Muhabbetname



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə66/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   83

RÜYA


Rüya uykuda görülen misâlî âlemdir. Dünya yaşantısı başlı başına bir rüyadır. Uyuduğumuz zaman gördüğümüz rüya ise rüya içinde bir rüya olmaktadır. Onun için rüyalarla âmil olunamaz. Bir âyet-i kerîmede “Rüzgârı yağmurdan evvel haberci gönderdik.” buyrulması gibi rüyalar da iyi ve doğru yorum yapıldığı zaman hakîkatları bizlere haber vermektedir. Rüyaların haberciliğini en iyi bilen Yusuf (A.S.) idi.

Kesâfet olan bu dünya görüntülerini meydana getiren lâtif olan Rûhullahtır. Onun için sîretin tecellîsini sûretten görebilenler de rüya tabir edebilirler. Yusuf (A.S.)’un zindandaki iki arkadaşından birinin gördüğü (Yusuf Sûresi 36. âyet “ ‘Ben kendimi rüyamda şarap olacak üzüm sıkarken gördüm’ dedi.”) rüyanın tabirinde Yusuf (A.S.) “Sen hapisten çıkınca efendine şarap sâkîsi olacaksın” dedi. Çünkü zâhirde şarap yasak edilen bir içkidir. Fakat mânâ ve sîrette aşkı ve zevki remzettiği için bu kendisine nisbet ettiği varlık hapishanesinden çıkarak ihtiyârî bir irfâniyetle Hakk’ın varlığı ile var olup Efendisi olan Rabbine ve her türlü tecellîlerine hizmet edecek demektir. Çünkü kesbî ilimle de Fenâfillâh olunur. Aşk Burak’ına binerek vehbî ilimle de Fenâfillâh olunur. İşte Yusuf (A.S.), o kişinin şarap yapıp dağıtmasıyla, aşk ile Hakk’ın lütfuna mazhar olacağını haber vermektedir.

İkinci arkadaşı da “ben rüyamda başımın üstünde bir ekmek gördüm, kuşlar ondan yiyor” dedi. Ona da cevaben “Sen asılacaksın ve kuşlar da başından yiyecekler” diyor. Çünkü ekmek cesedin gıdasıdır.”Sen bu tenden asılacak, gök ehli olan kuşlar da başından yiyecekler. Yani sen de kesbî bir irfâniyetle bu kesâfetten asılarak, senin bu tenini bekâ tecellîleri istilâ ederek yiyip bitirecekler” dedi.

Sonunda da Yusuf (A.S.)’un tâbir ettiği gibi aynen oldu. Onun için bu sûret âleminde her ne varsa hepsi de sîret âleminin tecellîlerinin görüntüsünden ibarettir. Sîret âleminin görüntüleriyle âmil olunamaz. Bir meyveli ağacın görüntüsü suya aksetmiş olsa biz de suyun içinde görünen meyveye sahip olmak istesek suyu taşlasak bile meyve elde etmemiz mümkün olur mu, Olmaz. Çünkü o meyve sudaki görüntüdür. Kafamızı kaldırıp aslını görürsek oradan istediğimiz kadar meyve yiyebiliriz. Onun için rüyaları tabir edecek kişilerin letâfet âleminden haberdâr olmaları lâzımdır. Yoksa tabirler yanlış olur. Hatta Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin “Rüyaları iyiye yorumlayınız” diye ikâzı vardır. Çünkü Hakk’ın hiçbir tecellîsi kötü değildir. Kötülük, iyilik bizler içindir.

Bir gün Padişahın eşi rüyasında, bütün Bağdat ahâlisinin üzerinden geçtiklerini görüyor. Zâhiren çok ayıp bir olay olduğu için hayâ edip de kimseye söyleyemiyor. Bu rüyanın tesirinden kurtulamadığı için hizmetçisinden bir kâmile gitmesini, gördüğü rüyayı kendisi görmüş gibi anlatmasını ve tâbir ettirmesini ister.”Bu rüyayı benim gördüğümü de kesinlikle söyleme” der. Hizmetçi de söylenen Kâmile giderek “Efendim ben böyle bir rüya gördüm, tâbir eder misiniz” diyor. O Kâmil de “Kızım sen ne iş yaparsın” diye soruyor. O da hizmetçi olduğunu söylüyor. Kâmil “Kızım bu rüyayı sen göremezsin, bu rüyayı gören gelsin, rüya kötü değil güzel bir rüyadır” diyerek cevap veriyor. Sonra rüyanın asıl sahibi ezile büzüle Kâmilin huzuruna çıktığında “Kızım sen bu Bağdat’a çeşmeler, câmiler, okullar gibi faydalı hizmetlerde bulunacaksın. O insanlar da senin bu faydalı olan eserlerinden istifade edecekler” tâbirini alıyor. Görüldüğü gibi zâhir yönü kerih bir olay, fakat letâfet yönü ise mânânın nurlarını yansıtmaktadır. Onun için herkes rüya tabir edemez. Rüyalar da nefsâni rüyalar, Rahmânî rüyalar diye ikiye ayrılır. Rahmânî rüyalar aynen çıkar ama nefsanî rüyalar çıkmaz. Resûlullah (S.A.V.)Efendimiz de ilk altı ay rüyalarla iştigal ettiler. Onun için bir Hadis-i Şerîflerinde “Rüyalar nübüvvetin kırkaltıda biridir.” buyurmuşlardır. Yirmiüç senede kırkaltı tane altışar ay vardır. Kur’ân ise yimiüç senede indirilmiştir.

İşte Kur’ân’ın hakîkatine erebilmek için evvelâ altı ay her kişinin rüya ile iştigâl etmesi lâzımdır. Tevhîdde üç fenâ mertebelerinde zâhir ve bâtın olarak altı ay rüya derecesidir. Bu devreyi geçirenler artık her şeyi âyan beyan görecekleri için onlar rüya görmezler. Sûretlerdeki sîreti seyrederler. Yani hakîkata kavuştukları için her nereye dönerlerse dönsünler Hakk’ın Cemalullahını sûretlerin yaratılma yerlerinde, sûretlerden sîreti görürler. Allah cümlemizi kesâfet âlemi olan bu sûret âleminden letâfet âlemi olan sîret âlemine geçenlerden eylesin. Âmin.


SALİH PEYGAMBERİN DEVESİNİN HİKMETİ


Salih (A.S.) Ad kavminin helâkından sonra Semud kavmine gönderilmiş bir peygamberdir. Kavmi ona inanmadı.”Sen hakîkaten peygambersen şu taştan bir deve çıkar da görelim.” dediler. O an Cebrail gelip Salih (A.S.)’e kırk yıl evvel o taşın içine bir devenin konulduğunu, Allah’a dua etmesini söylediğinde Salih (A.S.) de Rabbine münâcaatla taşın içinden dişi bir deve çıkardı. Deve dile gelerek “Ben şehâdet ederim ki Allah birdir, Salih onun Resulüdür.” dedi. Salih (A.S.) kavmine bir gün devenin su içeceğini bir gün de kavminin su içeceğini söyleyerek yanlarından ayrıldı. Kavminin inanmayanları gece vakti deveyi ayaklarından keserek öldürdüler.

Salih (A.S.) bunu duyunca çok üzüldü ve üç güne kadar helâk olacaklarını bildirdi. Yaptıklarına karşılık azâba katlanmalarını söyleyerek yanlarından ayrıldı. Kavmi de evlerinin ve bütün mallarının ateş içinde yanmaları sonucu helâk oldular. İşte Kur’ân-ı Kerîm’in Araf Sûresi 73. âyetinden 79. âyetine kadar, Hud Sûresi 64. âyetten 67. âyete kadar ve diğer Salih (A.S.) ile ilgili âyetlerde bahsedilen bu kıssalar bize zâhir olarak anlatılmıştır.

Fakat biz bu kıssalardan ne anlamalıyız. Bu âyetler bize nasıl bir fayda sağlamalıdır. Vücûd ülkemizde ve yaşantımızda bu âyetleri nasıl uygulamalıyız. Salih (A.S.) bir Mürşid-i Kâmildir. O’na inananlar kurtuluş gemisine binip kurtulanlar, O’na inanmayanlar ise ilim ve irfâniyetten yoksun oldukları için helâk olanlardandır. Kavminin Salih (A.S.)’den taştan bir deve çıkarmasını istemesi demek, sâliklerin vücûd dağından dişi deve olan Tevhîd aşkını ve irfâniyetini çıkarmak demektir. Çünkü zâhirde çöllerde uzak mesafelere tahamülle yükümüzü taşıyan develer olduğu gibi bâtında da uzak menzillere manevîyatımızı götüren Tevhîd aşkı olacaktır. Deve ayrıca dişidir. Erkek olmuş olsa idi çoğalamazdı. Bir kişide Tevhîd aşkı zuhûr ettiğinde elbette “Ben şahitlik ederim ki Allah birdir, Salih (A.S.) O’nun peygamberidir” diyecektir. Günümüzün Mürşid-i Kâmilleri de peygamberlerin vârisleri olması nedeniyle aynı görevi yapmaktadırlar. Suyu bir gün kavmin, bir gün devenin içmesi ise nefs sahibi kavmin akıllarıyla taklîdî ibâdet etmeleri, devenin ise Kâmilin kendisinde tecellî eden aklı rûhuyla ibâdet etmeleridir. Kavminin deveyi gece ayaklarından kesmeleri de cehâlet ve nefsaniye karanlığında onun Hakk ve hakîkat yolunda yürümesini engellemek içindir. Zâhirde de deve üç yerinden kesilir. Kavmin deveyi bu şekilde ayaklarından kesmeleri, bir kişinin Tevhîd yolundan uzaklaşması ve engellenmesi demektir. Deveyi ayaklarından kestiklerini duyunca Salih (A.S.) çok üzüldü ve üç gün içinde helâk olacaklarını söyledi. Günümüzde de, Salih (A.S.) gibi görevli Hakk Mürşîdlerinin sözlerine itibar etmeyenlerin Tevhîdden uzaklaşarak Hakk ve hakîkat yolunda Salih kavmi gibi helâk olduğunu görüyoruz.

Allahü teâlâ bizlere böyle âyetleri göstermekle ‘Sizler de onlar gibi helâk olmayın, Tevhîd aşkıyla Allah’ın Ahadiyet sırrına vâkıf olup dünyada da Âhirette de saadet içinde yaşayın’ diyor. Yani ‘Semud kavmi gibi olmayın’ diyerek îkaz ediyor.



Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin