Muhabbetname


PEYGAMBERİMİZİN SEVR MAĞARASINA SIĞINMA VAK’ASI



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə62/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   83

PEYGAMBERİMİZİN SEVR MAĞARASINA SIĞINMA VAK’ASI


Peygamberimiz Mekke şehrinde İslâmiyeti tebliğ ederken, Mekke müşriklerinin çok büyük kötülüklerine muhatap oldu. Hatta O’nu Mekke şehrinden çıkardılar. Bir gün Peygamberimiz Ebubekir (R. A. )’e gelerek Mekke şehrini terk edeceğini söyledi. Ebubekir (R. A. ), beraberinde kendisini de götürmesini istedi. Peygamberimiz de Ebubekir (R. A. )’in bu isteğini kabul etti. O gece Ebubekir (R. A. ) ile birlikte Resûlullah Efendimiz Mekke şehrini terk ettiler. Peygamber Efendimiz kendi yatağına Hz. Ali’yi yatırmıştı. Mekke müşrikleri Resûlullah’ın evini sarmışlar, kuş bile uçurtmuyorlardı. Kapıyı kırarak yatak odasına daldılar. Resûlullah’ı öldürmek için yorganı kaldırdıklarında O’nun yerinde Hz. Ali’yi yatıyor buldular. O’ndan Muhammed’in nerede olduğunu sordular. O da çıkıp gittiğini söyledi. Müşriklerin başı Ebucehil Resûlullah’ın ellerinden kaçtığını öğrenince çok hiddetlenerek “O’nu bana kim bulursa 100 deve vereceğim” dedi.

Müşriklerden bir kişi çok güzel iz takip edebildiğini, O’nu en kısa zamanda bulup getirebileceğini söyledi. O kişi ve beraberindekiler hemen harekete geçtiler. Resûlullah Efendimizin arkasından izleri takip ederek Sevr mağarasına doğru yola koyuldular.

Resûlullah Efendimiz ve Ebubekir (R. A. ) mağaraya vardıklarında Ebubekir (R. A. ) “Ya Resûlullah evvelâ ben mağaraya girip orayı temizleyeyim, ondan sonra siz girersiniz” diyerek mağarada temizlik yaptı. Sonra ikisi de mağaraya girdiler. Ebubekir, mağarada sekiz delik gördü, bunların yedisini kapattı. . Kalan delikten zararlı bir mahlûkun girmesini önlemek için o deliği de ayağı ile kapattı. Resûlullah Efendimiz mağaraya kadar yolculukta yorulmuş idi. Biraz dinlenmek için, Ebubekir’in dizine başını koyarak istirahata çekildi. Ayağı ile kapattığı delikten, Ebubekir’in ayağını bir yılan soktu. Acıdan, Ebubekir’in gözlerinden akan yaşlar dizinde yatan Resûlullah Efendimizin yüzüne düşmeye başlayınca, Resûlullah Efendimiz “Ya Ebubekir ! Ne için ağlıyorsun, bir şey mi oldu” dedi. O da ayağının yılan tarafından sokulduğunu, onun için gayri irâdî olarak gözünden yaşlar aktığını, istemeyerek de olsa kendisini rahatsız ettiğini söyledi. Resûlullah efendimiz, yılanın soktuğu yeri okuyarak, tükürüğüyle mesh edip ağrısını geçirdikten sonra “Bırak, yılan girsin içeriye” dedi. Yılan içeriye girince dile geldi ve “Ya Resûlullah ! Ben sizi üç yüz yıldan beridir bekliyorum. Arkadaşın benim içeriye girmeme engel olduğu için ayağını soktum. Ben de îmân ettim. Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” dedi.

Müşrikler Sevr mağarasının yanına kadar gelmişlerdi. Resûlullah ve Ebubekir müşriklerin konuşmalarını içeriden duymaktaydılar. Ebubekir korkmaya başladı. Peygamberimiz de “Korkma Allah bizimle beraberdir” diyerek onun korkusunu giderdi. Tevbe Sûresi 40. âyette “Eğer siz ona yardım etmezseniz, biliyorsunuz ya, o küfredenler onu çıkardıkları sırada mağarada bulunan ikinin bir iken Allah ona yardım etmişti ki, o, arkadaşına: "Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir!" diyordu. Bunun üzerine Allah ona manevî güç ve huzur verdi, onu görmediğiniz ordularla destekledi ve küfredenlerin kelimesini en alçak etti. Allah'ın kelimesi ise en üstün olandır. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir” bu olay anlatılmaktadır. Mağaranın ağzına hemen bir örümcek ağ örmüş, bir güvercin de orada yuva yaparak yumurtasının üzerine oturmuştu. Müşrikler örümcek ağı ile yuvasındaki güvercini görünce “Gelen olsaydı örümcek ağı olmaz, güvercin de buraya yuva yapmazdı” diyerek mağaranın boş olduğuna kanaat getirdiler. Böylece üç gün orada kaldıktan sonra Resûlullah Efendimiz Medine’ye hicret etmiş oldu.

Bu gün de aynı olaylar olup durmaktadır. Bizlerin nefs-i emmâre müşriklerinden, akıl ve rûh kuvvelerimizin, kendimize nisbet ettiğimiz bu vücûd şehri olan Mekke şehrinden, Hakk ve hakîkatin tecellî ettiği gönül Medinesine gitmekten ibarettir.

Anlatılan bu vak’ada müşrikler Hz. Ali’yi Resûlullah efendimizin yatağında buldukları halde neden öldürmediklerini, Sevr mağarası, mağaradaki sekiz delik, yılan ve yılanın îmân etmesi, örümceğin mağaranın ağzına ağ örmesi, güvercinin hemen bir yuva yaparak mağaranın ağzında oturması, mağarada üç gün kaldıktan sonra Medine şehrine hicret etmelerinin sırlarını öğrenmemiz ve vuslatımızda, kendimizi yakın takibe alarak yaşamamızda uygulamamız gerekmektedir. Yoksa anlatılanları hikaye gibi algılamak bizlere fayda vermeyecektir.

Hz. Ali ilm-i velayeti remzeder. Nefs-i emmârenin bütün kuvveleri onu asla öldüremezler. Çünkü kendileri de yok olur. Sevr mağarası ise bu rûhumuzun mülkü olan vücûd mağaramızdır. Bu mağaradaki sekiz adet delik sekiz sıfat-ı subûtiyemizdir. Bir sâlik nefs terbiyesini Kâmilinden tahsil ettikten sonra mutmain olmuş nefs haline döner. İşte o zaman yılan gibi nefs sahipleri de (nefs-i emmâre sahipleri) nefislerini mutmain ettikleri için üçyüz yıl beklemiş olurlar. Üçyüz yıl ef’al, sıfat ve Zât mertebelerinin idrâk edilmesi demektir. Onun için yılan “Ya Resûlullah ben sizi üçyüz yıldır bekliyordum. Ben de şimdi imân ettim. Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” dedi. Bir sâlik de ancak Fenâfillâh olduktan sonra lâyıkıyle Hz. Muhammed’e îmân etmiş olur. Çünkü îmân etmeden evvelki hâli, yılan olan nefsin dünya istekleri doğrultusunda halk ediyordu. Îmân ettikten sonra, artık nefs-i emmârenin istekleri doğrultusunda değil, rûhun istekleri doğrultusunda halk ediciliğini yapacaktır. Daha evvel ef’âl yüzü, sıfat yüzü, Zât yüzü olarak üç yüz yıl kişinin mutmain olmuş bir nefs halinde, kemâlât mazharı olan Muhammed’den zuhûrunu bekliyormuş. Burada enfüste Ebûbekir aklı, Resûlullah ise rûhu remzetmektedir. Âfâkta ise Mürşid ile sâliki remzeder. Bu nefs terbiyesi yolculuğunda sâlikler, nefs-i emmârenin kötülüklerinden çok korkarlar. Fakat onların kâmilleri “Korkmayın Allah bizimle beraberdir” diyerek, kendi varlıklarının olmadığını, varlık sahibinin Cenâb-ı Hakk olduğunu, hiçbir şeyden zarar gelmeyeceğinin güvencesini verirler. Zâten O’nun mülkünde O’ndan başkası yoktur. Kişinin kendisine en büyük zarar kişinin cehâletidir. Bir kişiye en büyük zarar yine kişinin kendisinden gelmektedir.

Kâmilde tahsil eden kişi, cehâlet ve nisbîyet hicâblarından kurtulduğu için, mağaranın içinden dışını, yani nefs-i emmârenin niyet ve isteklerini görür ve bilir. Fakat ilim ve irfâniyette hicâblı olan örümcek kafalılar, ilim ve irfâniyet sâhiplerinin durumuna vâkıf değillerdir. Onun için hicâb perdesi gibi örümceğin ağı da dışarıdan içeriyi göstermez. Zira nefs-i emmâre sahipleri veya nefs kuvveleri, gönül mağarasındaki rûh ve akıl nimetlerini idrâk edemez ve niyetini bilemez. Onun için örümceğin ağı burada cahil olanlara hicab perdesi olmuş oluyor. Güvercin de tefekkür nimetinin haberciliğini remzetmektedir. Çünkü kuş gök ehlidir. Anında istediği yere uçabilme hasletine sahiptir. Müşrikler mağaraya kadar geldikleri halde içeriye giremeyişlerinin sebebi câhil ve bilinçsiz oluşları, mağaranın onlar için karanlık oluşundandır. Velevki mağaranın içine baksalar bile onları orada göremeyeceklerdi. Zira nefs-i emmârenin kuvveleri, rûhun sıfat kuvvelerini idrâk edemez. Fakat içeridekiler, akıl ve idrâk, dışarıdaki müşrikleri, yani nefsin isteklerini bilirler. Üç gün mağarada kalmaları, Cenâb-ı Hakk’ın kendi mazharlarındaki tecellîlerin mutmain haline dönüşmesini remzeder. Üç gün sonra, Medine’ye hicret etmişler. Bizler de nefs Mekkesi olan şehirden, kalb ve gönül şehri olan Medine’ye, Sevr Mağarası olan nefs terbiyesi sonunda hicret etmiş oluyoruz.

Bu gün, bir Kâmilden nefs terbiyesi tahsilini yaparak, nefs ülkesi olan Mekke’den gönül ve kalb şehri olan kurtulmuşların diyarı, emîn belde olan Medine’ye hicret edenler, hem dâima Resûlullah ile birlikte, hem de mutluluk içinde, Âhireti dünyada yaşamaktadırlar. Resûlullah efendimiz, Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra orada toparlanarak tekrar Mekke’ye dönmüşler, Bedir Muharebesi, Uhud Muharebesi gibi bazı cihâdları ondan sonra yaparak İslâmiyet çığ gibi ilerlemiştir. İşte bizler de et ve kemikten meydana gelmiş bu beden olan nefs Mekkesinden, sîret zevkimiz olan gönül ve kalb Medinesine hicret ederek, gönlümüzdeki Tevhîd zevklerimizi, zâhirimizdeki Mekke şehri olan vücûdumuzdan zuhûr ettirerek bunu yaşamımıza geçirmeliyiz. İşte bu gün de Peygamberimizin hicretini vücûd ülkemizde yaşıyoruz. Yeter ki, dünyaya bağlanarak hiç ölmeyecekmiş gibi, mal, mülk elde etmek ve evlatları düşünmekten, bir gün olsun gönül âlemine inmekten uzak kalmayalım. Zâten bedensel olarak yaptığımız bütün amel ve ibâdetlerimiz, vücûdumuzun hakkıdır. Sîret olarak Tevhîd akidesi doğrultusunda yapılan idrakî ve şühûdî ibâdetler ise rûhun hakkıdır. Zâhir ibâdetler bizi gönül âlemine götürüyorsa bize fayda sağlamaktadır. Yoksa taklîdde kaldığı müddetçe faydasını göremeyiz. Allah hepimizi, Allah’a gönül vererek gönül âlemine inen ve yaşayanlardan eylesin. Âmin.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin