İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə64/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   91

Şakızağacındaki eski hastahâne binası dört sene kadar boş durdu. Belki bahriyece anbar olarak kullanılmış olabilir. 1853-1854 de Kırım Harbi esnasında S?kızağacındaki eski . hastahâne binası müttefik fransız ordusu kumandanlığı emrine verildi, ve fransızlar o binada muvakkat bir askerî hastahâne kurdular. Kırımdan gemilerle İstanbüla getirilen ağır frangız .'yaralıları orada yatırıldılar. Harbden sonra fransızlar Sakızağacı hastahânesini kendileri tarafından getirilmiş eşyası ve bütün tıbbî âletleri ile Osmanlı Devletine terk etti, eşya ile âletlerden lüzumlu olanlar Kasımpaşadaki

Bahriye Hastahânesine verildi, Sakızağacında ki bina da 1856-1857 arasında yıkdırıldı, enkazı ve .arsası satıldı.

1828-1838 arasında Bahriye Mektebi olarak yapılmış, ve 1850 de Bahriye Hstahânesi olmuş bina, zamanımızda İstanbul Deniz Hastahânesinin en eski parçasıdır, ortadaki büyük kuleli binadır, ve «Merkez Bina» diye anılır. Bu merkez binaya Birinci Cihan Harbi içinde 1914-1918 bahriye nâzın Cemal Paşanın himmetiyle ilk ilâveler yapılmışdır ve Kasımpaşa Bahriye Hastahanesi o büyük harbde, bilhassa Çanakkale Muharebeleri günlerinde büyük hizmetler görmüşdür.

1929 da Türkiye Cumhuriyetinin deniz kuvvetlerinin îstanbulda Kasımpaşada bulunan tershânesi îzmit Körfezinde Gölcük kasabasına nakledildi. Donanma kumandanlığı da Gölcüğe gitmiş, harb gemilerimizin ekserisi do Gölcükde bulunuyordu. Bu durum karsısında 15 ağustos 1.931 de Kasımpaşadaki Bahriye Hastahanesi de Gölcüğe nakledildi ve orada Nu-red.din Paşa Köşkü diye anılan bir binaya yer-leşdirildi. Fakat bu naklin hatalı olduğu pek tez anlaşıldı, bir büyük hastahâne, İstanbul gibi büyük bir şehre muhtacdı, hastahânenin Gölcükde gelişmeyeceği kesin olarak kabul edildi ve 1934 haziranında Kasımpaşadaki eski yerine iade edildi. Kasımpaşaya dönüşünden sonra «İstanbul Deniz Hastahanesi» adını alan müessese süratle gelişdi. 1934 de 300 yatakla hizmete giren hastahâne 1939 da kuleli eski merkez binada yapılan tadilât ve bu binaya yerlesdirilen 200 yatak ile 500 yataklı bir şifâ müessesesi oldu. Aşağıdaki satırları istanbul Deniz Hastahanesi Başhekimliğinin bize verdiği notlardan alıyoruz :

«1934 yılında asabiye, akliye klinikleri ve patoloji (pathologiej laboratuvarım içine alan paviyonlarm inşâsı ile tıbbın her şubesini bünyesine toplamışdır. Bu tarihden itibaren deniz birliklerinin sağlık ihtiyaçlarını karşıladığı kadar kara ve hava kuvvetlerimizin de mensubla-rım tedavi eden bir müessese olmuşdur.

«1950 den bu yana her türlü tıbbî cihazlarla takviye edilmiş olan Deniz Hastahanesi aynı zamanda Deniz tababetinin özel problemlerini çözmek imkânını da bulmuş, ve Türk Askerî Tababet âleminin takdirini kazanmışdır.

«1948 yılında başlayan amerikan askerî yardımından planlı şekilde faydalanan Deniz Hastahanesi 1950-1951 ve daha sonraki yıllarda

DENiZ HASTAHÂNESÎ

_ 4444 _


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4445

DENİZ HASTAHÂNESÎ





Deniz Hastahânesinin Eski merkez binası (Resim: Behçet Cantok)

memleketimizin en büyük sağlık müesseselerinde bile bulunmayan teknik âletler ve modern hastahân malzemesi ile teçhiz edilmişdir. Bu'ci-hazlarmaya muvazi olarak deniz kuvvetleri komutanı Oramiral merhum Altıncanm çok ileri görüş ve yakın muzâharetleri ile büyük kalkınmalara kavuşmuşdur. Yapılan işleri şöylece kaydedebiliriz :

  1. — Hastahâne Yolu: Kışın ve bilhassa ya
    ğışlı günlerde çıkılması zor dik yokuşun düz-
    leştirilmesi ve hattâ meyilinin azaltılması im
    kânsızlığı karşısında Hasköy tarafından, hasta
    ları nakledecek motorlu vâsıtaların kolaylıkla
    yürüyeceği yeni bir yol açıldı. Kabataş döşeli
    dik yokuş da paket taşı ile döşenmiş ve iki ya
    nma yaya kaldırımı yapılmışdır.

  2. — İçme Suyu : Hastahânenin içme suyu
    yokdu, terkos suyu ile iktifa edilmişdi; hasta
    lara şişeler içinde haricden tedârik edlen menbâ
    suları veriliyordu. 1951 yılında hastahâneye
    Hamidiye Suyu getirilmiş" ve arka bahçede bir
    çeşme yapılmışdır, çeşmenin yan cebhesindeki
    kitabesi şudur : ;

Şifâhâne denmeli artık bu hastahâneye Şifânın müjdesi var güzel suyun sesinde Su gibi aziz olsun yapdıran diyecek Gclipiçen bin dokuzyüz elli bir senesinde

3 — Tüberküloz Kliniği: 150 yataklı pre-


klinik açıldı. Bu klinikde hastalar için ilk defa
vantoryum ve sanatoryumu ihtiva eden bir
olarak meşguliyet tedavisi usulü tatbik edilmek
tedir, meşguliyet sahaları şunlardır: Sulu boya,
yağh boya ve pastel resim, plâstik işleri, mo
delcilik, oymacılık, marangozluk, hasır iğleri,
çorabcılık, kanaviçe işleri.

  1. — İlk Yardım Merkezi : Hastahâneye dı
    şardan gelen ve âcil müdahaleyi icab ettiren va
    kalar için tesis edilrritşdir, oksijen cihazından
    ufak laboratuvar işlerine kadar ilk yardımın ge
    rektirdiği bütün malzeme ve âletlerle müceh
    hezdir.

  2. — Akliye ve Asabiye Klinikleri: yeniden
    tâdil ve tanzim edilecek tecridli modern bir ne-
    uro-psychiatrie (okunuşu nöro-psikiyâtri) kliniği
    kurulmuşdur. Electro-encephagraphie (okunuşu:
    elektro-ensefâlografi) ve çelik ciğer ve lüzumlu
    diğer cihazlarla her türlü ihtiyacı karşılayacak
    durumdadır.




  1. — Kulak, Burun, Boğaz Kliniği: Deniz
    tababetin gerekdirdiği hususiyetler göz önünde
    tutularak audiametriquue (okunuşu: odiamet-
    rik) muayeneler için yeni tesisler ile modern
    bir klinik hâline getirlmşdir.

  2. — İntanı Hastalıklar Kliniği: Yeni baş-
    dan ele alınarak tecrid odaları ve günün icabla-
    rına göre tamamen tâdil edilmişdir.

  3. — Cildiye Kliniği: Gerek poliklinik ge
    rekse klinik başdan baş tâdil edilmiş ve bünyesi
    ne bir laboratuvar ilâvesi ile asker hekimliğin-
    deki önemli yerini almışdır.

  4. — Kadın Hastalıkları Kliniği : Doğum
    salonu, ameliyathane, bebek salonu, istirahat sa
    lonu ile ayrı bir bütün hâline getirilmişdir, 1955
    de çalışmaya yeniden açılmışdır.

10 — Eczahâne: İspençiyari maddelerini ve
ampullerin hazırlanması için özel bir laboratu
var tesis edilerek, hastahânenin her türlü ihti
yacını karşılayacak duruma getirilmişdir.

l — Yemekhaneler : Amerikan yardımından getirilen ve paslanma'z çelikden mamul elektrikle ısınan ylmek arabaları sayesinde mut-fakdan hasta yatağına kadar yemeklerinu sıcaklık ve lezzetinden kaybetmemiş bir halde getirilmesi sağlanmışdır.



  1. — Kalorifer Tesisatı: Hastahânenin üç
    ayrı yerinde bulunan ve kömür ile işleyen eski
    kalorifer kazanları kaldırılarak bu ısıtma ve sı
    cak su tesisi yeniden inşâ edilerek bir merkez
    de toplanmışdır, motorin ile işleyen modern ka
    lorifer santrali kurulmuşdur. Hastahâneden de
    nize kadar döşenen borular vasıtası ile kalori
    fer dâiresinin akar yakıt ihtiyâcı deniz vâsıta
    larından doğısudan alınmaktadır.

  2. — Eğitim İşleri : Tabiblerimizin ihtisas
    sahalarında görgü ve bilgilerini arttırımaları ve
    bir kısım tabiblerimizin de tamamiyle hususi
    yet arz eden denizaltı ve dalgıç tababeti mevzu
    unda yetiştirilmeleri için 1954 yılında Amerikan
    yardım kurulu deniz grubu başkanlığı ile yapı
    lan anlaşmaya göre, Amerikaya işbağı eğitimi
    ne gönderilmeleri programlaşdırılmışdır.

Bu program gereğince ilk kaafile 1955 yi" lında gönderilmişdir. Bunlardan bir dahiliye mütahassısı ve bakterioloğ, tüberküloz sahasından b'r dahiliye kardioloji, bir bevliye, ve bir de hayatî kimya mütahassısı kendi sahalarında çalışarak görgülerini arttırmışlardır.


  1. yılında giden ikinci kaafileye göğüs
    cerrahîsi, euro-chirurgie, dahiliye ve kulak bu
    run boğaz mütahassısı bir yıl işbaşı eğitiminden
    sonra New Yorkdaki Lambert Enstitüsünde
    kurslar görmüşlerdir. Göğüs cerrahisi için gön
    derilen operatörümüz ile asabiye cerrahisi içiıı
    gönderilen mutahassımız Santiago Bahriye Has-
    tahânesinde ikinci yıl çalışmalarına devam et
    mişlerdir.

  2. yılında seçilen grupda dahiliyeci, ope
    ratör, göz ve cildiye muthassısı ile narkoz tek
    niği üzerinde çalışacak bir kadın hastalıkları
    mütahassısı vardı.

Yurda dönen bu mutahassıs tabibler İstanbul Deniz Hastahânesinde görevlendirilmiş oiup memlekete, orduya ve bahriyemize büyük faydalar sağlamaktadırlar.

  1. — Konsültan Profesörler : İstanbul De
    niz Hastahânesinin kliniklerinde yatan hastalar
    dan dikkate değer ve komplike olanların müş
    tereken akademik incelemeye tabi tutulması
    gaayesi ile istanbul Tıb Fakültesinde Ord. Prof.
    Ekrem Şerif Egeli, Ord. Prof. Kâzım İsmail
    Gürkan, Ord. Prof. İhsan Şükrü Aksel, Prof.
    merhum İhsan Rifat Sabar'ın konsültan hekim
    likleri reca edilmiş, ve bu ilim adamları teklifi
    kabul etmişlerdir.

  2. —Deniz Sıhhiye Assubay Okulu : Ordu
    sağlık teşkilâtında mühim bir yer alan bu sını
    fın yetişdirilmesi gaayesi ile Deniz Hastahânesı
    tarafndaa açılmışdır. Okulun tedris heyeti İs
    tanbul Deniz Hastahânesindeki tabiblerdir.

  3. — Yardımcı Hemşire Kursları :
    Hastabakıcı kadınların meslekî bilgileri
    ni artdırmâk için Deniz Hastahânesinde
    1957 tarihinden itibaren açılmış olan
    kurslar vardır.

  4. — Deniz Tıb Bülteni : İstanbul
    Deniz Hastahânesi mutahassıs hekimleri-

nin ilmî mesâilerini yayınlayan bir tıp mecmuasıdır, üç ayda bir yayınlanır, ilk nüshası 1955 yılının ocak ayında çıkmışdır. Yurd içi ve yurd dışı tıbbî mahfillerde büyük alâka ile karşlanmısdır, 28 yabancı memleketde 109 abonesi vardır.

  1. — Psiko Tekni Laboratuvarı : 1956 yı
    lında açılması düşünülmüş ve hazırlığına baş
    lanmış olan bu laboratuvarda Deniz okullarına
    alınacak öğrencilerin kaabiliyetleri daha kesin
    incelenecek, gerek subay ve gerekse er sınıf
    landırılması ilmî esaslar çerçivesinde yapıla-
    cakdır.

  2. — Yine İstanbul Deniz Hastahânesi
    bünyesi içinde sıhhiye astsubayları arasından
    hastahâne idarecisi yetişdirmek üzere 1955 yı
    lında açılmış bir okuldur, öğretim süresi bir
    yıldır..» (Hastahâne Başhekimliği tarafından
    verilmiş notlar).

Bu büyük hastahâneyi İstanbul Ansiklopedisi adına 15 ağustos 1966 tarihinde ziyaret ettik. Baş hekimliğinde Tabib Tuğamiral Meh-med Ali Işığıgür bulunuyordu; sayın amiral mesleğindeki kudreti kadar nezâket ve zerâfe-ti ile de mümtaz bir sımadır

Ziyaret tarihinde İstanbul Deniz Hastahânesinde görevli tabibler şu zatlar idi: Tuğamiral M. Ali Işığıgür (dahiliye mütehassısı, baş-tabib); Albay A. Kerim Sümer (Niş. anestezist, ikinci tabib); Albay Remzi Tunç (intaniye ve bakteriyoloji mütehassısı); Albay Münir Yalın (Dahiliye mütehassısı); Albay K. Ali Özkeskin (Cildiye mütehassısı); Albay Ercümend Bingöl (Göz mütehassısı); Albay Cemil Aksoy (Hariciye mütehassısı); Albay Turhan Günay (Hariciye mütehassısı); Albay Rifat Yetkin (Plâstik cerrahî mütehassısı); Albay Dündar Tilma.ç (Hayatî kimya mütehassısı); Albay Zeki' Bir-

£ • *r''/' r"'"'^^" '"•' ^| ' "" •',.-s/v~''<••>•'>,i

DENİZ HIRSIZLARI. KORSANLAR

— 4446 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ



,4447 — " DENİZ HIRSIZLARI, KORSANLAR



Dağcioğlu ve Yd. Eczacı Asteğmen Mat sud Çit-çi bulunuyorlardı.

Hâstahânede 16 hemşire, 50 hastabakıcı ile büyük müessesenin çeşidli işlerini gören 27 de-nizastsubayı ile 135 deniz eri bulunuyordu.

İstanbul Deniz Hastahânesinin her kösesi pırıl pırıl, tertemizdi, müstahdemlerinin de ciddiyet ve teribyesi ile bu büyük hastahâne, çok çalışkan ve çok titiz bir baş hekimin etrafında toplanmış iyi idareciler elinde bulunduğunu iliç bakışta gösteryordu. Bu bakımdan da bütün has-tahânelerimize ayrıca güzel örnekdir.

DENİZ HIRSIZLARI, KORSANLAR —

Korsanlar, geceleri Liman dahilindeki gemilerde, sahil depolarında veya yalılarda icrai faaliyette bulunurlar. Buna kendi tabirlerine «İş», «işe çıkmak» denir. Vasıtaları, sandaldır, ya kürekle giderler, yahud sandalda bir takma motor
sen (Neuro Chirurgie mütehassısı); Albay Talî Çalbatur (Fizyo terapi mütehassısı); Albay Naci Barut (Röntken mütehassısı); Yarbay Ayhan Oğan (Patolog); Yarbay Zeki Ayhan Uygur (Neuro-Chirurgie mütehassısı)! Yarbay A;drıan Çekmece (Diş tabibi); Yarbay Süad Dizdar (Bevliye mütehassısı); Yarbay Burhan Sayar (Asabiye mütehassısı); Kd. Binbaşı Nejad Türk-yılmaz (Çocuk hasta. Mütheassısı); Kd. 'Binbaşı Y. İzzeddin Barış (Göğüs hastalıkları mütehassısı); Binbaşı Bayram Ayabakan (Diş tabibi); Yd. Teğmen Teoman Oktay (ortopedi mütehassısı) ; Yd. Teğmen E. Vecihi Mengi (Asabiye mü tehassısı); Yd. Teğmen Talât Cantez (Çocuk hastalıkları mütehassısı); Sivil tabib SıddM Tuğrul (Dahiliye mütehassısı); Sivil tabib Faruk Balaban (Dahiliye mütehassısı).

Hastahânenin eczacılığında Eczacı Yarbay Vahdet Özkan ile Yd. Eczacı Teğmen A.Erdal

Deniz Hastanesinde ön avlu (Resim: Behçet Cantok)

vardır. Suç aletleri de bıçak ve keserden ibarettir.

Korsanlık, daha ziyade kışın olur, yağışlı geceleri de bilhassa tercih ederler; zira mavu-nacı ısınmak için baş altına girer, sahildeki depo bekçiside yağmur altında gereği gibi dolaşa-maz. işte bekçinin bu bir anlık gafleti içinde ne olursa olur. Korsanlar mehtabdan çekinirler, ayın bulut arkasına girmesini beklerler. Dola-yısı ile Deniz Polisinin vazifesi kışın daha ağırdır. Kar, tipi, don demez, üstünde bu haşarat ile mücâdele eder.

Korsanlar, işe en az iki, ençok dört kişi olarak çıkarlar. Vasıtaları olan sandalda ya kendilerinin, ya kira ile tutulmuş, yahut çalınmışdır.

içlerinden biri işin başıdır, bu şahıs gündüzleri iş yerinin etrafını gezer, çalacakları eşyayı tesbit eder, gece gelirler. Fakat bâzan bir aksilik çıkar, umduklarını bulamazlar, kaldırmayı tasarladıkları eşya yer değiştirir; veya bekçi ile karşılaşırlar, ilk anda tehditlerini sök-düremezlerse hemen işden vaz. geçerek kaçarlar ve sahilleri dolaşarak rastladıkları şeyleri çalarlar, ki buna aralarında «kap kaç» derler. İş esnasında korsanlardan biri sandalda motor başında veya kürekte bekler, diğer biri de malı alıp sadala yerleştirir.

Gemilerden yalnız elbise, yatak, yorgan çalan korsanlar vardır, bunlara «Tufacı» denirki sayıları çok azdır.

Deniz üzerinde çekindikleri bir vasıtaya rastlarlarsa derhal sahile bağlı iki gemi veya mavuna arasına saklanırlar, yahud denize saldıkları oltalarla kendilerine balıkçı süsü verirler. Anî Polis baskınlarında malları denize atar lar, fakat bu atış gelişi güzel değildir, sahilden belli noktaları kerteriz ederek attıkları yerden ertesi günü malı tarama suretile kanca ile çıkarırlar. Bâzende çaldıkları eşyayı iple denize sarkıtırlar, gece üzerine varılsa bile içinde ancak iki üç kişi bulunan bir sandal görülür. Bu.gibi hallerde polis müteyakkız bulunulmalıdır. Tecrübeli deniz polisi boş sandalla altında mal ile gelen sandalı kürekle gidişinden derhal fark eder.

Korsan çaldığı mallan şu üç şekilde satar:

l — Bir müddet saklar ki bunlara «Kokusu çıkar» denir. Bir kaç gün sonra satışını yapar. Üç sene evveline kadar Unkapanı köprüsünün beşinci dubasının içi deniz hırsızlarının

malı sakladıkları yerlerden biri idi. Polisçe öğ-renildikden sonra terk ettiler.



  1. — Çalar derhal satar, alıcısı da hazırdır,
    Korsan çalar, satıcısına verir, kendisi istirahata
    çekilir, uyanınca malı satılmıştır. Parasını satı
    cısından alır, fakat kime satıldığını bilmez.

  2. — Bizzat kendisi satar (Bu hal enderdir.)
    Bilfarz, Bin lira değerindeki malı beşyüz lira
    ya satılır. Korsan bunun bir kısmını satıcısına
    verir, geriye kalanı da iş arkadaşları arasında
    paylaşılır. Sandalın sahibi olan korsan fazla
    pay alır; sandal korsanların değilse ayrıca san
    dal kirasını öderler; neticede bin liralık maldan
    herbirine ancak 60-70 lira kalır.

Korsanlardan da Korsanlık yapan bir gurup vardır ki kabadayı geçinen, kendi aralarında bileğine güvenen kimselerdir. Geceleri malların çıkacağı yerlerde pusuya yatarlar; gelen korsanların yanına yaklaşarak aldıkları malları tamamen veya kısmen ellerinden alırlar. Denizde bu kabadayıların sandallı dolaşdığı görülürse o gece mühim bir hırsızlığın olacağı mu-hakkakdır.

Yukardada kaydettiğimiz gibi korsanlar 2-4 kişilik çetecikler hâlinde işe çıkarlar, bir çetenin efradı sıkı dost görünürler ise de birbirlerine güvenleri yok gibidir; bir çetenin reisi yerindeki korsan ayakdaşlarmın sadâkatine asla güvenemez; korsan bir çeteden öbürüne kolaylıkla geçer, bunun da sebebi hemen dâima bir işden az pay alması, yahud, kendi ağızları ile «Okkalı işe» götürülmemesidir. Deniz polisi korsanlar arasındaki bu kırgınlıklardan fay dalamasını bilmelidir.

Korsanlar arasında kimlerin nereden dcııi-2e açıldığı bellidir, en azılılarını temerküz ettiği semtler Yağkapanı ile Unkapanıdır, geceleri işe de bu iki iskele ve civarından çıkarlar.

istanbul Limanında en fazla korsanlık olan bölgeler Sirkeci ile Sarayburnu arasındaki rıhtıma bağlı deniz nakil vasıtalarındaki tüccar emtiası, Yemiş İskelesi ve etrafındaki motorlarda bulunan emtia, Eyyub ve Bahariye sahillerindeki fabrika ardiyllerinde bulunan çubuk ve kangal demirler, Kasımpaşa ve civarındaki ma-vunalarda bulunan gümrüğe gelmiş eşya, Ha-liçde demirli kömür yüklü vapurlardan kömür. Pek seyrek olarak Pendik'e kadar Anadolu yalısına ve Boğaziçine de uzanırlar, ve oralardan ekseriya yalı boyundaki inşaatdan demir çalarlar.




DENiZ İĞNESİ

_ 4448 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

4449

DENİZ MÜZESİ




Hemen bütün korsanlar bu kötü yola 16-17 yaşlarında tüysüz oğlan iken atılmışlardır ve" yine çoğu uygunsuz güruhundan, iffetsiz, homoseksüel gençler olmuşdur. içlerinde korsanlığa 60 yaşına kadar devam edenler vardın 1965 yılında istanbul Limanında iş peşinde dolaşır ve zabıtaca müseccel 72 korsan bulunuyordu. Hayatlık hayatının kesin geleneği olarak hepsi lafcablıdır; en yamanları şunlardır:

Yamalı Hüseyin, Hsmnıal Ahmed, Ayı Cemal, Alnıyarık Ahmed, Topal Receb, Şıkşık İbrahim, Bücür Mustafa, Mizre Salâhaddin, Tufa Receb, Memeli Mustafa (?), Çolak Hüseyin, Çörçil Ahmed, Kaptırma Mehmed, Köse Must •• fa, Suluağız Nihad. Yağlı Hüseyin, Gömleksiz Ahmed, Serseri Yakub, Parlak Mustafa, Çakır Salâhaddin, Çakal HFsret.

1965 de bu azılı korsanlardan Yamalı, Şıkşık, Tufa ve Memeli 17-20 yas arasında delikanlılar, Çörçil, Kaptırma, Suluağız ve Gömleksiz de 55-65 yaş arasında en yaşlılarıydı. (Bu maddenin muharriri 1966 da İstanbul Polisinin Deniz Ekibi âmiri idi.)

DENÎZ İĞNESİ — «Deniz aygın cinsinden -dir (B.: Deniz Aygırı), bunun bedeni yedi; kuyruğu dört köşeli ise de deniz aygırının boyu kısa olduğu halde deniz iğnesinin boyu ince ve uzundur, Kuyruğunun ucunda da gîayet ufak ve üçgen şeklinde bir yüzgeci vardır. Sırtında tek bir yüzgeci, kulağının yanında küçük ve uzunca birer yan kanadlan vardır. JRengi deniz aygırının renginden daha açık olup üzerinde bir takını koyu ebrular vardır, karnının altı kirli beyazdır; başı da daha ince ve sivridir. Sığ sularda ve otlar arasında bulunur, yenmez. Ekseriya manyat ile avlanır ufak balıklar ara-

Deniz İğnesi (K. Deveciyand&n)

smda çıkar. Batı memleketlerinde sureti mah-susada avlanırlar ve ezilerek olta yemi yerinde kullanılır; bizde hiç bir işe yaramaz. Boyu 20-40 santimetreye kadar olur» (Kerakin Deveciyar., BpJık ve!Balıkçılık).

DENİZ KAZALARI — Küçük deniz nakil vâsıtalarının, mavunaların, kayıkların, sandalların, balıkçı kayık ve sandallarının anî olarak kopan fırtınalarda veya gemilerin çarpması ile devrilmesi, parçalanması, can kayıplarına da mal olan deniz kazaları îstanbulda kadimden oeri görüle gelmişdir. Bundan ötürüdür ki bir ihtiyat tedbiri olarak yine kadimden beri istanbul liman sularında kayıkların, sandalların yelken açmaları yasak edilmişdir (B.: Pereme: Kayık; Sandal; Mavuna). Bu çeşid kazalar büyük şehrin tarih ve toplum hayatı kütüğü olan bu ansiklopedide kayıdlarma imkân elvermi-yecek kadar çokdur. İstanbul tarihine geçecek lacialardan tesbit edebildiklerimiz şunlardır:

lîoğaziciude tankerler çarpışması faciası —

14 aralık 1960 çarşamba günü sabahı Karadeniz-den gelen ve 24,000 ton benzin ve petrol yüklü Yugoslav Bandıralı Peter Zoraniç tankeri, Boğazın tam ortasrnda Kanlıca Feneri önünde Karadenize çıkmakda olan Yunan Bandıralı Worîd Harmony tankeri ile çarpışmışdır; infilâklarla yanan Yuguslav tankerinden ateş, İs-tinye körfezi önünde demirli bulunan Tarsus yol vapurumuza sirayet etmiş, bu büyük ve güzel Türk gemisi de yanarak mahvolmuşdur; bu faciada üçü Türk olmak üzere 53 kişi yanarak veya parçalanarak ölmüşdür . (B.: Boğaziçinde Tankerler çarpışması ve infilâklı Büyük Gemiler Yangını, ciîd 6, sayfa 2896).

Beykoz ile Yeniköy arasında dolmuş motora faciası — 9 kasım 1965 günü sabah saat 6,50 de Bey kozdan 12 yolcu ile kalkan 11806 numaralı büyük motorlu dolmuş kayığı gaayet kesif sis yüzünden, Karadenize çıkmakda olan Yunan bandıralı Evrope isimli şilebe çarparak parçalanmış ve yolculardan 5 kişi boğulmuşdur. (B.: Deniz Dolmuş Motoru Faciası).

Tanker - Şjleb Çarpışması ve deniz yangını faciası — l mart 1966 salı günü saat 22,30 da Karadenizden gelen mazot yüklü Rus bandıralı 32,000 tonluk Lutrk tankeri Dolmabağçe açıklarında yine Karadenizden gelen Rus bandıralı 32,000 tonluk Krasnaya Oktobri isimli şileb ile

esrarengiz bir şekilde çarpışmış, tankerden denize dökülen mazot yine esrarengiz bir şekilde tutuşmuş, bu deniz yüzü yangınında Galata Rıh-tımındaki Kadıköy-Haydarpaşa vapurları iskelesi ile bu iskelede sefere çıkmak üzere olan Kadıköy isimli liman yolcu vapuru yanmış; bir kaç gün sonra yanık Kadıköy vapurunun içinde iki kişiye âid olduğu tahmin edilen -insan kemikleri bulunmuşdur. (B.: Deniz Yangını).

Deniz dolmuş motoru faciası — 3. temmuz 1966 pazar günü Türk-Alman Dostluk Cemiyetinin Yeni Galatasaray motoru ile bir Boğaz gezintisi dönüşünde saat 21.50 de yanlış manavra yüzünden Karadenizden gelmekde olan kereste yüklü 150 tonluk Aksaray motoru ile çarpışarak batmış, batan tenezzüh motorunun 44-45 yolcusundan 11 kişi ölmüşdür (B.: Deniz do/rmış motoru faciası).

Burhaneddin OI/KER

DENİZ KIZI RAKISI ve ŞARABI — 1880 ile 1900 arasında Lisimahu Kardeşler adında bir firmanın îmal ettirdiği rakıya îstanbul halkı tarafından takılmış; rakının kendi adı «Bozcaada Rakısı» idi, aynı firma «Bozcaada Şarabı» diye şarap da yapardı; «Deniz Kızt» adı ile şöhret bulmasına sebeb şişelerinin üstündeki etiketlerde bir deniz kızı restniüin bulunmasıdır.

. DENİZCİLİK — Cumhuriyetden önce îstanbulda erkekler denize ya iç donu ile, yahud çarşı hamamlarında olduğu gibi peştemalla girerler idi (B.: Deniz Hamamı) îstanbulda kadınların denize girmesi tanzimatdan sonra, d<,-niz hamamlarının kurulmasa ile başlamışdır; kadınlarda ya peştemalla denize girmişlerdir, yahud, çiçekli; nakışlı basmalardan «denizlik» giymişlerdir. Mayo adının dilimize henüz mal edilmediği o devirde denizlik, vücudu, boyundan ayak bileklerine ve kolları da dirseklere kadar örter idi; ya tulum gibi yekpare olur, yahud bir don ve bir b J uzdan mürekkeb iki parça olurdu; girenin yaşına göre de paçalar, kol yenleri, yakaları şeridler, kordelalar, dantelalar, farbalarla süslenirdi; hattâ baş için de süslü kukuletalar yapılırdı. Kibar ve rical yalılarında gece yatısına gelecek, bir kaç gün kalacak misafirler için de bir kaç takım denizlik bulunurdu,


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin