Muhabbetname



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə68/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   83

SEVGİ VE AŞK


Sevgi, kişide istek ve arzu duymakla başlar. Şevk ve gönül vermek sûretiyle devam ederek aşka intikâl eder. Zâten sevginin gâyesi kişiyi Sevgili’ye kavuşmaktır. Allah güzeldir, güzelleri sever. Üç türlü sevgi vardır. Bunlar:

1- Tabii sevgi 2- Rûhâni sevgi 3- İlâhi sevgidir.

Tabii sevgi kâinattaki bütün yaratıklara ihsân edilen bir sevgidir. Kimisi parayı sever, kimisi mal ve mülk sever, kimisi kişileri sever. Kediye en çok neyi sevdiğini sorsak fareyi sevdiğini söyleyecektir. Tilkiye en çok neyi sevdiğini sorsak o da tavuk yemeyi sevdiğini söyleyecektir. Bunlar, mahlûkatın tek taraflı sevgisinden ibârettir.

Rûhanî sevgi ise sevgilisini hem onun için, hem kendi nefsi için sevme durumunu, sevende bir araya getirme hâlidir. Yani burada iki taraflı sevgi vardır. Oysa, tabii sevgide, seven sevdiğini kendi nefsi için tek taraflı olarak sever. Rûh birdir parçalanma kabul etmez. Fakat tecellî ettikleri mazharlarda esmâ alır. Cenâb-ı Hakk bu kesret âleminde kendisinden başkası olmadığı için kendisini sevdi. Bir Hadis-i Kudsî’de “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmekliğimi istedim, sevdim muhabbet ettim, bu halkı halk ettim” buyrulmuştur. Onun için Allah kendisinden başkasını sevmemiştir. Zâten mülkünde O’ndan başkası da yoktur. Bu tafsilât-ı Muhammedi aynalarından, kendi güzelliğini ve cemalullahını her an ayrı ayrı tecellîlerini seyretmektedir. Onun için, Hakk kendini bildi. Nereden bildi. Mazharlarından bildi. Çünkü bilinmekliğini istedi de bu sıfatlar âleminden kendini açığa çıkardı. Onun için, bu âlem, tafsilât-ı Muhammediyye aynaları oldu. Allah bu aynalarda kendi sûretini gördü ve sevdi. Âl-i İmrân Sûresi 31. âyette “De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız Muhammed'e tâbi olun ki Allah da sizi sevsin.” buyrulmaktadır. Şu halde Mürşîd-i Kâmile uymak ve ona bağlanmak sevginin sebebi olmaktadır. Rûh birliğini idrâk edenler, bütün kişilerden tecellî eden güzelliğin kendisi olduğunu bildiği için, her mazharda o güzel cemalullahın kendisi olma bilinci ile kendisini sevdiği anlaşılmış olur.

Rûhâni sevgi, kulun Hakk’ı sevmesi ve Hakk’ın kulunu sevmesi olarak iki bölümde mütalaa edilir. Kul Allah’ını bütün mazharlardan tecellîsi ile kendisinin yokluğunu idrâk ederek sever.”Bu mülk kimindir. Vahid-ül Kahhar olan Allah’ındır” hitabını duymasıdır. Yani kişinin Fenâfillâh olmasıdır. Allah’ın kulunu sevmesi, O’nun kul mazharı olan bütün sıfatlarından kemâlâtıyla açığa çıkmasıdır.

İlâhî sevgi ise herkesin bildiği gibi zanda ve hayâlde olan bir Allah'ı sevmek değil, zerreden kürreye her sıfattan kendini ilân edenin, kendisini sevmesi ve seyretmesidir. Bütün âlem şuhûd ve ibâdet sahası olduğu için ‘sevgi’den başka hiçbir şey yoktur. Bu âlemi Cenâb-ı Allah sevmek ve sevilmek için yaratmıştır. Maide Sûresi 54. âyette “O onları sever onlar da O’nu severler.” buyrulmuştur.”Sohbetten muhabbet, muhabbetten Muhammed hasıl olur. Muhammed'siz hiçbir şey hâsıl olmaz” denilmiştir.

Bu sevgilerin toplamına aşk denilmektedir. ‘Aşk’ sözcüğü üç harf ve beş noktadan meydana gelmiştir. Harfler ‘ayın’, ‘şın’ ve ‘kaf’ harfleridir. ‘Şın’da üç, ‘kaf’ta da iki olmak üzere toplam beş nokta vardır. Bu da üç harf olan Allah’ın bu mukayyed olan bu hadisatta ef’âl, sıfat, Zât yüzlerinin, beş nokta sırrı olan kişilerdeki beş duygu ile zevk edebilme haline aşk denilir. Çünkü bütün mevcûdiyetinle Rabbine dönmeye aşk denilmektedir. Dönen kişiye de aşık denilir. Pir Hz. leri “Bir sâlik Fenâfillâh olasıya kadar sevgi ile vuslat bulur. Fenâfillâh olunca lâyıkıyle aşkı ancak tadabilir.” buyurmuşlardır.

Aşkın üç merhalesi vardır: 1- Aşk 2- Vâle 3- Heymân dır. 1- Aşk kişinin bütün mevcûdiyeti ile Mâşuk’una dönmesidir. Mâşuk’una dönene âşık denir. 2- Vâle ise kişinin bütün mevcûdiyetiyle Mâşuk’una dönmesi ve kendinden geçme hâline denir. 3- Heymân kişinin bütün mevcûdiyeti ile Mâşuk’una döndükten sonra kendinden geçip Mâşuk’unu kendinde görme hâlidir. Tevhîd mertebelerinde belirtilmek gerekirse, Fenâfillâha kadar aşk hâli, feraiz ve Vahdet zevki vâle hâli, kavseyn mertebesinde de heymân zuhûr eder. Âşık olan kişilerde uyku uyuyamama hâli vardır. Yemeden içmeden kesilerek, dâima sevgilisini anması, dâima O’nunla beraber olma arzusu gâlib gelir. Kişi, sevgilisinin yüzünden başkasını görmez. O, her şeye kördür. Sevgilisinin konuşulması dışında her şeye ilgisiz kalır. Kalbine O’nun dışında hiçbir şeyin girmesini istemez. Ve kalp kapılarını O’nun dışındakilere kapatır. Hayâlinde ve şuhûdunda hep o vardır. O’nunla yatar O’nunla kalkar. O’nunla hep beraber olur. Bir Hadis-i Kudsî’de “Kulum bana nevâfille yaklaştığında, onun görmesine göz, duymasına kulak, konuşmasına dil, yürümesine ayak, tutmasına el olurum ve bütün cevahir a’zaları ben olurum. Benimle görür, benimle duyar, benimle, konuşur, benimle yürür ve benimle tutar “ buyrulmuştur.



Kulağım âşık oldu sevgilimin sözlerine

Gözüm âşık oldu sevgilimin gözlerine

İşte bu aşırı sevgi âşıkların akıllarını başlarından alır. Onları inletir ve zayıflatır. Bir deri bir kemik haline sokar. Kuşku ve uyumama hâli zuhûr eder. Kuvvetli bir aşk arzusu, bir şevk ve iştiyâk hâli doğurur. Bu haller kişinin yaşantısını alt üst ederek değiştirir. Akıl ile aşk hiçbir zaman bağdaşmaz. Çünkü akıl insanı belli bir kayıt altına alır. Aşk ise insanın hayatını alt üst ederek şaşkına çevirir. Akıl kişiyi toplarken aşk kişiyi dağıtır. Hakk âşıkları yalnız Allah'ı müşâhede ederler. Her gözden görülen, her dilden konuşulan, her kulaktan duyulan sadece O’dur. Ârifler bunu böyle bilirler. O da âşıklara bu hakîkat ile tecellî eder. Peki seven sevgilisine acı çektirir mi. Çünkü en çok acıyı çekenler peygamberler, evliyâlar olmuştur. Maide Sûresinin 54. âyeti “Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler.” bize Allah’ın kullarını sevdiğinden mütevellit celâl tecellîlerini lütfettiğini, celâlsiz kemâlâtın olamayacağını, sevdiği peygamberlere ve evliyâlara kemâlâtını istediği için bu acıyı çektirdiğini anlatmış oluyor. Cenâb-ı Allah’ın lütfu kahrının içinde gizlidir. Aslında bu, bizlere acı gibi görünüyor. Yoksa onlar halinden memnunlardır. Allah’ın celâl tecellîsi ikiliktekileredir. Birlik deryasında olanlara celâl tecellî olmaz o aynı tecellî cemâl olmuştur. Cenâb-ı Allah bütün ihvân kardeşlerime bu aşkı nasîb etsin. Âmin.



Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin