Muhabbetname


NUH (A.S.) VE NUH’UN GEMİSİ



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə59/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   83

NUH (A.S.) VE NUH’UN GEMİSİ


Nuh (A.S.), İdris (A.S.)’den sonra ilk Resullük verilen bir peygamberdir. Ona Necibullah ;Allah’ın temiz, güzel ve ahlâklı kulu, kendine tâbi olanları kurtuluşa erdiren, selâmete kavuşturan anlamlarına gelen bir isim verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm Hud Sûresi 25. ilâ 48. âyetleri arasında anlatılan bu kıssada Nuh (A.S.), kavmini Hakk ve hakîkata davet etmiş. Fakat kavmi onu inkâr etmiş, sözlerini duymamak için parmaklarıyla kulaklarını tıkamışlar, dinlememişlerdir. Cenâb-ı Allah, Nuh (A.S.)’a bir gemi yapmasını vahyetmiştir. Sanatı dülgerlik yani marangozluk olduğu için gemiyi yapmıştır. Kavmi ise Nuh (A.S.)’a kötülük yapmak için, gemiyi pislemişlerdir. Cenâb-ı Allah da o kavme, salgın bir hastalık zuhûr ettirerek, gemiye, pisledikleri pisliklerden, her kim hastalık yerine sürerse, o kişiler tedavi oluyorlardı. Gemiyi tamamen temizleyip onlarında yaraları iyi oldu. Böylece kendi kötülüklerini, Cenâb-ı Hakk onlara temizletmiş oldu. Nuh (A.S.)’a gemiye canlılardan dişi ve erkek olarak birer çift alması vahyedildi. Ayrıca inananlardan da aldı. Çünkü Nuh tufanı ile inanmayan ve Nuh (A.S.)’a tâbi olmayanları Cenâb-ı Allah helâk edeceğini bildirdi. Nuh'un oğlu, Kenan gemiye binmedi. Babası Nuh (A.S.)’a “Ben yüzme bilirim. Hem benim dağcılığım da var” diyerek, helâk olmayacağını söylüyordu. Hatta Nuh (A.S.) Cenâb-ı Allah’a münâcaatla, oğlunun kendisine tâbi olmadığını bildirdiğinde, Cenâb-ı Hakk Nuh (A.S.)’a “O senin oğlun değildir. Senin sulbünden gelen senin oğlun değil, senin yolundan gelen senin oğlundur” dedi. Ve günü gelince Nuh tufanı başladı. Gemiye binenler tufandan kurtuldular. Gemiye binmeyenler tufanda helâk oldular. Nuh’un gemisi de tufan sonunda Cudi dağına oturarak gemidekilerin hepsi kurtulmuş oldular.

Zâhir olarak Kur’ân’ın bizlere anlatmış olduğu bu kıssadan bizler ne anlamalıyız. Yaşamımıza bunu nasıl uygulamalıyız. Günümüzde, Nuh (A.S.) ilmiyle âmîl, güzel ahlâk ve edeb sahibi, mütevazı Mürşîd-i Kâmillerdir. Onlar peygamber vârisi oldukları için Hakk ve hakîkati tebliğle görevlidirler. Nuh’un yaptığı gemi ise Tevhîd gemisi olup, ona binenler kurtuluşa ermiştir. Binmeyenler ise cehâlet, gayriyet ve şirk tufanında, hâlâ helâk olup durmaktadırlar. Gemi Recep ayında tamamlanmış ve Zi’l-hicce ayında Cudi dağına oturmuştur. Bir sâlik de, Mürşîd-i Kâmilin Tevhîd gemisine ef’âl ayı olan Recep ayında binerek, fiillerin şirkinden kurtulmağa başlar. Gemiye binmeleriyle, yedi gün gece gündüz devamlı rahmet yağdı. Her tarafı sular istilâ etti. İşte yedi sıfat-ı subûtiyemizle şuhûd kapılarının açılması ve gök diye vasıflandırdığımız, bekâ tecellîlerinin Rahîmiyyet rahmetinin yağmasına mazhar olduk demektir. Bu gemi Mürşîd-i Kâmil kaptanlığında, Recep ayı fiiller rahmetinin tecellîleri, Şaban ayı sıfatlar rahmetinin tecellîleri, Ramazan ayı Zât rahmetinin tecellîleri, Şevval ayı tenzih rahmetinin tecellîleri, Zilkade ayı teşbih rahmetinin tecellîleri, Zi’l-hicce ayı Tevhîd rahmetinin tecellîleriyle Tevhîd deryasında yol aldı. Zi’l-hicce ayından sonra gemi, Cudi dağı olan Ahadiyet mertebesinde oturdu. Gemiye seksen erkek ve kadın binmişti. Çünkü sekiz sıfatımızın zâhir ve bâtın olan duygumuzla, bu tufandan kurtulmanın tahakkuk edeceği muhakkaktır. Gemi Cudi dağında boşaldığında, aşûre günü idi. Malûmunuz aşûre de, Muharrem ayının onunda, yedi sıfatımızdan Hakk ve hakîkatin lezzetini zevk etmek olduğu için, Muharrem ayına Ahadiyet ayı denmiştir. Nuh (A.S.) nübüvveti ile kavmini Hakk ve hakîkata davet etmiş, fakat akıl seviyesindeki akl-ı maaş sahipleri, O’nun nübüvvet Makâmının sırlarını bilemedikleri için “Biz seni bizim gibi beşer görüyoruz” diyerek inkâr etmişlerdir.

Çünkü akl-ı maaş sahipleri, dünyadaki zâhir olan bazı nefisle ilgili şeyleri bilirler. Âhiretle ilgili bazı sırlardan gafildirler. Onun için günümüzde bile, şekilden öteyi göremeyen çok kimseler mevcuttur. Kısır akıllarıyla her şeyi biliyoruz zannederler. Onun için Nuh’un kavmi, “Seni yalancılardan zannediyoruz” dedikleri gibi, bu görevli kâmillere de yalancılık isnat ederler. Resûlullah Efendimiz “Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir. Her kim o gemiye binerse kurtulur. Her kim muhâlefet ederse gark olur.” buyurmuşlardır. Şu dünya su ile dolu bir denizdir. Eğer bedenin harâb olduğu zaman binecek bir gemi yaptın ise, o sudan kendi âlemine necat bulursun. Yapmadınsa o suya gark olup helâk olursun. Gemiye mahlûkattan dişi ve erkek olarak iki tane alınması ise ilim ve amelle menzile varılır. Cenâb-ı Hakk’ın her tecellîsinde tenzih ve teşbihi vücûd gemimizde zevk edersek Tevhîd etmiş oluruz. Onun için ilimsiz amel taklittir. Amelsiz ilim de kişiye fayda sağlamaz. Hakîkat ve şeriat deryasında bu geminin yol alması için her ikisinin de tam ve eksiksiz olması gereklidir. Hud Sûresi 42. âyette “Nuh (A.S.) akl-ı maaştan ibaret bulunan vehmine mağlup, babasının din ve Tevhidinden mahcub oğlunu çağırdı:

Ey oğlum dinimize tâbi ol. ’ dedi. Hakk’tan mahcub, denizde nefis arzusu dalgalarıyla helâk olanlardan olma dedi. Oğlu ise, babasının davetinin esrarına mahcub olduğu için reddetti ve helâk olanlardan oldu. Ayrıca Hud Sûresi 45. âyette “Ey Nuh o senin oğlun değildir. Senin oğlun, senin sulbünden gelen değil, senin yolundan gelendir.” buyruluyor. Şu halde, evlâtlarımızın Hakk ve hakîkat yolunda gitmeyişleri, bizim evladımız olduğunu bedenen gösterse bile, Allah’ın indinde, sîreten evladımız olmadığını Cenâb-ı Hakk söylüyor. Hz. Ali (K.V.), “Agâh olunuz ki, her ne kadar eti yani karabeti Muhammed'e uzak olsa dahi Muhammedin dostu Allah’a itaat edendir. Ve biliniz ki, karabeti Muhammed'e yakın olsa dahi, Muhammedin düşmanı, Allah’a âsi olandır” buyurmuşlardır. Nuh (A.S.) kavminin kendisine tâbi olmadıklarından mütevellit “Ya Rabbi ! Yeryüzünde hiçbir kâfir bırakma” diye beddua etti. Tenzih mertebesindeki kişiler kendilerinin doğru yolda olduğunu kabul ederler. Teşbih mertebesindeki kişiler de, kendilerinin doğru yolda olduğunu sanırlar. Onun için Nuh (A.S.) geceyi yani Vahdeti Vahdete davet, gündüzü yani kesrettekileri kesrete davet kişilerin reddine vesîle olur. Bu, denizdeki balıklara, ‘denize gelin’ demeğe benzer. Halbuki Tevhidde, Vahdettekileri kesrete davet, kesrettekileri de Vahdete dâvet gereklidir. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî Hazretleri, Nuh (A.S.) bahsinde “Hz. Muhammed ümmetini dâvette, hem tenzih, hem teşbih etti. Hz. Nuh ise, akıl ve rûhânîyetleri yönünden kavmini gece davet etti. Çünkü bunlar, gizli ve mahiyetleri karanlıktır. Sonra kavmini, zâhir sûretleri ve maddî benlikleri yönünden gündüzleri de çağırdı ve her iki daveti birleştirmediği için bu ayırma yüzünden bâtıncılar nefret etti. Onların dolayısıyla kaçmalarına vesîle oldu. Onun için Hz. Muhammed (A.S.) geceyi gündüze, gündüzü de geceye davet etmiştir.” buyurmuşlardır.

İşte Cenâb-ı Allah’ın emriyle, Recep ayından itibaren vuslat yolculuğuna çıkan sâlik de, üçü fenâ, üçü de tecellîler yönüyle bekâ mertebelerinde vuslat sonunda hafî şirklerden de kurtularak, Cudi dağı olan Ahadiyete gemisini oturtur. Dâima tatlı ve en az yedi cinsten olan aşûreyi yemeğe de hak kazanır. Bu âlemde kalbi ile tenzih, hissiyle teşbih yapma zevkine sahip olanlar seyyidlerden oldukları için yani insanların efendisi olma hasletine sâhib oldukları için toplum içinde ihtilâftan kurtulmuşlardır. Yoksa kahrı ve lütfu bilmeyenler hiçbir dem rahat olamazlar. Cenâb-ı Allah bizleri, Nuh gibi bir İnsan-ı Kâmilden Tevhîd gemisine binerek tufandan kurtulanlardan eylesin. Tenzih ve teşbihte kalmadan Tevhîd zevki ile zevkiyâb olup bütün sıfat ve a’zalarımızla O’nun tecellîlerinin zevkine erdirsin. Âmin.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin