Muhabbetname



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə63/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   83

RAHMÂN SÛRESİ


Kur’ân-ı Kerîm’in bütün sûrelerinin başındaki âyet-i kerimelerde o sûrenin tüm sırlarının yekûn olarak bulunduğunu görüyoruz. Rahmân Sûresinin de bütün sırları baş tarafındaki âyetlerde gizli olarak ifşâ edilmiştir.

Âyet 1, 2- “Errahmânü allemel Kur’ân” “Rahmân olan Kur’ân’ı tâlim etti.” Peki Cenâb-ı Hakk Kur’ân’ı nasıl ve kime tâlim etti. İşte bizim gibi isti’dâdlarında insanlığını bulma hasleti olanları, Mürşîd-i Kâmil mazharından Tevhîd tahsili yapmak sûretiyle canlı Kur’ân olan insanın aslını onlara tâlim etti. Cenâb-ı Hakk’ın İki rahmeti vardır. 1- Rahîmiyyet rahmeti 2- Rahmâniyyet rahmeti. Bu tâlim edilen Rahîmiyyet rahmetidir. Çünkü Hakk’ın emirleri red kabul eder. Fakat murâdı red kabul etmez. Cenâb-ı Hakk faydalı olan her şeyi emretmiştir. Zararlı olan her şeyi de yasak etmiştir. İnsanların bazıları bu emirleri yerine getirmeyerek reddediyorlar. Fakat murad ettiği insanlarda ise uygulanmakta ve onlar da reddedemiyorlar. Onun için tâlim olunan Kur’ân, sîrette insan fıtratlı olanların bir Mürşîd-i Kâmilden insanlıklarını öğrenmeleridir.

Âyet 3-”Halekal insâne” “İnsanı yarattı” Kur’ân’ın tâlimini gördükten sonra bu nâkıs insanlar anladılar ki insan : 1- Sûrette insan sîrette hayvan, 2- Sûrette insan sîrette nâkıs, 3- Sûrette insan sîrette de insan olmak üzere üç nev’idir. İşte sûret ve sîrette insanlığını bulduğunda insan yaratılmış olur. Alak Sûresi 1, 2, 3, 4. âyetlerinde de “Oku Rabbinin adı ile, insanı kan pıhtısından yaratanın adıyla oku. Ve kerem sahibi ki kâlemle insanın bilmediklerini öğretti diye bahsedilen okunması gerekli olan işte insanın aslıdır. Onu İnsan-ı Kâmilden tahsil edip okuyanlar, insanlığını bulmuştur.

Âyet 4- “Allemel beyan” “Âlemleri beyan etti” insanlığını bulanları ifade etmektedir. Artık rûhun, bütün sıfatlarından kendini sergilediği gibi, tırnağından saç teline kadar cemâdât yönünü, nebâtât yönünü, hayvânât yönünü ve insanî yönünü akl-ı Kur’ân ile sergiledi, beyan etti.



Âyet 5- “Güneş, ay ve yıldızlar bir hesap dahilinde seyrederler.” Yani rûh güneşi ile kalp ay’ı insanda bir hesapla kendi mertebelerinde seyrederker ve birbirlerinin mertebelerine de tecavüz etmezler. Tartıyla haksızlık yapılmasın diye de ölçüyü doğru koydu. Yani rûh ile beden arasındaki her şeyi akıl terazisiyle yerli yerinde, adaletle yarattı. İşte bu yukarıdan beri saydığımız Rabbimizin nimetlerini ve tecellîlerini bildiğimiz ve gördüğümüz halde ‘Nasıl olur da hâlâ inkâr edersiniz’ buyrulmaktadır. Otuz bir defa tekrar edilen bu ikaz, bizlere mukayyed olan bu Âdemdeki Zât, sıfat ve ef’âl tecellîlerinin, zaman, mekân ve ihvân durumuna göre zuhûrâtını anlatmaktadır. Tasdîk edip görenler için Cennette Cemalullah bahşedileceği, inkâr edenler için de Cehennem azâbında yaşama olacağı bildirmektedir. Cenâb-ı Hakk Rahîmiyyet rahmeti olan letâfet âlem zevklerinden bizleri mahrûm etmesin.

RAMAZAN BAYRAMI


Ramazan kelimesi ‘yanmak, kor ateş, günah ve gayriyetleri yok eden’ anlamlarına gelmektedir. Ramazan bayramına ‘Fıtır bayramı’ da denilmektedir. Fıtır insanların yaradılışı, yani fıtratı demektir. Resûlullah Efendimiz Ramazan ayını üçe bölerek “On günü rahmet, on günü mağfiret, on günü de Cehennem’den azâttır.” buyurmuşlardır. İşte bir kişi de kendine nisbet ettiği fiilleri on duygusu ile yakıp yok edebilirse rahmete kavuşur. Kendine nisbet ettiği sıfatları yakıp yok edebilirse mağfirete, yani kurtuluşa kavuşur. Yine kendine nisbet ettiği vücûdunu yok edip Vücûdullah olduğunu zevk edebilirse, Cehennem’den azât olmuş olacaktır. Bunların yok edilmesi, idrâkle olacaktır. Çünkü Cehennem kişinin cehâletinden mütevellit kendini Hakk’tan ayrı görmesidir. Bizlerin bu âleme gelmekten gâyemiz, nefsimizde ve ufkumuzda Rabbimizi müşâhede etmektir. Bunca enbiya ve evliyanın halkı davet eylemesi bu kâinattaki Rabbimin Vahdâniyyet sırrını öğrenmek içindir. Fıtır sadakası inananlara vâcibdir. Onun için bir ay oruç tutarak yaratılma gâyemizi idrak edip fıtır sadakasını da vermemiz lâzımdır. Bazı kardeşlerimiz “Kendimize nisbet ettiğimiz, ef’âlin, sıfatın ve vücûdun yokluğundan sonra neyimiz kaldı ki, fıtır sadakasını veriyoruz, ‘yok’ olan nesini verecek ki” diye bir soru sorabilirler. Bizlerin bir Kâmildeki tahsilimizle Fenâfillâh olduktan sonra hiçbir şeyimiz kalmamıştır. Fakat hâlâ bir esmâmız kalmıştır. İsim ise o sıfatın hüviyyet etiketidir. Kişinin esmâsını da vermesiyle, bayrama çıkması zuhûr edecektir. Onun için fıtır sadakası verilmeden, bayrama çıkılamaz. Bu yüzden esmânın verilmesi, sadaka-yı fıtırımızın verilmesi demektir. Şevval ayının birinci günü, Ramazan bayramına kavuşmuş oluruz. Bayram dostla buluşma, dostla sevişmek, dostla beraber olmak demektir. Ramazan bayramı üç gündür. Birinci günü, kendimize nisbet ettiğimiz fiillerimizden kurtulduğumuz için bayram yaparız. İkinci günü, kendimize nisbet ettiğimiz sıfatlarımızdan kurtulduğumuz için bayram yaparız. Üçüncü günü de kendimize nisbet ettiğimiz vücûdumuzdan kurtulduğumuz için bayram yaparız. Dolayısıyla bu üç varlıktan geçtiğimiz için, fıtır bayramını yapmağa hak kazanmış oluruz. Bayramda, zâhiren büyüklerimizi, eşimizi dostumuzu ziyâret etmek, onların gönüllerini almak, bir telefonla da olsa onların sesini duymak nasıl en büyük sadaka ise, bâtında da dâima dostla olmak en büyük mutluluk olacaktır. Bir Hadis-i Şerifte “Güzel ve tatlı söz, en büyük sadakadır” buyrulmuştur. Ayrıca bir Âyet-i Kerimede “ ‘Allah sizleri ve bizleri mağfiret etsin’ diye birbirlerinize dua ediniz.” buyrulmaktadır. İşte Ramazan bayramına erişenler, Cenâb-ı Hakk’ın Vahdâniyyet deryasında oldukları için, herkesle sevişip kucaklaşmalıdırlar. Dargınlık ve küslükler nefsin ikiliği içinde bulunanlara aittir. Yoksa Vahdâniyyet deryasında ihtilâf olmaz. Varsa bilinmelidir ki, o kişiler hâlâ nefsin tahakkümü altındadır. Cenâb-ı Allah bütün kardeşlerimi dostla buluşma ve sevişme zevkine nâil kılsın. Âmin.

RAMAZAN AYI


Ramazan ay’ı onbir ay’ın sultânıdır. Zira bu ay Zât'ı remzetmektedir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin “Ümmetimin ay’ı” demesindeki hikmet, her inanan kişinin ef’âlini, sıfatını ve vücûdunu Hakk’a nisbet ettiğinde kendine ait hiçbir şeyi kalmadığı için şirklerden kurtulduğu ve “Mutu kable ente mutu” (H.Ş.) ile ‘Ölmezden evvel ölme’ zevkine sahip olduğu içindir. Bu ayın 27’sinde de ‘Kadir Gecesi’ vardır. Şirklerden kurtulmuş bir kişinin artık kadire ermemesi düşünülemez. Rabbine kavuşmuştur. Bakara Sûresi 185.”O Ramazan ayı ki, insanları irşâd için, hak ile bâtılı ayırt eden, hidayet ve deliller halinde bulunan Kur’ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kazâ etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor. Bir de o sayıyı tamamlamanızı ve size gösterdiği doğru yol üzere kendisini yüceltmenizi istiyor. Umulur ki, şükredesiniz!” âyetinde Kur’ân’ın Ramazan ayında indirildiğini, Kadir Sûresi 1. âyetinden de Doğrusu Biz onu (Kur’ân'ı) Kadir gecesinde indirdik.” Kur’ân-ı Kerîm’in Kadir gecesinde indirildiğini anlamaktayız.

Bir sâlik de kendine nisbet ettiği ef’âlinden, sıfatlarından ve vücûdundan geçerek şirklerden kurtulursa, Hakk teâlâ ona mükâfat olarak kendisini verir.

İşte bin aydan hayırlı olan bu Vahdet zevkine sahip olmak, zâhirdeki gecelerdeki kandil geceleriyle değil, bir Mürşid-i Kâmil'den tahsil ederek bu saydığımız kandil gecelerinin taşıdığı mânâların zevkine ermektir. Yoksa binlerce mübârek kandil geceleri kutlasak, bu idrâk olmadığı için bir adım dahi ilerlemiş olamayız. Melamîler Receb ve Şaban aylarında vücûdun orucu olan avâmın orucunu tutmazlar. Çünkü bilmektedirler ki fiil ve sıfatın vücûdu yoktur. Ancak Ramazan geldiğinde fiil sıfattan, sıfat da vücûddan tecellî ettiği için bir ay orucu tam tutarlar. Zâhiren Ramazan’da bir ay oruç farz derlerse de hakîkatte sâlikler Receb ayında da, Şaban ayında da ve bütün aylarda da oruçludurlar. Zira oruç hakîkatte yemek ve içmekten uzak kalmak değildir.

Oruç demek uruc etmek yani ikilikten birliğe yükselmek demektir. Sâlikler, Receb ayında fiilerin fâiline Allah demekle ikilikten birliğe çıktıkları için fillerin orucunu tutmaktadırlar. Şaban ayında sıfatların mevsûfunun birliğine yükseldikleri için sıfatların orucunu da tutmaktadırlar. Ramazan ayına gelince ef’âl, sıfat ve vücûddan soyundukları için hem zâhirde hem de bâtında oruçludurlar.

Oruç üç türlüdür:

1- Sûret orucu (bedenin)

2- Sîret orucu (idrâk ve şühûdla)

3- Sûret ve sîret orucu (zâhir ve bâtının Tevhîdiyle)

Melamîler oruç ve bütün ibâdetlerin farz olanlarını açıktan, nâfile denen ibâdetleri de gizli yaparlar. Şu halde, zâhirde vücûda giren her türlü şey orucu bozarken, bâtında birlikten ikiliğe çıkmak orucu bozmaktadır.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin