Kireçburnu Vak'ası — Şoför 27 yaşındaki Hasbi Arm'm kullandığı 50147 plaMmumaralı taksi 20 ocak 1961 perşenbe günü (ortalığın karla örtülü bulunduğu katı bir kış günüdür), ya çok erken saatlerde yolda kimsenin bulunmadığı bir anda, yahud gece geç vakit Kireçbur-nundan denize uçmuşdur; arabada şoförden başka 34 yaşında evli ve onbeş yaşında bir kız çocuğunun anası Münevver Özkul adında bir kadın bulunuyordu.
Vak'adaıı üç gün sonra Berç adında Tara-biyah bir balıkçı sandalla balığa çıkdiğında deniz dibinde en çok 5 metro kadar derinlikde -bir otomobil bulunduğunu görmüş ve Sarıyer Karakoluna haber vermişdir. Denize indirilen Deniz Yollarının emekdar dalgıcı Osman Baba arabanın içinde şoför Hasbi ile Münevverin boğulmuş ve soğuk suda donmuş cesedlerini çıkar-mışdır. Adlî tabib tarafından yapılan muayenelerinde kadının vücudunda ağır dayak: izleri gö-rülmügdür.
Bir müddet önce zevcesinden ayrılmış ve teessüründen intihara bile teşebbüs .etmiş şoför Hasbi'nin Münevvere karşı bir alâfc^ duyduğu, fakat kocasına sâdık genç kadından karşılık göremediği muhitde bilinen bir mesele olmuşdu. Şoförün herhangi bir fırsatla kadını eline geçirip çirkin arzusuna yine ram edemeyince onu ağır şekilde hırpaladığı ve bu esnada Münevverin öldüğü, şoföründe de cesedi arabaya koyarak ve arabasını Kireçburnu yalısından denize sürerek intihar ettiği kanaatine varılmışdır.
Çubuklu Vak'ası — 5 aralık 1961 salı. günü sabana karşı saat 3,10 sıralarında Beykoz ile Üsküdar arasında dolmuş yapan 53076 plaka numaralı taksi, görüşü 5 metreye indirmiş sis yüzünden Çubukluda Dalgıç Okulu önünden denize uçdu ve 35 metre derinliğe gömüldü. Beykoz-dan gelip Üsküdara gitmekde olan arabada şoför Yılmaz Güleröz, şoförün nişanlısının erkek kardeşi Salâhaddin Yazıcı ve isimleri Salih Bi-nicioğlu ve Sami Koksal olan iki balıkçı bulunu-jordu. Salâhaddin şoför mahallinin camını kırıp su yüzüne çıkmaya ve hayatını kurtarmaya muvaffak olmuş, müstakbel eniştesi şoför ile iki balıkçı araba içinde kalıp boğularak cesedleri Dalgıç Okulunun balık adamları tarafından çıkarıi-mışdır.
Sarayburnu Sahil Yolu Vak'ası — 6 mart 1966 pazar günü saat 15,45 de'Hiç çocuğu ve zev-cesiyle birlikde tatil gezisine çıkan polis komiseri emeklisi Bay Ahmed Sözan'm kullandığı «34 AK 156» plakalı taksi otomobil Sarayburnu Sahil Yolundan sür'atle geçerkln denize uçmuş, bu sırada Osman Koşar adında bir gence çarparak onu da denize fırlatmışdır. Kaza o saat-de o mevkide bulunan' oldukça kesif bir kalabalığın gözleri önünde cereyan etmiş, denize uca;? arabada bulunanlardan Ahmed Sözan, zevcesi bayan Nezihe ve 16 yaşındaki küçük oğlu Cemal boğularak ölmüşler, komiserin 26 yaşındaki kızı Ne/âhet ile 22 yaşındaki büyük oğlu Yılmaz acı-luı bir kapudan çıkmaya muvaffak olarak ölümden kurtulmuşlardır. Bu kazada araba çarpması ile denize fırlamış olan Osman adındaki deli-ka. U da yüzerek kurtulmaya muvaffak olmuşdur.
Arnavudköyü Vak'ası — 10/11 haziran 1966 curna/cumartesi gecesi Kırlangıç Zeytinyağı Fabrikasının sahibi ve eski İstanbul defterdarlarından Şefik Kâzım Yur yanında kâtibesi Bayan Gaye Dikmen ile «34 DU 009» .plakalı Pon-tiac marka hususî otomobili ile Arnavudköyü rıhtımından denize uçmuş ve her ikisi de boğulmuşdur. Facia cereyan tarzına göre bir intihar vakasına da benzetilmişdir, şöyle ki, arabası ile Arnavudköyü rıhtımında kısa bir müddet park yaparak Bayan Gaaye ile birlikde denizi seyreden Bay Şefik Kâzım Yur, arabayı geri vitese alarak manavra yapacak yerde ileri vites üzerinde gazabasmış ve denize uşmuşlardır. Dalgıçlar cesedleri arabanın içinden ancak ertesi günü çıkarabilmişlerdir (B.: Yur,-Şefik Kâzım).
DENİZ FENERLERİ
— 4438 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4439 —
DENİZ HAMAMLARI
Deniz Hamamı (Münif Fehmi'nin bir resminden)
DENİZ FENERLERİ- İstanbulun Marmara Denizi sularında, Boğaziçinde, ve Karadeniz sularında geceleri gemilere selâmetle seyrü sefr sağlamak için gmicilik bakımından önemli noktalara konmuşdur; büyüklü küçüklü fener kulesi, fener dobası ve 'fener mesnedi olarak 18 fenerdir .alfabetik sıra ile isimleri şunlardır (Bu isimlere bakınız):
Ahırkapusu Feneri (cild l, sayfa 264)
Anadolu Feneri (cild 2, sayfa 801)
Anadolukavağı Burnu Feneri
Bebek Koyu Feneri (cild 5, sayfa 2336)
Defterdar Burnu Fenerleri
Fenerbahçe Feneri
Haydarpaşa Mendireği Fenerleri
Kandilli Burnu Feneri
Kanlıca Burnu Fenerleri
Kız Kulesi Feneri
Kilyos Feneri
Kiregburnu Fenerleri
Rumeli Feneri
Rumelihisarı Fenerleri
Şile Feneri
Umuryeri Feneri
Yeniköy Feneri
Yeşilköy Feneri
Httsnü KINAYLI
TfJ
DENZ HAMAMLARI - On dokuzuncu asrın ortalarına kadar İstanbulda erkekler ve erkek çocuklar denize, etrafında, civarında müs-luman evleri bulunmayan yerlerden, açıkda so-yunub, tıbkı sıcak çarşı hamamlarında olduğu gibi bir peştemal sarınarak, yahud iç donları ile girmişlerdir; Evliya Çelebi Salacak sahilini ve Kâğıdhâne Dereyi boyunu tasvir ederken; «...cümle dilberaıı mâhi temmuzda deryada çimerler., mukaşşer bâdâm (kabuğu soyulmuş badem) gü'l penbe misâl vücûdi nazeninlerin nil-gûn (kırmızı) ibrişim futalara (peştemallara) sarub mâhîler gibi gavvaslık iderler...» diyor.
îstan-bulun denize girmek için en şöhretli yerlerinden biri Kumkapu sahili ola gelmişdi, öyle ki önyedinci asırda bir türküde adı geçer- '
ö j •
Edirne Tunca suyunda Bursanın kaplucasunda İstanbul Kuınkapusunda Deniz melekleri oynar..
Denize girmekden murad eğlence değil, sâ- ' dece atlama ve yüzme, bir spor ve yıkanma olarak bilinmiş; onun içindir ki denize girmeye dâima derin sular aranmış; İstanbulun zamanı-mızdaki şöhretli plajları denize girme mevsimlerinde asırlar boyunca hâli kumsallar olmuş-
dur. İstanbul halkı denize girme zamanını da: «Karpuz kabuğu denize düşdüğü zaman» diye tâyin etmişdir.
Müslim, gayri müslim kadınlar kızlar, geçen asır ortalarına kadar denize girmemişlerdir.
İstanbulda ilk deniz hamamları on dokuzuncu asır ortasında yapılnıışdır; ilk deniz hamamının hangi yıl, nerede ve kimin taraffndan kurulduğunu tesbit edemedik, îstanbuldş, kadın ve kızların denize girmesi de deniz hamamlarının kurulması ile beraber başlamışdır...
Kalender adında bir halk şâiripin Çardak iskelesi Yeniçeri Kahvehanesi şâmİMa yazjlmış yirmi kıt'alık bir destanı vardır; (B.: Çardak iskelesi Yeniçeri Kahvehanesi) bu destanda adı geçen kahvehanenin yanında bir deniz hamamından şu iki kıt'a ile bahsediliyor:
Kurulu kurbinde deniz hamamı İstanfoulu tutmuş şöhreti nâmı Görürsün üryan nice gül endamı Her biri bir semtin bir mehpâresi
Kimi kefeûrterdir atar taklayı Kinlinde gör bıçıkm meşreb edayı Belde al futayla yüz rncMikaayı İstanbulun kumriî âvâresi
Biz bu destanın devrinde değil, 1826 dan, yeniçeri ocağının kaldırılmasından hattâ çok, sonra devam ede gelen hâtıralar dinlenerek yazıldığını tahmin ediyoruz; buna rağmen İstanbul un ilk deniz hamamı olarak Çardak iskelesi Hamamını göstermek, kuruluş tarihini de 1826 ile 1850 arasında geçen çeyrek asır içinde tesbit etmek belki mümkündür. Emlnönü-Karaköy arasındaki eski köurünün Eminönü başına yakın ve Haliç tarafında bir denib hamamı yapılmış olması da İstanbulun ilk deniz hamamı olan-Çardak iskelesi Hamamının hatırasının devam ettirilmesi gibi görünür.
İkinci deniz hamamının Salıpâzarı sahilinde, üçüncüsünün de Kumkapusu sahilinde kurulduğunu tahmin ediyoruz.
İlk kurulmaya başladıkları andan bu yana deniz hamamları hususi ve umumî olmak üzere evvelâ ikiye ayrılır.
Hususî hamamlar büyük yalıların^ yalı lebi deryada ise hemen yanı başında, eğer yalının önünde rıhtımlı bir saha varsa yalının önüne yapı'lırdı; yapılır ve artık bir daha bozulmazdı, baharda ,kış denizinin tahribatı tamir edilir, dı-
şı boyanırdı; deniz üstünde süslü, zarif ahşab odacıklar idi; denize çakılmış kazıklar üstüne kurulur, içerden ortası havuz hâlinde, yandan deniz yüzünden üstuü tahda perde ile kapatılmış, dışardan içi görülmez, içinde yüzen, yıkananlar da dışarısını göremezdi; erkekler, oğlan çocukları, daha yerinde tâbir ile beylerle küçük beyler, denize hamamdan girerler, tahta perde altından dışarı çıkarlardı; fakat hanımlar, küçük hanımlar, lütfen denize girmelerine izin verilmiş halayıklar, pek rriükemmel yüzme de bilseler, tahta perde dışına asla çıkamazlardı. Hususi deniz hamamlarının bina şekli, büyüklüğü, dışının süsü, içinin konforu, yalı sahilinin kudretine, zevkine bağlı kalmışdır.
Umumî hamamlara gelince, erkekler hamamı ve kadınlar hamamı olarak ikiye ayrılır; bâzı semtlerde, meselâ KumKapuda ve Sahpaza-rında, yalnız erkek hamamı kurulurdu; bâzı semtlerde de, yekdiğerinden uzakça çifte hamam olarak kurulurdu; iki hamam arasındaki mesafe, kadınlar hamamındaki seslerin, erkekler hamamından işidilemeyeceği esası ile tesbit edilmişdi.
Aşağıdaki satırları bu ansiklopedinin aziz tlostu merhum Halûk Şehsüvaröğluriun bir ma-kaalesinden alıyoruz :
«Deniz hamamı, İstanbu'la ondokuzuncu asrın getirdiği bir yenilikdir. Boğaziçinin ve Mar-mamarının hangi yerlerinde umumî deniz hamamları yapılacağı Şehremanetince tesbit edilmişti. Bu yerlerin şenliğine, masrafına göre bir. üç, beş sene için müzayede ile ihalesi yapılırdı. «1367 senesinde istanbul kıyılarında altmış iki hamam vardı. Bazı yerlerde yalnız erkeklere mahsus hamamlar olur, bazı kıyılarda ise kadın ve erkeklere mahsus ayrı hamamlar bulunurdu. Böyle çift hamamlar birbirinden ses dıı-yulmıyacak şekilde yapılırdı.
<:Deniz hamamları büyüklükleri ve inşaları itibarile üç sınıfa ayrılmıştı. Bunların bazıları kırk zir'a boyunda ve yirmi dört .zir'a eninde olur, diğerleri de muayyen ölçülerde yapılırdı
«Deniz hamamları akıntılı sularda kazıklar üstünde ahşab olarak, suya dayanır, cürü-mez kerestelerle kurulurdu.
«Hamamların derinlikleri ekseriyetle iki arşın olurdu. Bilhassa erkek hamamlarında bir hahve ocağı bulunur, kahve, çay, gazoz, limonata satılırdı.
«Sarhoş ve bî edeb olan k gelenler hamama
DENİZ HAMAMLARI
— 4440
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4441 —
DENiZ HATAHÂNESİ
kabul edilmezlerdi. Her hamamda Şehremaneti tarafından tayin edilmiş birer çavuş oturur ve bunlar, nizamlara, umumî edebe aykırı harekette bulunülmamasına dikkat ederlerdi. Çavuşların aylıkları hamamların hasılatından ödenirdi.
«Hamamların içinde soyunma yerleri umumî ve hususî localar olarak iki sınıf idi; umu-mî peykelerde soyuaanlar l kuruş, locada soyunanlar 2 kuruş hamam parası öderlerdi.
«Hamamlarda Şehremanetinin verdiği numunelere göre lüzumu kadar donlar ve 'peşte-mallar bulundurulur, kendi iç donunu ıslatmak istemeyen, ve bir peştemal da getirmemiş olanlara, arzusuna göre, l kuruş karşılığı bir don veya peştemal verilirdi; ayrıca yüzme bilmiyenlere öğretmek; icâbında yüzenlerin istimdadına koşmak için bir kaç; usta yüzücü bulunurdu.
«Geçen asır sonlarında îstanbulda umumî deniz hamamı kurulan semtler şualardır: Yeşilköy, Bakırköy, Samatya, Yenikapu, Kumkapu, Çatladıkapu, Ahırkapu, Salıpazarı, Fındıklı, Kuruçeşme, Ortaköy, Jstinye, Tarabya, Büyük-dere, Yenimahalle, Beykoz, Paşabahçesi,, Kuleli, Çengelköyü, Beyleerbeyi, Üsküdar, Salacık, Moda, Fenerbahçe, Caddebostan, Bostancı, Kartal, Maltepe, Pendik, Tuzla.
«1869 senesinde Kabataşta Rikâbı Hümayun bölüklerile sair saray bendegâhı için yeni bir deniz hamamı yapılmıştı.» (Halûk Y. Şehsü-varoğlu, îstanbulda Deniz Hamamları, Cumhuriyet Gazetesi, 1949).
Umumî deniz hamamlarının değişmez yapı şekilleri şu idi; deniz dibine çakılan kazıklar üzerinde inşâ edilen deniz hamamı, suyu derin sahilde hemen oracıkda kurulur ve deniz hamamına, karadan bir köprücük ile geçilip girilir. Sığlık sahillerde ise, matlub derinliği buluncaya kadar açıkda kurulur ve sahilden hamama, yine kazıklar üstünde çatılmış bir tahta köprü ile gidilir.
Denize girme mevsimi geçince, kış ağzında deniz hamamları sökülür, kerestesi, gelecek yaz kullanılamak ;üzere bir ardiyede saklanır, kışın yerinde, deniz dibine çakılmış kazıkları kalırdı.
Bir deniz hamamı, kaba bir teşbih ile, kazıklar üstüne konmuş gaayet muazzam bir ambalaj sandığına benzer. Erkek hamamı ile kadın hamamı arasında^ ufak bir plân farkv vardır; şöyleki:
Kadınlar hamamının içi fırdolayı soyunma peyke ve odalarıdır; bunların önünde, korkuluk dar bir yol vardır, buradan denize salınmış bir veya bir kaç merdivenle, hamamın ortasında etrafı tahta .perde ile kapanmış ve bir çeşid havuza benzemiş denize inilir.
Erkekler hamamının içi de bu pleânın aynıdır; erkekler hamamının fazlası, hamamın dışında, fırdolayı ikinci bir balkon-yolun bu-lunmasdır; gençler buradan denize atlarlar; eğer kenarına peyke de yapılmış ise,, oturulur, güneşlenirlerdi.
«Resimli Tarih» mecmuasında imzasız bir makalede deniz hamamı şöyle tarif ediliyor:
«Tamamen tahtadan ve direkler üzerine. oturtulmuş olarak yapılır, içinde bir kaç soyunma odası bulunurdu. Bu hamamları sâhilft bağlayan yine tahta bir köprü yapılır. Salaşların tepesine gerilmiş çamaşır iplerindeki hamam peştemalları, kurumak için güneşde çırpınıp dururlardı. Şiddetli lodoslarda yerlerinden koparlar, yıkılırlardı.
«Kadınlar hamamı ile erkekler hamamı arasnda polis sandalı mekik dokurdu.. şiddetle yasak olduğu halde erkeklerden hamamın sınırını aşıp kadınlar hamamı yanına kadar gidenler, çıplak kadın dikiz etmeye çalışanlar olurdu...».
Bizde deniz mayosu, plajların kiymetlendi-ği Cumhuriyet devrinde kullanılmaya başlanmış, dır. Erkeklerin iç donu yahut peştemal sarınarak denize girdikleri deniz hamamlarında kadınlar, ya boğazdan ayak bileklerine kadar uzanan bir gecelik gömleği ile denize girer, yahucl «denizlik» denilen çiçekli basmalardan hususî bir kisveleri vardı. Bir, bluz ve bir dondan mürekkeb denizlik kapalı,bir kisve idi; donun paçaları, en kısaş^diz kapağı altına kadar iner, baldırları da kısmen, don paçalarına dikilen danteller veya kirmalı: süsler örterdi. Göğüslük-bluzun yakası kapalı, kolları da dirseğe kadar inerdi. Denizlik bâzan bluz; ve don ekli, zamammızıdaki işçi, amele tulumları kesiminde yapılırdı.
Zamanımızda îstanbulda deniz hamamı kalmamış gibidir; biri Bostancada biri Modada iki yer her ne kadar deniz hamamı adını taşıyor ise de İstaıibulun eski deniz hamamları ile hiç bir ilgileri kalmamışdır. Bostancı Deniz Hamamı eski hamemlara şeklen benzer gibidir; fakat Moda Deniz Hamamr hiç bir vönden
eski hamam tipi ile ilgisi olmayan, kendine has güzellikde ve azametde bir müessesedir (B.1 Moda Deniz -Hamamı).
Pitoresk ahşap yapıları, üstlerinde kocaman donanma bayrakları gibi sallanan siyahlı, kırmızılı, sarılı peştemalları ile eski deniz hamamları ressamlarımız için de cazip bir konu olmuşdur; Halil Paşa ile Ahmed Münib Beyin «Deniz Hamamı» adını taşıyan çok güzel birer tablosu vardır.
DENİZ HAMAMI SOKAĞI — 1934 Beie-; diye Şehir Rehberine göre Boğaziçinde Çen-geîköyüııün sokaklarından; Havuzbaşı mevkiinde Çengelköyü Caddesi ile deniz arasında uzanır uzunca b:r çıkmaz sokakdır (1934 B.Ş.R. Pafta 26/Çengelköyü); Yerine gidilip şu satırların yazıldığı'sıradaki durumu tesbit edilemedi, (temmuz 1966). •
DENİZ HA.RB AKADEMÎSİ — Aşağıdaki satırları Türk Ansiklopedisinden alıyoruz: «Deniz kuvvetlerine kurmay subay yetişdiren yüksek uzmanlık okulu, îstanbulda Kara Harb Akedemisi çatısı ve genel yönetimi altında 1930 da Yıldız Sarayında açıldı ve ilk komutanlığına müdür adı ile yarbay Fahri Kalafat-oğlu atandı, ikinci Dünya Harbinde, 1941-1946 yıllan arasında Ankarada bulundu.
«Deniz Harb Akedemisinden ilk çıkanların katılmasına kadar, donanmamızın kurmaj^ subay ihtiyâcı, Deniz Harb Okulunu başarı ile bitirenler arasından seçilenler, bir seyir uzmanlık kursundan geçirilerek karşılanırdı.
«Deniz Harb Akademisinin ilk kuruluşun
da öğretim süresi üç yıl idi. Giriş sınavını ka
zanan öğrenci subay, altı aylık silâh sıtajmdan
sonra birinci sınıf (hazırlık), berkitilmiş mev
kîde bir aylık stajdan sonra ikinci sınıf (tak
tik), Kara Harb Akedemisi subayları ile birl'k-
de karada bir kurmay gezisi ve bir aylık filo
tilla stajından sonra üçüncü sınıf öğrenimini
yapıp bir aylık hava stajı ile okulu bitiriyor
du. Ancak çok iyi ve iyi derecede başarı kaza
nanlar, Genel Kurmayda altı aylık bir staj geç'r-
dikden ve bir sınav verdikden sonra deniz
kurmay subayı oluyordu. Okulun .'bitiminde
bir, kurmay subay olunca iki ve binbaşılıkda
savunulan bir tezden sonra dört yıl kıdem ka
zanıyordu. " , , ....
«1939 dan 1948 yılına kadar ingiliz deniz uzman subayları okulun öğretim üyeliğine ka-
tıldı. Amerikadan 1948 de silâh ve donatım
yardımı başlaması üzerine genel olarak deniz
kuvvetlerimizin, .örgütlerinde Amerikan siste
mi uygulanması üzerine, adı geçen deniz kuv
vetlerinden getirilen uzmanlarla, öğretim sü
resi aralıklı iki yii olarak tesbit edildi. Birinci
yılı çok yi ve iyi derecede bitirenlere kurmay
yardımcısı, ikinci yıl Öğretimini bitirenlere
kurmay adayı denildi, ve kendilerine birer
yıl kıdem verildi. Kurmay subay olmaları ve
üçüncü yıl kıdemini kazanmaları, eskiden ol
duğu gibi geçirecekleri stajlardaki başarıları
na bağlı tutuldu. Üçüncü yıllık öğrenim, Ortak
Harb Akedemisi (Kara-Hava-Deniz) ne bıra
kıldı. 1951 de birinci ve ikinci öğretim sınıfla
rının aralıksız yapılmasına karar verildi. 1954
de gelişme kurslarım bitirerek gelmeleri şart
tutulan öğrenci subaylardan Harb Akademisi
nin iki yıllık öğretimini çok iyi ve iyi derecede
bitirenlerin iki yıl kıdemle kurmay adayı, beş-
buçuk aylık yüksek komuta akademisine katı
lıp bitirerek dördüncü yıl kıdem kazanmaları
yolu tutuldu ki, bu durum bugün de sürmekte
dir» (Türk Ansiklopedisi, Deniz Harb Akede
misi maddesi). ,
DENİZ HASTAHÂNESİ — Eski isimleri ile «Sakızağacı Bahriye Hastahânesi» ve «Kasımpaşa Bahriye Hastahânesi», bugünkü resmî adı ile «istanbul Deniz Hastahânesi», Tür-kiyenin, dolayısı ile kara, deniz ve hava kuvvetleri ile Türk Ordusunun medar iftiharı büyük bir sıhhat müessesesidir.
Yalnız donanma mensublarına değil, Türk Ordusunun hava ve kara kuvvetleri birliklerinde bilfiil hizmetde olan veya emekliye ayrılmış bütün subaylara, ve subayların bakmaya mecbur oledukları aileleri efradına, ve bü-e tün eskeri okullardaki öğrencilere ve Türk Ordusunda silâh altında bulunan bütün erlere şefkat âguuşunu açmış 500 yataklı bir hasta-hânedir. Bu hastahânede tıbbın her sahasında pek- değerli muthassıs doktorlar toplanmışdır. En'ağır tedaviler; beyin ve kalb cerrahisi de dahil en ağır ameliyatlar yapılır, îstanbuî Deniz Hastahânesinin bu hüviyet ve şahsiyeti, tababeti ile övünen Almanya, Fransa, İngiltere ve Amerika gibi yabancı memleketlerce de kabul edilmişdir. '; •
Bu büyük müessesenin temeli İkinci Sultan Mahmud zamanında Yeniçeri Asker Ocağının kaldırılmasından iki sene kadar sonra
DENİZ HASTAHANESİ
— 4442
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
4443 —
DENiZ HASTAHÂNESİ
1827-1828 arasında Kasımpaşa arkasında Sakızağacı denilen yerde sureti mahsusada inşâ edilen bir binada açılmışdır. Tarih kaydı, Lütfi Târihinin birinci cildinde hicrî 1243 yılı vakaları arasında bir satırdan ibarettir: «...ve Ka-sımpaşamn arkasında Sakızağacı nâm mahalde asâkiri bahriyç için cesim bir hastahâne inşâsına sürü olundu». Yapısına hicrî 12:43 (Milâdî 1827-1828 yılında başlanan ve vakanüvis tarafından «cesim (büyük) bir hastahâne» denilen bu ilk bahriye hastahânesinm ne zaman hizmete girdiği bilinniiyor, fakat 1830 şubat ayında hasta veya yaralı bahriye askerlerini çatısı altına almaya başladığını kesin olarak söyleyebiliriz. Şöyle ki, hicrî takvim ile 13/14 şaban 1245 pazar/pazartesi gecesi (M. 7/8 şubat 1830) doğan Sultan Azizin kudümü şânmaH yapılan şenlikler arasında Tersane tarafından -kandillerle donatılmış bir saldan atılan bir havaî fişenk her ne sebebden ise gök yüzüne fırlayacak yerde sal üzerinde bulunan Yunus , adında bir bahriye neferine çarpmış ve delikanlı çok ağır yaralanmışdır. Bu Yunus nefer için, devrin âdetinçe tanzim edilen bir destanda yarah gencin Bahriye Ha.stahânesine kaldırıldığı, ve kurtarıla%ıayarâfe hastahânede öldüğü anlâtılmışdır; ancak beş kıtası bilinen destan şudur:
Görünmez kazadan belâdan biri
Geldi buldu î>ir şeb Yunus neferi
Derya şenliğinde atılan fişenk
Vurdu o serveri hûban dilberi
Deniz Hastahânesinin Fenerden görjlnüşü (Resim: Reşad Sevinçsoy, 1943)
Tersane salından aluıub civan Naklolundu hastahâneye heman Can ramak .hâlinde kan revan iere Başında toplandı cümle tabiban
Şehâdet yazılmış cebini pâke Yirmibir yaşında düşecek hâke Akrânü emsali hem zabıtanın Feryadı peyyeste oldu eflâke
Bin iktöş kırk beş şali sabâm Ağlattı uşşâkı cümle yaranı Hüsnüne melekler reşk ider fetâ Oldu hatânın koç yiğit kurbanı
Sakızağacındam Kulaksıza dek Ellerin üstünde o misli melek Efrâdk bahriye ümerâ erkân Didiler yek aseban ey râlim felek
Vakanüvis Lütfi Efendinin Bahriye Hasta-hânesi olarak yapılan Sakıza ğacındaki bina için kullandığı «büyük» tâbiri, bize, bina hakkında bilgi edinilmeden yazılmış görünüyor. O devrin büyük mîrî binaları 8-10 sene içinde tamamlanmışlardır; temeli 1827-1828 arasında atılan ve 1830 da hizmete girmiş bulunan Sakız-ağacmdaki hastahânenin büyük değil, bilâkis kısa bir zaman sonra ihtiyâcı karşılayamayacak kadar küçük bir bina olduğu anlaşılıyor. Nitekim 20-21 sene kadar sonra Bahriye Has-tâhânesi için büyük hazır bir bina, yahud yeni büyük bir binayş arsa aranmaya başlanmışdır. Kasımpaşa arkasındaki Sakızağacmm Tersaneye hayli uzakça bulunması da ayrıca bir mahzur olarak görülmüşdür. Tersaneye, yakın bir
Deniz Hastahânesinin Avlu Kapusu (Resim: Behçet Cantok)
yerde yeni ve büyük bir Bahriye Hastahanesi inşâsı içjn münasib arsa bulunamamış, fakat Bahriye Nezâreti erkânı 1850 de Kasımpaşadaki Bahriye Mektebi binasının hastahâneye kalbi üstünde ittifak ile durmuşlardır.
Bahriye Mektebi binası Tersanenin hemen yanı başında, deniz kenarında bir tepecik üzerinde idi. Bu mekteb binasının yerinde vaktiyle ünlü kaptanpaşalardan Cezayirli Hasan Paşanın (ölümü, 1790) büyük ahşab konağı bulunuyordu; bu konak 1828 de satın alınarak yıkdırıİmış ve yerine Bahriye Mektebi inşâ edilmişdi, büyük yapı da ancak 1838 yılında tanıamlanmışdı, Bahriye Mektebi 12 yıldanberi bu yeni binasında bulunuyordu, 1850 de mek-fteb Kasımpaşadaıı Heybeli Adadaki Bahriye Kışlasına nakledildi, Kasımpaşadaki büyük mekteb binası da Bahriye Hastahanesi oldu.
Dostları ilə paylaş: |