencleden bu şal sarıkları ile ayırd edilmişlerdri. Bu ilk bahriye mektebinin ilk devresinde zamanın ünlü matematik bilgini Gelenbevî İsmail Efendi bu mektebde matematik öğretmenliği yapmışdı.
1788 de osmanlı tahtına, oturan Üçüncü Sultan Selim yine bir asker okulu olan Mühendishânei Berrîi Hümâyuna büyük önem vermiş-di; 1795 de bu okula yeni bir bina yapılmış B.: Mühendishânei Berîi Hümâyun, başına «Mü-hendishâne Nâzın» unvanı ile Nizâmı Cedid ricalinden Abdullah Paşa getirilmiş, Mühendishânei Bahrî'nin idaresi de o nazırlığa bağlan-mışdı. Ramiz Paşa 1803 den 1808 yılına her iki askerî okulu idare etti, bu devir içindedir ki Mühendishânei Bahrîi Hümâyunda da bazı ıslahat yapıldı. Seyri Sefâin kısmında talebe kadrosu 35 den 30 kişiye indirildi, buna mukabil İnşâyi Sefâin kısmının talebesi de 10 dan 20 ye çıkarıldı.
Seyri Sefâin kısmına 3, İnşâyi Sefâin kısmına 2 muallim yardımcısı verildi, bunlar sâdece mükazerecilik yapdılar, dersleri Mühendishânei "Berrî'nin muallimleri verdi, o okulun son sınıf muallimi aynı zamanda Mühendishânei Bahrî'nin müdürü oldu. Cuma ve salı gl'n-leri tatildi, pazartesi ve perşembe günleri Mühendishânei Berrîi talebesi arzî üzerinde tatbikata çıkarılıyor, o gün boş kalan mekteblerine Mühendishânei Berrîi talebesi gelerek ders görüyordu, geri kalan üç günde de Mühendishânei Behrî talebesi kendi mekteblerinde halîfeleri nezâretinde ders çalışıyorlardı.
Mühendishânei Bahrînin ilk sınıfına alınacak çocuklar en az 12 yaşında idi; bahriye men-sublarımn ' oğullan için bu mektebe girmek,
sıhhî durumu müsâid olmak şartı ile bir hak olarak tanınmışdı.
1808 de Yukarı Boğaz kalelerindeki laz ya' inakların ayaklanması ile başlayan ihtilâlde Üçüncü Sultan Selimin tahtdan indirilmesi, Dördüncü Sultan Mustafanm zamanındaki büyük anarşi) Alemdar Mustafa Paşanın saltanat darbesi, onu tâkib eden Alemdar Vak'ası, yeniçerilerin azgınlık devri içinde berrî ve bahrî mühendishânelerin tedrisâtı yüz üstü kaldı. Mühendishânei Bahrînin her iki kısmında zâten ancak 50 talebe vardı, çoğu mektebi terk etti, halîfeler maaş alamadılar, mektebi bırakıp dı-şarda başka işler tuttular; İnşaâyi Sefâin talebesi çekek yerlerinde, hususî gemi inşâ tezgâhlarında iş buldular, mektebde ancak kimse-s'z bir kaç çocuk kaldı, ve Mühendishânei Bahrîi Hümâyun böylece kendiliğinden kapanma hâline geldi. Bu perişan hal 1821 yılına kadar sürdü ve mekteb bu durumda iken varlığının tek alâmeti olan binası da yandı: Kasımpaşada Kadamehmedefendji Mahallesinden çıkan ateş Tersaneye sirayet etmiş, Tersane Zindanı ve civarını ve Tersane Eminliği köşkü ile Çorlulu-alipaşa Camiini yakmış hattâ Tersane önüne palamarla bağlı bir gemi de tutuşarak yana yana Halicin karşı sahilime düşmüş, yangının deniz aşırı Balat semtine sirayetine sebeb olmuşdu.
Yangından sonra Mühendishânei Bahrî talebesi Tersanenin Parmakkapu denilen yerinde Errehâneye (Bıçkı Atölyessine) nakledildi. Büyük bir mağaza olan bu bina Kasımpaşa Tersanesinin son zamanlarında Gayrimâmul Anbarı binası ile Kereste Mağazı olan binanın arasındaki yapıdır. Kitabesi yokdur, yanında bir çeşme vardır; içi oldukça geniş olub odalara bö-lünmüşdür, bu son taksimatın mekteb olduğu zaman yapıldığı söylenebilir. Yangın, Mühendishânei Bahrî için kahır yüzünden lütuf olmuş, unutulmuş, yüz üstü bırakılmış mektebi ha-tırlatmışdı, Husrev Mehmed Paşanın ikinci kap-tamderyâlığında (1822 -1827) Mühendishânei Bahrînin durumunun ıslahına çalışıldı, evvelâ adı değiştirildi, «Mektebi Fünûnu Bahriye» ismi verildi; dolayısı ile idaresi Mühendishânei Ber rîden ayrılmış oluyordu. Tersane kaptanları arasından seçilen liyakatli bir zât, adı maalesef tesbit edilmemişdirj Mühendishânei Bahrîye nazır müdür tayin edildi. Bahriye zabitlerinin haftama belli bir gününde mektebi gezerek gördükleri noksanları, istedikleri yenilikleri
Dostları ilə paylaş: |